dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi
DÜNYA EDEBİYATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DÜNYA EDEBİYATI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

İTALYAN EDEBİYATI

İtalyan Edebiyatı
İtalyan Edebiyatı, İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya’nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi’nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya’da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.
Aynı dönemde Fransa’daki Provence yöresinde yazılan lirik şiirler İtalya’da da yaygınlaştı. 1208-1250 arasında Sicilya’yı yöneten Kutsal Roma-Germen İmparatoru II. Friedrich’in sarayında, Sicilya Okulu olarak adlandırılan bir grup şair Provence şiir biçimleri ve konularını örnek alarak yerel dilde şiirler yazdı. II. Friedrich’in ölümünden sonra kültürel merkez Toskana oldu. Burada Guittone d’Arezzo ve onu izleyen şairler Sicilya Okulu tarzı şiirler yazdılar. Daha içten bir dille aşk şiirleri yazan ve Dolce Stil Nuovo (Tatlı Yeni Üslup) şairleri olarak adlandırılan yeni bir grup oluştu. Bolognalı Guido Guinizelli’nin başlattığı bu yeni akımın öbür önemli temsilcileri arasında Guido Cavalcanti, Dante Alighieri ve Cino da Pistoia sayılabilir. Bu şairler İtalyan edebiyat dilinin gelişimini başlattılar. Öte yandan, Rustico di Filippo ve Cecco Angiolieri gibi bazı şairler de aynı dönemde bu ciddi aşk şiiri geleneğinin tam karşıtı olan ve aşk konusunu komik ve kaba bir dille işleyen şiirler yazdılar.
İtalyan edebiyatının oluşmasında en büyük pay Dante’nindir. Dante, yalnız İtalyan edebiyatının değil, dünya edebiyatının da önemli şairlerdendir. Hümanizmin oluşmasında Dante’nin katkısı göz ardı edilemez. Hümanizm İtalya’dan öteki toplumlara yayılmıştır.
Hümanizmden sonra bir başka önemli hareket olan Rönesans da İtalya’da ortaya çıkmıştır. Aydınlanma çağı, yeniçağ olarak da kabul edilen Rönesans, Avrupa’da düşünce, sanat ve bilim alanında önemli değişiklikler yapmıştır.
Daha sonra İtalyan edebiyatı, hareketliliğini Fransız edebiyatına bırakır. denemeleriyle Montaigne, şiirleriyle Ronsard, ilk roman denemeleriyle Rabelais, Fransız edebiyatının Batı edebiyatında etkin bir rol üstleneceğini haber verir gibidir. Özellikle Fransa’daki edebiyat toplulukları, 17. yüzyıldan itibaren sanat akımlarının ortaya çıkmasında etkin bir rol oynamıştır.
Assisili Aziz Francesco’nun ölçülü düzyazıyla Umbria lehçesinde kaleme aldığı Cantico di frate sole, İtalyan şiirinin en eski örneklerinden biridir. Bu yüzyılda din, felsefe, hukuk, siyaset ve bilim konulu metinlerde hâlâ Latince kullanılmakla birlikte, yerel dille yazılmış düzyazı edebiyatı da başlamıştı.
DANTE
“Rönesans“ı hazırlayan sanatçıların başında gelir. İtalya’nın önde gelen aşk şairlerinden biri olarak üne kavuşmuştur. Sonraları yoğun felsefe çalışmalarına başlar; felsefi konularda şiirler yazmayı sürdürür. Otuz beş yaşına kadar, günah-sevap kaygısı taşımadan yaşamış, otuz beş yaşındayken Papa’nın herkese yaptığı “Kiliseye dön!” çağrısına uymuş ve mistik bir yaşama dönmüştür. Bundan sonra, ona asıl ününü kazandıran “İlahi Komedya“yı yazmıştır.
Eserleri: İlahi Komedya: Teolojik ve felsefi konulan içerir. destan tarzında yazıldığından yapay destan olarak kabul edilir. sanatçının Cehennem, Araf ve Cennete yaptığı hayali bir seyahatin öyküsüdür.

