dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi
Düşünce denizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Düşünce denizi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Uyan ey insanlık! tweet'leniyoruz


uyan da bak! mutsuzuz,sevgisiz,ilgisiz,yalnız ve kimsesiz.dünya içinde dünyalar yarattık kendimize çünkü artık ilişkiler çıkar üstüne,karşılıksız yapılan bir şey yok.nefes alamaz haldeyiz ama yaşıyoruz boş kalabalıklar içinde.yakınımızdan çok yabancı olduğumuz kimselere içimizi döküyoruz..çünkü bizi dinleyen kimse kalmadı çevremizde..her biri derdine ortak aradı ama derde ortak olmadı..öyle benciliz ki mutlulukları bile paylaşamaz olduk.mutluluk bize hediye edilmedi onu biz kazandık çünkü bunu hak etmiştik.Fedakardık,çalışkandık,hepimiz birer kahramandık kimse bilmedi.şimdi kendi hikayemizin gizli kahramanı olduk çünkü kimse yaptığımız iyilikleri bir lutuf olarak görmedi biz kimsenin kahramanı olamadık.bu yüzden bir dünya yarattık kendimize.artık bir gerçeğimiz yok çünkü biz gerçek değiliz.oysa gerçek olan neydi duygulardı o insani duygular bizi biz yapan bizi insan yapan dünyayı yaşanır kılan duygular.samimi değiliz,maskelerimiz var hatta onlar bile sahte şimdi.artık facebook,twitter ve blogların içindeki kurmaca bir dünyanın kahramanlarıyız.bir ailemiz yok çünkü koskoca bir alemimiz var.onu biz yarattık, koca  bir alemi bir kutunun içine sığdırdık ama eskisinden daha rahat ve özgürüz.kimseyi tanımıyoruz kim olduklarını  bilmiyoruz zaten istediğimiz buydu çünkü en çok tanıdıklarımız yaraladı bizi.şimdi tüm dünyaya döküyoruz içimizi kim ne derse desin fişi çektik mi bitiyor işi.bizi beğeneni beğeniyoruz ,takip edeni takip ediyoruz.ister dinlesin ister dinlemesin içimizi döküyoruz ama sorumluluk duymuyoruz kimseye.en güzeli susmayı öğrendik sadece susuyoruz ve birbirimizin düşüncelerini okuyoruz ,okumayı öğrendik.yazmayı da yeniden öğrendik hatta yeni kelimeler türettik,hecesi bile olmayan kelimelerle ifade eder olduk kendimizi.tıpkı kelimeler gibi biz de anlamsızlaştık .ama olsun yeni bir dilimiz var artık sözcükleri israf etmemeyi öğrendik en azından.birbirimizin yüzüne bakmadığımız için daha rahat ifade ediyoruz kendimizi.daha rahat yalan söylüyoruz çünkü gerçek diye bir şey yok ortada. teweet'leniyoruz(haklısın diyorlar!) takip ediliyoruz (kaçan kovalanır hesabı) mutlu muyuz?hayır.aslında ne olmak istediğimiz gibiyiz ne olması gerektiği gibi.Bize olan olmuş, insan denilen varlık kral olayım derken köle olmuş, mutlak olayım derken tutsak olmuş.kim suçlu kim değil önemi yok aslında.fikrimiz ya da kimliğimiz yok.taraf olmayan bertaraf olurmuş derlerdi, taraflıyız ama işimize geldiği taraftayız.bizim için artık gerçek şöyle dursun ,maksat muhabbet olsun..uyuyalım, sonumuz hayır olsun..!
devamını okuyunuz... >>

NEDEN HİÇBİR ŞEY YOLUNDA GİTMİYOR SİZCE?

Neden hiçbir şey yolunda gitmiyor?çok şey istemez ki insan; bir yuva ve o yuvayı ısıtacak kadar para..evet hepsi var ama bir şeyler eksik gibidir ..hani bazen bir yemeğin tadına bakarsın da evet harika ama bir şeyi eksik gibi dersin..sanki o olsa tam olacak..kim bilir belki de her şey çok fazla da bize eksik görünüyor.çünkü bir şeyler kusursuzsa ortada gerçekten bir sorun vardır..söz konusu hayatsa hiçbir şey kusursuz olamaz sanki..aslında neye sahip olursak olalım hep daha fazlası vardır ya odur bize eksik gelen..bitip tükenmeyen istekler..ne bileyim sağlığın vardır ama paran yoktur paran vardır sağlığın yoktur belki  sağlığın ve paran da vardır  ama huzurun yoktur..her şeyin olsa ne olur sonunda ölüm vardır...işin bu tarafı kilitler insanı bir noktada dünyada sahip olduğu şeyler yetmez olur ya da tad vermez..belki diyeceksiniz önce bu tarafı bitirelim bakarız öbür tarafa..mümkün olsa da her ikisini birden tamlayalım..olu mu olur; azla yetinmeyi bilsek..bakış açımızı değiştirebilsek..sahip olduğumuz büyük küçük her şeyi anlamlandırabilsek..bu kadarcık mı demek yerine bu kadaaaaar diyebilsek..küçücück dünyaya alemleri sığdırabilsek..çekirdek dersin ama içinde koca bir ağaç ve onca meyve barındırır öyle değil mi..o zaman küçük olan bizim fikirlerimiz ve yüreğimiz..küçük olanı büyük, büyük olanı daha büyük görmek meselesi(''usta okçu'' kıssasından)..bazen hedefe ulaşmak için düşünmek bile yeter..mesele nasıl düşüneceğini bilmek..nasıl olduğunu sormayın ben de bilmiyorum..sadece böyle olması gerektiğini biliyorum..belki kendimce bazı şeyleri başarabiliyorum ama ben de zaman zaman herkes gibi köşeye sıkıştığımı hissediyorum..olanlara geriye dönüp baktığımda kimseyi değil sadece kendimi görüyorum..yani suçlu olan benim..hayat değil,kader değil ya da birileri değil..benim.bizzat kendim..yaptığım şeçimler,olaylara yaklaşımım,ağzımdan çıkan sözler,düşüncelerim..bilinçsizce ,hesapsızca yaptığım her şey..amaç belki günü kurtarmak ama kurtarabildiğim tek şey hatalarım ..bunu kabul etmekte zorlanıyorm ama gerçek bu..kötü biri miyim,bencil miyim,duyarsız mıyım.? hayır..gerçekten hayır..belki sizin cevabınız da hayır olacak..peki o zaman sorun ne ..demek ki daha derine inmek gerekiyor..kimsenin göremediğini görmek, kimsenin anlayamadığını anlamak..tabiri caizse kendimizi ayıklamak,arındırmak.. herkes gibi değil farklı ama olması gerektiği gibi olmak..o zaman sıradan insanlar gibi sorunlarımız olmayacak belki bunlar sorun bile olmayacak..belki sorunlarımız olacak ama gerçekten üzülmeye ve düşünmeye değer şeyler..bizi biz yapacak hayatı daha anlamlı kılacak şeyler..dışarıdan bakınca bağımlı ama içeride olabildiğince özgür bir birey olarak yaşayabilmek..önce mutlu olalım dostlar..önce biz mutlu olalım..sahip olduğumuz şeylerle mutlu olalım..bir gün bir şey istemek yerine olanla yetinelim ve  olanları seyredelim..bize söylenmek istenen bir şey mi var yoksa dinleyelim..biz susarsak kainat konuşur..neye ihtiyacımız olduğunu söyler..ne dersiniz duyabilir miyiz?
devamını okuyunuz... >>

HÜKÜMSÜZÜM..

Bir an ölüm gerçeği gelir aklıma,aklımın bile ötesinde tam da yaşarcasına.bir boşluğun içinde çaresiz bir başıma..tüm duyuların ve zamanın sıfırlandığı.ne olduğumu kim olduğumu sormaya korkarım.soru sormadan alacağım cevaplardan.bir şeyi istemek ve istemiş olmak ne kadar da anlamsızdır o güne kadar ne istediğini aslında hiç de bilmemiş biri için.kim ne istediğini gerçekten bilebilir ki.çünkü hepsi bir andır ve geçicidir.sorsam hiç birimiz biteceğine inandığımız şeylerin peşine düşmemişizdir ama ;ne yazık ki mutluluklarımız sonsuz değil ;aşklarımız,sevgilerimiz,değerlerimiz...hepsi bir anda yıkılacak kadar eğreti duruyor yüreğimizde.tutabileceğimiz gerçeklerden çok dizgini olmayan hayallerimiz var.kendimizden çok başkalarının peşinde koşmaya yarayan gücümüz,bilmediğimiz şeyler için bile konuşacak cesaretimiz var;ama
 kim olduğumuzu sormaya yetecek inancımız yok.ispatı mümkün kılınmadıkça her şey hükümsüzdür..bu yüzden ben de hükümsüzüm..
devamını okuyunuz... >>

ÖĞRETMEN OLMAK İSTEYENLER.! KİMDİR ÖĞRETMEN?

