dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi
ANNE VE ÇOCUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANNE VE ÇOCUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Karne, zeka göstergesi değil!

Uzmanlara göre, karnesinde zayıf olmasını çocuğun zekâsının
göstergesi olarak değerlendirmek son derece yanlış.
Öğretim sürecinde ilk yarının bitimiyle karneler alınıyor. Belki de sizin
çocuğunuz hazırlanma, motivasyon, organizasyon eksikliği gibi
nedenlerle iyi sonuçlar getiremedi. Ama bu dünyanın sonu değil!
Unutmayın ki; önünde yeni bir dönem daha olacak.
Karnedeki zayıfları, çocuğun zekâ veya kişiliğinin göstergesi olarak
değerlendirmenin yanlış olduğunu belirten ve “Başarısızlığa üzülmek
ve çocuğunuzu da üzmek yerine onunla birlikte neler
yapabileceklerinizi konuşun” diyen Uzman Psikolog Özge Merve
Türk, karne süreçlerinde ailelerin çocuklarına tutumları konusunda
şu bilgileri verdi:

ENDİŞELİ İSE DERSE KONSANTRE OLAMAZ
Çocuğunuzun kapasitesi iyi olsa da kafası karışık, endişeli ise dikkati
dağılır ve derse konsantre olamayabilir. Çocuk depresif bir
pozisyonda olduğu dönemde sürekli yorgun, uykulu, isteksiz olabilir
ya da hiperaktif bir çocuk çok uzun süre ara vermeden dersi takip
edemeyebilir. Öğrenme bozukluğu yaşayan çocuk geç öğrenir; harf
karıştırabilir; okuma ve yazma konusunda güçlükler yaşayabilir ya
da bunların dışında çocuğun işitme-görme gibi fizyolojik bir
rahatsızlığı bulunabilir.
AŞIRI TEHDİTKÂR TUTUM ÇOCUĞU OLUMSUZ ETKİLER
Çocuğun okul süreci içinde bulunduğu şartları göz önünde
bulundurmak ve bu duruma nelerin sebep olduğunu incelemek
gerekir. Duygusal sorunların varlığı, çalışma alışkanlıklarının
kazanılmamış olması, uygun ders çalışma ortamının olmaması, okul
içi olumsuz faktörlerin olması çocuğu olumsuz yönde etkiler.
Ebeveynlerin çocuklarına olan eleştirel, tehditkâr, aşırı beklentili
tutumları çocuğun başarısını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Ebeveynler arasındaki çatışmalı durumlara çocuğun şahit olması,
sorunları çocuk ile paylaşma ve onu taraf olmaya zorlama gibi
tutumlar çocuğun psikolojik dengesini bozabilir. Yine kardeş
kıskançlığı, ev değişikliği gibi durumlarda da çocuğun kafası
karışabilir. Okulda öğretmen ile ilgili, arkadaşlarla ilgili sorunlar
olduğunda ve çocuk baş edemediğini hissettiğinde çocuğun
akademik başarısı düşebilir.
EBEVEYN EVDE ÖĞRETMEN ROLÜNÜ ALMAMALI
Ebeveynler evde öğretmen rolünü oynamaya çalışmamalıdırlar.
Çocuğa bilgileri rol yaparak, anlatarak izah edebilir, ondaki
araştırmaya olan merakı ve zevki ortaya çıkarabilir, bu şekilde ders
çalışmaya teşvik edebilir ve yardım edebilirler. Sürekli ders
çalışmaya zorlayan, sık sık okulu ziyaret eden, şikâyet eden,
eleştiren, başarı endişesi yüksek ebeveynler çocuğun da başarılı
olma konusundaki endişesini tetiklerler ve çocuk bu endişeden ötürü
başarısız olabilir.
ÇOCUĞUNUZLA BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİNİ KONUŞUN
Çocuğun evde nerede, ne şekilde çalıştığı yani çalışma ortamı
önemlidir. Boş ve düzenli bir masa, bilgisayar ve televizyonun
olmadığı koşullar gerekmektedir. Çocuğunuzun “hangi saatlerde
ders çalıştığını, mola verdiğini, yattığını” bilmeliniz. Okul, çocuğun
kendine ait alanıdır. Öğrenme çocuğa aittir. Bazı ebeveynler evde de
sanki okuldaymış gibi davranırlar; bu durumda okul alanı ailesel alanı
içine almıştır. Çocuğunuz ile başarısızlığının nedenlerinin neler
olabileceğini paylaşmalı ve çözümleri beraberce düşünmelisiniz.
Onu anladığınızı göstermelisiniz. Karne üzerinden çocuğu tehdit
etmemeli, azarlamamalısınız. İkinci dönem daha iyi nasıl olunabileceği
üzerine konuşmalısınız. Bu tutumunuz çocuğu psikolojik olarak
destekler ve size güvenerek iletişiminizin de güçlenmesini sağlar.
NASIL BİR İLETİŞİM İÇİNDE OLMALISINIZ?
Kendi tutumlarınıza yönelik içsel bir değerlendirme yapabilmelisiniz.
Çocuk ile oyun oynamalısınız, oyun çocuğunuz ile aranızdaki
iletişimin temel taşıdır.
Çocuğu başarılı olma konusunda motive etmek için onu spor ve
sanatsal faaliyetlere yönlendirmelisiniz.
Çocuğun karnesindeki iyi notları ve dersleri için harcadığı çabayı
övmeli, ona olan güveninizi belirtmelisiniz.
Çocuğu diğer arkadaşlarının başarısı ya da kardeşleri ile
kıyaslamamalısınız. Her çocuk fiziksel, sosyal, zihinsel gelişimi ile
ayrı bir bireydir. Çocuktan beklentinizin bu yönde olması
gerekmektedir.
Ebeveyni tarafından onaylanan, desteklenen çocuk daha çabalı ve
başarılı olmaya gayret gösterecektir.
Çocuğa gerekirse destek alarak verimli ders çalışma teknikleri
konusunda yardımcı olabilir, programlanma konusunda destek
olabilirsiniz.
devamını okuyunuz... >>

Zeki çocuk yetiştirmenin alternatif yolları

İşte çocuklarınızı mutlu yumurcaklar olarak yetiştirmenize yardımcı
olacak 10 yöntem...
1. Çocuğunuzu bir mağara adamı gibi görmek işe yarar.
Homurdanmaları ve ellerini herşeye atmaları 1-4 yaş arası çocukları
oldukça ilkel gösterir. Aslında, kulağa ne kadar garip gelirse gelsin,
evrimsel gelişim açısından Neanderhal'lerle büyük benzerlikler
taşırlar! Çocuğunuz bu dönemde, ilk insanın 5 milyon yılda tammladığı
5 ana adımı atacak: Yürümek, konuşmak, nesneleri elleriyle idare
etmek, olayların nedenini anlayabilmek ve arkadaş edinebilmek.
2. Tarih öncesi çocuğunuza "elçi" olun.
Çocuğunuzun Taş Devri'nden kalma insanlara ne kadar benzediğini
fark ettiğinizde işinizin yalnızca "ebeveynlikten" çok daha zor
olduğunu fark edeceksiniz. Siz 21. yüzyıldan Neanderhal'lere
gönderilmiş bir elçisiniz! İyi bir elçi olarak çocuğunuzu sevgi ve
saygıyla yönlendirmeli, zorlayıcı ya da yumuşak olmaktan da
kaçınmalısınız
3. Fast-Food Kuralı'nı uygulayın. Çocuğunuz kızgın olduğunda
hamburgercilerde sipariş alan gençleri taklit etmelisiniz. "Fiyatı"
söylemeden önce daima "siparişi" tekrar etmelisiniz. Bir krizin
ortasındaki ufaklıklar onu anlamadığınızdan emin olmadığı müddetçe
sizin mesajınızı anlayamaz. Bu yüzden çocuğunuz kızgın olduğunda
kendi fikirlerinizi söylemeden önce, onun ne yaptığını ve sizce nasıl
hissettiğini tarif edin.
4. Yumurcakça konuşun. 1-4 yaş arası çocuklar zaten olgun
değildir, ama kızgın olduklarında daha da ilkelleşirlr. Bu yüzden
huysuzlaşan çocuğunuzla konuşurken daima sözcüklerinizi
"yumurcakçaya" çevirin. Her şeyi Yumurcakça'ya basit yöntemlerle
çevirebilirsiniz
5. Çocuğunuzun huyunu bilin.
Tüm çocuklar aynı aşamalardan geçse de her birinin dünyaya farklı
bir bakış açısı vardır. Çocuğunuz uyumlu mu? Temkinli mi? Hareketli
mi? Karşınızdakinin huyunu bilirseniz, sizin çocupunuz için en etkili
ebeveynlik yöntemlerini geliştirmiş olursunuz.
6. Metanetinizi kaybetmeyin.
Tarih öncesinden kalma dostunuzun kendini kaybetmesi, sizin de
ona ayak uydurmanız gerektiği anlamına gelmiyor. Aşaşğıdaki sık
rastlanan sorunlardan birini yaşıyorsanız bile sakin olun:
Kızgınlık: Tüm çocuklar ebeveynlerini sinirlendirebilir.
Başarısız hissetmek: Tüm anne-babalar günlük mücadelenin içinde
zaman zaman kendini başarısız hisseder.
Geçmişin fısıltıları: Çocuğunuzun davranışları, kendi
çocukluğunuzdan kalan kötü hatıraları su yüzüne çıkarabilir.
Biraz destek: Birçok aile çocuklarını yakınlarının desteği olmadan
büyütmeye çalışıyor. Bunun önüne geçmeye çalışın
7. İyi davranışı "saygı ve ödüllerle" teşvik edin. Bu ödüller
çocuğunuzun en iyi şekilde davranmasını garantiler: Saygı, İnandırıcı
övgü, yan kapı mesajları, güven artırıcılar, ödüller.
8. İlgi zamanına önem verin. Bazı ilgi zamanı tavsiyeleri şöyle
sıralanabilir:
Masaj yapmak: Dokunmak bebeğe güven verir.
Özel zaman: Sevgi ve yoğun bir ilgiyi beş dakikaya sıkıştırmanın en
iyi yolu.
Onaylama: Çocuğunuzu yatırdığınızda onunla birçok pozitif ve umut
dolu sözcük paylaşın.
Açılış-kapanış törenleri: Rahatlatıcı, sağlıklı nefes egzersizleri.
Oyun: Dışarıda oynanan oyunlara, yaratıcı oyunlara ve okumaya
ağırlık verin. Çocuğunuzun özel ilgi kurabileceği oyuncak, battaniye
ya da diğer nesneler
9. Çocuğunuzun davranışlarını istediğiniz yçne çekmek için nazik bir
disiplin yöntemi uygulayın.
Onun görevi, sınırları zorlamak; sizinki ise, bunların sağlamlığından
emin olmak. Davranışlarıyla ilgili uygun beklentileriniz olmalı.
Mümkünse çatışmaları alternatif sunarak veya özveride bulunarak
atlatın, uygulayabileceğinizi bildiğiniz yasaklar koyun ve yasakları
kısaca, ciddi bir ses tonuyla ve "yumurcakça" söyleyin.
10. Eğer gerekiyorsa ceza vermekten korkmayın.
Dolambaçlı yollar çocuğunuzun krallara uymasını sağlamıyorsa, 1-4
yaş arasına uygun bir ceza vermenin vakti gelmiş olabilir. En çok işe
yarayan ve çocuklara uygun olanlar şöyle: Umursamamak, haklarını
elinden almak, molalar vermek
devamını okuyunuz... >>

Hamile kalmanız için 10 basit yöntem

Ne kadar çok sevişirseniz o kadar çok hamile kalma şansınız
artacak !
Düzenli Olarak Sevişin: Çok “sahtekarca” bir yaklaşım olduğunu
düşünebilirsiniz ama değil.  Normal şartlarda sperm vücudunuzda
beş gün canlı kalabiliyor. Düzenli seks hayatı tam yumurtlama
döneminizde spermlerle yumurtanızı bir araya getirme şansınız
artıracak. Özellikle hamile kalmak isteyen bayanların ovülasyon
günlerini daha kolay tespit etmelerini sağlacak bir yol daha var.
Hamilelik şansını artıran yumurtlama dönemlerinin tespitinde
Tükürükten Ovulasyon Testi’ni kullanabilirler. Amerika’dan gelen
Avrupa Normlarına uygunluk belgelerine sahip olan test, T.C. Sağlık
Bakanlığı onaylıdır.
Kafeini Kesin: Araştırmalar kafeinin gebe kalma ihtimalini yarı yarıya
düşürdüğünü gösteriyor. Yarım fincandan fazla -o da kafeinsiz
olmak koşuluyla- kahve tüketmeyin.
Eşinizi Serin Tutun: Erkeğin yumurtalıkları etrafındaki ısı spermler için
problem yaratıyor. Bu sebeple eşinizden bol, vücuduna oturmayan,
pamuklu iç çamaşırı giymesini rica edin. Dar kotlar ve pantolonlar
giymesine -ne gerek varsa zaten böyle bir şeye- en azından bu
dönemde izin vermeyin
Diyet Yapmayı Bırakın: Ohio Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın
sonuçlarına göre; kadınlar kalori alımını düşürdüklerinde, üreme
hormonlarındaki seviye de aynı şekilde düşüyor.
Beslenme Şeklinize Zengin İlaveler Yapın Zinc, Selenyum, E vitamini
ve C Vitamini alın. Zinc ve E Vitamini: Bunlar eşiniz için. Zinc, hücre
yenilenmesi için iyiyken E vitamini de hücre yenilenmesine destek
sağlıyor. Eşinizin spermleri ne kadar güçlü olursa sizin
yumurtalarınızın buna direnme ihtimali o kadar düşük olacaktır.
Selenyum: Bu da eşinizin için. Testosteron ve sperm sayısının
artması için selenyum önemli bir vitamindir.
Vitamin C: Bu da onun için. C Vitamini sperm kalitesini arttıracak ve
hamile kalmanıza yardımcı olacak. Size Zinc: Tabi ki siz de vitamin
içeceksiniz. Siz de zinc için. Böylece sizinde hücre bölünmesi ve
yenilenmesi durumunuz gelişme kaydedeceğinden daha kolay
hamile kalabilirsiniz
İçki ve Sigarayı Bırakın: İçki ve sigara hem kadın hem de erkekte
üreme organlarını direkt etkiliyor. Özellikle sigara erkeklerde sperm
sayısını düşürür ve sperm hareketliliğini bozar. Aşırı alkol alımı da
sperm yapısını bozmaktadır.
İlaç Kullanımı! Kullandığınız ilaçlar varsa önce doktorunuzla konuşun.
Bu ilaçların hangilerini kullanmaya devam edebilirsiniz hangilerini
kesmeniz lazım ve hamile kalmadan ne kadar zaman önce kesmeniz
lazım öğrenin. Ağrı Kesiciler Birtakım ağrı kesiciler -doktorunuza
danışın- yumurtlama döneminde kullanıldığında kadın vücudundaki
prostaglandin hormonu baskılanır. Oysa sizin bu hormona ihtiyacınız
var çünkü bu hormon sayesinde yumurtanız fallop tüpüne düşer.
Ateşini Artırın: A ve D vitaminlerinin hem cinsel isteği artırdığını hem
de iktidarsızlıkla baş ettiğini, buna ek olarak sizi ve eşinizi güçlendirip
metabolizmanızı hızlandırdığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz
Kontrole Gidin: Uzun süredir çabalıyor ve hamile kalamıyorsanız
eşinizle birlikte mutlaka doktorunuza görünün. Evet, bu illaki kötü bir
şey var demek değil, “denk gelmiyor” olabilir. Ama aynı zamanda
sizde veya eşinizde medikal bir durum da olabilir ve bunu ne kadar
çabuk tespit ederseniz o kadar çabuk düzeltip bebek sahibi
olabilirsiniz.
devamını okuyunuz... >>