BOCCACİO (1313 – 1375)
Dünya edebiyatında ilk öykü sayılan “Decameron” adlı yapıtı kaleme almıştır. Sürekli okumuş, Akdeniz kültürlerini incelemiş; astronomi, hukuk, edebiyatla ilgilenmiştir. Konuşma diliyle oluşturulan edebiyatı, antikçağ ve klasik eserlerin düzeyine yükseltmiştir. Ömrünün son yıllarında Latin klasiklerini incelemiş ve filoloji çalışmalarında bulunmuştur. Rönesans hümanizminin temelini atan sanatçılardandır.
Eserleri: Decameron: öykü. 1348′de Avrupa’da büyük bir veba salgını olur. Salgından kurtulan gençlerin tanık olduğu olaylardan etkilenen sanatçı, bu yapıtında salgın günlerinin Floransa’sını ele alır. Yapıt, biçimsel yönleriyle “Ortaçağ” temalarına bağlı kalsa da, hümanizmanın tohumlarını taşıyan bir kültürün habercisidir.
İtalyan Edebiyatı Genel
Rönesans Döneminde İtalyan Edebiyatı: Rönesans’ın ilk önemli temsilcilerinden biri Dante (1265-1321)’dir. Yazı dilini halkın diliyle oluşturmuş olan Dante, İtalyan edebiyatının kurucusu sayılır. Rönesans’ın ilk temsilcilerinden biri de lirik şiirin en büyük ozanlarından olan Petrarca (1304-1374) dır. Dante gibi o da Laura adlı bir kadına âşık olmuş ve hemen hemen tüm şiirlerinden bu kadının aşkını terennüm etmiştir. halkın konuşma diliyle Laura’nın aşkı için yazılmış şiirleri Canzoniere (Türküler) adı altında toplanmıştır.Bunların çoğu sone tarzındadır.
Boccacio (1313-1375), küçük hikâye tarzının önde gelen bir yazarı olarak tanınmıştır. Hikâyelerinde dinî konular yerine insanın sorunlarına, insanların türlü durumlarına: tutku, öfke, sevinç, kötülük gibi değişik boyutlarına yer vermiştir. Başlıca eseri Decameron (On Gün) adını taşır. Bu kitabında veba hastalığından kaçıp sığındıkları evde on kişinin anlatmış olduğu yüz hikâye yer alır.
Bunlardan başka destan türünde Ariosto (1474-1533) ve Tasso (1544-1595) iki önemli isimdir. Bunlar konularını Ortaçağdan almış olmalarına rağmen işleyiş, şekil ve teknik bakımından klâsik kurallara bağlı kalmış, Yunan ve Lâtin edebiyatlarını örnek almışlardır. Ariosto’nın Çılgın Orlondo, Tasso’nun Kutarılmış Kudüs adlı destanları ünlüdür.
Ayrıca iktidarın korunması konusunu işlediği Prens adlı eseriyle Macchiavelli(1469-1527) adlı siyaset yazarını da anmak gerekir.
Klâsik Dönemde İtalyan Edebiyatı: XVII. yüzyılda girdiği gerileme döneminin ardından, İtalyan edebiyatında 18. yüzyılda klâsisizmin etkileri kendini gösterir. Klâsisizme bağlı ürün veren üç önemli sanatçı vardır: Goldoni (1707-1793) komedya, Alfieri (1749-1803) tragedya, Parini (1729-1799) ise yergi türünde yazmışlardır.
Romantik Dönemde İtalyan Edebiyatı: Güldürüde Carlo Goldoni(1707-1793) romanda Alessandro Manzoni(1785-1873),anı türünde Silvio Pellico (1788-1854) ve şiirde Giacoma Leopardi (1798-1837) başlıca romantik sanatçılardandır. Manzoni, şiir ve oyun türlerinde de ürün vermekle birlikte en önemli eseri bir romandır: Nişanlılar. Leopardi ise hüznü, acıyı, doğa sevgisini anlatan karamsar şiirleriyle tanınır.
20. Yüzyıl İtalyan Edebiyatı: Fillippo Marinetti (1876) Avrupa ülkelerinde de etkisi görülen fütürizm akımının kurucusudur. Fütürizm akımına göre, modern zamanların makine ve onun hız sistemine bağlı kalarak çağın ve geleceğin hızlı ve dinamik yaşanması gerekir. Makine çağının hız ve dinamizmi fütürizmin itici gücü olmuştur. Şiirde mısraların düzenlenişi ve müzikal yapısı fabrika işleyişini, sistemini ve makine seslerini çağrıştırmalıdır.
20. yüzyıl İtalyan edebiyatının öncülerinden sayılan Alberto Morario, yapıtlarında genel olarak orta sınıfı işlediğini görürüz. Bu sınıfın içinde bulunduğu ahlâk çöküntüsünü, kişinin bencilliği yüzünden yalnız kalışını anlatır.
devamını okuyunuz... >>

ALMAN EDEBİYATI

Alman Edebiyatı

Alman edebiyatı, Orta Avrupa`da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısıdır. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çek Cumhuriyeti) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.
Diğer Avrupa edebiyatlarıyla karşılaştırıldığında Alman Edebiyatı diğerlerine oranla daha fazla yerel farklılık gösterir. Bunun sebeplerinden biri, 1800`lerde Berlin`in ortaya çıkmasına kadar, Almanca konuşan toplulukların Fransa`nın Paris`i ya da İngiltere`nin Londra`si gibi bir başkentinin olmamasıdır. Daha doğrusu, Almanya uzun süre ayrılıklar ve bölünmeler yaşamıştır. Bu tip bölünmeler, 1600`lerdeki din savaşları boyunca ve 1900`lerin ortasında başlayan Soğuk Savaş döneminde sıklıkla yaşanmıştı.
Almanya, Reform denen dini hareketin merkezi olması nedeniyle 1500`lerde Protestanlık`ın ortaya çıktığı yerdir. Reform, kişinin içsel ruhani özgürlüğünü vurguluyordu. Alman edebiyatını şekillendiren içsellik ve felsefi yansıma da bu tip bir ruha sahiptir.
GOETHE (1749 -1832)
Alman edebiyatında romantizmin en önemli temsilcilerindendir. İlk yıllarındaki yapıtlarında, sanat dünyasındaki yapmacık aşkları ve eğlenceli yaşamı işleyen bir anlayış egemendir. sanat dünyasında çok büyük yankılar uyandıran romanı “Genç Werther’in Acıları” bu gençlik döneminin ürünüdür. Schiller’le tanıştıktan sonra 1805′e kadar uzayan yıllarda klasik sanat anlayışına bağlanmıştır. sanat yaşamının bu döneminde, daha çok, oyun yazmış, 1770′ten beri tasarlayıp geliştirdiği “Faust” adlı dramını tamamlamıştır. Bu yapıtında yaşam felsefesini ortaya koymuştur.
Eserleri: roman:Genç VVerther’in Acıları, Wllhelm Meister’in Çıraklık Yılları, Gönül Yakınlıkları
Oyun: Faust, Stella, Egmont, Pandora, Clavio
GENÇ WERTHER’İN ACILARI – Goethe
VVerther, büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir gençtir. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye âşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka; ama Alberfle nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lot­te, Albert ile evlenir. VVerther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sının geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther’in bu acıya dayanması ise imkânsızdır. Lotteye bir mektup yazar: “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda!” sözleriyle son verir mektubuna ve yaşamına.
FAUST – Goethe
Oyunun başkahramanı Faust; felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, gençlik ve olgunluk çağını yeryüzünün sırlarınıçözmek için tüketmiştir. Faustun bu arayışı Şeytan’ı (Mefistoteles) rahatsız etmektedir. Çünkü pek çok insanı felaketlerle yok etmesine, pek çok insanı dünyasal bazlarla uçuruma düşürmesine karşın, yeryüzündeki Faust adındaki doktor, akıl ve bilgi ile kendisine direnmektedir. Tanridan Faustu doğru yoldan çıkarmak için izin isteyen Mefistoteles, onun bunalımlar İçinde olduğu bir gece karşısına çıkar ve Faust’a dünya hazlarını vaadeder.
SCHİLLER (1759 – 1805)
Alman edebiyatında romantizmin önemli temsilcilerindendir. Oyun ve şiirlerinin yanı sıra edebiyat teorisi alanındaki çalışmalarıyla da tanınmıştır. İlk oyunu “Haydutlar”, özgürlük düşüncesinin dile getirilişi bakımından hem tiyatro tarihi, hem de Almanya için bir ilktir. “Wllhelm Teli” adlı oyununun konusu; özgürlüğü için savaşan ve cesaretin timsali olarak görülen dağlı bir adamın, gerçek bir halk kahramanının öyküsüdür.
Eserleri: Haydutlar, Wilhelm Teli, Don Carlos: Oyun Mutluluk Şarkısı: Şiir
GRİMM KARDEŞLER
Almanya’nın köylerini dolaşarak masallar derleyip yayımlamış; ayrıca Almancanın tarihini ve gramerini içeren kitaplar yazmışlardır.
Eserleri: Pamuk Prensesle Yedi Cüceler, Bremen Mızıka­cıları, Büyülü Şato, Altın Saçlı Kız, Çizmeli Kedi, Kül Kedisi: masal
devamını okuyunuz... >>