Kimdir öğretmen?..öğrencilerini seven;yaş beş, on ,on beş ,on sekiz fark etmez,hala bir çocuk oldukları için,yanlış bir sistemin mahkumu oldukları halde hala gülebildikleri için, okul yetmiyor gibi hafta sonu bile dershaneye (çoğu aile zoruyla bile olsa da) sabahın köründe geldikleri için,her şeyin ötesinde  insan oldukları için seven kişidir öğretmen..ama..işte aması;yeterince yaşamın içinde olamayan bireyler oldukları için,niçin okuduklarını,niçin haftanın yedi günü tatlı uykularından uyandıklarını bilmiyorlar,ne olacaklarını  ya da ne olmak istediklerini bilmiyorlar.bazen en basit şeyi bile anlatmak için çırpınırken karşılarında konuşup duran kişinin neden bunu yaptığını sorgulayanlar bile vardır ;hatta kendisinin orada ne aradığını düşünenler.kafalarının dersten başka her şeyle meşgul olduğunu bilerek o dersi anlatmaya çalışmak,belki de sadece biri için bir yıl boyunca uğraşmak..daha fazla ne yapabilirim..onları nasıl anlayabilirİm..dersi daha eğlenceli hale nasıl getirebilirim..onlara hayata dair ne verebilirim..daha da ötesi onlardan ne öğrenebilirim.işte cevap şu:öğretmen sadece öğretmez aynı zamanda öğrenir.bazen iyi bazen kötü tecrübeler yaşar ama çok şey öğrenir..ne olmadığını ne olması gerektiğini öğrenir.onun için en kötüsü nedir biliyor musunuz? bazılarına defalarca anlatmasına rağmen yeterince öğrenememesidir.her yolu dener,zamanını tüm sabrını harcar ama olmaz.belki biraz;.ama bir öğretmen için bu yetmez,daha fazla olabilmeli der..dener..dener...sonra şöyle der:bazen ne kadar zorlarsan zorla buna gücün yetmez..bu iş iki kişiliktir..öğretmenin nefesi kadar, öğrencinin hevesi ve kapasitesi de önemli.dört tip öğrenci vardır:kimisi heveslidir ama zor öğrenir..kimisi zekidir ama tembeldir..kimisin de ikisi de yoktur(şansız olanlar)ya da hepsi vardır(şanslı olanlardır ama sayıları azdır).öğretmen en çok ilk ikisine üzülür..kapasitesi olup da yapmayanlarla olmadığı halde o kapasiteyi zorlayanlara. bu hep böyledir;ama öğretmen hepsini sever,hepsi için  ayrı ayrı uğraşır.
Bazen seyreder onları kürsünün arkasından.öyle masum durular ;sonra kendisini deliye döndürdükleri anlar gelir aklına;kısılan sesi,şişen ayakları,kurumuş dudakları,bir an olsun yıkılan umutları; ama hayatı bilmedikleri için suçsuz oldukları gelir aklına öğretmenin..her defasında affeder onları.onlar bilmese de ,sevmese de.benim yaşımda olsalar anlarlardı beni,kendilerini;yapmazlardı bu hataları der.gülümser kendince.mesleğine ve öğrencilerine olan inancını yitirmemeye çalışır..
dünyanın ,doktorluk gibi belki de en zor mesleğidir bu..çünkü değeri en az bilinen şeyi vermeye çalışır..."İlim"....birçok insan buna inanmaz belki.en çok çalışan ama en az kazanan gruptur.sorumluluğu ağırdır;çünkü sorumlu olduğun şey bir evrak,yiyecek ya da eşya değildir.mideye giren yada üzerine giyilen şey ya da yanlış bir evrakın mutlaka bir dönüşü vardır ;ama insanın beynine ve yüreğine kazınan şeylerin silinmesi ya da çıkarılıp atması kolay değildir.bu yönüyle zordur ve tabi bu hassasiyetle mesleğini yapanlar için..bu söylediklerime katılmıyor olabilirsiniz.şunu söyleyebilirim,klasik bir söz: bunu yaşamanız lazım..
ben de bu mesleği yapmadan önce öyle düşünürdüm;yarım gün git,ara tatil,yıl sonu tatili,şu tatil bu tatil..kısaca tatil yaparak para kazanabildiğin bir meslek;ama inanın öyle değil.işine önem veren ,hitap ettiği zümreye önem veren biri için öğretmenlik, sabır ve sevgi isteyen ,anlayana çok şey öğreten bir meslek..
 Öğretmen olmak isteyenlere sesleniyorum: eğer insanları ve konuşmayı seviyorsanız,yeterince sabırlıysanız,yeri geldiğinde öğrencilerinize , ailenizden ve çocuklarınızdan bile çok ilgi gösterebileceğinize inanıyorsanız,kazandığınız şeyin paradan çok bir insan olacağı gerçeğine sıcak bakıyorsanız, ,belki de hiç atanamayıp ücretli,dershane ya da özel okul öğretmeni olabileceğiniz aklınıza geliyorsa yapın derim;ama
eğer bunlardan biri bile eksikse yapmayın derim..hem kendinize hem öğrencilerinize yazık etmiş olursunuz..
devamını okuyunuz... >>

Bir sihirli değneğim olsa..!!

Yine bir iş dönüşü yorgun ve bitkin..ama yeni bir işin başlangıcı; yemek,bulaşık,çocukların ödevleri...ve yapabileceksen daha fazlası.durmak yok velhasıl..haftada üç gün ya da on beş günde bir eve gelen bir temizlikçi yok..ama evi bir saat içinde talan edebilecek iki tane çocuk ve onlardan daha çocuk bir eş..tamam alışık olsuğun şeyler şimdi yine gözlerini kapa içeri gir..çocuklarını öp..üzerini değiş ve doğru mutfağa yönel..mutfakta bir kaç saat içinde yığılmış bulaşık hazırda bekliyor..olsun..ya salon ne alemde; masanın üzerinde bir yığın kitap yerlerde kalem, kağıt,oyuncak vs..her zamanki gibi sorun yok..ben mutfakta ,evin beyi bilgisayar başında, çocuklar çeşitli uğraş içinde..ama şimdi mutfaktayım o zaman en önemli uğraşları benim..hazırda bekleyen bir yığın soru ardı ardına..ödev kontrolleri her zamanki gibi mutfaktan..sen sor ben cevap vereyim şeklinde..biri bitmeden diğeri..aynı anda hem yemek hazırla hem  sorulara cevap ver..tamam sorun yok, ben hallederim..hayır yalan söyleme halledemezsin..kim yapacak..yapacak biri var mı?saat 8 daha yemek pişecek, yiyeceğiz, saat oldu 9..bulaşıklar.. malzeme varsa diğer günün yemeği..saat oldu 10.30 ..salonun haline hiç bakma..aç bilgisayarı yazmaya başla..yok yazma çamaşır at makineye ..kısa program olsun..tamam..saat neredeyse 11.30 ..ama içeride hepimizden rahat biri var..sahi o kimdi?evet hatırladım baba..baba ne yapar çocuklar..hiiiç çalışır..tamam yeter daha ne olsun..anne ne yapar sormaya gerek yok..uymak istiyorum..ama olmaz..bir şey vardı..hıııım ne yapacaktım..bu saatte hangi birisini yapacaksın .boşver tatil gününde hallerdersin..iyi madem boşverelim..bugün kendim için ne yaptım..bilmem..galiba hiçbir şey..olsun be bu da geçer diyelim..sakin ol..tatili düşün ..düşünemem bir yığın iş var..eee..ne olacak bu işin sonu...hayat bu ne olacağını sanıyordun..ne bileyim işte..mesela yemek yapmasam..bulaşık hiç olmasa..çamaşırlar hiç kirlenmese..ev pırıl pırıl olsa..çocuklar fazladan bir kitap okusa..test çözmüş ve hiç yanlış yapmamış olsa..ben yarın ne yapacağımı düşünmedem uyusam..kısacası bir sihirli değneğim olsa..o yok ama dağ gibi bir yürek ile yanında tükenmez bir sabır versek..galiba sihirli bir değneğin yok ama sinirli bir halin var..neden acaba..yok canım sana öyle geliyor..bu bir rüya değil mi bir rüya?..evet bir rüya,ama  ölünce uyanacağın bir rüya..boşuna dertlenip durma..herkes senin gibi..ne olmasını bekliyorsun..bu bir peri masalı değil..hayatın ta kendisi..yersen.:) afiyet olsun...
devamını okuyunuz... >>

ÇALIŞAN KADIN, MAĞDUR ERKEK..

BÖLÜM 4



ÇALIŞAN KADIN,MAĞDUR ERKEK..

Belki erkek de böyle olsun istemezdi..o da belki taçsız bir kral olmak yerine bekar bir sultan olmayı tercih ederdi..ama onun durumu kadınınkinden daha farklı..onun evlenmekteki yegane amacı fizyolojik ihtiyaçlarını yasallaştırmak..aslında dini ve hukiki müeyyideler olmasa evlenmeyi düşünmezdi bile..evet belki belli bir yaşa gelince çocuk sahibi olmak isterdi ama bu varoluş sebebinin önüne geçemez.ne yapsın o da kadın gibi aile ve çevre baskısı altında ama daha çok dizginlenemeyen  dürtülerinin tatmini için  bir yerden sonra evlenmeye ihtiyaç duyar..aslında kadın onu doğrusunun evlenmek olduğuna ikna eder..(belki sonra yanlış yaptığını düşünebilir.)
hep kadın mağdur olmaz evlilikte, bazende erkek de mağdur olur, aldatılır ,hak ettiğini bulamaz.yani kadın her zaman o kadar da masum değilidir..dedim ya duygusallığı en büyük zaafıdır..en akıllı kadın bile bazen duygularına yenik düşer..hep derim kadın masum ve güçlüdür.ama öyle bir an gelir ki bir cellada dönüşebilir.
onu severseniz , ilgilenirseniz ve ihtiyaçlarını anlayabilirseniz sorun olmaz..ama eğer çok fazla baskı altında olduğunu hissederse, belki  uzunca bir süre yine aşkı ve ailesi uğruna tüm bu eksiklikleri görmezden gelip kendini zırhına bürünebilir.ama eğer erkek tamamen umursamaz bir tavır takınmaya başladıysa kadının aklı ile gönlü arasında bir kopukluk başlar, işte ondan sonra ne yapacağını kestirmek çok da kolay olmaz.bir erkeğe hayatı zehir edebilir..onu aklından geçenler erkeğin aklına gelmeyecek şeylerdir..ne zaman ne yapacağını bilemez olursunuz..eğer o içinde erkeğin sevgisine ve evliğiğine olan inancını yitirdiyse en mantıklı  çare ayrılmak olur.aslında erkek dahil olduğu hegemonyanın bir kurbanıdır. bir soyun devamına vesile olduğu için pek sıkıntı çekmemiş hep el üstünde tutulmuştur.bu sebeple mücadele ruhu aşılayamamıştır kendine..oysa kadın genellikle ikinci planda olduğu ve hep baskı altında büyüdüğü için zamanla içinde hayata ve ayakta kalmaya dair teoriler üretmeye başlar..aslında o da bunu farkında değildir. kendi içinde büyür büyür de anlayamaz, ta ki bu tarafını fark edecek tecrübeler yaşayana kadar.
Kadın artık çalışıyor.bunun da ötesinde bazen bir erkeğin kazandığından çok para kazanıp , mevki sahibi  bile olabiliyor..şimdi eğer erkek bu anlamda kendinden üstün bir kadınla evlenecek olsa..hadi bırakın sadece çalışan bir kadınla evlenmiş olsun..eğer 3.tür anne(3.bölümde anlatmıştım) tarafından yetiştirilmediyse işi çok zor..o kadın 1.tür(3.bölümde anlatmıştım) annenin maço oğlunu nereye kadar çeker bir düşünün. erkek sadece işe gidip gelen ve zevkini düşünen biri olarak görünmeye başlar kadının gözünde bir süre sonra.aslında haksız da değildir.ama asıl yanlış olan kadının evin reisi gibi davranmaya ve hükmetmeye başlamasıdır.
şimdi mesele şu; çalışan bir kadın için hayat çok da kolay değildir yanii.iş,çocuklar,çamaşır,ütü,yemek vs. vs derken erkeğin evin içinde hiçbir işi üstlenmeden oturması kadının zoruna gider..derdini anlatır, eşinden yardım bekler  bir yere kadar sabreder; ama sonunda mutlaka patlar.aslında erkekten istediği çok şey de yoktur..ondan her gün ;bulaşık yıkmasını, ütü yapmasını, yemek yapmasını da beklemez ama başı sıkıştığında ya da hasta olduğunda,  özellikle de muayyen günlerinde biraz desteğe ve ilgiye  ihtiyaç duyar.erkeğin onun durumunu sürekli geçiştirdiğini ve önemesemediğini gören kadın başka çareler aramaya başlar..bildiğin kafasına göre takılmaya başlar..kazandığı parayı dilediği gibi harcar, gezer ,tozar ,hesap vermez, yatağına almaz,yemek yapmaz,ütü yapmaz olur..tabi erkeğin eli armut toplamaz bakar ki olmayan tacı elden gidiyor kadının o güne kadar gözüne batmayan tüm eksik ve kusurlarını yüzüne vurur..