Çocuğunuzun kişiliği biraz da sizin elinizde

İşte farklı anne-baba tutumları ve çocuklar üzerindeki etkileri:
Çocukların kişilik gelişiminde etkili olan anne-baba tutumları, her
anne-babanın kendi doğrularına göre farklılık gösterebiliyor.
1. Baskıcı ve otoriter tutum
Bu tip anne-babalar, çocuklarını belirli bir ideal peşinde ve belirli
kalıplar içinde, adeta küçük bir yetişkin yapma çabasıyla
yetiştirmeye çalışırlar. Çocuktan itaat beklerler ve bütün kontrol
onlardadır. Çoğunlukla anlayışsız, hoşgörüsüz, katı ve baskıcı bir
tutum içindedirler. "Zor yoluyla denetleme" ya da "Sevgiyi
esirgeyerek denetleme" ile çocuğun davranışları kontrol edilir. Bu,
çocuğun kendine olan güvenini ortadan kaldıran, onun kişiliğini hiçe
sayan bir tutumdur. Otoriter bir aile ortamında yetişen çocuklar
genellikle; anne-babanın kurallarını yerine getirme çabasına odaklı
olduklarından kendilerini ifade edemezler, özgüveni hemen hemen
yok gibidir. Stresli ve tedirgindirler. Sessiz, çekingen başkalarının
etkisinde kolayca kalabilen çocuklar olabileceği gibi sürekli
eleştirildikleri için de aşağılık duygusu geliştirebilirler ve devamlı
eleştirilen bu çocuklarda saldırgan davranışlar ortaya çıkabilir. Evde,
anne-babalarında gördükleri olumsuz tutumları okulda arkadaşlarına
uygulamaya çalışırlar.
2. Aşırı koruyucu tutum
Bu tutuma göre çocuk yetiştirilen ailelerde; çocuk aileyi yönetir,
onun istekleri olur, anne-baba üzerinde baskı-güç uygular,
anne-baba çocuğun egemenliğine boyun eğmiştir. Bu, çocuğun
sosyalleşmesini olumsuz yönde etkiler, aşırı bir koruma içinde
büyüyen çocuk, doyumsuz olacak ve ileride aile dışında kendi
sosyal yaşamı içinde de aileden gördüğü, alıştığı şeyleri bekleyecek,
bulamadığında hayal kırıklığı yaşayacak, isteklerini almak için
karşısındakine baskı-güç uyguladığında da ilişki sorunları, dışlanma
yaşayacaktır. Koruyucu tutumla yetişen çocuklar genelde; aşırı
bağımlı, özgüveni gelişmemiş ve tek başına kararlar alamayan
bireyler olurlar. Sorumluluk almakta güçlük yaşar, kendini tanımakta
ve sınırlarını bilmekte zorlanırlar.
3. Dengesiz ve kararsız tutum
Anne-babanın arasında görüş ayrılığı olduğunda ya da anne-baba
değişken davranışlar gösterdiğinde ortaya çıkan tutumdur. Kimi
ailelerde disiplin yok değildir, ancak ne zaman uygulanacağı
belirsizdir. Anne-babanın tutumu aşırı hoşgörü ve sert cezalandırma
arasında gidip gelir, çocuk hangi davranışın nerede ve ne zaman
istenmediğini önceden kestiremez. Dengesiz ve tutarsız tutumla
yetişen çocuklar genellikle; kendi içinde çatışmalar yaşayıp,
aileleriyle ilişkilerinde dengesiz olurlar. Büyüdüklerinde karşılarındaki
insanlara zor güvenirler. Değer yargısı sistemlerinin oluşması zor
olabilir. Karar vermekte güçlük yaşarlar. Nelerin doğru, nelerin yanlış
olduğunu ve neleri yapıp, neleri yapmamaları gerektiğini
öğrenemeyebilirler.
4. Aşırı hoşgörülü ve gevşek tutum
Bu tutumu benimseyen anne-babalar çocuğun her istediğini
yaparlar. Aile içinde çocuğun hakları sınırsızdır. Çocuğun nerede
duracağı belirlenmemiştir. Kuralları uygulama ve denetleme
düzensizdir. Çocuğun başına buyruk yetişmesi, istediği gibi
davranması hali söz konusudur. Aşırı hoşgörülü-gevşek tutumla
yetişen çocuklar genellikle; kendileri için başkalarından hizmet
beklerler. OKuldaki kurallarla karşı karşıya kaldıklarında hayal
kırıklığına uğrarlar. Diğer insanların dikkatini çekmeye çalışırlar.
Paylaşma ve işbirliğine pek açık olmazlar. Sosyal uyumları düşük
olur. Sorumsuz ve her şeye kırılan özellikte olabilirler.
5. İlgisiz tutum
Anne-babanın çocuğu yalnız bıraktığı, fiziksel veya duygusal
ihtiyaçlarını fark etmediği durumlarda ilgisiz anne-baba tutumundan
bahsedilebilir. Anne-baba ilgisizse çocuğun onlarla iletişimi kopuk
olacaktır, böyle bir aile içinde çocuk sevildiğini, kabul edildiğini
duyumsayamaz. Bu gruba giren anne-babalar genellikle hoşgörü ile
boş vermeyi birbirine karıştırırlar. Çocuğun temel ihtiyaçlarını ihmal
ederler. İlgisiz tutumla yetişen çocuklar genellikle; dikkat çekmek için
etraflarına zarar verebilirler. İnsanlarla ilişki kuramamaları
sonucunda sosyal gelişimlerinde gecikme ve saldırganlık görülebilir.
Sözlü iletişim yetersizliğinden dolayı dil gelişimlerinde gecikme ve
konuşma bozuklukları ortaya çıkabilir. Özgüven sorunu yaşayıp
tamamen içedönük olabilirler. Ergenlik döneminde suç işlemeye
eğilimli oldukları görülmüştür.
6. Mükemmelliyetçi tutum
Mükemmelliyetçi tutumdaki anne-babalar çocuklarından her şeyin en
iyisini bekler. Kendi gerçekleştiremediği yaşantıları çocuklarının
gerçekleştirmesini ister. Bu tutumda olan anne-babalar çocuğu
olduğu gibi kabul etmezler. Çocuğun kaldırabileceğinden daha fazla
yük taşımasını beklerler. Çocuk, anne-babanın koyduğu kurallara
uymadığı zaman çocuğa verilen cezalar katı ve sert olur.
Mükemmelliyetçi tutumla yetişen çocuklar genellikle; aşırı titiz ya da
tam tersi dağınık çocuklardır. Kendilerine güvenleri düşük olabilir.
Başarısızlığa uğradıklarında kolayca hayal kırıklığı yaşarlar, bazen
tamamen vazgeçebilirler. Yanlış yapmaktan korkarlar. Fikirleri
genelde çok katıdır. Okuldaki sıraları hep derli topludur. Ders
aralarında ödev yapan, grup çalışması gerektiğinde şikayet eden, bir
işi tam yapmak için günler öncesinden çalışmaya başlayan çocuklar
olabilirler.
7. Demokratik ve ilgili tutum
Anne-baba hoşgörü ve sevgiyle disiplin uygulandığında, çocuğun
kabul edilen ve edilmeyen davranışlarının sınırları belirlenmiş olur ve
çocuk bu sınırlar içinde özgürdür. Demokratik ve ilgili tutumda
çocuğun söz hakkı vardır. Duygularına ve görüşlerine saygı
duyulur. Kurallar belirlenirken bunlar dikkate alınır. Sevgi ve teşvik
görür. Çocuğunu kabul eden anne ve baba, çocuğun ilgilerini göz
önünde bulundurur ve onun yeteneklerini geliştirmeye yardımcı olur.
Aile bireyleri arasında duygular nettir. Problem yaşadıklarında birlikte
baş etmeye çalışırlar. Evde ve toplumdaki kuralların sınırları bellidir.
Çocuk neyi, nerede yapacağını veya yapmayacağını bilir. Bu tutumla
yetişen çocuklar genellikle; sosyalleşir ve işbirliğine girerler.
Arkadaş canlısı ve duygusaldırlar, dengeli ve mutlu olurlar.
Özgüvenleri normaldir, kurallara ve otoriteye saygı duyarlar.
Ona önemsendiğini hisettirin
Anne-babaların çocuklarıyla iletişim kurarken öncelikli olarak onunla
göz teması kurmaları ve aynı hizada durmaları gerekiyor. Çocuğa
güven duymalılar ki, o da kendine güvenmeyi öğrensin. Yeteneklerini
orataya çıkarması için fırsat yaratmalı, çocuğa sözlerinin dinlendiğini
ve önemsendiğini hissettirmeliler. Çocuklar sözlerle anlatılanlardan
çok davranışlarla verilen mesajları almaya açıktır.
devamını okuyunuz... >>