İNGİLİZ EDEBİYATI

İngiliz Edebiyatı

Rönesans Dönemi İngiliz Edebiyatı: İngilizcenin yazı diline dönüşmesinde büyük katkıları olan ve Canterbury Hikâyeleri adlı eseri bulunan Chaucer (1340-1400) İngiliz edebiyatında Rönesansa zemin hazırlayan yazarlardan birisidir.
“Elizabeth Dönemi “adı verilen XVI. yüzyılda tiyatro ve şiir türlerinde önemli eserler ortaya konmuştur. Rönesans dönemi İngiliz edebiyatının en önemli tiyatro yazarı Shakespeare (1564-1616)’dir. Shakespeare dram ve komedya türlerinde hem nazım, hem düzyazı, hem de her ikisini birlikte kullanarak başarılı oyunlar yazmıştır. Oyunlarının tamamı beşer perdeden oluşur. Kin, aşk, dostluk, yükselme, öç alma gibi hemen hemen tüm insanî boyutları derinlemesine irdelemiştir. Başlıca dramları arasında Romeo ve Juliet, Hamlet, Macbeth, Othello, Kral Lear; en önemli komedyaları arasında da Venedik Taciri, Yanlışlıklar Komedyası sayılabilir.
Marlowe (1564-1593) ve Ben Jonson (1573-1637) da dönemin önemli tiyatro yazarları arasında yer alırlar. İlk büyük İngiliz şairi olan Edmund Spenser (1552-1599) ise pastoral türde yazdığı şiirlerini Çoban Takvimi, alegorik bir destanını da Peri Kraliçesi adlı eserlerinde topladı. Tasvir ve ruh çözümlemelerinde başarılı olan ve üslûba önem veren dönemin son büyük şairi John Milton (1608-1674)’un en önemli eseri Kaybolmuş Cennet adlı konusunu Tevrat’tan aldığı dinî destanıdır. Montaigne gibi deneme türünde başarılı ürünler veren Bacon (1561-1626)’un en önemli eseri ise denemeler’dir.
Klâsik Dönem İngiliz Edebiyatı: Klâsisizm akımı İngiltere’de çok kısa sürmüştür. Bu akımın İngiliz edebiyatında iki önemli temsilcisi vardır: Şiir ve oyunlarıyla Drydon (1631-1700) ve şiirleriyle Pope (1688-1744).
Romantik Dönem İngiliz Edebiyatı: İngiltere’nin kuzeybatısında yer alan göller bölgesinde bir süre yaşamış olan ve bundan dolayı kendilerine “Gölcüler” denilen Wordsworth (1770-1850), Coleridge (1772-1834) gibi sanatçılar, ayrıca Lord Byron (1788-1824), Shelley (1792-1822) ve Keats (1795-1821) gibi şairler bu akımın başlıca temsilcileri arasında yer alırlar.
20. Yüzyıl İngiliz Edebiyatı: 20. yüzyılda İngiliz edebiyatı en çok roman türünde başarılı ürünler vermiştir. J. Conrad (1857-1941) macera ve deniz romanları yazmıştır. İrlandalı romancı James Joyce (1882-1941) ise klâsik roman kurallarını bir tarafa bırakarak, modern roman tarzının örneklerini vermiştir. Kronolojik zaman akışını değil, insanın bilinçaltının belirlediği zaman sistemini esas almıştır. İnsanın iç dünyasını kendi mantıkî gerçekliği içinde olduğu gibi sunmaya çalışır. Bir olaydan başka bir olaya, bir zamandan başka bir zamana atlar, kalemini çağrışımların emrine verir, bazen dilin gramatikal sistemini bozar, başka dillerden alıntılar yapar, kahramanların iç konuşmalarına geniş yer verir. Onun romanları alışılmış klâsik roman kurgusuna uymaz.
Dublinler (1914) adlı eserinde on beş hikâye yer almaktadır. Üçü çocukluk, dördü genlik, dördü orta yaşlılık, dördü de sosyal hayatla ilgilidir. kitap, bütün bir roman olarak da okunabilir. Diğer önemli eseri ise Ulysses (1922) adlı romanıdır. O bu romanında Dublin özelinde çağdaş dünyanın bir destanını verirken, asıl olarak modern bireyin zihinsel hayatını tüm yoğunluğu ve düşünce karmaşıklığı ile sunmaktadır. Eserleri genellikle Dublin kenti etrafında yoğunlaşır. V. Woolf (1882-1941) önemli bir İngiliz kadın roman yazarıdır. O da James Joyce gibi bilinç akımı tekniğine baş vurmuştur. “Acı” ve “yalnızlık“, “kadın sorunları” temalarına ağırlık vermiştir. romanlarında insan zihninin herhangi bir günde algıladığı şeyleri aktarmaya çalışır. Eserlerinin başlıcaları Jacob’ın Odası (1922), Perde Arkası (1941), Mrs. Dalloway, Orlando, Dalgalar, Yıllar’dır.