Şu diyaloglar göze çarpar:

-(erkek)habire internetten alışveriş yapıp duruyorsun..kimde ne gördüysen hemen al..özentili olma o kadar kendin ol..psikolojin bozulmuş senin..
-(k)ben kimseye özenmiyorum..ihtiyacım var ki alıyorum..hem benim param değil mi istediğim gibi harcarım..
-(e)hafta sonu orada burada arkadaşlarınla buluşup, gezip tozacağına biraz evin işleriyle ilgilen,çamaşır sepeti ağzına kadar dolu..temiz çamaşır bulamıyorum..
-(k)senin elin armut mu topluyor kalk at makineye yıkansın..
-(e)yıkamakla bitmiyor kim ütüleyecek onları..dolapta ütülü eşya bulamaz oldum..
-(k)ütüleyiver  o zaman.bak ben de kendi ihtiyacım olanı ütüleyip giyiyorum..çok mu zor?
-(e)oldu hanım efendi başa derdiniz var mı..ben bunları yaparsam siz ne yapmayı düşünüyorsunuz merak ediyorum..
-(k)senin yıllardır yaptığını yapıyorum..çalışıyorum ya..ayrıca sana pırlanta gibi evlat vermişim neyine yetmiyor şükret..
-(e)senin o pırlanta dediğin evlat onun bunun elinde büyüyor. sen gez toz, çocuğa annen baksın..olacak iş mi bu..hatırlatırım sen bir annesin..
-(k)ben anneysem sen de babasın  kalk bilgisayarın başından da biraz sen ilgilen..çocuğun sadece anneye ihtiyacı yok..
-(e)aman Allahım şu söylediklerine bir bak..iyi ki çalışıyorsun senin gibi yüzlerce kadın var çalışan..
-(k)ama o kadınların senin gibi bir kocası yok..

,,,,,,,,,,,,

aslında bu diyaloglar hepimize tanıdık öyle değil mi? ama tabi ki aynı zamanda olamaması gereken şeyler...peki ne oldu da bu hale geldik..kim haklı, kim suçlu diye soracak olsak..her iki taraf da belli ölçüde haklı, belli ölçüde suçludur..ama önemli olan; doğruyu bulmak, haklı ya da suçlu aramamak..çünkü evlilik bir kurum, herkese düşen belli görevler var..ama gerektiğinde biri diğerine  ,ben senden üstünüm bunu yapamam, dememeli..biri diğerinin açığını aramaya değil açığını kapatmaya çalışmalı..kadın ,kadın olarak; erkek, erkek olarak kalmalı..ama hayatın yükünü bir kişi  değil, birlikte taşımalı..mutsuz ebeveynler, mutsuz bireyler yetiştirir yarın yuva kuran o bireyler de bunu devam ettirir..o zaman toplumun temelini oluşturan evliliğin kutsallığı kalmaz..amaçsız ,inançsız ,egoist ve materyalist insanlar haline geliriz..toplum altyapısı,tarih, gelenek görenek bizi biz yapan değerler yok olur gider..öyle değil mi?


DEVAM EDECEK..
devamını okuyunuz... >>

ERKEĞİ YETİŞTİREN KADIN

BÖLÜM 3


 ERKEĞİ YETİŞTİREN  KADIN..

Hep kadını anlattık peki erkek neden böyle oldu?.erkek;, doğdu büyüdü, evlendi, reis oldu, baba oldu, büyük bir yükü sırtlandı; ama gerçek şu ki o genelde hep erkek olmanın rahatını yaşadı..daha en başa gidecek olursak onu yetiştiren anneyi buluruz karşımızda..dedik ya kadın neden bu kadar önemli çünkü her iki cinsi de yetiştiren o..üç tip anne vardır..oğlunu eşini baz alarak büyütür..nasıl mı? eğer eşi sert ve despot ise ,eğer beklediği saygıyı ve sevgiyi bulamadıysa, oğlunu da eşine benzeyen bir birey olarak yetiştirir..çocuğun elini hiç bir şeye alıştırmaz, ondan hiç bir şey beklemez, bir şehzade gibi büyütür onu; hatta evin kızı ya da kızları varsa oğluna hizmet ettirir. .çünkü o bir kadın olarak  beklediğini bulamamıştır.dolayısıyla ileride gelininin de aynı şeyleri yaşamasını ister..ben görmedim o da görmesin şeklinde düşünür..ikinci tip anne ise eşinde görmediği şeyleri oğlunda görmek ister, kendi hoşnut olacağı şekilde yetiştirir onu..baba gibi bir köşe de emreden sadece hizmet bekleyen biri olmasın diye..kendisine destek olacak biri gibi ama .ve bunu sadece kendi için yapar dolayısıyla ileride oğlunun evleneceği kadına bunları yapmasını aslında istemeden..bu da sadece ben göreyim el kızı görmesin durumudur..üçüncü tip ise ben çektim gelinim çekmesin diye düşünür ve o şekilde yön verir oğluna..babanın oğluna yaklaşımı ise genellikle kendisine benzemesi şeklindedir..ev işi ya da benzeri işlere karışmayan, annesi ve kız kardeşlerinden hizmet bekleyen.. soyun yegane temsilcisi olan.(evde anneye yardımcı olmasını isteyen baba modeli  yok denecek kadar azdır).hani sapına kadar erkek derler ya işte öyle bir erkek bekler baba da..zaten hep bu sap olayına takıldıkları için bir baltaya sap olamayan bireyler ortaya çıkıyor mu.? neyse...

şimdi tüm bunları düşündüğümüzde iş yine erkekte bitiyor..erkeğin kadına olan yaklaşımı ve bakış açısı sadece kendi ailesini değil sonrasındaki kuşakların durumunu da etkiliyor..çünkü kadın erkeğine göre yetiştiriyor çocuklarını.ayrıca kadın geçmişte kendi babasının ailesine yaklaşımını da katıyor bunun içine..
dolayısıyla söz konusu olan şu durum bir nesle değil onlarca nesle sirayet eden bir çıkmaza dönüşüyor..evlilikler kutsal olmaktan çıkıp bir harp alanına dönüyor; bir işkence, bir eziyet olmaya başlıyor çoğu zaman..anne ve baba tarafından benlikleri şişirilmiş erkekler, türlü hilelerle kandırdığı kadına daha evlendiği günün haftasında gerçek yüzünü göstermeye başlıyor..köşede bucakta utanmadan sıkıştırdığı kadını göğsünü gere gere herkese gösterdiği kadını ne hikmetse kıskanmaya başlıyor..sebep ise o artık onun sevgilisi değil karısıdır namusudur..peki daha önce neydi bu kadın?onunla evlenmek için kadının evini aşındıran hürmette kusur etmeyen erkek artık ne kadının  ne de kadının ailesinin birbirlerine sık sık gelip gitmesini istemez.ama erkek kendi ailesinden ayağını hiç çekmez.yemekler, ziyaretler ,davetler..hatta bayramdı, kandildi ilk gidilen yer, ilk aranan kişi onlar olur..ayrıca erkeğin tarafı da bu durumdan hiç rahatsız olmaz..sonra ne oldu kadına denen durum ortaya çıkar. ne oldu o melek gibi kadına..kadın unutur kadınlığı aşkı falan..kafasında kırk tilki düşünmeye başlar evde bütün gün..dediğim gibi evlilik kutsallıktan çıkar kadın ve erkeğin düellosuna dönüşür..kadın yıllar geçtikçe artık susmaz ,biriktirdiği öfkeyi kusmaya başlar..eğer biri alttan alıp idare etmezse iş çığrından çıkar..hakaret,şiddet,boşanma hatta cinnet..
tüm bu sorunlar sadece erkeğin tarafından değil kadının(ailesi) tarafından da yaşanabilir..ama bizler ataerkil bir toplum olduğumuz için erkeğin tarafı daha baskındır..kadının ailesi genelde kızının mutlu olması açısından damadına hürmet eder, işlerine karışmaz..ama kız tarafının da en büyük hatası kızlarına daha en baştan eve dönebileceğine dair açık kapı bırakmasıdır..Bir annenin oğlunu maço yetiştirmesi ,bir annenin de kızının kendi gibi olmaması için aklına girip kışkırtması daha en baştan temeli sağlam olmayan bir binayı inşaa etmek demek olur ki bu işin sonu er ya da geç hüsrandır..ne olur kadın kucağında bir çocuk kalakalır ya baba evine döner ya da çalışan biriyse tek başına hayata tutunmaya çalışır...erkek ise  üç kuruş nafakayla birlikte çocukları annesine vermiş yeni birini aramaya başlamıştır bile.
peki suç erkekte mi yoksa onu yetiştiren annede mi?..ya da suç annede mi yoksa kadını böyle bir erkek yetiştirmeye  mecbur kılan babada mı?