Öğrenme sürecinde farklı zeka türleri

Her öğrencinin kolaylıkla öğrenebildiği bir yol mutlaka vardır...
“Her öğrencinin kolaylıkla öğrenebildiği bir yol mutlaka vardır ve yine
her öğrencinin yetenekli olduğu bir beceri alanı vardır. Önemli olan
eğitimcilerin ve ailelerin çocuklarının ilgi ve yetenek alanlarını dikkatle
gözlemleyerek, onları kendilerini güçlü hissettikleri alanlara
yönlendirmeleri ve bu şekilde öğrenme süreçlerine yardımcı
olabilmeleridir.”
1980’li yıllara kadar zeka, IQ adı altında dilsel ve matematiksel
beceriler olarak tanımlanmış ve ölçülmüştür. Bu tanıma göre zekâ tek
parçalı, tek unsurludur. Bu temel varsayımın yanı sıra insanların
sabit bir zekâ ile doğduğu ve zekânın yaşam boyu çok az değişim
geçirdiği inancı geçerli olmuştur. Ancak son on yıldır şiddetli
eleştirilere hedef olan bu görüşler köklü bir değişim geçirmiştir.
Harward Üniversitesi profesörlerinden Nöro-psikolog Howard
Gardner beynin fizyolojik yapısı ile ilgili yaptığı çalışmalar sonucunda
1983’te yazdığı “ Aklın Çerçeveleri” adlı kitabında bugüne kadar
kültürümüzün zekâyı çok kısıtlı tanımladığı; oysa insanların birden
fazla zeka türüne sahipolduğu görüşünü ortaya atmıştır.
H. Gardner’a göre; her insanda farklı zeka türlerinin tümü vardır ve
bazıları diğerlerinden biraz daha gelişmiştir. Kuramcının varlığına
dikkat çektiği bu zeka türlerine, başka araştırmacılar yenilerini de
eklemektedir.
Çoklu Zeka Kuramının İlkeleri
İnsanlar farklı zekâ türlerine sahiptirler.
--Her insanın kendine özgü bir zekâ profili vardır.
--Bütün zekâlar dinamiktir.
--İnsandaki zekâlar tanımlanabilir ve geliştirilebilir.
--Her insanın kendi zekâ türlerini tanıyabilme ve geliştirebilme olanağı
vardır.
--Her bir zekâ; bellek, dikkat, algı ve sorun çözme açısından farklıdır.
--Bir zekânın kullanımı sırasında, diğer zekâlardan da yararlanılabilir.
--Kişisel altyapı, kültür, kalıtım, inanç zekâların gelişiminde etkilidir.
--Bütün zekâlar, insanın kendisini gerçekleştirmesi yolunda farklı ve
özel kaynaklardır.
--Şu anda bilinen zekâ türlerinden daha farklı zekâlar da olabilir.
Çoklu Zeka Kuramına Göre Farklı Zeka Türleri
1- Dilsel - Sözel Zeka: Sözcüklerle düşünme ve ifade etme, dildeki
anlamları değerlendirme, sözcüklerdeki anlamları kavrayabilme, şiir
okuma, mizah, hikaye anlatma, dilbilgisi, mecazi anlatım, soyut ve
simgesel düşünme, kavram oluşturma ve yazma gibi karmaşık
olayları içeren dili üretme ve etkili kullanma becerisidir.
Dilsel-Sözel zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Sözcük hazineleri
çok geniştir. Masal, hikaye ya da fıkra anlatmaktan zevk alırlar.
Okumayı, sözcük oyunlarını ve bulmaca çözmeyi çok severler.
Kafiyeli sözcükleri bulup kullanmaktan ve tekerlemeleri hızla
söylemekten hoşlanırlar. Adlar, yerler, günler v.b. şeyler konusunda
hafızaları iyidir. Başkaları ile yüksek düzeyde sözel ilişki kurarlar.
Küçük çocuklar kendilerine kitap okunmasından ya da hikaye
anlatılmasından hoşlanırlar. Yaşından beklenenden daha iyi
yazarlar.
2- Mantıksal - Matematiksel Zeka:  Sayılarla düşünme, hesaplama,
mantıksal ilişkiler kurma, sonuç çıkartma, hipotez üretme, problem
çözme, eleştirel düşünme, geometrik şekiller gibi soyut sembollerle
çalışma, bilginin parçaları arasında ilişki kurma becerisidir.
Mantıksal - Matematiksel zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Her
şeyin nasıl çalıştığını merak eder ve sorular sorarlar. Matematik en
sevdikleri derstir. Matematiksel oyunlar onlara çok zevkli gelir.
Dama, satranç gibi düşündüren oyunları oynamaktan zevk alırlar.
Mantığa dayalı yapboz ya da matematiksel yetenek soruları çözmek
çok hoşlarına gider. Olayların oluşumu ve işleyişi hakkında çok soru
sorarlar. Soyut ve kavramsal düşünebilirler. Sebep-sonuç ilişkisi
kurarlar. Bilgiler arasında bağlantılar kurarlar. Güçlü bir
muhakemeleri vardır. Hesaplama ve sayma, sınıflandırma ve
kategorize etme, bilmeceler/bulmacalar, strateji oluşturma ve
oyunlar, karşılaştırma yapma gibi çalışmalar bu zeka türünü
destekleyen çalışmalardandır.
3- Görsel - Uzaysal Zeka: Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle
düşünme, üçboyutlu nesneleri algılama ve muhakeme etme
becerisidir.
Görsel-Uzaysal zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Yap – boz,
labirent gibi görsel faaliyetlerden hoşlanırlar. Çizimleri ve resimleri
çok başarılıdır. Film, slayt gibi görsel gösterileri çok severler.
Haritaları, çizelgeleri ve diyagramları, yazılı metinden daha kolay
okurlar. Lego binaları gibi ilginç üç boyutlu yapılar inşa ederler.
Kitaplardaki resimler, yazılanlardan daha öğretici bulunur. Yön
duygusu gelişmiştir. Çocuklar yaşıtlarından daha çok hayal kurarlar.
Zihinde görselleştirme, renk dalgaları kullanma, grafikleştirme,
semboller, satranç, fotoğrafçılık, el sanatları, koleksiyonlar, legolar,
bloklar, haritalar, renkli kalemler, tasarım ve coğrafya dergileri bu
zeka türünü destekleyen çalışmalardandır.
4- Bedensel - Kinestetik Zeka: Hareket, jest ve mimiklerle kendini
ifade etme, beyin ve vücut koordinasyonunu etkili bir biçimde
kullanma becerisidir.
Bedensel-Kinestetik zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Eşyaları
ya da benzer şeyleri parçalara ayırarak tekrar birleştirmeyi
severler. Tahta oyma, dikiş dikme, örgü örme, maket yapma gibi el
becerileri isteyen işlerde yeteneklidirler. Bir veya birden çok sporla
uğraşırlar. Koşmayı, zıplamayı, güreşmeyi çok severler. Uzun süre
hareketsiz oturamazlar. Bir şeyi parçadan bütüne doğru öğrenirler.
Söylenenden daha çok yapılanı hatırlarlar. Yaparak, yaşayarak,
dokunarak ve hareket ederek en iyi şekilde öğrenirler. Başkalarının
jestlerini ve yüz ifadelerini kolaylıkla taklit ederler. Spor etkinlikleri,
tiyatro, el sanatları, kil çalışmaları, drama bu zeka türünü
destekleyen çalışmalardandır.
5- Müziksel - Ritmik Zeka: Sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı
sesleri tanıma, çevreden gelen seslere, müzik aletlerine karşı
duyarlılık ve yeni sesler ve ritimler üretme becerisidir.
Müziksel-Ritmik zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Pek çoğunun
güzel sesi vardır ya da güzel şarkı söylerler. Müzik aleti çalmaya
heveslidirler ya da çalıyorlardır. Müzik dinlemeyi sever, öğrendikleri
şarkıları söylemekten çok hoşlanırlar. Koro ya da benzer faaliyetlere
katılmaktan zevk alırlar. Şarkı melodilerini hatırlarlar. Ritmik bir
konuşma ve/veya hareket şekline sahiptirler. Çevresel seslere karşı
çok duyarlıdırlar.(örn:çatıdaki yağmur sesi) Çalışırken masaya ya da
sıraya ritmik olarak vurdukları gözlemlenir. Müzik çalan bir ortamda
daha verimli çalışırlar. Ritim, şarkı, dans, müzik kavramlarını öğretme,
koro bu zeka türünü destekleyen çalışmalardandır.
6- Sosyal - Kişilerarası Zeka: Grup içinde çalışma, sözel ve sözsüz
iletişim kurma, insanların duygu, düşünce ve davranışlarını anlama,
yorumlama ve insanları ikna edebilme becerisidir.
Sosyal - Kişilerarası zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Liderlik
özelliklerine sahiptirler, arkadaşları arasında popülerdirler Doğal lider
olarak görülürler. Sosyal faaliyetlere katılmaktan zevk alırlar.
Kulüplerde, organizasyonlarda, komitelerde yer almayı severler.
Birden fazla yakın arkadaşları vardır. Başkalarına önem verir ve
onlar için endişelenirler. Sorunları olan arkadaşlarına önerilerde
bulunurlar. Beraber olduğu insanları, arkadaşlarını gözetirler. Diğer
insanlara bir şeyler anlatmaktan hoşlanırlar. Takım oyunları, tartışma
grupları, sosyal etkinlikler, kulüp, dernek ve vakıflar bu zeka türünü
destekleyen çalışmalardandır
7- Kişisel - İçsel Zeka: İnsanın kendi duygularını, duygusal tepki
derecesini, düşünme sürecini tanıma, kendini değerlendirebilme ve
kendisi ile ilgili hedefler oluşturabilme becerisidir.
Kişisel - İçsel zekası güçlü olan bireylerin özellikleri: Bağımsız ve
kendi başlarına buyrukturlar. İlgi duydukları şeyler ya da hobileri
hakkında pek fazla konuşmazlar. Duygularını eksiksiz, abartmadan,
olduğu gibi söylerler. Genelde tek başına çalışmayı ve oynamayı
severler.
8- Doğa Zekası: Doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma becerisidir.
Kurama göre herkes yukarıdaki zeka türlerinden hepsine değişen
oranlarda sahiptir. Bazı zeka türleri diğerlerine göre güçlü olabilir.
Ancak tüm zeka türleri gelişime açıktır
devamını okuyunuz... >>

Siz hangi anne katagorisine giriyorsunuz?

Diktatör ve dediğim dedik anneler için kullanılan 'kaplan anne' tanımı
popüler olunca; psikologlar farklı kişiliklerdeki anneler için yeni isimler
buldu: Penguen, kanguru, yunus ve ayı anneler bile var!
Amerikalı profesör Amy Chua'nın Çin usulü radikal çocuk eğitimi
teorisini ortaya atan kitabından sonra tüm dünyayı bir 'kaplan anne'
tartışmasıdır aldı gitti. Chua'nın totaliter denebilecek bir annelik ve
çocuk eğitimini öngören 'Battle Hymn of a Tiger Mother' kitabıyla
birlikte hayvan sembolleriyle anılan yeni anne modelleri ortaya
sürülmeye başlandı.

Kaplan anneler
'Kaplan anne', çocuklarının hayatta güçlü ve başarılı olmak zorunda
olduğunu düşünüyor, çünkü onun için hayatın kuralı basit: İki tür
insan var; güçlüler ve zayıflar. Televizyon, bilgisayar ve video
oyunları çocuklara neredeyse yasak, çünkü bu alışkanlıklar çocuğu
annenin belirlediği hedeflerden saptırıyor. Çocuk okulda, kursta,
sporda ya da müzikte tam not almak zorunda.

Kanguru anneler
Bu anne türü de çocuğuna biraz fazla düşkün. Ama kaplanlar gibi
disiplinli ve zorlayıcı değiller. Neden mi kanguru deniliyor?
Bebeklerini bir türlü bırakamıyorlar da ondan. Yani bir tek keseleri
eksik... Hayatlarını çocuklarının steril ve mutlu bir ortamda
yaşamasını sağlamaya adamışlar. Bu anne türü, ülkemizde oldukça
yaygın. Çocuklarıyla olan diyaloglarında sertlik yok, ceza yok ama
bol şefkat var.

Yunus anneler
Bunlar en sevgi dolu ve en oyuncu olanları. Yani oğluyla oğlan,
kızıyla kız, bebeğiyle bebek, yetişkiniyle yetişkin olma yeteneğine
sahip ve bu kılıklara bürünen anneler. Çocuğu küçükken onun
oyuncaklarıyla oynayan, büyüdüğünde ise beraber iPhone ya da
Facebook'ta takılan türden anneler yani. Bir yunus anneyi kızıyla
alışverişte, oğluyla konserde görmek mümkün...

Penguen anneler
Anne kategorileri içerisinde en ilgisiz olanlara bu isim veriliyor. Bu
gruptakiler, kaplan annelerin tam tersi sayılabilir. Küçük bir kız
annesi olmasına rağmen hayatından skandallar bir türlü eksik
olmayan fotomodel Kate Moss, penguen annelerin en ünlü temsilcisi
olarak gösteriliyor. Bu kategoriye Britney Spears da dâhil.
Yumurtladıktan sonra denize açılan dişi penguen geri dönene kadar
iki ay boyunca kuluçkaya yatma ve yavruyu besleme görevi erkek
penguene düşer. Bu yüzden bu tür annelere penguen anne
deniyor.

Ayı anneler
Ayı; gözükara fedailiğin, koruyuculuğun sembolü olduğu için bu tür
annelere bu isim yakıştırılıyor. Bu tanımlamada Alaska'nın Grizzli
ayılarının etkisi çok. Çünkü yavruları tehdit altında olan bir Alaska
ayısından daha tehlikeli bir şey yok!
Bu annelerin evlat koruyuculukları bazen insaf sınırlarını zorluyor.
Çocuğu kırık not aldığı zaman soluğu doğru okulda alıp öğretmenden
hesap soran, gerektiğinde onun yerine ödevlerini yapan anneler...
Bu 'tip'lerin en popüler temsilcisi Tunus'un devrik first lady'si Leyla
Trebelsi. Trebelsi, adı yolsuzluğa karışan yeğenini bile hapisten
kurturmak için "Gerekirse Tunus'u yakacağını" söyleyerek, ortalığı
birbirine katmıştı.
devamını okuyunuz... >>

Anne olmak için en iyi yer..

Anne- çocuk ölüm oranları en düşük yer...
ABD'de 164 ülke arasında yapılan bir araştırmaya göre, dünyada
anne olmak için en iyi ülke sıralamasında Norveç başı çekerken,
Afganistan en son sırada yer aldı.
Norveç, anne ve çocuk ölümü oranlarının düşük olması, kadınların
daha uzun ömürlü olması, okuma oranının yüksekliği, doğum izninin
en az bir yıl olması gibi kriterlerle bu araştırmada ilk sırayı aldı.
''Save the Children'' adlı kuruluşun 12'incisini hazırladığı annelik
araştırmasında, gelişmiş ülkeler arasında Avustralya ikinci, İzlanda
üçüncü, ABD ise 31'inci sırada yer aldı.
Araştırma, anneler gününün öncesinde duyuruluyor.
Kadınların ömrünün ortalama 45 yıl olduğu Afganistan'ın, anne olmak
için en kötü ülke olduğu belirtildi. Afganistan'da her 11 kadından biri
doğumda ölüyor ve her 5 çocuktan biri 5 yaşını göremeden hayata
gözlerini kapatıyor.
Sıralamada anne olmak için en iyi ülke olan Norveç'te ise kadınların
ömrü ortalama 83 yıl ve sadece 175 kadından biri, 5 yaşına
gelmeden çocuğunu kaybediyor. Norveçte deneyimli sağlık
personeli doğumlarda bulunurken, Afganistan'da doğumların sadece
yüzde 14'ünde sağlık personeli yer alıyor. Norveç'te kadınların
yüzde 82'si modern doğum kontrol yöntemlerini kullanırken,
Afganistan'da bu oran yüzde 16.
ABD'nin sıralamada 31'inci sırada yer almasının nedeni de,
sanayileşmiş ülkeler arasında anne ölüm oranının 2100'de 1 ile en
üst seviyede olmasıyla açıklandı. Buna göre, ABD'deki bir kadının
hamilelik veya doğum sırasında ölme riski bir İtalyan veya İrlandalı'ya
göre 7 kez, Yunanistan'daki bir kadına göre ise 15 kez daha fazla.
ABD'de ayrıca her bin çocuktan birinin 5 yaşına gelmeden öldüğü ve
bu oranın yine sanayileşmiş ülkeler arasında yüksek olduğu belirtildi.
Listede Fransa 10, Almanya 11, İngiltere 13'üncü, Yunanistan 19,
Rusya 38'inci sırayı aldı.
Daha az gelişmiş ülkeler arasında ikinci grupta yer verilen Türkiye
ise Küba'nın birinci, İsrail'in ikinci ve Kıbrıs Rum kesiminin üçüncü
olduğu bu listede, anne olmak için en iyi ülkeler sıralamasında 55'inci
oldu. Türkiye'de her bin çocuktan 20'sinin, 5'inci doğum gününü
göremeden öldüğü belirtildi. Annelerin hamilelik ve doğumla bağlantılı
ölüm riski ise Türkiye'de 1900'de bir olarak açıklandı. Türkiye'de
modern doğum kontrol yöntemlerinin, kadınların yüzde 43'ü
tarafından kullanıldığı ve kadınların ömrünün ortalama 75 yıl olduğu
ifade edildi.
En az gelişmiş ülkeler olarak üçüncü ve ayrı bir grupta
değerlendirilen Afrika ülkelerinin bir çoğu, araştırmada en alt
seviyelerde yer aldı. Araştırmada ABD ve diğer sanayileşmiş
ülkelerin, anne ve çocuk sağlığı için daha az avantajlı ülkelere
yardımda bulunması da önerildi. Afganistan, bu listede en son
sırada yer aldı.
devamını okuyunuz... >>

ÇOCUKLARINIZ BENCİL VE KİBİRLİ OLMASIN..!