SHAKESPEARE (1564-1616)
Trajedi ve komedi türlerinde hem şiir, hem düzyazı, hem de şiir-düzyazı biçiminde yapıtlar ortaya koymuştur. Eserleri:nda kin, aşk, dostluk, yükselme, öç alma gibi duygulan derinlemesine irdelemiştir. Başlıca trajedileri “Romeo ve Juliet”, “Hamlet”, “Macbeth”, “Othello”, “Kral Lear”; komedileri “Venedik Taciri”, “Yanlışlıklar Komedyası”dır. Bu tür Eserleri:nın yanı sıra; manzum hikâyeleri ve romantik şiirleri de vardır.
Eserleri: Hamlet, Macbeth, Romeo ve Juliet, Venedik Taciri, Othello, Kral Lear, Hırçın Kız, Yanlışlıklar Komedyası, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Jul Sezar, Antonlus ve Kleopatra: tiyatro
BACON (1561 -1626)
Eserleriyle bilimin ve felsefenin gelişimini göstermiş, doğa ve akıl arasında bir bağ kurulabileceği fikrini yerleştirmiştir. Ona göre bilim, doğanın özüne yönelmelidir. Pragmatizm ile sonuçlanacak olan deney temeline dayanan İngiliz felsefesinin temellerini atmıştır. Ona göre bilimin başlıca yöntemi tümevarım yöntemidir. Düşüncelerini “denemeler” ve “Yeni Atlantis” adlı Eserlerinde dile getirmiştir.
JONATHAN SWİFT (1667 – 1745)
İngiliz edebiyatının en usta hiciv yazarı sayılır. Kendini İrlanda’nın sorunları üzerinde çalışmaya ve yazmaya vermiş, İngiltere’nin baskıcı politikalarına karşı yaptığı mücadelede birbiri ardına yayımladığı siyasi yazılarla İrlanda’da ulusal bir kahramana dönüşmüştür. 1726′da tamamladığı romanı “Gulliver’in gezileri” ile de tüm zamanlara yayılan bir ün kazanmıştır.
DANİEL DEFOE (1660 – 1731)
“Robinson Crusoe” adlı romanıyla tanınmıştır. romanların yanı sıra şiir, öykü; tarihsel, dinsel, politik, didaktik ve ekonomik yazılar kaleme almıştır. Eserlerinde, gerçekçi bir tarzda cesaret, mutluluk ve insan iradesinin verimli kullanılması gibi konuları işlemiştir.
ROBİNSON CRUSOE – Daniel Defoe
Robinson Crusoe, orta halli bir İngiliz ailesinin çocuğudur, gezi ve serüven meraklısıdır. Bir deniz yolculuğu sırasında içinde bulunduğu gemi Güney Amerika sahillerinden az ötede kayalara çarpıp karaya oturur. Robinson yüzerek karaya çıkar. Yolcuların geri kalanı boğulur. Adada kendisinden başkasının olmadığını anlar. Yaptığı salla batık gemiden gerekli araç ve gereci kıyıya taşır. Yelken bezinden bir çadır yapar. Gemide bulduğu mürekkep ve kağıtla günü gününe anılarını yazmaya başlar. Yıllar sonra adada Cuma adını verdiği bir köleyle karşılaşır. Ona İngilizce öğretir. Robinson’la Cuma bir gemiyi korsanlardan kurtararak İngiltere’ye dönerler. Artık kendi ülkesinde bir yabancıdır.
CHARLES DİCKENS (1812 -1870)
İngiliz edebiyatında, realist romanın öncülerindendir. Eserlerinde 19. yüzyıl İngiltere’sinin sorunlarını ele almıştır. Döneminin toplum düzeninin çelişki ve sorunlarına daha derinden yaklaşmış, katı burjuva bencilliğinin karşısına halkın içinden sade ve sıradan insanların saflığını ve temizliğini çıkarmıştır. Eserlerinde, kişilerin ruhsal yapısını ve toplumsal çevresini derinlemesine tahlil etmiştir.
Eserleri: Oliver Twist, Pickwick’in Kâğıtları, David Copperfield, Antikacı Dükkânı, İki Şehrin Hikâyesi, Büyük Umutlar: roman
OLİVER TWİST – Charles Dickens
Bir yetimhanede büyüyen yetim Oliver Twist ve diğer çocuklar, açlık çekmektedir. Yetimhane müdürü Mr. Bumble, Oliver bir “sorun çıkarıcı” olarak mimlemiştir ve yetimhane kuruluyla birlikte onu herhangi bir isteyenin yanına çırak olarak vermeye karar verirler; ancak Oliver kaçmayı başarır ve Londra’nın yolunu tutar. Şehrin kenar mahallelerinden birinde aç ve yorgun dolaşırken kurnaz Dodger ile tanışır ve kendini Fagin’in yönettiği yankesici çocuklar çetesinin içinde bulur. Ayrıca merhametsiz Bili Sykies, onun kız arkadaşı Nancy ve köpeği Sykies ile tanışır. Oliver’ın başından birçok olay geçer ve sonunda Mr. Brownlow ile birlikte yükselen güneşe doğru uzaklaşırlar. Artık gelecek güzel günler onu beklemektedir.
devamını okuyunuz... >>