DEVAM EDECEK..
devamını okuyunuz... >>

KADIN ANNE OLUNCA

BÖLÜM 1


BÖLÜM 2
KADIN ANNE OLUNCA...
(YENİ BİR KADIN YİNE BİR KADIN: ANNE )

kadın evde... kadın markette.. kadın okulda ..kadın bankada..kadın yatakta.. kadın mutfakta..kadın artık her yerde.
kadın gücünün son noktasında ;özellikle de o bir anneyse, kimse ona dur diyemez..zaten dur diyen olmaz..daha fazla yap diyen olur..oysa o ne kadar dayanabileceğini düşündükçe gücüne güç katar..erkek para kazanır statü kazanır mevki kazanır mal sahibi mülk sahibi olur..tüm bunları kendi yapmıştır kendi kazanmıştır..güya çok sıkıntı çekmiştir artık keyfine bakar ,gezer, tozar ,eğlenir.kadınla arasındaki  bağ çocukları ve yatağındaki zevkidir artık.kadın görevini tamamlamıştır. bir başına onun yolunu gözlemeye başlar ve onu eskisi gibi sevmesini ister sadece ama  yalnızdır..oysa erkeği için her şeyi yapmıştır..madem öyle çocuklarına adanacak bir hayatı vardır elinde.. tüm gücünü bunun için zorlamaya başlar..eşinin var ama yok halinin yarattığı boşluğu onlarla doldurmak ister.okulun kapısında nöbetçi öğlen yemeğinde aşçı  akşam derslerinin başında bir öğretmen olur..hatta onlar için ayağını keser gelip gitmeden..çocuklarıyla yatar çocuklarıyla kalkar..test çözer ders çalışır ödev yapar..erkeğin eksikliğini hissetmez olur hatta bazen evde hiç olmasa der ..aslında bilmediği yanlışa hazırlar kendini..eşine karşı yaptığı hatayı çocukları için de yapar..onlara değil kendine yükler tüm sorumluluğu..iyilik yaptığını sanıp kendini rahatlatırken iyice yanlışa düşer ama bilmez..o doğuştan bir hizmetkardır ya..en önemli zaafı  olan duygusallığına yenik düşer yeniden..sorumluluk bilinci olmayan bağımlı bireyler yetiştirir aslında..bu tutumu özgür bir birey olmalarına imkan vermez..çocuk da zamanla doğrunun bu olduğuna inanır (oysa insanoğlu rahata ve tembelliğe meyillidir) hemen alışır bu ilgiye,tutuma..artık o da babası gibi annesinden bekler her şeyi ,yapmadığında ağlar büyüdükçe de suçlar..çünkü doğrusunu bilmiyordur..onun için  doğru olan sorumluluğun anneye ait olmasıdır ;çünkü o böyle öğrenmiştir.kadın ne yapsın kendim olayım, mutlu olayım  derken hepten kaybolur,kahrolur..eşinden göremediği anlayışı ve ilgiyi çocuğundan bulacağını düşünerek sabrını zorlar..oysa bu bağlılık ergen oldukları gün biter..onların ergenlik sorunlarıyla da çoğu kez kendi baş etmeye çalışır..çocuklar; okulmuş, derslermiş kime ne demeye başlar..annesinin emeği babasının kesesi vardır.artık işi çok daha zordur. kendi sorunlarıyla baş edemeyen(ki bunun büyük sebebi kendisidir) çocukları yüzünden kadın büsbütün çaresizdir artık ne yapacağını bilmez..eşini ve çocuklarını suçlamak bir şey ifade etmemeye başlar; çünkü onun dışında herkes memnundur halinden.hatta memnun olmadıkları tek şey annenin  aşırı ilgisi oluverir.kadının;.annesine, arkadaşına, ablasına anlatacağı her şey bitmiştir..hepsine aynı şeyleri söylemekten ve şikayet etmekten o da bıkmıştır..her şey değişmiştir su yolunu bulmuştur..değişmeyen tek şey vardır..o da kendisi..yaş otuzu aşmıştır..kemalat vakti gelip çatmıştır..işte asıl şimdi gerçekten sorgulamaya başlar hayatını,karalarını ,kendini...ben kimim, ne yaptım, neden bu haldeyim demeye başlar aylarca..çoğu zaman kendini suçlamaktan kaçınır..çünkü kendisi için yapmamıştır hiç bir şeyi; eşi, ve çocukları için yapmıştır..bir an gelir bunun ne anlamı var der..yıllar geçmiş yaş otuzları  hatta kırkı bulmuştur..eşimi mal mülk sahibi çocuklarımı meslek sahibi yaptım diyerek avunmaya çalışsa da nafile..kendi için hiç bir şey yapmamıştır ki..işin kötüsü bunu kabul etmek de zorlanır ama içinde bir şey onu kendi olmaya iter..şimdi ne yapsın bu kadın ömrünün yarısı bitmiş..gençlik elden gitmiş..zamanı geri getiremez..oturur ve şöyle düşünür:
Bak hatun! sen neydin ne oldun..istediğin ve beklediğin bu değildi aslında..sen bu değildin..çok daha iyisini hak etmiştin..niyetin de iyiydi ama kime ne..kim bildi senin niyetini ,kim verdi senin onlara verdiğin kıymeti sana..kim anladı seni..kim? .


BÖLÜM 3

BÖLÜM4
devamını okuyunuz... >>

KADIN OLMANIN ANLAMI

BÖLÜM 1


KADIN OLMANIN ANLAMI
(TAÇSIZ KRAL VE SADIK HİZMETKARI)

Eminim birçok kadın aynı dertten mustariptir.sadece kadın olmamak, kadın isminin ötesinde bir varlık olmak; ama hala değeri bilinmemiş ve kendi değerini bilmemiş bir varlık olarak kalmak..ben de bir kadınım ama feminist falan değilim..sadece gerçekçiyim..kendi içimde olanları değil çevremde olup bitenleri de gözlemliyorum..her ne kadar kadın ve
erkek eşitliğine inansam da kadının yaradılış olarak daha özel ve hassas bir varlık olduğuna da inanıyorum..bu durum eşitliği bozmuyor ama kadını farklı kılıyor..her şeyden önce çok güçlü bir varlık bu gücü kaslarından gelmiyor,yüreğinden geliyor..ama onun yüreği aynı zamanda zaafı..ne olursa olsun farklı  ve saygıya değer(anlayana)...belki bunu okuyan beyler bana kızabilir;ama çevresindeki kadınlara(mesela annesi,eşi,kardeşi,halası,,annneannesi,babaannesi..vs.)ona öğretilenden farklı bir pencereden gerçekçi bir şekilde baksa, haklı olduğumu anlayacaktır..mutlaka şu saydığım isimlerden biri için bu söylediklerimi haklı görebilir.
Genel olarak (dikkat edin hep öyledir demiyorum genel olarak diyorum)hep şu var bizim neslimizde ve bizden önceki nesilde;erkek evin reisidir ve kadın ona hizmet etmekle mükelleftir.erkek çalışır ve kadın evde erkeğinin gönlünü hoş tutmaya çalışır, çok konuşmaz, soru sormaz ,dır dır etmez..oturur evinde yemeğini yapar, temizliğini yapar, çocuğuna bakar,erkeğine destek olur..bir nevi evinin ve eşinin kölesidir..kadın sanki evlenmeden önce kimsesizmiş,açmış,muhtaçmış gibi evlendikten sonra kendini koruması ve bakması için bir erkeğe adar..çünkü öyle öğrenmiştir.çünkü eğer evlenmezse evde kalmış kız damgası yer ve evin içinde bir fazlalık gibi yaşar bir zaman sonra..ne yapsın o da kendine bir talip buldu mu iyisine kötüsüne bakmaz evlenir..ister aşık olup evlensin ister görücü usulü fark etmez; aşk ve ilgi biter, bir zaman sonra ben ne yaptım demeye başlar..başta her şey hoştur,güzeldir,tozpembedir..yemek yapar,bulaşık yıkar,ütü yapar,eşine pasta börek pişirir, çayını demler ,önüne koyar..sıkılıp, haydi bir de çocuk olsun derler,işin boyutu değişir..artık kadına,hizmet edecek bir birey daha çıkagelir..oda yetmez ikincisi..üçüncüsü..peki erkek nerede? sabah işinde,akşam evin ona ait koltuğu ya da kanepenin üzerinde..çok yorgundur,birinin emrinde çalışmak kolay değildir..bir aile geçindirmek zor iştir elbet..tatilde de olsa fark etmez anlayış ister, hizmet bekler..eğer eşi bu beklentiyi karşılamazsa hırgür çıkar sonunda..kadın ev işi, çocuklar falan filan bunalmıştır..eskisi gibi olsun ister..ama her şey geçmişte kalmıştır..Aralarında şu diyaloglar başlar:
-hayatım sinemaya gidelim mi?
-çok yorgunum istersen internetten indirip  evde izleyelim..
-hayatım dışarıya çıkıp bir yerde çay mı içsek?
-ya boşver şimdi ne yapacağız dışarıda, sen demle de içelim evimizde..
-hayatım yemek yapamadım işlerden dışarıda mı yesek?
-(bütün gün ne yapıyor bu kadın evde!)dışarıya çıkmasak da sipariş versek, ya da sen en iyisi bir makarna ya da bir çorba pişir yiyelim..
-hayatım bak çocuk hasta izin al da doktora gidelim..
-Alamam biliyorsun..işler yoğun.. hem öyle zırt pırt izin olmaz ,sonra göze batarım..sen götürüver anneni alıp ya da falan komşuyla..
-hayatım çocuk uyumuyor gel biraz ilgilen..
-boşver bırak ilgilenme ağlar ağlar uyur, çocuk bu..
-hayatım çok dağınıksın çorapların bir yerde, pijamaların bir yerde.. lütfen eşyalarinı ortalıkta bırakma ..kirlileri sepete at..pijamalarını katla..artık yetişemiyorum bunca işe..
-(koskoca gün nasıl yetmiyor anlamıyorum alt tarafı bir pijama bir çorap..)ya ne olacak yapıver işte..sabah aceleyle çıkıyorum..akşam da yorgun geliyorum farkında değilim çıkarıyorum bir köşeye..
-hayatım misafirler gelecek ben yemek yaparken çocuklarla ilgilenir misin?
-tamam bırak odasına ver eline bir iki oyuncak oynasın..ben bakarım..
- hayatım  bak ağlıyor çocuk, ilgilen..ya ne yapayım seni istiyor bu..galiba altını pisletmiş değiştiriver hemen..
-ama görüyorsun yemek yapıyorum bezleri orada sen değiştirsen olmaz mı..?
-ben beceremem şimdi biliyorsun..hem bak çok önemli bir işim var rapor hazırlıyorum iş için..
(misafirler gelir çocuk annenin paçasında yemekler, çaylar, çerezler,meyveler biri gider biri gelir)
-hayatım bugün çok yoruldum, yardım et de şu bulaşıkları toplayalım..ya da sen çocuğu uyut ben yapayım..
-canım ben de çok yorgunum ayrıca yarın erken kalkmam lazım biliyorsun.çocuğu yatağına bırak uyusun kendi kendine..alıştırma öyle..sen yaparsın hepsini..
-hayatım alışveriş yapacağım biraz para bırakır mısın ya da en iyisi kredi kartını ver bana..
-olmaz bu ay çok açıldık..hem ne alacaksın ev de her şey var çok şükür..sen bana söyle ne alınacaksa gelirken alayım marketten..
-yok ben kendime bir şeyler bakacaktım .sezon indirimleri başladı biliyorsun..
-ne alacaksın anlamıyorum dolabında bir yığın eşya, bir yığın ayakkabın var..bir de benim dolabıma bak..ayrıca hiç birini giydiğini görmedim..giymeyeceğin şeyleri alıp durma..yazık..durumumuz düzelsin alırsın indirim hiç bitmiyor ki..
-hayatım yarın annemler gelecek memleketten
-(yine mi ..bütün rahatım kaçacak şimdi ) iyi ya gelsinler..ama televizyonun kumandasını babana vermem ona göre.ayrıca internete girmeme de karışma..konuş konuş diye de tutturma ne konuşacağım allah aşkına..hem senin annen baban evdesiniz ;bol bol vakit geçirin ,hasret giderin ,konuşun işte..
-(erkek) hayatım hafta sonu annemler gelecekmiş ona göre hazırlık yap..
-(eyvah ..yandık..kaynanam evin her yerine bakar şimdi ,yeni ne var diye) iyi tamam yaparım sanki bugüne kadar yapmadım..
-(misafirler gelir) hayatım babamın ayağına terlik getir..hemen sofrayı hazırla..(yemek biter; çay getir,çerez getir ,meyve getir..erkek hafta sonu maça gitmez,bilgisayarını açmaz ;hatta kumandayı babasına verir,bol bol da sohbet eder.)