 
 Günümüzde çocuk kıyafetlerinin hemen hepsinde 'süper model', 'prens', 'prenses', 'patron benim' yazıları hâkim. Çocuklara düzülen bu methiyeler sadece kıyafetlerle sınırlı kalmıyor. Onlar aynı zamanda anne-babasının da prens ve prensesi. En küçük normal davranışları bile büyük olaymış gibi alkışlanan, abartılan, övülen 'prens ve prensesler' ailenin gözbebeği. Ebeveyn bu dünya güzeli veya yakışıklısını mutlu edebilmek için her dileğini yerine getiriyor. Sürekli övüyor, otoriteyi dahi ona bırakıyor. Öyle ki cevap veremeyecek kadar küçük olsa bile hangi yemeği istediği soruluyor. Hatta eve alınacak mobilyaların renk seçimi çocuğun tercihine bırakılıyor. Anne-baba bu tavırlarıyla çocuğunu mutlu ettiğini veya öz saygısını yükselttiğini düşünse de çocuğa en büyük kötülüğü yapıyor. Çocuk ve ergen psikiyatristi Gözde Melek Luş'a göre aşırı müsamaha gösterilen, övülen, prens veya prenses gibi büyütülen çocuklar ileride narsist kişiliğe sahip oluyor. Farkında olmasa da ebeveynler geleceğe kibirli, sorumsuz, öfkeli, kıskanç kişiler yetiştiriyor.
Otoriteyi küçük çocuklara bırakan, hak etmedikleri övgüleri yağdıran, öğretmenlerinin eleştirilerinden koruyan, onların her isteğini yerine getiren, özgürlük tanırken beraberinde sorumluluk vermeyen anne-babalara sık rastlanıyor. Ayrıca bugün, ebeveynler çocuklarının kendilerine saygı duymalarından ziyade kendilerinden hoşlanmasını ve sert anne-baba olmaktansa onların arkadaşı olmayı yeğliyor. Geçmişte, anne-babasının onayını almak için çabalayan çocuklar idealinin aksine, anne-babalar çocuklarının onayını almak istiyor. Ebeveynlikte görülen bu değişimin en büyük sebebi; anne-babanın kendisine olan hayranlık duygusunun artması ve ebeveyn ve çocuk arasındaki eşitliği teşvik eden kitapların etkisinde kalınması.
2004 yılında Amerika'da yapılan bir araştırmada, "Çocuğun hayata hazırlanması için öğrenmesi gereken en önemli şey nedir?" sorusuna ebeveynlerin 'kendi adına kararlar vermek' cevabını vermesi de çocuklara prens ve prenses gibi davranıldığını doğruluyor. Ancak ebeveyn çocuğu mutlu etmek ve öz saygısını yükseltmek isterken onu narsist bir kişiliğe dönüştürüyor. Gözde Melek Luş, okulöncesi dönemde çocuğun seçim yapma ve karar vermeye yönlendirilmesinin çocukta kaygı, yetersizlik ve kızgınlık hissine sebep olduğunu söylüyor. Luş, "3 yaşındaki çocuğa gidilecek yerin, yatma saatinin, yemesi, giymesi, izlemesi ve yapmaması gereken şeylerin seçimini bırakmak demokratik aile ya da kişilik veren aile olmayı sağlamaz. Aksine sorun meydana getirir. Çocuk narsist bir kişiliğe dönüşür. İleriki zamanlarda bedel ödemeyi bilmeyen, sınırsız, bencil, umursamaz ve öfkeli çocuklara dönüşürler." diyor.
Nedir narsisizm?
Narsisizm kendini beğenmişlik hastalığıdır. Narsist kişiler her şeyi çok iyi bildiklerini düşünür, başkalarının ne hissettiğini dikkate almaz. Kendileri çok özeldir, eleştirenleri hiç sevmezler. Vefasızlık onlar için normaldir. Her başarıyı sahiplenir, takdir edilmeyi beklerler. Narsist kişiler menfeatçi, kontrol etmeyi seven istediğini elde etmek için şiddete meyilli, eşlerini aldatma riski yüksektir.
Anne babalara tavsiyeler
'Hayır' deyin ve kararlı olun: Çocuğa 'hayır' ifadesini kullanmakta herhangi bir yanlış taraf yoktur. Ama bu konuda kararlı olunmalı. 'Hayır' deyip, çocuk mızmızlandıktan sonra pes ederseniz, çocuğa mızmızlanmanın etkili olduğunu öğretmiş olursunuz. Bol bol sevgi ama aynı zamanda da doğru miktarda yönlendirme.
Çok fazla yetki vermeyin: Küçük bir çocuğa karşı 'İster misin?' sorusunu idareli kullanın. Okulöncesi bir çocuk, yiyecek ya da giyeceklerini sürekli kendisi seçmemeli. Küçük yaştaki çocuklar ne istediklerini tam olarak bilemez.
Çocuğunuza aldığınız kıyafetlere dikkat edin: Çocuklara 'prenses', 'şımarık', 'patron benim', ben muhteşemim, annem de öyle' vb. yazılı kıyafetler almayın. Bunlar 'şirin' gibi gözükse de çocuğa etkisi çok büyük.



alıntıdır..
devamını okuyunuz... >>

ÇOCUKLARINIZI BİRBİRİYLE KIYASLAMAYIN..!!

 Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Stratejik AraştırmalarMerkezi tarafından hazırlanan rapora göre anne-baba sevgisi çocuğun okul başarısını artırıyor. İşte sendikanın Ar-Ge kuruluşu DESAM tarafından hazırlanan “16. Eğitim Bileşenleri Araştırma Raporu”nda yer alan çarpıcı sonuçlar:
Çocuğun mutlu, başarılı, çalışkan ve iyi bir birey olarak yetişmesinin ilk ve en önemli koşulu anne ve baba sevgisi.
Başarısız, uyumsuz ve problemli öğrencilerin çok büyük çoğunluğu “bölünmüş” ve “sorunlu” ailelerden gelen çocuklar.
Huzurlu ev ortamı olmayan, anne, baba ve kardeşleriyle paylaşma eksenli diyalog kuramayan, sevgi ve hoşgörüye dayalı ilişkiler geliştiremeyen çocuklar, okul hayatında da uyumsuz ve başarısız oluyor. Okulunu ve özellikle başarılı arkadaşlarını ve dolayısıyla ders çalışmayı da sevmiyor.
Çocuk hayatının her aşamasındamaddi ihtiyaçlardan daha çok sevgi ve şefkate ihtiyaç duyuyor.
Anne-babasından sevgi gören çocuklar istikrarlı arkadaşlıklar kuruyor, meslek seçiminde, yuva kurmada ve hayatta daha başarılı oluyor. Hayattan daha çok zevk alıyor.
Anne-babaların çocukları arasında ayrımyapması çocukların başarısız olmasına neden oluyor. Kardeşler arasındakimukayese çocukların psikolojik ve akademik gelişiminde gerilemelere yol açıyor.
STRESTEN UZAK TUTUN
Büyük beklentileri olan ailelerde yetişen çocuklar ileriki yıllarda baskıdan dolayı büyük psikolojik sorunlar yaşıyor. Aynı zamanda ailenin aşırı korumacı tavırlar sergilediği çocuklarda özgüven eksikliği görülüyor. Bu nedenle ailelerin çocuklardan aşırı beklenti içinde olmaması ve aşırı korumacı tavırlar sergilememesi gerekiyor.
Anne-babaya düşen görev, negatif etkenleri en aza indirmek ve sorunları olabildiğince çocuklara yansıtmamak. Aile ortamında onları stres etkenindenmümkün olduğunca korumaya çalışmak gerekiyor.
Çocuklarda oluşabilecek depresyon, stres bozukluğu, tik bozuklukları, konuşma bozuklukları, davranış değişiklikleri, reaktif bağlanma bozukluğu, dissosiyatif bozukluklar, kaygı ve uyku bozuklukları gibi psikiyatrik durumlara karşı anne-babaların hekim yardımı alması gerektiği de unutulmamalı.



alıntıdır..
devamını okuyunuz... >>

çocukları cezalandırırken nelere dikkat etmeliyiz.?

Çocuk bu elbette ki taşkınlık yapar ve anne – babasını öfkelendirir. Çocuğunuza lafınızı dinlentmek için, onu cezalandırmak için, daha dikkatli davranmalısınız..

Koşullar şunlar:
1.Bir kez cezalandırılan davranış her zaman cezalandırılmalıdır.
2.Ceza istenmeyen davranışın hemen ardından verilmelidir.
3.Ceza başka çocukların yanında verilmemelidir. (Verilirse çocuk utanabilir ve cezayı veren karşı saldırgan davranabilir.)
4.Cezalandırılan davranış hiçbir zaman ödüllendirilmemelidir.
5.Çocuklar çok şiddetli cezalandırılmamalıdır. (Şiddetli cezaya çarptırılan çocuklar içe kapanır. Denemekten vaz geçer, okulu terk eder, evden kaçar, takımdan ayrılır, alkol ya da uyuşturucuya sığınır.)
Şimdi bakalım acaba ana babalar ve öğretmenler bu koşulları neden yerine getiremiyorlar?
1.Bir kez cezalandırılan davranış her zaman cezalandırılmalıdır.
Bir gün çok kızgın olduğumuzda cezalandırdığımız bir davranışı mutlu olduğumuz bir gün görmezden gelebiliriz veya fark etmeyebiliriz bile. Çünkü biz ana babalar birer insanız. Öğretmenler de öyle. Aynı davranışı her zaman cezalandırmayız, cezalandıramayız.
2.Ceza istenmeyen davranışın hemen ardından verilmelidir.
Bu durumda ana babalar ve öğretmenler çocuğun kötü davranışına ceza vermek için tetikte bekleyecektir. Çünkü davranışın hemen ardından verilmelidir. Bu durum yetişkinleri garip duruma düşüreceği gibi, mutlaka ceza vermeden geç kaldıkları ve düşünüp tereddüt ettikleri olacaktır.

Ayrıca daha önceki bir yazıda geçtiği gibi, cezayı istenmeyen davranışın hemen ardından verin kuralı ile eğitimcilerin ana babalara yaptıkları “sakın öfkeliyken ceza vermeyin” tavsiyesi çatışır. Hemen ceza vermem için öfkeliyken ceza vermem lazım ama beklersem de ceza istenmeyen davranışın hemen ardından verilmeli ilkesine uyamam. Çelişki..
3.Ceza başka çocukların yanında verilmemelidir.
Bir öğretmen öğrenciyi mutlaka arkadaşlarının yanında cezalandırmak zorunda kalır, bu kurala uyamaz. Ana babalar da bir kere cezalandırılan davranış her zaman cezalandırılmalı kuralını ve hemen ardından verilmeli kuralını uygulayayım derken çocuğu arkadaşlarının yanında cezalandırmak zorunda kalacaktır.
4.Cezalandırılan davranış hiçbir zaman ödüllendirilmemelidir.
Kitapta bir davranışı anne cezalandırırken baba ödüllendirebilir konusunda bir örnek verilmiş. Bizim evden güncel bir örnek vereyim ben de size. Oğlum bebek kardeşinin üstüne plastik havuzu kapatıyor ve çocuğu korkutuyor, ağlatıyor. Ben kızıyorum, sinir oluyorum. Gıcıklık hastası olan ve kendisi de inanılmaz gıcık olan babamız ise, aferin oğlum öğreniyorsun gıcıklığın inceliklerini diye çocuğa iltifat yağdırıyor.
5. Çok sık ve şiddetli verilen ceza çocuğun içine kapanmasına neden olur. Çocuklar çok şiddetli cezalandırılmamalıdır.
Fareler ve başka hayvanlar üzerinde yapılan çeşitli deneylerde, ödül yöntemiyle karmaşık bir labirentte yollarını bulmaları öğretilmiş. Yollarını bulanlara ödül verilmiş.
Daha sonra meraklı bir psikolog, yol bulma sürelerini kısaltmak için labirentteki çıkmaz sokakların başına elektrik akımı yerleştirmiş. Elektrik akımını hissedince ileri gitmeyen fareler, ödüllendirmeye kıyasla daha çabuk yollarını bulur olmuşlar. Süreyi daha kısaltmak isteyen psikolog elektrik akımının şiddetini arttırmış ama sonuç hiç de beklediği gibi olmamış. Şiddetle cezalandırılan fareler denemekten vaz geçip labirentin çeşitli yerlerinde yan gelip yatmışlar.
“Çocuklar ve gençlerde durum farklı değildir. Çok sık ve şiddetli cezalandırılırlarsa, kaçış yolları ararlar. Yeteri kadar büyüdüklerinde evden kaçarlar.”

alıntıdır..
devamını okuyunuz... >>

Ek Besin Döneminde Bebeğe verilecek besinler ve hazırlanışı

Muhallebi: 4-6. aydan itibaren başlanır. Genellikle akşam öğünlerinde
yatmadan önce verilir.
Mama ile Muhallebi Hazırlanışı: İnek sütü 1 yaşına kadar
önerilmediğinden mama ile hazırlanması önerilmektedir.
Malzemeler:
• 1 su bardağı su (200 ml)
• 3 silme tatlı kaşığı pirinç unu
• 6 ölçek Devam Biberon Maması
Hazırlanışı:
1 su bardağı su ile 3 silme tatlı kaşığı pirinç unu pişirilir ve ocaktan
indirdikten sonra içerisine 6 ölçek Devam Biberon Maması ilave edilip,
iyice karıştırılır.