RUS EDEBİYATI

Rus Edebiyatı

Rus Edebiyatı, 11. yüzyılda Ruslar’ın Hıristiyanlık’ı benimsemesinden sonra yazılan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev’de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmişlerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hıristiyanlık’ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebilme olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya’ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunanca’dan çeviriler yapılmaya başlandı.
Rus edebiyatının Batı edebiyatına entegrasyon süreci I. Petro’nun çarlığı döneminde (1689-1725) başlar. Rus edebiyatında öykü türünde başarılı ilk örnekler XVIII. yüzyılın ikinci yarısında verilmiştir. Sentimentalist akımın en önemli temsilcisi olan Nikolay Mihayloviç Karamzin (1766 – 1826) Batılı ölçütlerde yazdığı uzun öykülerle Rus okurların dikkatini çeker. Tefrika halinde yayımlanan bu öykülere okurların gösterdiği ilgi, düz yazı türlerini yasaklayan klasisizm akımının temsilcilerini ürkütecek derecede yoğundur. XIX. Yüzyıl genel olarak Rus edebiyatının Batı edebiyatlarına entegrasyon sürecini tamamladığı dönemdir. Rus edebiyatında poema (epik şiir) türünün ilk örneklerini Puşkin vermiştir. Gogol biçim açısından yaptığı en önemli denemesini Ölü Canlar adlı eserinde gerçekleştirir. Ölü Canlar, Dante’nin İlahi Komedya’sından yola çıkılarak kaleme alınmış ve grafiksel görüntü olarak düz yazı biçiminde, içerik olarak da Rus öğelerle donatılmış çok başarılı bir poema denemesidir. Ayrıca İ. A. Bunin (1933), B. L. Pasternak (1958), M. A. Şolohov (1965), A. İ. Soljenitsın (1970) ve son olarak İ. A. Brodski (1987) Nobel Ödülü sahibidirler.
ALEKSANDRE PUŞKİN (1799 – 1837)
Modern Rus edebiyatının kurucusu sayılır. Yapıtlarında Rus toplumunun toplumsal özelliklerini yansıtan tipler oluşturmakla Rus edebiyatında ulusal ve gerçekçi çığırın öncüsü olmuştur. Şiirlerinde romantizmin izleri görülür. İlk şiirleri toplumsal içerikli eleştiri niteliğindedir. İsyankâr şiirleri dolayısıyla sürgün cezasına çarptırılmıştır. Sürgündeki üç yıl içinde şiir yazmaya devam etmiş, “Yevgeniy Onegin” adlı şiir-romanının ilk bölümlerini kaleme almıştır. “Boris Godunov” adlı oyununun sahnelenmesi yasaklanmıştır. 18. yüzyılın ikinci yansında Rusya’yı tehdit eden Kazak ve köylü isyanlarını anlattığı “Yüzbaşının Kızı” adlı romanı en yetkin yapıtıdır.
Eserleri: Yüzbaşının Kızı: roman Yevgeniy Onegin: Şiir-roman Maça Kızı: öykü Çingeneler: Şiir Boris Godunov: Oyun
GOGOL (1809-1852)
Realizmin etkisinde yapıtlar ortaya koymuştur. Mizahi yönü ağır basan bir üslubu vardır. “Müfettiş” adlı oyunu ve “Palto” adlı öyküsündeki, Rusya’nın siyasi ve toplumsal sorunlarına yönelik eleştirileri büyük bir övgü toplamıştır. “Ölü Canlar” adlı romanında, kapitalizme geçiş sürecindeki Rusya’da, çürümekte olan, köhneleşmiş toprak köleliği sisteminin insan onuruna aykırılığını gözler önüne sermiştir.
Eserleri: Ölü Canlar, Taraş Bulba: roman Müfettiş: Oyun Palto: öykü
TURGENYEV (1818-1883)
Realist Rus romancılığının kurucularındandır. romanları, Rus aydın ve yazarları tarafından sert bir biçimde eleştirilmiştir. romanlarında güncel ve sosyal olayları dile getirmiştir. En tanınmış ve yetkin yapıtı “Babalar ve Oğullar” adlı romanını, gericiliği temsil eden liberal soylularla, ilericiliği temsil eden demokrat aydınlar arasındaki görüş ayrılığını ve savaşını göstermek için yazmıştır.
Eserleri: Babalar ve Oğullar, Rudin, Duman: roman
ANTON ÇEHOV (1860 . 1904)
Durum anlatımına dayanan, “Çehov tarzı”, modern öykücülüğün kurucusudur. “Altı Numaralı Koğuş” adlı yapıtında özgürlükçü düşünceleri savunmuştur. Oyunlarında ihtilal öncesi umutsuzca yaşayan soyluların ve aydınların iç dünyasını başarılı bir biçimde yansıtmıştır. tiyatro alanındaki ününü, yeni bir çığır açan “Martı” adlı oyunuyla kazanmıştır. Bu oyunu “Vanya Dayı”, “Üç Kız Kardeş” ve “Vişne Bahçesi” adlı oyunları izlemiştir.
Eserleri: Martı, Vanya Dayı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi: Oyun Köylüler, Altı Numaralı Koğuş, Hikâyeler: öykü