Böyle sürer gider......

Artık kadın iyiden iyiye bunalmıştır..arada bir gittiği kadın günleri  olmasa kendine ayıracak vakit nerdeyse yoktur..erkek farkına varmaz ama kadın bir süre sonra(durum düzeldikçe) ne yapacağını bilmez halde vakit buldukça alışverişe verir kendini.
içindeki eksikliği dışıyla kapatmaya çalışır kuaföre gider, saçını boyar ,yeni eşyalar alır kendine ve evine gizli gizli..bir gün  erkek evdeki ve kadının üzerindeki eşyaları fark edince arkasından iş çevirdiğini düşünür.bu yüzden zaman geçtikçe eşine alan güveni sarsılır ne hikmetse..neden böyle yaptığını bu şekilde davrandığını sormaktan ziyade şuçlar kadını eleştirir..
kadın da kendi durumunu sorgulamaya başlamıştır..bakmıştır ki hiç bir şey umduğu gibi gitmiyor..oysa o yıllarca sorgulamadan  kendine kadınlığına yabancı bir halde yaşayıp gitmiştir.bir kadın değil adeta bir köle olmuştur..gezmiştir yemiştir giymiştir ama kadın olamamıştır..kendini bir sultan bir kraliçe gibi hissetmenin ne olduğunu unutmuştur..o sadece bir hizmetkardır anlaşılmayı beklemeyen görevine sadık bir hizmetkar..artık bırak ev işi yapmayı fatura merkezlerinde kuyruk beklemeyi  evin kırık döküğünü onarmayı başarmış bir ustadır o..artık herkes öyle çok alışmıştır ki onun bu haline erkekten  bunu beklemek bir süre sonra suç olur.erkek işe gitmemin dışındaki tüm görevlerini unutur..kendini evinden çok internete televizyona maçlara adar..oh ne ala üzerindeki tüm yükler kalmıştır artık kraldır o taçsız bir kral..oturduğu yerden bir aile sahibi olmuştur..kendi ülkesinin padişahıdır artık.o unutmuştur tüm bildiklerini .bundan sonra ondan bir iş beklemeye gör.her şeyi kendine bir hak olarak görür kadının yaptıkları bir fedakarlık değildir çünkü....

BÖLÜM 2

BÖLÜM 3

BÖLÜM4
devamını okuyunuz... >>

Açılsın kapılar..


Bu neyin çabası neyin mücadelesi..nedir kazanmak isterken kaybettiklerimizin bedeli..bitecek..bitecek..hepsi bir gün bitecek derken..allahım bu nasıl bir hayat bilmecesi
geçen zamana ve bitmek bilmeyen hırslara dur diyecek bir sebep olmalı şimdi ..nerede fikrimizde ölümün bize dur diyecek hakikati...yalanların gerçeği örten gücüne
karşı bu caresizlik kimin takdiri..çıkmaz sokaklarda aradığım adrese ulaşmak isterken kaybetmek kendimi...yaşadığımı düşünerek bir an tutmak nefesimi..ve her nefeste 
öldüğümü bilerek bu nasıl bir tutmaktır sebepleri..içimde susmak nedir bilmeyen bir ses yığını içinde nasıl duyacağım ilahi çağrının sesini...ne vakit göreceğim hep ''bu son demdir bekle ''
diyen o yalnızlığın ,içimde büyüyen sadakatini..kaç kapı kaldı çalmaktan usandığım halde aynı tokmağa yeniden uzatan elimi..muhtaçlığım kadar anlamına mazhar
olmadığım o mecazın yok mudur bir meali..artık gücüm yok demeye bile gücüm yoksa bu nasıl bir iradenin eseri..ne benim ne benden öte biri..nasıldır ben demekten usanmış ve utanmış
biri..bir  zaman tünelinde ait olmadığım hikayelerin içinde kim olduğunu bilmediğim bir kimliğin sahibini yaşar gibi..nedir hiçbir şeyden emin olmadan tehlikeye yürüyen
bir cahilin cesareti..bana sahip olduğum şeylerin değerini ölçecek bir yürek gerekli..kim verir ,  beni  kendim olmadığıma inandıracak  mucizeyi..kim söyleyecek ama kim
hayatın bir mucizeyi beklediğini..ve benim buna inanmam gerektiğini..o bir an için nice anıları silmem gerektiğini..bir canın bir canan etmediğini..söyleyin bana o candan geçmeden
canana varılacak  mertebeyi..öğrensin cümle alem ateş olmadan aşın pişmediğini ve içine yaş karışmadan yenmediğini..getirin bana vurayım ''her şey bitti.''diyeni.
o ''şey'' ki  ne var ise alemde hepsini saklar'' sev'' diye içinde..sevilen olmaktır  seven olmanın tecelisi..sevginin bir sahibi varsa sevmenin anahtarı  da ondadır illa ki..
izin ver açılsın kapılar görünsün halimin sebebi hikmeti..
devamını okuyunuz... >>

KADIN OLMAK...


Kadındı o sadece bir kadın adı her ne ise önemli değil  ne yaşadığı mahalle ne de okuduğu mektep  fark etmez o her haliyle bir kadın..ne kadar kötü olabilir bir kadın sırf dili dolandı diye  yüreğine..ne istemiş olabilir hep kaçak yaşarken  hayatı ve hep  bir yerlerde unuttuğu varlığını
bile görse tanımaycak kadar uzak kalmışken kendinden..suç kimin ?
En çok kendine hasrettir.en son kim ona bir kadın olduğunu hatırlatmıştır bir yatağın dışında orada bile sadece bedendir çoğu zaman.aklından çalınmış olsaydı düşünceler ya da bir el tutsaydı yüreğini hafiflerdi belki de ..sahipsiz mi kadın..kalpsiz mi..kim öğretti ona yalan söylemeyi..bu kadar kötü olmak onun kaderi olabilir mi? kim daha iyisini yapabilir...kim cinsini unutacak kadar fedakar olabilir.bütün o isyan o haykırış kendine seslenişidir..neredesin? masumiyetini kaybetmesinden değildir.o aslında anne olduğu için masum.ama o aynı zamanda bir kadın olduğu için zavallıdır erkeğin gözünde..ne yaparsa yapsın zavallı bir eye kemiğidir sadece..ama kırılganlığı unutuldu çoktan.o kırılamaz,kızamaz,konuşamaz,o erkeğin küçük ve önemsiz bir parçasıdır ve hatta onun itaatkar bir kölesidir..bilmez ki kainatta hiçbir zerre birbirine değil bütüne itaat eder.her varlığın hizmeti onu var eden yaratıcısınadır.kimi kime üstün kılmış olabilir ki, yaradan..taatte, itaatte kanaatte onadır.
ne varsa elinden alınmış bir çocuk gibi kırık oyuncaklarla avutuldu kadın..gerçekten ne istediğini soracak kadar yürekli bir er  kaldı mı? sahip olduğu bir şey gibi elinin altında tutup dilediği yere koydu..adını bile unuttu çoğu zaman..karısı ..çocuklarının anası..evinin hanımı..neydi senin adın? adı olmadığı için ne olduğunu da anlamadı..bir kadın mı yoksa erkek mi..biri onu kadın olduğunu için sevebilseydi ..bir onu adıyla hatırlasaydı..elinin hamuruyla yüreğini yoğururdu belki de.
erkek sadece erkek olduğu için haklıydı bir kere..o çalışıp evine ekmek getirse yeterdi.fazlasını öğretmemişlerdi çünkü..kadın da karnının doyduğuna şükretmesi gerekirdi.
o yüzden evlenmişti çünkü.zaten o yüzden ayrılmıştı baba evinden açtı..açıktı..o güne kadar karnını doyurdukları için ailesine bile yeterince şükretmemişken ve hakkını ödeyemeyecekken biri çıkıp haktan ve adaletten bahsediyordu.
sorarım daha mı iyi baktı karısına onlardan daha mi merhametliydi daha mı fazla emek verdi..ama onlar karşılığında hiçbir şey beklemedi..erkek ne yaptı karşılığını bulamadığında
ne halin varsa gör dedi..uımrunda mıydı..bir anne  ne yaparsa yapsın karşılıksız sever terkedemez yavrusunu..söyleyin bana erkeğin üstünlüğün ne?
bana bu güne kadar söylenenleri ve beklentileri haklı çıkaracak bir gerekçe  gösterin.
şimdi kendi adıma söyleyeceğim bir kaç şey var:
çalışırsan değişirsin dedin..benim param der hükmetmek istersin dedin..bunların hiçbiri olmadı ama.çünkü ne paraya ne de mevkiye önem vermedim ..beni yücelten şey duygularımdı..bana yol gösteren ondan aldığım ilhamdı..onun sözüydü önümde duran..bir adım ötesinde olamayacağımı öğrendim sadece..ben bu güne kadar senin sözünle yol almadım..ama sen olmadığın zaman senden çok şey öğrendiğim bir gerçek..senin varlığında herşey gibi bir vasıta sadece..sen bir limansın benim için..öyle olması gerektiği için..bu yüzden senden çıkıyorum yola..ama limanın da bir nöbetçisi bvişr bekçisi var..güvenliğinden sen değil o sorumlu bu yüzden içim rahat..ama ne zaman yola çıkacağıma sen karar veremezsin..bana sahip değilsin ben de sana..sahiplik sadece onundur..biz sadece birbirmize emanetiz..emanet olmak  nedir bilir misin..benim sana oluşumdan önce kendi kendi emanet oluşunun hakkı gerek.arada bir kim olduğunu hatırlat kendine..bak o zaman yer kalır ne zaman ne de mekan..kimsenin hakkı kimseye kalmaz merak etme..ben senin hakkını ödeyemem tıpkı bizlere bahşedilmiş tüm nimetler gibi.senden gayrı mı ki ayrı bir adaletle tecelli etsin.sen hiç canını sıkma..rahat ol..ben müsterihim emin ol.bir cinsiyet farkının çok ötesindedir bu sözlerim.Artık büyü!! karnının doyuramayan onca aç  insan için kimin elinden yediği önemli değildir unutma..benim ne senden ne de bir başkasından böyle bir beklentim yok..ben varlığımın bilincindeyim..kadın yada erkek olmanın bir üstünlük olmadığını öğretiyorlar anlayana.cinsiyet ve düşünce ayrılığının çok ötesindedir hayatı anlamak..kainattaki bir noktanın içinde bir zerre olarak idda edecek hiçbir şeyim yok çok şükür.
ne kadar da çok şey biliyorum öyle değil mi..benim bilmeme de gerek yok ..zaten bilmem mümkün değil.. bir bilenin olduğunu bilmek yetiyor olan bu.ne olması gerektiğini düşünmüyorum aslında..olması gerekeni istiyorum ondan..güzel olanı seviyorum..o da zaten kuluna güzel olanı layık görüyor..o kuluna gözlerinden gösteriyor hayatı..ona yüreğini bulduruyor.yaşadıkların yüreğin, gözlerin ise yüreğinin aynasından yansıyandır.herkesi  suçlayabilirsin ya da herkesten kaçabilirsin ama kendinden kaçamazsın..dürüst ol!! bu sen değilsin.başkalarının hayatına dahil olma.bu hayat senin hayatın olsa bile..sen hayatın kendisine dahil ol.öyle ki sorgulamaz seni suçlamaz unutmaz ..sadece sever sevdikçe sever sevgiyle büyütür seni.adına ve kütüğüne bakmaz..yüreğine kayıtladığın resme bakar..çünkü oraya çizdiğin kendinsindir..o güzeldir bu yüzden kendi gibi güzeli arar..eğer  bozuksa siler yeniden çizer..bu yüzden canın acır..çizikler içini kanatır..kimi zaman dayanamazsın..yunus'a dedikleri gibi ''bu kapıdan eğri odun girmez ''.
..........