2
Sebze Çorbası: 4-6. aylardan itibaren öğlen öğününde 1-2 tatlı kaşığı
ile başlanır, gittikçe artırılır ve günlük olarak hazırlanmalıdır.
Malzemeler:
• 1 su bardağı su
• 1 orta boy havuç
• 1 küçük patates
• 1 tatlı kaşığı pirinç
Hazırlanışı:
Tüm malzemeler tencerede ağzı kapalı olarak pişirilir. Tel süzgeçten
geçirilir, 1 çay kaşığı zeytinyağ ilave edilir. Bebek buna alıştıktan
sonra azar azar diğer mevsim sebzelerinden de ilave etmeye
başlayabilirsiniz.

3
Meyve Suyu ve Püresi:
4-6. aydan sonra başlanır. Elma, şeftali gibi meyvelerin suları 1-2 tatlı
kaşığı ile başlanır ve yavaş yavaş artırılır.
Malzemeler:• ½ elma veya armut veya şeftali
Hazırlanışı:
Meyve yıkanır, kabukları soyulur, cam rendede rendelenir ve tel
süzgeçten geçirilerek suyu elde edilir. Günlük 50 ml. civarında
verilebilir. Bebek bunu rahatlıkla almaya başladıktan sonra püre
şeklinde de verilebilir. Meyve suyu veya pürelerine şeker ilave
edilmemelidir.

4
Yoğurt:
5-6 aydan itibaren başlanır ve genelde ikindi öğününde verilir.
Hazırlanışı:
İnek sütü 1 yaşına kadar önerilmediğinden mama ile hazırlanması
önerilmektedir. 100 ml. hazırlanmış Aptamil 2 içine ılık iken (43-44 C) 1
çay kaşığı yoğurt ilave ederek 3-4 saat süre ile sıcak bir ortamda
mayalanmaya bırakılır.
Bebeğiniz 12. ayını dolduruktan sonra süt ile yoğurt
hazırlayabilirsiniz:
Süt kaynatılır, elin dayanabileceği sıcaklığa (43 C) kadar soğutulur.
200ml. süt içersine 1 tatlı kaşığı yoğurt 1-2 kaşık sütle sulandırılarak
eklenir ve yavaşça karıştırılır. Hareket ettirmeden sıcaklığını
koruyacak şekilde 4-5 saat beklenir.Daha sonra buzdolabında 2-3
saat dinlendirilir.

5
Kahvaltı Karışımı: (6.aydan itibaren)
Malzemeler:• 150 ml. hazırlanmış Devam Biberon Maması
• 2-3 yemek kaşığı Milupa 8 Tahıllı ve Ballı Kahvaltılık Ek Besin
• 1/8 haşlanmış yumurta sarısı *
• ½ kibrit kutusu (yaklaşık 10 g.) beyaz peynir **
• 1 tatlı kaşığı pekmez
Hazırlanışı:
Devam mamasını(Aptamil 2, Milumil 2, Conformil 2 veya 8. aydan
itibaren Aptamil 3 veya Milumil 3) kutu üzerinde yazan tarife göre
hazırlayınız. Ilık iken içerisine tüm malzemeleri yavaş yavaş ilave edip,
bir çatalla iyice karıştırınız.Bebeğiniz için lezzetli ve besleyici kahvaltı
karışımı hazır..

* Yumurta önce 1/8 miktarında başlanıp daha sonra yavaş yavaş
artırılmalıdır, gün aşırı verilmelidir. 8 aylık bir bebek tam bir yumurta
sarısını yiyebilir, 12. aydan önce yumurtanın beyazı verilmemelidir.
** Beyaz peynirin tuzu akşamdan suda bekletilerek alınmalıdır. 7-8
ayında beyaz peynirin miktarını 1 kibrit kutusu (20 g.) büyüklüğüne
çıkartabilirsiniz.
*** 10 ayından sonra tereyağ ve 1 yaşından sonra bal ilave
edebilirsiniz.
devamını okuyunuz... >>

Kahvaltı Yapmadan Okula Giden Çocuk Öğrenme Zorluğu Çeker

Kahvaltı özellikle okula gitmek için sabah erkenden yola çıkan
çocuklar için günün en önemli öğünlerinden biri. Ancak ebeveynlerin
işe yetişme telaşı, çocukların erken kalkamaması gibi sorunlar
öğrencilerin kahvaltı yapmadan okula gitmesine neden olabiliyor.
Kahvaltı etmeden derse giren bir öğrencilerde algılama düşüklüğü,
konsantrasyon bozukluğu gibi sorunlar yaşanıyor. Anadolu Sağlık
Merkezi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk Nefrolojisi Uzmanı
Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı öğrencilerde doğru beslenmenin
önemini anlattı.
Çocukların kahvaltı etmeden okula gönderilmemesi, sağlıklı beslenme
açısından büyük önem taşıyor. Ebeveynlerin işe çocuğun servise
yetişme telaşı, açlık hissetmeme, sabah erken kalkma problemi
çocukların kahvaltıyı atlama nedenleri arasında yer alıyor.
Kahvaltı yapmadan okula giden çocuklarda uyuklama, algılama ve
öğrenme zorluğu, konsantrasyon bozukluğu, gerginlik gibi kan şekeri
düşüklüğünün yol açtığı belirtiler gözlenebiliyor. Bunlar çocuğun dersi
anlama, izleme ve öğrenme süreçlerini olumsuz etkiliyor. Bunun yanı
sıra gergin olan çocuk arkadaşlık ilişkilerinde de sıkıntı yaşıyor. Günün
ilk öğününü atlayan çocuğun ayrıca ders aralarında kantine koşma ve
kalorisi yüksek ancak besin değeri düşük gıdaları fazla tüketmesi
şişmanlık, diş çürükleri gibi hastalıklara da zemin hazırlıyor.
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk
Nefrolojisi Uzmanı Doç. Dr. Neşe Karaaslan Bıyıklı, okul çağı
çocuklarının beslenme düzeninde kahvaltının yeri ve önemi
konusunda şunları söyledi:
“Okula giden çocuklar gün içinde üç ana (sabah, öğlen, akşam) ve üç
ara (kuşluk, ikindi, akşam yemeği sonrası) öğün almalı. Öğünlerde süt/
süt ürünü, et- yumurta, tahıl, ve meyve -sebze grubundan besinler
dengeli olarak çocuğa verilmeli . Bir gün içinde ekmek- tahıl
grubundan altı porsiyon, süt ve süt ürünlerinden iki porsiyon, et-
yumurta grubundan iki porsiyon, meyve- sebze grubundan da en az
beş porsiyon tüketmeleri sağlanmalı. Okulda yemek çıkmıyor ise
çocuğun kantinden poğaça, açma, çikolata, gofret gibi hazır gıdalar
alması ve alışması sakıncalı.
Hatalı beslenme alışkanlıkları edinen çocuklarda kansızlık, kemik
zayıflığı, yetersiz beslenme, şişmanlık, diş çürükleri gibi hastalıklar
gelişebilir. Bunu önlemek için çocukla besinlerin yararları konusunda
konuşulmalı, sağlıklı yiyecekleri nasıl seçeceği konusunda bilgi
vermeli. Okul kantininden ara sıra peynirli tost, simit, ayran, taze
meyve suyu, meyve alabileceği ancak diğer gıdaları neden
tüketmemesi gerektiği açıklanmalı. Evde çocuk için uygun ana ve ara
öğünler çocuğun istekleri de dikkate alınarak hazırlanıp okula
gönderilebilir. Sokaktan satın alınan gıdaların hazırlanma, saklanma ve
sunulma kaliteleri standart değil. Bu besinlerin mikrop ya da toksin
içerme olasılıkları da yüksek. Bu tip gıdalar tüketen çocuklarda besin
zehirlenmeleri görülebilir.”
Örnek kahvaltı menüsü:
Kahvaltıda süt, tahıl, yumurta ya da peynir ve meyve tüketilmesi
gerekiyor. Bu besinler çocuklara farklı şekillerde sunularak yemeleri
kolaylaştırılabilir. Peynirli tost, domates ve süt, tahıl - kuru meyve - süt
karışımı (corn flakes), meyveli yoğurt, pekmez ya da bal ya da reçelli
ekmek ile süt, yumurta – peynir sürülmüş ekmek ve meyve suyu
kahvaltıda tercih edilebilir.
Çocuğun beslenme çantasında mutlaka süt/ süt ürünü, et- yumurta,
tahıl, ve meyve- sebze bulunmalı. Süt grubundan kutu süt, ayran,
yoğurt seçilebilir. Et grubu besinler oda ısısında saklanması güç olan
besinlerdir. Haşlanmış- ızgara tavuk, kıymalı börek, ton balıklı ya da
yumurtalı sandviç tercih edilebilir. Sucuk, sosis, salam gibi işlenmiş
gıdalar tüketilmemeli. Tahıl ürünü olarak ekmek, kek, börek seçilebilir.
Meyve, taze meyve suyu ya da süt ürünü ara öğün olarak da
tüketilebilir. Yeterli su içmesini sağlamak için beslenme çantasında
termos içinde su da bulundurulması önem taşıyor.
devamını okuyunuz... >>

ÇocuĞun zekasini aÇacak öneriler..

Çocukların pek çok şeyi izleyerek öğrendiğini belirten pedagoglar ve
çocuk gelişimi uzmanları anne-babaları iyi örnek olmaları konusunda
uyarıyor. Birkaç basit noktaya dikkat ederek çocuğunuzun zekasını
açmanız mümkün... Onunla konuşun. Araştırmalara göre, bebeğinizle
konuşma şekliniz farklıdır ve bebeğiniz de konuşmayı sizin
sözlerinizden öğrenir. Bebeğinize şarkılar söyler, şakalaşırsanız
daha erken konuşur. Nesneleri anlatın. Ona bazı nesneleri isimlendirip
tarif edip, diğer nesnelerle karşılaştırın, ne işe yaradıklarını açıklayın. l
Arka plandan gelen sesleri kesin. Televizyon ya da radyonun sesini
kısın sizi dinlemesini sağlayın. Konuşurken bütün dikkatinizi ona verin.
Sırtınızı dönmemeye çalışın, diz çöküp göz kontağı kurun.
Çocuğunuza bir şeyler okumak, dilini öğrenmesini sağlar, algılarını,
dikkat genişliğini artırır. İlgisini çekmeye başladığında harflerin
şekillerini göstererek okuyun, böylece bazı çocuklar okumayı 3
yaşından itibaren öğrenebilir. Büyük küçük gibi niceliklerden
bahsedin. "Masadaki tabakları sayabilir misin?" "Büyük olanı mı yoksa
küçük olanı mı istersin?" gibi... Aynaları kullanın. Bebeğinizin
yansımasını izleyerek vücudunu ve hareket kabiliyetini fark ettirin.
Anne sütüyle besleyin. Bebeğiniz en az 6 aylık olana dek onu
emzirin. BUGÜN - Bırakın boyasın. Çocuklarınızın boya kalemleri ve
oyun hamurlarıyla vakit geçirmesine engel olmayın çünkü bunlar el
becerilerini artırır ve sanatsal bir şekilde kendilerini ifade etmelerine
yardımcı olur. MATEMATiĞİ erken öğretin Beğenilerinizi sunun, iltifat
edin. Sanatsal faaliyetler için malzemeler bulundurun. Yumurta
kutularını, alışveriş paketlerini saklayın, tuvalet kağıtlarındaki ruloları
da kesmek ve yapıştırmak için kullanın. Sayıları hayatınızın bir parçası
haline getirin. Matematiği ne kadar erken öğrenirse, o kadar rahat
eder ve kendine olan güveni artar. Merdiven basamaklarını saymakla
başlayın. Sayıları melodik öğretin. "Beşten sonra altı nerde kaldı
kahvaltı, altıdan sonra yedi kedi ciğeri yedi" gibi. Sevdiği müziği
seçtirin Müzik çalın, müzik onun zihinsel ve duygusal gelişimini
zenginleştirecektir. Uyuturken şarkı söyleyin. Hem çocuğunuz rahat
uyur, hem tekrar ile kelime hazinesi gelişir. Müzik eşliğinde diğer
şeyleri de öğretin. " 1- 2 -3 işte yıkıyoruz ellerimizi 4- 5- 6 şimdi diş
fırçalama zamanı..." gibi melodiler çocuğunuzun konsantre olmasına
ve kelimeleri hatırlamasına yardımcı olur. Sevdiği müziği seçmesine
izin verin, davullar, ziller kullanarak gürültü patırtı çıkarmasına bir süre
katlanın.
alıntı
devamını okuyunuz... >>

Annelik kadınları nasıl daha becerikli yapar..!