MAKSİM GORKİ (1868 – 1936)
Toplumcu gerçekçi romanın öncülerindendir. Yapıtlarında, çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı acılan, Rusya’daki yoksulluk yıllarını anlatmıştır. İlk romanı “Foma”da sağlam bir olay örgüsü kuramadığından ve yaşamın anlamı üzerine uzun tartışmalara girdiğinden, roman, başarısız sayılmıştır. 1906′da yazdığı ve Rus Devrimi’ne adadığı “Ana” adlı romanı en başarılı yapıtıdır.
Eserleri: Ana, Foma, Küçük Burjuvalar roman İtalya Hikâyeleri: öykü
DOSTOYEVSKİ (1821 -1881)
Realizmin güçlü temsilcilerindendir. Dine ve geleneklere bağlı kalmış, yapıtlarında ruh tahlillerine yer vermiştir. Adını duyurduğu, ilk romanı “İnsancıklar” Rusya’nın toplumsal romanı sayılır. İkinci romanı “Öteki” yeterli ilgiyi görmemiş, ünü giderek kaybolmuştur. Daha sonra yazdığı “Ev Sahibesi”, “Beyaz Geceler”, “Yufka Yürekli” adlı romanları beklenen ilgiyi görmemiştir. Genç liberallere katılmasıyla yaşamının akışı önemli ölçüde değişmiş, ölüm cezasına çarptırılmış ve cezası sürgüne çevrilmiştir. Sürgünden sonra yeniden yazmaya başlamış; “Karamazof Kardeşler”, “Ecinniler”, “Suç ve Ceza” gibi en ünlü yapıtlarını kaleme almıştır. Yapıtlarında, kuşakları rahatsız eden ahlaksal, dinsel, siyasal konuları çarpıcı bir söyleyişle dile getirmiştir.
Eserleri: İnsancıklar, Öteki, Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler, Budala, Ezilenler, Beyaz Geceler, Ecinniler, Kumarbaz, Yeraltından Notlar, Ölüler Evinden anılar: roman
SUÇ ve CEZA / Dostoyevski
Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. yazar, ilk bakışta bir polisiye romanını çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Bir çıkış yolu arayan yalnız insanlann yolunu aydınlatmaya çalışan yazar, Raskolnikov’un işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırır okuru.
TOLSTOY (1828 -1910)
Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır. Bir çok Avrupa ülkesine geziler düzenleyerek o ülkelerin eğitim sistemlerini incelemiş, ülkesinde eğitim dergisi ve ders kitapları yayımlamıştır. Dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alan “Savaş ve Barış” ve “Anna Karenina” adlı romanlarını bu dönemde yazmıştır. sanatta ahlakçı bir anlayışı savunmuş, yapıtlarını bu doğrultuda oluşturmuştur.
Eserleri: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Diriliş, Hacı Murat, Kazaklar, İvan İlyiç’in Ölümü: roman İnsan Ne İle Yaşar, halk İçin Hikâyeler, Efendi İle Uşak, Sivastopol Hikâyeleri: öykü
SAVAŞ ve BARIŞ – Tolstoy
Yazar, Çarlık Rusyası aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini, Rus halkının bakış açısından, ele alır. Savaşın yıkımlarını, soylu sınıfın geçirdiği sarsıntıyla bağlantılı olarak sunarken, tarih-birey ilişkisinde (Nikolay Rostov – Nataşa – Sofia – Piyotr Bozukov – Prens Andrey), bireye hep acıların düştüğünü söyler. Savaşta da barışta da dürüstlüğü ilke edinmiş kahramanlar… Hep aykırı bir tıp olan Bozukov ve onun şahsında iyiliğin üstünlüğü… Kadınların genel konumları ye çıkar çevrelerinin ince hesaplan… “Kanlı sargılar içindeki bütün bu bozuk insan etleri…” sözüyle özetleyebileceğimiz ‘savaş”, balolar, partilerle süslenen ‘barış’.” Napolyon Savaşları sırasında yazılan roman, yaşanma sunulan bir destan olarak nitelendirilir. romanda geniş bir süreçten bahsedilmesi, beş yüzü aşan kişiyi içermesi, öykünün dallanıp budaklanarak ilerlemesi romanı başyapıtlardan biri haline getirmiştir
devamını okuyunuz... >>