devamını okuyunuz... >>

kendine inan...

''Okumanın yaşı olmaz'' derler.doğru.yaş otuz beş hala okuyorum..hem de üçüncü fakülteyi..hem de evli ve çocuklu biri olarak..nasıl oluyor ben de bilmiyorum..belki bundan yirmi sene önce bunu yapabileceğimi söyleseler inanmazdım hatta kimse inanmazdı..liseye kadar çok başarılı bir öğrenci değildim..''sonradan açıldı''denenlerden..onca yıl sonra''bana göre çok geç bir zamanda'' ne olmak istediğimi anladım..bu bir şanstı ve bir kaderdi aslında..tam istediğimin ne olduğunu ve artık geç kaldığımı anladığım bir zamanda karşıma çıkan bir fırsat ile hayatım değişti..yeniden okumaya karar verdim..hatta okurken çalışmaya başladım..bu yıl bitecek ''ben de bittim :)''ama iki yıldır sevdiğim işi yapıyorum.Öğretmenim..ama aslında öğretmekten çok öğreniyorum.hep daha fazlası olduğunu ama bilmenin de sonu olmadığını öğretiyor.bu nedenle mesleğimi seviyorum..ama öyle kolay bir iş olmadığını da öğrendim..zor,sabır ve emek gerektiren ama bir o kadar keyifli bir meslek..
Şunu söylemeliyim: insan bir şeyi gerçekten  çok istedi mi ''ama öyle çok ki'' ve bunun olacağına inandı mı bunu nasip edene de inandırdı  mı ,buna kimse engel olamaz.sonuç olarak bize düşen görev bu inancımızı samimiyetle sürdürmek ve bunun için yürekten çabalamak..hayatta karşımıza çıkan tüm engeller bizim zihnimizde aslında..çünkü insan aslında dilediği bir çok şeyi gerçekleştirme kudretine sahip..nasıl mı?..inanarak ve güvenerek..şunu anladım ki aslında insan hep en imkansız görünen durumlarda en büyük güçlüklerin üstesinden gelme cesaretine sahip oluyor..kendini aşıyor ve kendi gücünü görüyor..çünkü o vakit bahaneler üretecek zamanı kalmıyor..yapması gereken şeyler için belli bir zamanı var..eğer gerçekten bunlar yapması gereken ve istediği şeylerse, bir amacı varsa, erteleme şansı yok ..işte bu şekilde aslında çok kısa zamanlarda ne kadar çok şey başarabildiğinin farkına varıyor..bu ona kendini daha güçlü hissettiriyor..daha mutlu oluyor..
Amaçsız ,rutin bir hayat ve gündelik meşguliyetler içinde kendi gücünü fark edebilmek imkansız gibi bir şey.onca bol zamanın içinde bomboş bir hayat..tadı tuzu olmayan, yavan,kendini bulmamış, kendi olamamış bir bireyin hazin hayat serüveni..
Hayat bir mücadele..evet..ama neyin mücadelesi..birilerinin hayatında olurken kendi hayatımızda olabilmek..bir şeye hizmet ederken aslında kendimize hizmet etmek..birlerine hükmederken aslında kendimize hükmedebilmek..bir şeylere faydalı olurken aslında en çok kendimize faydalı olabilmek..''sonrasında bu süreç tersine işler..önce insana  sonra kainata..kainattan insana.''.'kendimize' demek bencillik ya da kibirlilik değil,aksine tevazu ve alçakgönüllülük ihtiva eder..yaşam bir döngüdür..ve her şey kendinden kendine tekamül eder..
kısacası isteyelim O'dan ama bunu isterken ne için istediğimizi de bilelim..bu isteğin içinde bir amaç bunu gerçekleştirecek bir kalp, bir ruh, bir inanç, sonsuz derecede iyi niyet ve bir fayda olmalı ki bu hem kendimize hem çevremize faydalı olsun..öyle ki bunu istediğimize pişman olmayalım..

İzin verin hayat size neleri yapabileceğinizi kanıtlasın...

devamını okuyunuz... >>

ZAMANIN İÇİNDE..

Her gidiş bir hüsran oldu demek istemiyorum.her gidişi bir hayır her dönüşü bir uyanış gibi yaşamak istiyorum.niyet koşmak olsa da atılmış tek bir adım bile mükafattır zatından.yanına gitmeye halim var mı.elini öpecek yüzüm var mı.konuşacak dilim dinleyecek fikrim var mı.ben diye bir şey var mı.yok ..yok ...yok..hiçbir şeyim yok benim..ben diyecek bir varlığım bile yok.onu olmayan hiçbir şey helal değil bana..demek ki şu halimle varlığım bile haram bana.koca bir haram ile helalini arayan bir yabancıyım ben..
evet..demek oluyor ki..ben diyerek kendime atfettiğim her hal duygu ve düşüncelerim benim haramım yani hak etmediğim bir varlığın mümessiliyim.peki nasıl helallik alacağım haramdan nasıl korunacağım.bana haram olan şeyleri nasıl bulacağım..işte tam şu an da aklıma getirilen bu fikir?düşünmeliyim..
diğer sorular ...her gün içinde yaşadığımız ve tükettiğimiz şu dünya da tükettiğimiz tek şey zaman ve tabi aslında o zaman içinde saklı kalıpta aradığımız kendimiz..o saatli bomba süresi dolduğunda patlayacak..ehil olup felakete düşmeden ve beklemeden imha etmeliyiz..zaman zaman zaman....geçip duran fark etmeden anlamadan bizi içten içe tüketen her şeyi unutturan zaman..unuttuğumuz şey kendimiz olmadan durmalı zaman..var sandığımız ama hiç olmayan zaman.içine hapsolduğumuz bizi kendine esir eden zaman..evet zamandan bahsettiğiniz o gün..niçin benim zaman ilgili problemim var?ya bir şeyi öncesinde ya da sonrasında yapmak..hangisi.nedir zamanı sorun haline getirdiğim şey..gerçekten söylene bu mu ..anlamıyorum işte..ben mi zamanın gerisindeyim zaman mı benim gerimde gerçekten..yoksa zamanın içinde mi olmalı insan..
devamını okuyunuz... >>

yine buradayım..

YİNE BURADAYIM..
AMA SEN HER ZAMAN HER YERDESİN.ANLADIM Kİ HER AN VE HER YERDE MUTLAK VE EN GÜZEL OLAN.ÖYLE BİR ŞEY Kİ HEP BENİMLESİN...BU YANLIŞ..ZATEN VAR OLAN HEP SENSİN.SABAH UYANDIĞIMDA AKŞAM OLUP YATAĞIMA UZANDIĞIMDA ..DIŞARI ÇIKTIĞIMDA..YEMEK YEDİĞİMDE NEFES ALDIĞIMDA..AĞLADIĞIMDA GÜLDÜĞÜMDE SEVİNİP ÜZÜLDÜĞÜMDE ....AMA HER ŞEYİ GÜZELLİĞİYLE BÜRÜYEN..YEGANE..ANLAMSIZ KALIYOR VARLIĞIM..ANLAMSIZ KALACAK KADAR BİLE YOK BAZEN.NEREDEYİM DİYORUM..DÜŞÜNDÜĞÜMDE VARLIĞINI HİSSETTİĞİM TEK ŞEY SEN OLUYORSUN.KENDİMDEN UTANIYORUM.YAPTIKLARIMI BEN DİYEREK KENDİME ATFETMEKTEN.KENDİM İÇİN BİR ŞEY İSTEMEKTEN VE KENDİMDEN KORKUYORUM.ELLERİMİ KALDIRIP SENDEN BİR ŞEY İSTEMEK BİLE GARİP GELİR OLDU.BEN VAR MIYIM Kİ...YA DA SEN BENİM DIŞIMDA MISIN Kİ.
BELKİ AMA, BANA DOKUNDUN...HİSSETTİM..O DOKUNUŞUN TESİRİNDEYİM.VE HİÇ BİTMESİN İSTİYORUM.İÇİMDE GARİP Bİ HÜZÜN VAR..ANLAMSIZ BİR KORKU..TARİFSİZ BİR SEVGİ..EVRENİ KUCAKLAYISIM VAR AMA ONU KOLLARIMA ALAMAYACAK KADAR KÜÇÜK HATTA HİÇ OLDUĞUMU HİSSETTİĞİMDE
O BENİ KUCAKLIYOR VE SIĞDIRIYOR KENDİNE.MEVCUDİYETİNE HAYRANLIĞIMLA VARLIĞIMI EĞEN ACİZLİĞİM GÖZLERİMİ DOLDURUYOR İÇİMİ ÜRPERTİYOR..
SENSİN SEN HERŞEY SEN..VARLIĞIMDAN UTANDIRDIN.SENİ DÜŞÜNEMEDİĞİM BİR AN İSTEMİYORUM.ÖYLE GÜZELSİN Kİ AYNALARA BAKAMIYORUM..HİÇBİRŞEYE ÇİRKİN DİYEMEZ OLDUM..BU İMKANSIZMIŞ..SENSİZ BİR AN YOK...ÖYLEYSE SENİNLE HERAN HAŞREYLE GÖNLÜMÜ..
devamını okuyunuz... >>

yaşamak..