The New Economy of Nature kitabının yazarı Pulitzer Ödülü sahibi
Kathy Ellison'un Mommy Brain adlı nefis kitabını incelerken karşımıza
çalışmalarıyla bir Türk bilimadamı çıkıyor. Ellison, kitabını yazarken
meslektaşım psikiyatrist Samet Köse'nin bu alandaki öncü
çalışmalarını temel almış.
Dr. Köse, "annelerin doğacak çocukla başa çikabilmeleri için anne
olmayan kadınlara oranla farklı beyin işlevselliğine gereksinimleri var"
diyor ve şöyle devam ediyor: "Doğum yapan kadınlar, doğum
yapmayan kadınlara oranla emosyonel ve bilişsel yönden daha iyi
performans sergiliyorlar. Ilginçtir, gebeliğin ilk aylarında annelerin
beyni büzülmeye uğruyor ve salgılanan hormonların etkisiyle hacim
olarak küçüluyor, ama tam da bebeğin doğacağı donemde yeniden
eski hacmine dönüyor, üstelik çok daha yetenekli bir beyin olarak!"
Katherine Ellison, Annelik Beyni (The Mommy Brain) başlıklı kitabında
bu durumu şöyle aktarıyor:
"Bu kitabı yazarken bu alanda çalışan iki bilimadamının verilerinden
yararlandım. Jeffrey Lorberbaum veTürk meslektaşı Samet Köse,
beyin MRI'larını çektikleri sağlıklı annelerde ayrıca annelik sonrası
davranışsal değişiklikleri araştırdılar. Annelerin çoğu, gebeliğin
bitiminden sonraki 6-8 haftalık sürede genelde daha sıcak ve nazik
olduklarını, başkalarının bakış açılarını daha kolayca anladıklarını,
başkalarına daha az anksiyeteli göründüklerini, stresle daha kolay
başa çıktıklarını ve multitask (çok işlevli) olduklarını, örneğin bir
alışveriş merkezinde çok daha hızlı alışveriş yaptıklarını, eşyaların
yerlerini daha çabuk bulduklarını bildirdiler. Anneler ayrıca, görsel ve
işitsel olarak daha uyarılmış olduklarını ve bunun da multitask
olmalarına katkısı olduğunu ilettiler."
Samet Köse, yeni baba olduğu günlerde başladığı babalık beyni
üzerine çalışmasında ilginç verilere ulaştıklarını söylüyor. Babalar,
aynı bebek ağlamasını MRI ortamında dinlediklerinde annelere oranla
beyinlerinde daha farklı bölgesel aktivasyon gösteriyorlar. Dr. Köse,
"babaların beyninde ödül merkezlerinde annelerde gördüğümüz
aktivasyona rastlamadık" diyor ve şöyle devam ediyor: "Bunun yerine
babalar beynin görece daha yakın dönemde evrimsel gelişimini
tamamlamış kortikal bölgelerde aktivasyon gösteriyor. Özellikle bilişsel
işlevler ve görme ile ilgili merkezler olan occipital ve parietal
korteksde. Bu da yoğun babalık davranışının görece daha yakın
dönemde edinilen bir davranış olduğunu, annelik davranışının ise
kuşaklar boyunca geliştiğini ve yerleştiği görüşünü destekliyor. "
Dr. Köse'ye göre, anneler kendi bebeklerinin ağlama seslerine yanıt
vermede beynin ödül ve haz merkezleri olan emosyonel merkezlerini
kullanıyorlar, babalar ise beynin en rasyonel bölümleri olan
neokorteksi kullanıyorlar. Dr. Köse, bunun nedeninin ise anneler fazla
düşünmeksizin bebeğe yaklaşma ve bakım davranışı sergilerken,
babaların "ben şimdi ne yapacağım?" diye kendilerine sormalarından
kaynaklandığını düşünüyor.
Psikiyatrist Samet Köse, "anne olunur, anne olarak doğulmaz diye
sözlerine başlıyor." İnsanlarda, gebelikle birlikte annede bir dizi
hormonal değişim görülüyor. Bu değişim, annenin doğacak olan
bebeğine bakabilmesi için motivasyon ve ödül merkezlerini harekete
geçiriyor. Biz Medical University of South Carolina'da, National
Institute of Mental Health'in finansal açıdan desteklediği
çalışmalarımızda ilk kez annelik ve babalık beyin merkezlerini
fonksiyonel MRI yöntemiyle inceledik. Bunu yaparken de annelerin
MRI ortamında daha önceden kaydedilmiş kendi bebeklerinin ağlama
seslerini kullandık. Hipotalamus-ortabeyin-limbik ve kortikal bölgelerin
birlikte etkileşerek annelik beynini oluşturduklarını bulduk. Bu bölgeler
sosyal bağlanma bölgeleri olarak işlev görüyor ve motivasyon, dikkat,
emosyon, empati, karar verme, ve eyleme geçmede önemli
bölgelerdir.
Biz bu çalışmalarımızı şu anda doğum sonrası depresyon geçiren
annelerde sürdürüyoruz. İlerde kokain, eroin vb madde bağımlısı olan
annelerde aynı çalışmaları yaparak bu annelerin bebeklerini ihmal
edişlerinin tamamen beyin kökenli olduğunu, bu durumun tedavi
edilebilir olduğunu, erken dönemde müdahele ederek bu annelerin
bebeklerine gerektiği biçimde ilgi ve bakım göstermelerinin
sağlanabileceğini, bebeklerinin de anneleriyle sağlıklı bağlanma
yapmalarını hedefliyoruz. Bildiğiniz gibi, ruhsal bozukluklar anne ile
bağlanmanın olmayışı, ya da güvensiz bağlanma nedeniyle oluşuyor.
Bowlby'nin "güvenli bağlanma" (secure attachment) adını verdiği
süreç için sağlıklı bir bebek kadar, sağlıklı bir anneye de gereksinim
var. Hatta bağlanmanın anne karnında geçen süreyi de kapsadığını
ileri sürülebiliriz. Anne-baba ve bebek arasındaki ilişki bebeğin dış
çevre ve diğer insanlarla ilişkileri için de çok önemli.
Samet Köse son olarak şu mesajı veriyor: "Bedenen ve ruhsal
yönden sağlıklı nesiller istiyorsak, annelere yatırım yapmalı, hem
gebelik sürecinde hem de sonrasında sağlıklı bir anne-bebek iletişimi
ve güvenli bir bağlanma için gerekli koşulları sağlamalıyız. Daha
becerikli, daha üstün yetenekli anneler ise cabası!"

Prof.Dr.Kemal Sayar
devamını okuyunuz... >>

çocuklarınızla finansal konularda konuşmayın.!!

Uzman Psikolog Sinem Olcay Çocuklara para ile ilgili söylenen
sözlerin onların cimri ya da savurgan olmasında rol oynuyor.

Amerika'da 1000 ebeyveyne yapılan bir araştırma, anne-babaların
sadece yüzde 28'inin çocuklarıyla hedef koyma, birikimin önemi, akıllı
harcama, enflasyon gibi finansal konular üzerinde konuştuğunu
ortaya koydu.
Dünyaca ünlü finansal terapistler, anne-babaların para hakkında
çocuklarına söyledikleri sözlerin, onların kişiliğini belirlemede rol
oynadıklarını belirtiyorlar. Bir çocuğun cimri ya da savurgan olmasına
neden olan, ebeveynlerin asla yapmaması gereken 7 madde..
Finansal bakımdan işlevsiz çocuk yetiştirmeyi önlemenin 7 yolu
1. Evinizde asla parayı ağza alınmaz bir tabu yapmayın
Finansal psikolog Brad Klontz'a gore 'Para hakkında çocuklarımıza
söyleyebileceğimiz en kötü şey, hiç bir şey söylememektir''
Para hakkında konuşmamak, çocuğa paranın değersiz bir şey ya da
tabu olduğu mesajını verir. 'Eğer siz ona parayı öğretmezseniz, kim
öğretecek' diyor Klontz.
2. Aksine, sürekli para hakkında konuşmayın
'Duygusal para birimi: Para ile sağlıklı ilişki geliştirmek isteyen
kadınların el kitabı' kitabının yazarı Kate Levinson, para hakkında
umursamaz olmak kadar takıntılı olmanın da tehlikeli olduğunu
belirtiyor. Çocuğa zorla parayı kabul ettirmenin boomerang etkisi
yaratarak geri tepeceğini dile getiren Levinson, bunun çocuklar
üzerinde tam tersi yönde etki yapacağını belirtiyor.
3. Asla 'Düşene kadar alışveriş yapalım' demeyin!
'Eğer çocuklar limitleri bilmiyorsa, alışveriş merkezindeki eğlenceli bir
gün korkunç bir şekilde bitebilir' bu sözler ünlü para terapisti McCall'e
ait.
McCall, limitlerini bilmeyen çocuğun 'Ümidimi yitiremem. O bana
oyuncak alacağını söylemişti' diye düşünerek ümitsizliğe kapılacağını
söylüyor. Çocuklara bu gibi durumlarda 'Mağazada istediğin oyuncağı
almamız için şu kadar paramız var' denmesi gerektiğini belirterek, '
Çocuklarınıza başka oyuncaklar istediklerinde, birikimlerine
başvurmaları gerektiğini söyleyin' diyor.
4. Asla 'Bizim bunu almaya gücümüz yetmez' demeyin
Finansal terapistler, çocuklarına istediği oyuncağı almaya güçlerinin
yetmeyeceğini söyleyen bir çiftin bunu söylemenin büyük bir tehlike
arz ettiğini belirtiyorlar. Terapistler, hiç bir zaman istediklerine sahip
olamayacaklarını hisseden çocukların hayatlarının hiç bir evresinde
başarmak için çabalamayacaklarını belirtiyorlar.
5. Asla çocukların küçük hatalarını ağır öğretilebilir durumlara
dönüştürmeyin
Terapistler uyarıyor: ''Bir çocuğa yaptığı bir dikkatsizlikten ya da
saygıda kusur ettiğinden dolayı asla mahkemede yargılanıyormuş
hissine kapılmasına izin vermeyin. Balon çocuğun elinden kayıp,
gökyüzüne uçabilir ya da aldığı pizzayı yemek istemeyebilir. Çocuk
'bu pizzayı beğenmedim, yemek istemiyorum' dediğinde 'sen bilirsin'
diye cevap verirsek daha iyi durumda oluruz.'
6. Asla çocukların kendilerini suçlu hissetmelerine neden olmayın
Para terapisti Susan, anne-babalardaki yaygın görüşün çocukların
çok para harcadıkları ve harcadıkları paranın istek ve ihtiyaçlarıyla
birlikte artış gösterdiği yönünde olduğunu söylüyor. Anne-babalar için
çocuklara kendilerini suçlu hissettirmelerinin çok kolay olduğunu
belirten Susan, ebeveynlerin davranışlarıyla çocuklarına sürekli
mesajlar verdiklerini belirtiyor.Susan şöyle diyor: ''Çocuk şöyle
düşünür. Eğer parayı okul için ya da müzik derslerim için
harcamasaydım, şu an Paris'e uçuyor olabilirdim. Er geç çocuklar
dünyada istedikleri şeyler için kendilerini suçlu hissediyorlar.'
7. Asla çocuklarınızı finansal sırdaşınız yapmayın!
Para terapisti Klontz, son araştırmasında, ebeveynlerin büyük bir
oranının finansal sorunlarını çocuklarıyla paylaştıktan sonar daha iyi
hissettiklerini ortaya koymuş. Fakat klontz, bunun çok büyük bir hata
olduğunu söylüyor.'Çocuğunuzu asla bir finansal therapist olarak
görmeyin' diyen Klontz, çocukların, anne-babalarının kendi
hayatlarının kontrolünü ellerinde tuttuklarını bilmelerinin onlara güven
vereceğini söylüyor.
Çocuklar,kredi kartı borcunuzu ödemek gibi büyük sorunlarla
uğraşacak kadar becerikli değillerdir. Eğer işinizi kaybederseniz,
bunu onlara dürüstçe anlatın ve onları çözümün bir parçası olmak için
güçlendirin.
devamını okuyunuz... >>

AnnelİĞİn Bİr Kadina Kattiklari

Bir kadın için anne olmak yaşam boyu deneyimlenen en büyük
değişimdir. Yaşamda karşılaştığımız her büyük değişiklik gibi anne
olmak da fikir ve inanışlarımızda, yakınlarımızla ilişkilerimizde ve
kendimizde belirli etkiler yaratır. Bunun dışında, hormonal değişimler
ve hamilelikle başlayan bedensel farklılaşma da bir kadının kimlik
algısını çeşitli şekillerde etkiler. Anne olmakla beraber gelen tüm bu
değişimler, çocuksuz bir kadının çocuklu bir kadın olmasıyla yaşadığı
muhteşem dönüşümü anlatır.


Farkındalıklarınız artar…

Fikir ve inanışlarınızdaki değişim hamilelik, doğum süreci ve annelik
yolculuğu boyunca devam eder. Bir kadın hamile kaldığında hamilelik
süreci ve çocuk sahibi olmakla ilgili fikirlerini yeniden değerlendirmeye
başlar. Ailesinden, arkadaşlarından ve profesyonellerden edindiği
bilgileri birleştirir. Amaç, bebeğinin kendisi için anlamını keşfetmek ve
hamilelik sürecini sağlıklı bir şekilde tamamlamaktır. Zaman ilerledikçe
de çocuk yetiştirme, çocuk gelişimi ve iyi bir anne çocuk ilişkisi
kurmanın yolları gibi konular odak noktanız olmaya başlar. Artık
öğrendiklerinizi uygulamaya dökme ve çocuğunuzla yaşadığınız güzel
deneyimlerden keyif alma zamanıdır. Dışarıdan edindiğiniz her yeni
bilgi ve çocuğunuzla olan ilişkinizden öğrendiğiniz her yeni şey,
önceden sahip olduğunuz fikir ve inanışlarınıza etki eder. Bazen eski
fikirlerinizi tamamen yanlış olduğunu görür onları bırakırsınız, bazen
de eski düşüncelerinizin doğru taraflarını fark eder üzerine şimdiki
bilgilerinizi ekleyerek yeni yaklaşımlar oluşturursunuz. Annelik,
özellikle hamilelik sürecinde, kişisel fikir ve inanışların gözden
geçirilmesine neden olduğu için birçok kadının kendini daha iyi
tanımasına yardımcı olan ve kişisel farkındalığı arttıran bir deneyimdir.


Bağımsız bir birey olmanızı sağlar!