FRANSIZ EDEBİYATI

Fransız Edebiyatı

Fransız edebiyatı, Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır.
Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600´larda, Klasizm denen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatından önemli etki bırakmıştır. 1700´lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800´ler boyunca, Gerçekçilik (realizm) ve Sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştu. 1900´lerde işe, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düsünürlerin çalışmalarını geniş ölcüde etkilemiştir.
Birçok Fransız yazar, biçim, dil, tarz ve geleneğe önem vermişlerdi. Diğer dillerde yazan yazarlardan daha fazla kurallar ve modellere bağlı kalmışlardı. Genelde, Akılcılık (rasyonalizm) Fransız yazınını elinde tutmuştur. Akılcılık, insan eylemlerinde nedenselliği temel alır. Akılcılık; temiz, kendi kendini kontrol edebilen ve sanatsal ustalığa ulaşmış bir yazı yaratmıştır.
Her ne kadar akılcılık Fransız edebiyatında hayatı bir rol oynadıysa da, güclü bir deneysel nitelik de zamanla Fransız yazınında öne çıkmıştır. Örneğin 1800´lerin başındaki romantizm hareketi gibi dönemlerde, bu deneysellık duygu dolu ve bazen de tutkulu bir sanat yaratabilmiştir. Bu aynı zamanda teorik ve bicimsel konulari da islemede de kullanilmisti; örnegin 1900´lerin Yeni romanında oldugu gibi.
MONTAİGNE (1533 -1592)
Dünya edebiyatında deneme türünün ilk örneklerini vermiş ve bu türün kurucusu kabul edilmiştir. İnsanı, özellikle de kendini büyük bir açık sözlülükle anlattığı, dünya edebiyatının başyapıtlarından olan “denemeler” adlı yapıtı için: “Ben kitabımı yazdığım kadar, kitabım da beni yazdı.” demiştir.
LA FONTAİNE (1621 -1695)
Fabl türündeki masallarıyla tanınmıştır. masallarında, hayvanlara ahlaki karakterler yükleyerek onların kişiliklerinde bazı insan karakterlerini eleştirmiş, ahlak dersi vermeye çalışmıştır. Yapıtlarını herkesin anlayabileceği bir dille kaleme almıştır. Canlı, incelik ve nükte dolu bir söyleyişi vardır. masallarını “Fabllar” adlı yapıtında toplamıştır.
CORNEİLLE (1606 – 1684)
Tragedya türünde yapıtlarıyla tanınmıştır. Klasik tragedyanın kurallarına -akla uygunluk ve yer, zaman, olay birliği hariç-uymaktan kaçınmıştır. “Le Cid” adlı tragedyasıyla sert eleştirilere hedef olmuş, “Cid Tartışması” olarak anılan ünlü tartışmanın çıkmasına neden olmuştur.
Eserleri: Le Cid, Horace, Cinna, Heraclius, Polyeucte, Rodogune: Tragedya
RACİNE (1639 -1699)
Tragedya türünde yapıtlarıyla tanınmıştır. İlk oyunlarını, Corneille’in etkisinde yazmıştır; ancak Corneille’in tersine o, klasik kurallara sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. “İskender” adlı tragedyasıyla ünlenmiştir. Camaille, tragedyalarında, erkek karakterleri daha baskın gösterirken; o, kadın ruhunun karmaşıklığını kullanarak kadın karakterleri daha baskın duruma getirmiştir.
Eserleri: Andromak, Davacılar, İskender, Phedre, Berenice, Britannicus: Tragedya
MOLİERE (1622-1673)
Komedya türünde yapıtlarıyla tanınmıştır. Komedyalarında, toplum ve insandaki gülünç âdetleri, çirkin ve kötü huyları, kusurları sergileyerek, güldürerek düşündürmeyi, eğlendirerek öğretmeyi amaçlamıştır. “Gülünç Kibarlar” adlı oyunuyla büyük beğeni toplamıştır. Eski Yunan dönemi yapıtlarından da yararlanarak yeni bir komedya türü geliştirmiştir. “Hastalık Hastası” oyunu oynanırken sahnede fenalık geçirmiş ve evine götürüldükten hemen sonra ölmüştür.
Eserleri: Savruk,Gülünç Kibarlar,Kadınlar Mektebi,Tartuffe Cimri, Kibarlık Budalası,Adamcıl,Zoraki Tabip, Scapin’in Dolapları, Hastalık Hastası:Komedya
JEAN JACQUES ROUSSEAU (1712 -1778)
Fransız İhtilali’nin fikri hazırlayıcılarındandır. Yapıtlarında erdemi, özgürlüğü ve eşitliği savunmuştur. Modern demokrasi anlayışına temel oluşturan ‘Toplum Sözleşmesi” öğretisiyle tanınmıştır.
Eserleri: İtiraflar, Toplum Sözleşmesi: Düşünce Emile: roman
CHATEAUBRIAND (1768 – 1848)
Romantizm akımının öncülerinden sayılır. Fransız İhtilali’ne karşı “gerici” fikirlerin adeta bir temsilcisi gibi tanınmıştır. İlk zamanlarında dine tamamen kayıtsız kalmış, annesinin ölümü üzerine dine yönelmiştir. “Atala ve Rene” adlı romanında, romantik olmasının yanı sıra ilkel bir sevda masalını dile getirmiştir.
Eserleri: Devrimler Üzerine deneme: deneme Atala ve Rene: roman
LAMARTİNE (1790-1869)
Fransa’da klasisizmden romantizme geçişin ilk şairlerindendir. Fransız şiirine yeni ve canlı bir yapı kazandırmıştır. İlk şiirlerinin yer aldığı “Şairane Duyuşlar” adlı yapıtıyla ün kazanmasına ve genç romantikler tarafından üstat ilan edilmesine rağmen, o bunları bir yana bırakarak diplomatik kariyer yapmak gayesiyle politikaya atılmıştır. Şiirin yanı sıra kısa öyküler, tarihi ve siyasi yazılar kaleme almıştır.
Eserleri: Şairane Duyuşlar, Tefekkürler: Şiir m Graziella: roman
ALEKSANPRE DUMAS PERE (1802 . 1870)
Fransız edebiyatının romantik yazarlarındandır. Yaşamı boyunca çoğu roman, inceleme, dram türünde çok sayıda yapıt ortaya koymuştur. Edebiyat alanında önce oyunlar yazarak ünlenmiş; fakat kalıcılığını tarihsel macera romanlanyla sağlamıştır. “Üç Silahşörler” ve “Monte Kristo Kontu” tarihsel macera romanlarının en güzel örnekleridir.
Eserleri: Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu, DemirMaske: roman
VİCTOR HUGO (1802 -1885)
Fransa’da romantizmin sözcüsü sayılmış, yapıtlarında yurt ve insan sevgisi temalarını işlemiştir. “Cromwell” adlı dramının önsözünde romantizmin temel ilkelerini açıklamış, romantizmin önde gelen ismi olarak anılmıştır. romantik dramın kurucusudur. “Cromwell” ve “Hernani” adlı dramları, Paris’te, isyana benzer bir heyecan uyandırmıştır. “Hernani” adlı oyunun oynanmasından sonra romantiklerle klasik edebiyat taraftarları arasında “Hernani Savaşı” denilen tartışma başlamış ve bu tartışma romantiklerin “klasisizm” karşısında kesin zaferiyle sonuçlanmıştır. İlk romanı “Nötre Dame’ın Kamburu’ndan sonra, çok sayıda şiir, piyes ve roman yazmıştır. “Sefiller” adlı romanında toplumdan dışlanmış insanların dünyalarını gözler önüne sermiştir.
Eserleri: Sefiller, Nötre Dame’ın Kamburu: roman Cromwell, Hernani: tiyatro
SEFİLLER – Victor Hugo
Kürek mahkûmu Jan Valjean ve polis müfettişi Javert arasında sürüp giden bir kovalamacanm öyküsüdür. Jan Valjean, yoksul bir köylüdür, ailesini doyurmak amacıyla çaldığı bir somun ekmekten dolayı kürek cezasına çarptırılmış, defalarca kaçma girişiminde bulunduğundan, cezası katlanmış ve on dokuz senelik ha­pisten sonra inançlarını yitirmiş, topluma öfke ve kin duyarak tahliye olmuştur. Sefil bir halde geldiği “D” kasabasında, kasabanın piskoposundan gördüğü iyilikle ruhu aydınlanmıştır. Hayata ahlak ve fazilet sahibi, iyiliksever bir insan olarak yeniden başlayan Valjean, şimdi; Fransa’nın kuzeyinde ucuz mücevher imalatçılığı yaparak yaşamaktadır. Geçmişini gizlemiş, zenginleşmiş ve herkesin sevgisini kazanıp kasabanın belediye başkanı olmuştur. Javert burada da Jean Valjean’ın peşini bırakmaz.