YAŞAMAK;
yaşam diye birşey insana varlığını düşündüren şey.hep dediğim gibi herşeyi kendinden kendine çeviren bir çark misali.ne ekersek onu biçtiğimiz bir toprak parçasıyız.bu sebeple yaşadığımız hiçbirşey için kimseyi suçlayamayız.ne şekilde tepki verirsek o şekilde etki görüyoruz.bu yüzden kendimizi tanımak ve bilmek önemli.algılarımızın bir boyut ötesine geçebilseydik.herşeyin hep bir adım ötesini görebilseydik.ne istediğimizi ve neyi sevdiğimizin farkında olarak yaşayabilseydik.bizi bizden çok seven, olmadığımız halde bize biz olmayı düşündüren sonra da bizi biz olmaktan bir olmak boyutuna iten o mutlak güç.hep bu sebeple bizi çoğu zaman yalnızlığa sürükleyen acizliğe düşüren ve boyun eğdiren o yüce varlık.herşey mevcudiyetiyle daim ve gerçek olan ama bizler için aslında sahte olan bir varoluş hikayesinin yazarı.anlayabilene her vakit yokluğu içindeki varlığını anımsatan bizi çeşitli haller ile sınava tabi tutup düşündüren ve her karanlığı aydınlığa çıkaran herşeye rağmen affeden rahmetiyle kuşatan sevgisiyle kucaklayan hasretiyle aratan o hakiki mürşid..
devamını okuyunuz... >>

Yaş otuz olunca..

Sanki otuzundan sonra zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor insan.Bunu eskiler söylerdi de inanmazdım. Daha doğrusu buna bir anlam vermezdim.Niye daha önce zaman daha mı yavaş ilerliyordu ? tabi ki hayır. Öyle ki yirmili yaşların verdiği dinamik yapı ve henüz farkına varamadığımız sorumluluk bilinciyle ,günlük ve sıradan kaygılar o zamanın içinde( doğruluğunu kabul etmesek de) aslında doldurulmayacak bir yer kaplar.Çünkü aslında hep fazladan bir zamanımız vardır kendimize ait. Biz bilincinden önceki süreçtir o..Benim hayatım, benim ideallerim, benim beklentilerim dediğimiz dönemdir.Yani o zamanlar ve o anlar bizimdir bize aittir.Öyleyken bile özgür olmadığımızı hissederiz kendimize ait bir zamanın olmadığını, kısıtlandığımızı.Hep anne ve babamıza karşı olan sorumluluklarımız altnda ezildiğimizi ve hesap vermek durumunda olduğumuzu.Sanki bizim bir varlığımız ve irademiz yokmuş gibi.. Oysa sonradan vermek zorunda kalacağınız hesapların yanında o dönemin hesabı öylesine basit kalır ki .Neyse gün geçtikçe yavaş yavaş iş ciddiye biner.O güne kadar farkına varmadığımız ,kaçındığımız hep başkalarına yüklediğimiz sorumlulukları üstlenme vakti gelir.Biz istemesek de biri ya da birileri bunu bize hatırlatır.Yani artık büyüdüğümüzü.Bu kendi kendimize yetmeyi öğrenme vaktinin geldiği anlamına gelir .Çalışıp kendi ayaklarımız üzerinde durmamızın zamanı gelmiştir.Kısacası artık kuşun yuvadan uçma vaktidir.Hatta bir işin sorumluluğu yanında bir ailenin sorumluluğunu da almak gerekir.Şimdi ne istediğimizin bir önemi yoktur.Bizden ne beklendiğidir önemli olan.Artık kimse sana neye ihtiyacın olduğunu sormaz ya da ne halde olduğunu ..öyle bile olsa bu senin maddi ve manevi anlamda toplumsal ve ailevi vazifelerini yerine getirmene asla engel olamaz olmamalıdır.O hızla içine itildiğimiz öyle bir dünyadır ki telaş ve acemiliklerle ne olduğunu anlamadan zaman geçip gidiverir.Sonra öyle bir an gelir ki sorarız kendi kendimize .''Ben kimim ?neredeyim?.''durur bir düşünürüz olanı biteni geçen onca zamanı bulunduğumuz ahvali..Belki bu defa da şunu sorarız; ''Olmak istediğim halde ve olmak istediğim yerde miyim? ''..sorgulamaya devam ederiz ondan sonra; ''Bunu ben mi istedim yoksa buna mecbur mu kaldım?. Bu aslında benim kedime yaptığım ya da bana yapılmış bir hakszılık değil mi?'' diye.Bize biçilmiş rolü üstlenirken kendimizden ve kendimizi bilmekten uzak, birilerinin bize öngördüğü bir hayatı yaşamak..peki ya zamanın içinde kaybettiğin kendini bulmak...????
devamını okuyunuz... >>

ŞİKAYET YOK..

Son günlerde yakınlarımda gözlemlediğim olaylar kendime hayata ve olanlara yeni bir gözle bakmayı hatırlattı.hatta kimi zaman kendimi tanıyamadığım düşüncelere bile sürüklendim.çünkü insanlar ve yaşamın bi tarafı ve bi takım düşünceler hem beni o tanıyamadığım hale getirdi hem de bazı şeyleri daha iyi anlamamı sağladı.
insanoğlu ne kadar zayıf ve maalesef ne kadar kör.kendimizin ve sahip olduklarımızın farkında değiliz.kendimin de çok zaman yaşadığı bu durumu bu şekilde yeniden fark edip birbir gözlemlemek içinde bulunduğumuz bu halin ne kadar iç karartıcı ve bizim bu halimize şahit olanlar içinde belki bi süre sonra can sıkıcı ve bunaltıcı olabileceğini fark ettirdi.neydi bu durum peki....
kendi zayıflığımız,ve bu zaaflarımızın ortaya koyduğu bunalımlar ve bu bunalımların ortaya çıkardığı istemsiz bir çözünürlük.bu hem dilimizle hem bedenimizle ortaya koyduğumuz belki bilinçsiz ama kesinlikle mantıklı,tutarlı ve hoş olmayan bir teşhir hali..
işin aslı şu...biz insanlar hayatımız boyunca çeşitli sıkıntılarla Allah'ın bize hazırladığı çeşitli sınavlardan geçiyoruz.ama kaçımız hakkıyla ve layıkıyla geçebiliyoruz bu sınavdan.belki çok azımız.çünkü gerçekten çok azımız..sahip olduklarının ve en önemlisi yaşamının anlamını bilerek ve gerçekten farkında olarak yaşıyor ve tabi mükafatını da alıyor. nedir o mükafat..tabi ki farkındalığın ışığında bahşedilen derin huzur ve sonsuz bir saadet ve tabi o beklenen ve arzulanan gerçek.
olan şu ki insan kendine dönüp baktığında nelerle meşgul olup nelerin şikayetiyle hayatı kendine zindan ettiğini gördüğünde bir an durup kendi kendine yabancılaşıyor ve o yabancılaştığı kendinden utanıyor..habire kafamızın içinde dolaşıp duran kuşkular içimizi kemiren vesveseler gördüklerimiz karşısındaki duyarsızlığımız ve ya körlüğümüz, umutsuzluğumuz ,gerçeği unutmuş bir bedende hapsolmuş bir mahkum gibi çaresiz ve aciz ,neyim var demekten çok neyim yok endişesiyle yaşıyor olmak ve bu sebeple de bulunduğumuz halin ve zamanın değerini bilememek insanı kendisi ve gerçekler karşısında utandırıyor ve mahçup ediyormuş.kendi iç karartıcı halimizi birilerine ya da bir şeylere bağlamak ve yakınımzıdakileri de bu özünde anlamsız şikayetlerimizi anlatmak ve ortak etmek yerine önce kendimize dönüp şu soruyu sormalıyız..ben kimim ne için yaşıyorum amacım ne ve bana bahşedilen güzelliklerin ve sıkıntılarım içinde saklı aydınlığın farkında mıyım.bunu kaçımız sorabiliyoruz.kaçımızın gerçekten o sihirli aynın karşısına geçip ne halde olduğumuzu görecek cesareti var.hala o aynanın karşısına geçememişken ve bu sebeple varlığımızından bile emin değilken bu neyin kavgası neyin şikayeti.niçin bu memnuniyetsizlik anlayamıyorum..işin aslı o aynanın varlığını bildiğim halde karşısına geçmekten ve göreceklerimden ben bile korkuyorum.
şuna eminim güzel ve gerçek olan tek bişey var o da tek ve gerçek olanın kendisi bizler sadece suretiyiz.o en yegane en güzeller güzeli yine varsandığımız bedenimizin sol yanındaki ve en derinlere hapsolmuş hazinenin içinde..yapacağımız şey o sihirli sözleri söyleyip hazinenin saklı olduğu kapıyı açabilmek.(.AÇIL SUSAM AÇIL..!!!! demek gibi )
bunları yazmak söylemek veya düşünmek çok kolay ama gerçekleştirebilmek çok zor biliyorum.boşuna dememişler herşey dile kolay diye..bilmiyorum ama biryerlerden başlamak lazım geç olmadan.usanmadan usandırmadan..
keşfetmek,savaşmak,inanmak,umut etmek,özgürlük için hep yeniden diyebilmek deneyebilmek lazım.kazanacağımız şey için
DEĞMEZ Mİ?
aşacağımız en büyük engel kısır kalmış düşüncelerimiz,yüreğimizden gelen asıl sesi duymamıza mani olan dilimiz,bozuk kalmış niyetlerimiz,istekleri bitmek bilmeyen nefsimiz yani" KENDİMİZ."
bu mücadele başkalarına karşı yaptığımız değil kendimizle-nefsimizle olan mücadelemizdir.dünyada değil maneviyatta ne kazanacağımızın hesabı adına yapılmalı matematik.kazanç kapısı dünyadır elbet ama ne için harcama yapacağını çok iyi bilmeli insan.helal olmayan kazanç , yerini bulmayan her mal ve gereğini aşan her harcama her anlamda israftır.talep edilenin tasarrufu arz edilene ulaşıyorsa kar vardır..dünya bilançosunda zarar görünen gönül bilançosunda kardır aslında.
bunları düşünebildiğime ben bile inanamıyorum.ama acı olan düşündüğün ve bildiğin şeyleri gerçekleştirememek.belki de en büyük ayıp ve en acı kayıp bu.ALLAH BU MÜCADELEMİZDE CÜMLEMİZİN YOLUNU AÇIK ETSİN...AMİN.
devamını okuyunuz... >>