Anne olmanın getirdiği kazanımlardan bir diğeri de kendi anne
babanızdan bağımsız bir birey olduğunuzu daha önceden hiç
yaşamadığınız bir şekilde yaşama fırsatı sunmasıdır. Anneliğe geçiş
yapan bir kadının bir çocuğa annelik yapmaya yeterli olduğunu
hissedebilmesi çok önemlidir. Bunu hissedebilmesi için de kendi anne
babasından bağımsızlaşmayı başarması gerekir. Burada
bağımsızlaşma derken kastedilen şey tamamen tek başına olmak ya
da yalnız kalmak demek değildir. Bağımsızlaşma kişinin, başkalarıyla
yakın ve duygusal bağ kurabiliyor ve bundan keyif alıyor olmasının
yanında kendinden sorumlu olabilmesi, başkalarından bağımsız
şekilde kendi kararını verebilmesi ve kendine güçlü şekilde inanması
demektir. Çoğu insan ebeveyninden bağımsız bir birey oluşunu en
çok kendisi anne baba olduğunda deneyimler. Ne kadar başarılı, kendi
ayakları üzerinde durabilen, uzun zamandır evli ve bağımsız bir insan
olursanız olun bir çocuk sahibi olmadan önce, anne babanızla
ilişkinizde kendinizi yeterince ortaya koyma fırsatınız olmayabilir. Bir
çocuğunuz olduğunda ise iş başında olan ve sorumluluğu taşıyan
taraf artık sizsinizdir. Annelik rolünü almanız benlik gelişiminiz adına
çok büyük bir adımdır.


Daha net kararlar alırsınız!

Anne olmak bir kadının içindeki güçlü ve duyarlı kadını ortaya çıkarır.
Anne olmak pek çok kadın için çocuğuna en iyisini verebilme
konusunda güçlü bir motivasyon oluşturur. İşte bu anneliğin
kutlanması gereken en önemli boyutudur. Annelik motivasyonu tüm
yaşamınıza yansıyan, hayata dört elle tutunmanızı teşvik eden daha
önceden belki de hiç deneyimlemediğiniz oldukça güçlü bir duygudur.
Bir çocuk yetiştirmenin, ona iyiyi ve doğruyu göstermenin, kendisi
adına doğru seçimler yapabilmesi ve hayatta başarılı olabilmesi için
ona destek olmanın yaşamınıza kattığı anlam, çocuksuz bir kadınken
yaşanması pek de mümkün olmayan bir tatmindir. Anne olmak bir
kadının hayata karşı duruşunu çoğu zaman daha sağlam yapar.
Mesela, iş hayatında kalmak ya da çalışmamayı seçmek gibi yaşamı
her yönüyle etkileyen önemli kararlarda anne olmuş bir kadın daha
nettir. İçinde bulunulan şartlar dahilinde çocuğunun maddi
ihtiyaçlarının öncelikli olduğunu düşünen pek çok anne kariyerine
emin adımlarla devam eder. Farklı şartlardaki bir çocuk için ise
annenin çocuğun yanında kalması maddi ihtiyaçlardan daha önemli
olabilir. O zaman da çoğu anne, çekinmeden çocuğunun yanında
olabileceği şekilde hayatını yeniden düzenler. Elbette ki her seçimde
anne, çocuğun ihtiyaçlarıyla kendininkileri dengeleyebilmeli, kendi
isteklerini asla ikinci planda bırakmamalıdır. İyi bir çocuk yetiştirmek de
hayattaki her şey gibi dengelerin iyi kurulması ile mümkündür. Kendini
tamamen çocuğuna adamış, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelen bir
kadının da mutlu olması ve çocuğuna en iyisini verebilmesi mümkün
değildir. Çocuk sahibi olduktan sonra hayatındaki ihtiyaçlar dengesini
iyi şekilde oturtmuş pek çok kadının hayata karşı daha güvenli,
adımlarını daha sağlam atan, özgüveni ve kendisine verdiği değer
daha yüksek kadınlar olduğu görülür. Bu durum, anneliğin kadınlara
hem içgüdüsel olarak getirdiği hem de annelik yolcuğu boyunca
deneyimlerle kazandırdığı yepyeni bir özelliktir.


Duygularınız yoğunlaşır…

Anne olmak, bir kadının hayata karşı sağlam ve kararlı durmasını
teşvik ederken kendine özgü bir hassasiyet, yumuşak kalplilik ve
içtenliği de beraberinde getirir. Anne olduktan sonra duygularını daha
yoğun şekilde yaşamaya başlayan pek çok kadın görürüz. Annelik bir
kadının manevi dünyasını zenginleştiren, duygularının daha iyi farkına
varmasına ve daha kolay paylaşabilmesine yardımcı olan bir süreçtir.
Anne olmakla birlikte bir kadın sadece kendi çocuğunun değil
çevresindeki başka kimselerin de iç dünyalarını algılamaya daha hazır
ve yeterli hale gelir. Anne olmuş pek çok kadının ilişkilerinde
paylaşıma daha açık, daha olumlu ve daha anlayışlı olduğu
gözlemlenir. İnsan ilişkilerinde kaliteyi arttıran bu özellikler, anne olmuş
kadınların çoğu zaman daha tatmin edici ve daha keyifli bir yaşam
sürmelerini sağlar. Anne olmuş kadınların sadece çevresindeki diğer
bireylerle değil içinde bulunduğu toplumun geneliyle ilgili duyarlılığı da
artar. Toplumsal kötüye gidişler ya da yanlış politikalar karşısında
aslında en büyük değişim potansiyeline sahip grup annelerdir.
Çocuğu için daha iyisini isteme şeklinde ifade bulan anneliğe özgü
duyarlılık, zamanla anne olmuş kadının kimliğini oluşturan genel bir
iyiye yönelme eğilimine dönüşür. İşte bu da anneleri, toplum içinde
iyiye doğru değişimin başrol oyuncusu yapar.


Çocuğunuzla yaşayacağınız her an “özeldir”

Anne olmanın en büyük kazanımı elbette ki annenin çocuğuyla
yaşadığı paylaşımdır. Anne ve çocuk arasında kurulan güçlü, pozitif
ve güvenli bağ her iki taraf için yaşam boyu sürecek ilgi, sevgi,
destek, şefkat ve eğlence dolu paylaşımın ilk adımıdır. Birçok kadın
hamile olduğunu öğrenir öğrenmez bebeğiyle içsel bir bağ kurduğunu
söylemektedir. Bazı kadınlar içinse bebekle olan bağı hissedebilmek
için bebeğin dünyaya gelmesi gerekmektedir. Aslında bu bağın hangi
aşamada oluştuğunun çok önemi yoktur. Anne ve çocuk arasındaki
ilişki günden güne ilerleyen ve her aşamasında farklı güzelliklerin
yaşandığı çok özel bir süreçtir. Özellikle ilk 3 yaşta, günlük bakım
aktivelerini yaparken çoğu annenin çocuğunu yüzlerce kez öptüğü,
onunla onlarca kez karşılıklı sözel iletişime girdiği, bebeğine pek çok
kez şarkı ya da ninni söylediği bilinmektedir. İşte anne ve bebek
arasındaki kurulan bu içten etkileşimler çocuk sahibi olmanın
temelinde yatan gizli hazinedir. Anne ve çocuk gün içinde paylaşıma
dayalı, sevgi dolu zamanlar yaşadıkça içsel olarak mutlu hissetmeye
başlarlar. Kurulan bu olumlu, yakın sosyal ilişkiler iki tarafın birbirini
tanımasına yardımcı olur. Birbirlerini neyin eğlendirdiğini, neyin
sakinleştirdiğini, neyin mutlu ettiğini ve neyin üzdüğünü öğrenirler.
Erken çocukluk döneminde ilişkide verici taraf olma sorumluluğu
annede olsa da ilerleyen zamanda çocuk da annenin hem duygusal
hem sosyal beklentilerini karşılamak için pek çok şey yapar. Anne ve
çocuğun dönüşümlü olarak birbirinin istek ve ihtiyaçlarına cevap
verme şeklinde devam eden sevgi oyunu yaşam boyu sürer.


Öncelikleriniz değişir…

Anne olan bir kadının hayatındaki pek çok öncelik değişmiştir. Mesela,
çocuksuz bir kadınken arkadaşlarınızla dışarı çıkmak en keyif aldığınız
şeylerden biri olabilir ama anne olduğunuzda rahat ve güvenli ev
ortamında buluşmayı daha çok tercih etmeye başlarsınız. Çocuksuz
bir kadınken bazı günler öğünleri geçiştirebilirsiniz ama bir çocuğunuz
olduğunda evde her gün sağlıklı yemeklerin pişiyor olması bir
zorunluluk haline gelir. Elbette ki çocukla birlikte değişen önceliklere
uyum sağlamak ve annelik rolünü kabul etmek zaman zaman tüm
anneleri zorlayabilir. Yine de çok az anne vardır ki çocuğunun
gülümsemesi ya da neşeli bir bakışını başka bir şeyle değişmek
istesin.
devamını okuyunuz... >>

'Mükemmel' anne mi; kariyer mi?

Hem ev işlerine yetişmeye çalışan hem de iş hayatında kariyer
hedefleyen kadınlar artık bu tempoda çocuk sahibi olmayı da
ertelemek istemiyor. ''Çocuk da yaparım kariyer de!'' fikri kadınlarda
psikolojik sorunlar yaratıyor.

Günümüzde özellikle evli kadınlar kendilerinden beklenenin fazlasını
yapmaya çalışıyor ve bu durum strese bağlı hastalıkları gündeme
getiriyor.
Kadınlar iş hayatının sunduğu sosyal ve ekonomik getirileri
başlangıçta cazip görebiliyor. Daha özgür yaşama isteği ve erkeğe
bağımlı kalmamak kadınları çalışmaya teşvik eden en önemli faktörler.
Çocuk yapma planları devreye girdiğinde iş hayatı ile anne olma isteği
arasında ikileme düşen kadınlarda ''Çocuk da yaparım kariyer de''
anlayışı ortaya çıktı ve bu da yükü ikiye katladı.
İşte bu durumun yarattığı psikolojik sorunları Nöroloji Uzmanı Dr.
Mehmet Yavuz anlattı:

ÇALIŞAN KADIN ''MÜKEMMEL ANNE'' Mİ OLMAK İSTİYOR?
Çalışan kadın hem çalışma hayatını hem de çocuğunu aynı anda idare
etmek zorunda kaldığında ev ve iş yeri arasında yoğun bir tempo
içerisine girer. İş, çocuk ve eş arasında kalan kadın tam anlamıyla bir
tükenmişlik hissine kapılır. Yoğun duygular içerisine giren kişi kendini
suçlamaya başlar, eşi ve çocuğu ile yaşadığı iletişimsizliği çalışma
hayatına bağlayabilir.
Çocuğu ve kariyerini bir arada yürütmek isteyen kadınlar genellikle
çocuklarına daha düşkün bir tavır sergiler. Çocuğunun ihtiyaçlarını
sürekli yerine getirmek isteyebilir. Bunun asıl sebebi ise çocuğun
annesine olan ilgisinin azalması ve onu çalışıyor olmasından dolayı
suçlaması korkusudur. Bu durumda çalışan anne, çocuğuna ve eşine
yeterli ilgi gösterdiğini belli etmek için daha fazla çaba sarf eder.
''MÜKEMMEL ANNE'' İMAJI SAĞLIK SORUNLARININ HABERCİSİ!
Çocuk ve kariyer yapmayı hem de iyi bir eş olmayı isteyen kadın için
hastalıklar da kaçınılmaz olur. Kişi bu süreçleri yaşasa da bunları
umursamaz hatta çevresindeki kişiler bile bu durumu zamanla kapris
olarak değerlendirebilir. Kişide oluşan belirtiler ise şu şekilde
sıralanabilir;
- Tükenmişlik ve bıkkınlık hissi
- Depresyon, sürekli gerginlik ve panik atak belirtileri
- Uykusuzluk
- Sürekli yorgunluk hissi
- Beyinde ağırlaşma, düşüncelerde karmaşa
- Unutkanlık
- Mide ve bağırsak rahatsızlıkları
- Eklem ve kas ağrıları
- Cinsel isteksizlik
ÇOCUKLAR BU DURUMDAN OLUMSUZ ETKİLENİYOR MU?
Hem çocuk hem kariyer yapma düşüncesini topluma ve eşine
kanıtlamaya çalışan anneler, çocuklarının her istediğini yapar hale
geliyor. Sürekli endişe ve kaygı duydukları için çocuklar huzursuz,
korkak ve güvensiz kişiler olabiliyor. Aynı zamanda aşırı ilgiden dolayı
şımarık bir kişilik de ortaya çıkabiliyor. Çünkü anne çocuğun önüne
tüm imkânları sunuyor, tüm isteklerini gerçekleştiriyor ve ilerde
başkaları bu ortamı ona sağlayamadığında ise çocuk mutsuz ve
doyumsuz bir birey olabiliyor.
YAŞANAN STRES KARŞISINDA NE YAPMALI?
- Endişelenmeyin ve nefes terapileri yapın.
- Mükemmel kadın ve mükemmel anne bilincinden uzak yaşayın.
- Kendinizi fazla yormayın.
- Çocuk, eş ve iş dengesini iyi kurun.
- Çocuğun gelişimi için sürekli endişe duymayın.
- Kendinize zaman ayırın, eşinizle sinemaya gidin, arkadaşlarınızla
buluşun sosyal aktivitelerden uzak kalmayın.
- Çocuğunuzun mükemmel annesi yerine onu anlayan anlayışlı anne
olmaya çalışın.
- Eğer sorunlarınızda azalma yoksa mutlaka psikolojik destek alın. 
    

alıntıdır
devamını okuyunuz... >>

TÜRK ANNELERİ ..

Türkiye’deki annelerin çocuklarına karşı davranışları, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da görülen ebeveynlik davranışlarından tamamen farklı...
• Anneler, 3 yaşındaki çocukları ile 10 dakikalık bir oyun sırasında çocuklarına ortalama 144 komut veriyor, 26 eleştirel yorum yapıyor ve itme ya da fiziksel kısıtlama gibi 14 olumsuz fiziksel davranışta bulunuyorlar.
• Çocuklar aynı oyun sırasında 10 dakikada ortalama 7 olumsuz davranışta bulunuyorlar.
• Her 4 anneden sadece 1 tanesi bu 10 dakikada çocuklarına fiziksel olarak sıcaklık ya da sevgi gösteriyor.
• Annelerin 10 dakikalık oyun sırasında gösterdikleri etkileşimlerin 3’te 2 si olumsuz. Bu oran ABD’deki benzer annelerin benzer durumda gösterdikleri olumsuz davranışların iki misli.
• 3 yaşındaki çocukların her bir olumsuz davranışına anneler ortalama 31 olumsuz tepki ile yanıt veriyorlar. Bu oran ABD’deki anne-çocuk etkileşimlerinde 2,5, psikolojik tedavi gören çocuklarla annelerinin etkileşiminde 7 civarında ve çocuk istismarı ile suçlanan anneler arasında 10.
devamını okuyunuz... >>

BEBEKLERDE UYKU PROBLEMİ..

Her 4 çocuktan biri geceleri uyku sorunu yaşıyor ve bu sorun, 4-5 yaşına kadar devam edebiliyor. Uyku problemi yaşayan bir çocuğun, önceki yıllardaki uyku düzenine bakıldığında, bu sorunun genellikle bebeklikten itibaren devam ettiği biliniyor. Klinik Psikolog Çiğdem Çalkılıç annelerin uyku ile ilgili sorularını cevaplıyor.

Nasıl bizim uykularımız gün içinde yaşadıklarımızdan, genel duygu durumumuzdan etkileniyorsa, aynı şekilde bebekler ve çocukların uykuları da etkilenir.

ODASINI NE ZAMAN AYIRMALI?
Bebek ve çocukların 2-3 aylıktan itibaren ayrı odaları olabilir ve onlar buna alışabilirler.
Yeni doğan bebekler günlerinin üçte ikisini yani 16-17 saatini, 3-3,5 saatten uzun olamayan uyku periyotları ile geçirirler.

6. ayında ise bebek gününün hemen hemen yarısını uykuda, diğer yarısını da uyanık geçirir.

UYKUSU NE ZAMAN DÜZENE GİRECEK?
Bebeğin uykularının düzenli bir rutine girmesi ise ancak 12-16. haftada söz konusu olabilir.  Bebeklerin yüzde 70'i 3. aydan sonra düzenli bir şekilde uyumaya başlarken; 9. aydan sonra bu oran yüzde 90’a çıkar. Uyku bozukluğu şayet biyolojik bir nedene dayanmıyorsa, psikosomatik; yani kaynağı psikolojik kökenli bir problemdir.

NE ZAMAN UYKU PROBLEMİNDEN SÖZ EDEBİLİRİZ?
Richman, eğer bebek ya da çocuk geceleri 5 ya da daha fazla kez uyanıyorsa ve uyandığında en az 20 dakika uyanık kalıyor ya da anne babasının yatağına gidiyorsa ve bu durum en az 3 aydır devam ediyorsa, burada uyku probleminden söz edebileceğimizi belirtir.

Zuckerman ise, bebeğin geceleri 3 seferden fazla uyanıp, yeniden uyumasının en az 1 saati aldığı durumlarda uyku problemi olduğunu belirtir.

Özellikle doğum öncesi ve sonrası stresli günler geçiren annelerin bebeklerinin uykuda sorun yaşadıklarını görürüz.

Bebek uyuyamayarak, ağlayarak, uyanarak, sürekli annenin varlığını arayarak, aslında kendisi ile ilgili bir sıkıntıyı dile getirir.

UYKU AYRILABİLMEKTİR!
Genel anlamda baktığımızda aslında uyku bir ayrılma, bir veda ediştir. O yüzden de bebek ya da çocuk için “iyi geceler” ile “hoşçakal” aynı anlama gelir. Uykuda sorun yaşayan bebeklerin özellikle annelerine bağımlılık geliştirerek her türlü ayrılmaya da tepkili olmaları sadece bir tesadüf değildir. Ayrılamama, bağlılık yerine bağımlılık geliştirme, başta anne ve bebek arasında değişik nedenlerle geliştirilememiş olan “bağlanma” ile ilgilidir. Bağlanma deneyimi, anne ve bebek arasında doğumdan hemen sonraki ilk haftalarda geliştirilmesi beklenen güven ilişkisidir.

Uyku problemi olan bebeklerin büyük bölümünün anne ya da babalarının, ya çocukluklarında ya da halihazırda uyku problemlerinin olması da üzerinde durulması gereken bir başka anlamlı noktadır.

Önemli olan bebek uyandığında ne yapılması gerektiğinden çok, bebeğin uyumasına engel olan faktörlerin anne-baba tarafından fark edilmesidir.

HER UYANDIĞINDA MEME VERMEYİN!
Bebeğin hayatında beslenme ve uyku birbirini etkileyen çok önemli iki temel etkinliktir. Bazı durumlarda anne babalar bebeğin uyanarak aslında neye ihtiyacı olduğunu karıştırırlar. Bebeğe acıkmadığı halde memenin verilmesi bu kez bebeğin sonraki gün ve haftalarda beslenme düzenini de etkiler.

BEBEĞİ UYKUYA HAZIRLARKEN...
- İdeal olan sadece ilk haftalarda bebeğin yatağının anne babasının odasında olmasıdır. Çünkü bebeğin anne babanın varlığını hissetmeye onların seslerini, soluk alışverişlerini duymaya ihtiyacı vardır. Ancak ilk haftalardan sonra bebek mutlaka kendi odasına alınmalıdır.
- Bebek her ağladığında yanına giderek yatağından almak yerine, bebeğe kendi kendine yeniden uyuyabilmesi için zaman verilmesi gerekir. Şayet bebek yine uyuyamamışsa yanına giderek onunla konuşmak, varlığınızı ona hissettirerek bebeğinize bağımsız bir şekilde uykuya dalabilmesi için gerekli olanağı ona vermiş olursunuz.
- Uyku konusunda bir başka önemli nokta da uykuya gidişin bir seremoniye dönüştürülmesidir. Belirli bir uyku saatinin ve rutinin sağlanması bebeğin bir sonraki davranışı öngörerek kendisini bir sonraki adıma hazırlamasını sağlar.
- Uyku vakti ve bebeğin uyuduğu oda daha çekici bir hale getirilebilir. Uyku öncesi yapılanlar bir tür seremoniye dönüştürülebilir: Banyo, pijamaların giyilmesi, öykü okunması gibi…
- Uykudan hemen önce geçirilen hazırlık sürecinin huzurlu ve sessiz olması sağlanabilir. Bebeğin en sevdiği oyuncak ya da battaniyesi gibi bir objeyi kendisini güvende hissetmesi için bebeğinizin yanına koyabilirsiniz.
- Eğer bebeğinizin huzursuz olduğunu düşünüyorsanız, gün içinde bebeğinize daha fazla ilgi verip keyifli zaman geçirmeye çalışın. Etkili olabilecek bir başka yöntem de bebeğinizin rahatlamasını sağlayacak bebek masajı yapmanızdır.
- Sallayarak uyutmayı ise, kesinlikle yapmayın. Çünkü bu şekilde bebek, hem sersemliyor, hem de kendi kendine uyumayı öğrenmesine imkan tanınmamış oluyor. Bebek, ne kadar doğal yolla ve kendi kendine uyursa, o kadar sağlıklı… Üstelik, bebek sallanmayı oyun olarak da algıladığından, anne karnındayken bu deneyime aşina olduğundan bundan keyif duyuyor, bunu oyun sanıyor. Ve kendi kendine uyuma disiplinini edinmesi de gecikmiş oluyor.

“YANIMDA YATMAK İSTİYOR?!”
Çocuğun gece uyanarak yanınıza gelmesi halinde, yeniden yatağına dönmeden önce yanınızda ne kadar kalacağına en iyi siz karar verebilirsiniz.

Çocuğun uyku problemi yaşamasının nedeni uygun olmayan fiziksel koşullar (fazla ışık, gürültü) ve yalnız kalmaktan korkması gibi nedenler olabilir.

Çocuğun anne babanın yatağına gelmesi yeni bir durumsa, çocuğun hayatında neler olduğuna bakmak gerekir.

Asıl yardım alınması ya da harakete geçilmesi gereken durum, çocuğun sürekli olarak anne babayla yatması kendi başına uyumayı reddetmesidir.

AYRILAMAYAN SİZSİNİZ!
- Çocuk,yatağında tek başına uyumayı ve uyandığında da yine kendi kendine uykuya dalmayı öğrenmelidir. Her ağladığında yanına giderek yatağından almak yerine, ona yeniden uyuyabilmesi için zaman tanınması gerekir.
- Fakat, çocuğun kendini terkedilmiş hissetmemesi için de ihtiyacı olduğunda yanına gidip, sakince yanında olduğunuzu söylemelisiniz. Ve ardından da odasından çıkmalısınız.
- Çocuğunuzun sallanmadan, emziksiz, biberonsuz, televizyon seyeretmeden uykuya dalabilmesi çok önemlidir.
- Uykuya gidişin bir seremoniye dönüştürülmesi, belirli bir uyku saatinin ve rutinin sağlanması çocuğun bir sonraki davranışı öngörerek kendisini bir sonraki adıma hazırlamasını sağlar. Banyo, pijamaların giyilmesi, öykü okunması gibi…

YALNIZ UYUYAMAMA BİR ANLAMDA UYKU BOZUKLUKLARININ DA BİR PARÇASIDIR!
Kısacası nörolojik sebeplerle başlayıp daha sonra bu sebepler kendiliğinden geçse de psikolojik olarak devam edegelen yalnız uyuyamama problemleri vardır. Psikolojik olgunlaşma ve gelişimin doğal bir parçası olarak yalnız uyuyamama ve uyku bozuklukları da mevcuttur.

Kaygı ve tedirginlik karşılıklı olarak çocuktan anne ve babaya, anne ve babadan çocuğa geçer.

15 aylıktan itibaren çocuk hem bilişsel hem dil hem de duygusal gelişiminin sonucu olarak, anneyi “ayrı bir insan” olarak algılamaya başlar bununla birlikte kendisini de “ayrı bir birey” olarak algılamaya başlar. Bu durum onda üzüntü ve kızgınlık da yaratır, çünkü anne ve o artık iki “ayrı” insandır. Bu bilinçlenme onda huzursuzluklara da sebep olur.

17-18. aylarda 7-9. aylardakine benzer başka insanları yabancılama vb. şeyler yaşayabilir. Bu ileriki aylarda 18-24 aylar arasında anneye bazen yapışma bazen de isyan tepkileri verme halini alır. Çocuk bu dönemde yalnız uyuyamama, uykuya dalma sıkıntıları çekebilir. Çünkü ayrılma ve bireyselleşme bu dönemde yoğun değişimleri gerektirir. Çocuk ve anne çok huzursuz ve adeta bir savaş alanında gibidir, kimi anne-çocuk bu savaşı daha kolay kimi daha zor atlatır. Zor atlatanların pek çoğunda yalnız uyuyamama kalıcı bir hal alır.
Anne-bebek ilişkisinde psikolojik veya fiziksel (prematüre doğum, ilk bebeklik döneminde ameliyatlar, çok sık hasta olan bebek ve çocuklar) sebeplere dayalı sorunlar mevcutsa bu da yalnız uyuyamama sorununu beraberinde getirecektir.

Çünkü bir ömür boyu süren bu “ayrılma-bireyselleşme süreci” iki temel dönemde yüklü işlerle doludur biri 15-24 aylık dönem, diğeri ergenlik dönemidir. Ergenlik dönemi zorlu geçiyor ise yalnız uyuyamama ya da uyku bozuklukları sıklıkla ortaya çıkar.

ANNENİN KAYGISI ÇOCUĞA GEÇİYOR...
Kronik tek başına uyuyamama muhakkak bir uzman tarafından ele alınması gereken bir belirtidir. Dönemsel olanların bir kısmı büyümenin bir parçasıdır ve anne ve babanın psikolojik gelişim hakkında bilgilenmeleri ilk adımdır. Anne ve babaların kendi kaygı ve korkularını farketmeleri gerkirse, kendileri için yardım almaları gerekmektedir. Çok kaygılı ve tedirgin bir annenin çocuğunun rahat rahat tek başına yatabileceğini beklemek pek de makul değildir.

Anne ve baba olarak aranızda çeşitli sebeplere dayalı (cinsel, iletişimsel, ailevi vb.) sorunlar var ise kuvvetle muhtemel bu çocukta da sorunlar yaratacaktır.
Çocuğun psikolojik olgunlaşması hakkında detaylı bilgi edinin. Doğal gelişimin bir parçası olarak zaman zaman kısa dönemlerle uyku bozuklukları çıkabilir. Bundan telaşa kapılmayın.

UYKUYA DALMA NESNESİ SİZ OLMAYIN!
Okul öncesinde uyumadan önce muhakkkak kitap okuyun. Bebekliğinden itibaren uykuya geçişte bir oyuncağı yastığı veya battaniyesi olsun: Siz uykuya dalma nesnesi olmayın.
Çoğu çocuk annesinin kulak memesini okşayarak, saçına dokunarak, yanağını tutarak uykuya dalıyor. Bu anne ile çocuğun yeterli derecede ayrılamamasına sebep oluyor. Uykuya dalmanın genelde çocuklar için çok da kolay birşey olmadığını bilelim. Çünkü tek başınalığını yoğun bir şekilde duyumsadığı bir alandır uyku. Ama gelişim için olmazsa olmaz bir alandır. Güven verici destekleyici olun. Çocuğun kaygı ve korkularından etkilenmeyin. Anlayış ve kabul gösterin, ama siz de kaygılanmaya başlamayın. Bu zincirleme reaksiyon doğurur. Olay kronikleşmeye doğru gidiyorsa gecikmeden bir uzmana danışın.
devamını okuyunuz... >>