ŞANLI ASKER

ŞANLI ASKER

Bir korkuydu bu bilinmezlik önünde
düşündükçe büyüyordu belki gözünde
tarihe destan olmuş bu yolun hikayesi
gitmek zorundaydın bakamazdın geriye

Hasret üstüne hasretlik bir sevda
derdi bitmeyen azade bir dünya
varlığınla müsemma kardeş ana baba
bu ayrılığın şahı mühürdür yiğitliğe

Bu soluk bu can borçlu elindeki silaha
gece başımızı rahat ile koyuyorsak yastığa
bir vatan diye bağlı isek toprağa
sebebi mehmetçik her vakit nöbetinde

Sakın ha boynunu bükmesin görevin
zor gelmesin silahın sırtında seferin
ateş altında çıkmaz olsa bile sesin
senin şanındır postalın palaskan miğferin

Gözün arkada kalmasın bil ardında duranı
canın pahasına korumaksa vatanı
senin kanındır atanın yadigarı
korkma her kıta da sağlayacak muhafazanı

Mahrumiyet mevcudiyetin aslını yaşatır
bu mecburiyet insana ne kapılar açtırır
varlığınla mukaddes şimdi baba yurdun
döndüğünde anlatılacak anılarla donanır

Askerlik onurlu bir tacdır erkeğin başında
sayılı gündür geçer önü sonunda
şehitliktir makamı Allah'adır selamı
mutlak özğürlüğü taşıyandır asırlara

Sabır şükür metanet ocağı
canını bile hiçe saydıran kutsallığı
aç susuz kanter içinde bekliyorken mevzide
yaşama anlam katan ölmek sanatı

Sen sen ile gönlünde bul felahı
sevenlerin için bekle her sabahı
ezanlar okunurken edilen her duayı
semaya uzanırken kaldırıp bak başını

Kuşansın ruhun bu cem ile içinde
her dem sulük ile seyreylesin gönlünde
maya olsun sabır çektiğin sevda selinde
tutar ise vuslat meşk olur dünya gözünde

(canım kardeşime ithafen..)

YAZAN:B.Baydan



devamını okuyunuz... >>

sus ve dinle..

Yalnızlık içindeki karmaşa mı yoksa kalabalık içindeki çelişki mi?doğru cevap hangisi..biri biliyor elbette..ama cevaplar zamanı gelene kadar bir sır olacak benim için..kendimde bir sır değil miyim zaten.yalnızlık evet yalnızlık...o..o insanın kendisini bilmemesinin yarattığı girdap..ne varlığından emindir insan ne de yokluğundan..düşünüyor olabilmesi varlığını hissetmesi için yeterli olabilir ama düşüncelerin doğruluğu da netice de bir seçeneğin kullanılmasıdır..seçenekler..belki de doğru soru budur..beni hep bir adıma götüren şey doğru seçeneği kullanmamdır..yanlış bir hamle nelere sebep olabilir bunu da bilmem mümkün değil.ama hala yaşıyorsam tercihlerimde çok fazla yanılmadığımı gösterir..satrancı bilmiyorum..ama bu görüşümü doğrulayan gerçek bir oyun..mat olmamak için doğru hamle yapman gerektiğini anlatan gerçek bir oyun.ama böyle bir oyunun içinde benim rolüm ne bilmiyorum..piyon muyum kale mi fil mi at mı yoksa ?ama her ne olursam olayım bu oyunun tek bir amacı var şah a ulaşmak..

şu bir kaç satır yine şunu gösteriyor bir amacım olması gerketiğini biliyorum ama kendim hakkında hiçbir fikrim yok..olması gerken son belli..ama o aşamaya kadar neler olacağı meçhul..öğrendiğim şey kendimi bilmediğim ancak yaşadıkça öğrenebildiğim..yaşadıkça kendimi tanımak hakkına sahibim...hiçbirşeyin bana ait olmadığı ve hiçbirşeyin benim iradem dahilinde olmadığı gerçeği..tercihlerim adıma tercih edilmiş olanı kullanma zorunluluğunu ifade ediyor..sonuçları ise beni kendimi bulmaya yarayan
bir klavuz oluyor..bunun adına tecrübe diyoruz galiba..
şimdi durgun bir denizde yol alıyor gibiyim rotam belli..zaten koskoca bir okyanusta nerede olduğumu bilmemin pek anlamı yok..durgun masmavi bir deniz..uçszu bucaksız bir mavilik..emin olduğun birşey var çünkü o yolları defalarca geçmiş bir kaptanım var..böyle bir durumda başka neye güvenebilirim..sadece izliyorum..gök ve denizden ibaret olsa da o derinliğe dalmaya çabalıyorum..o koku deniz kokusu..hiçbir ses yok sadece sesizliğin içindeki sesi dinlemeye çabalıyorum.belki bir fısıltı..kimbilir..neler duyabileceğimi çok merak ediyorum..bu böyle devam etmeli..bu sessizlik..bu okyonus bu gemiyi taşıyabilmeli..beni bu sesizliğe çağıran nedir bilmiyorum..benim için çok zor..sadece iki kelime SUS ve DİNLE..!

bu gemide yol aldıkça gördüm ki su herzaman durgun değil..kimi zaman dalgalı kimi zaman çalkantılı kah yükselip kah alçalmakta..ama eğer derinlerde olabilseydim bundan belki de haberim bile olmayacaktı..eğer insanı taşıyan bir gemi ve klavuz bir kaptanı yoksa ve yüzmeyi de bilmiyorsa suyun üstünde olmak(yüzeyde olmak)bir felaket olabilir..

halden hale geçmek olamalı bu..insan olursun hayvan olursun ölürüsn toprağa karışırsın toprak olursun..herşey topraktan biter her aşamada birşey olursun ve netice de yine insan olursun...hangi haldeyim merak etmiyor değilim ama şimdilik çokta önemli değil..rehberim bana gerekn herşeyi temin edecek ve yol gösterecektir..nereye gideceğini bilen biri varsa ve sen oraya gitmek istediğinden eminsen nerede olduğunun pek te bir önemi yok...ne de olsa bir gün o yolları yeniden geriye dönmek zorunda kalacaksındır..neler olduğunu ve oraya nasıl ve nerelerden geldiğimi öğrenceğim..eğer oraya varırsam tabiii....
devamını okuyunuz... >>

CEZAM MÜEBBET

Artık mutlu olmak için sebepler aramaya mı başladım.yoksa aslında neyi aradığımı mı unuttum.kendim kendimi yuttu da kaybettim mi kendimi.hani o çok övündüğüm pembe gözlüklerim hani o şükrettiğim iyiliğim..herşey birbirine karıştı..anlıyorum şimdi hiç biri benim değildi hiçbiri..beni ben yapan birşey de yok..ben de yokum..öyle olsaydı birşeyler değişirdi..neyi değiştirebildim ..kendimi bile..herşey bana sus diyor..herşey bana hayat kocaman bir yalan diyor...herşey bir yalan diyor...çünkü tüm o mutluluk sandığımız şeyler o kısacık rüyalar gibi. uyanıyoruz ve puuf..bu yüzden hep uyumak istiyoruz, uyanmak gerçeği acı geliyor..uzunmuş gibi hiç bitmeyecekmiş gibi...hadi bak çırılçıplak kaldım..yokum diyorum yokum..pes etmek üzereyim..bunu istiyordun..olmadığımı göstermek..bunu anlamamı istiyordun..sen ne tarafa çekiyorsan oraya sürükleniyorum.. bir mücadele varmış gibi gösterip kandırma beni..bunların sonu hep çaresizliğimi anlamama çıkıyor..her defasında her defasında hep aynı yerden vurarak..hep yeniden derken bir kez daha düşüyorum uçurumlardan..atan da sensin tutan da..kim diyebilir ayaklarımın üzerinde durabiliyorum diye...bu senin mücadelen bu hayat senin bu nefeste..bir buzdum sanki çözüldüm işte..şimdi de eriyorum..buharlaşsam da fark etmez yine sana karışacağım...bana kızacaksın..ben de kendime kızıyorum...ne sana ne başkasına sadece kendime...gerçekleri görmek herşeyi bir bir hatırlamak zor gelince kendimi hayallere vuruyorum..bu senin suçun değil bu benim suçum ...özgürlük denen şeyin bir anlamı yok..düşünceler denizinde yüzerken nuhun gemisi gibi beni karaya çıkaracak bir kuşun kanatlanması gerek..ama o kuşa sesimi duyurmak ne mümkün..ben sadece dudaklarımı kıpırdatıyorum..seslendiren sensin..
uyanmak vakti geldiyse çoktan..gözlerimi açtığımda şaşırmamak için bana güç ver..beni bağımlılıklarımdan kurtar..bunu başka kim yapabilir...iste diyorsun ya hani...istiyorum işte..daha fazlası için müsaaden gerek..neye hükmedebilirim..al seninim işte..dilediğin gibi...olmasını istediğin gibi olsun..mükafat beklemiyorum inan..kendimi savunmaktan yoruldum...ne saçmadır ki savunacak bir şey de yok..kime neyi savunuyorum durmadan ..sana seni şikayet eder gibi..varlığımı savunuyorum bir de bir varlığım varmış gibi..iyilik ettiğimi sanıyorum kahramanmışım gibi..benim elimden benim dilimden hüküm ver sen iken..neyimi anlatayım neyimi savunayım neyimle övüneyim..bu hakkına gasptır..bu verilmiş hükme karşı çıkıp kaçmaktır..bunun sonu daha büyük cezalarla tutuklanmak ve dört duvarda yatmaktır..teslim ol eyyyy suçlu..bu kuralları sen koymadın..istediğin gibi davranamazsın..ne bu düzen ne bu hayat senin değil..ya bu düzene uy ya da terk et...o zaman da hep dışlanmış olarak başın eğik gezersin diyar diyar..hep bir kaçak gibi yaşarsın ömrünü..
yazık bana..yazık ..yazık..yazık...bir zavallıyım ben..uslanmaz bir suçluyum...günahkarım..esarete mahkumum...suç benim hüküm ve adelet senin..artık cezam MÜEBBET...............................................................................
devamını okuyunuz... >>