HONORE DE BALZAC (1799 -1850)
Fransa’da romantizmin hâkim olduğu dönemde realizmin öncülüğünü yapmıştır. İlk romanı olan “Köylü İsyanı” adlı yapıtı, tanınmasını sağlamıştır. 1834te, gerçekçiliğin başyapıtı kabul edilen “Goriot Baba”yı yayımlamıştır. Yapıtlarında, döneminin siyasal, ekonomik ve toplumsal sorunlarının birey üzerindeki etkilerini işlemiştir. Toplumsal bir Tanrı yazmak için bütün yapıtlarını “İnsanlık Komedyası” adı altında toplamıştır.
Eserleri: Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet, Otuz Yaşındaki Kadın, Köylü İsyanı, Köy Hekimi, İki Gelinin hatıraları: roman
GORİOT BABA – Balzac
Altmış dokuz yaşında bir ihtiyar olan Goriot Baba iş hayatını bıraktıktan sonra Madam Vauçuerin pansiyonunda yaşamaya başlar. Şimdi Madam Couture tarafından işgal edilen bu pansiyonu tutar ve beş frankın eksikliği veya fazlalığı kendisi için hiçbir önem arz etmeyen bir adam sıfatıyla bin iki yüz frank pansiyon parası vermeye başlar. Madam Vaupuer bu apartmanın üç odasına peşin Alman bir para karşılığında çekidüzen verir. &j para san bez perdelere, Utrecht kadifesiyle örtülü cilâlı tahta koltuklara, çirişle yapıştırılmış birkaç resimle şe­hir civarındaki meyhanelerin beğenmeyip kabul etmedikleri duvar kâğıtlarına mürekkepli kötü bir takıma güya ancak yetmişti. O zamanlar hürmetle Mösyö Goriot diye anılan Goriot Baba, kötüye kullanılmaya müsait cömertliği yüzünden zamanla sıfırı tüketmiş,bir işten anlamaz bir sersem olarak görülmeye başlanmıştır..
STENDHAL (1783 – 1842)
Romanlarında realizmin etkisiyle gerçekçi ruh tahlillerine yönelmiş; gördüklerini olduğu gibi, süslemeden, yalın bir dil ve üslupla aktarmıştır. İnsanı, içinde yaşadığı sosyal çevreden koparmadan vermiştir. 1830′da “Kızıl ve Kara”; 1839′da “Parma Manastırı” adlı romanlarını yayımlamıştır. Yetkin yapıtlar ortaya koymasına rağmen çağında yeteri kadar anlaşılamamış, kendisinden sonra gelenler tarafından keşfedilmiş ve birçok sanatçı üzerinde etkili olmuştur. roman anlayışını: “roman, anayolda gezen bir aynadır. Bir an göklerin mavisini, bir an ayak altındaki çamurlu su birikintilerini yansıtır.” sözleriyle dile getirmiştir.
Eserleri: Kızıl ve Kara, Parma Manastırı: roman İtalya Hikâyeleri: öykü
GUSTAVE FLAUBERT (1821 -1880)
Fransız edebiyatının gerçekçi ilk romancısı sayılır. İlk romanı olan “Madam Bovary” yayımlandığında, yazar ve yayıncı hakkında dava açılmış; dava beraatle sonuçlanmış, sanatçı ülke çapında önlenmiştir. Yunanistan, Anadolu, Mısır, Filistin, Suriye ve İtalya’yı dolaşmıştır. Ünlü romanı “Salambo”yu ona esinleyen de, bu yolculuklar olmuştur. Edebiyat dünyasından pek çok kişiyle mektuplaşmış, bu mektuplardan bazıları sonradan büyük ün kazanmıştır. Gerçekçilik akımını başlatan sanatçı olarak gösterilmesinde, ünlü romanı “Madam Bovary” kadar bu mektuplarda dile getirdiği edebiyat ve sanatla ilgili görüşleri de etkili olmuştur.
Eserleri: Madam Bovary, Salambo: roman Üç Hikâye: öykü
MADAM BOVARY – Gustave Flaubert
Korkuyu, endişeyi yenmek için tüketime yönelip modem hayatın açtığı büyük boşlukları eşyayla kapatmaya çalışan, gösterişli eğlencelerde hayallerinin gerçekleşmesini sağlayacak beyaz atlı prensini arayan Emma (Madam Bovary), bir çiftlik sahibinin kızıdır. Bir gün çiftliğe gelen Doktor Charles (beyaz atlı prens) Emma’ya âşık olmuş ve evlenmişlerdir. Arzuladığı yaşamı bulamayan Emma, yasak aşklarla kendini avutmaya başlar ve sonunda intihar eder. Gerçeği anlayan eşi de bir süre sonra intihar eder. Yapıt, Emma’nın olduğu kadar, Fransa’da 19. yüzyılın başında doğan kuşağın; hayalden ve yanılsamadan düş kırıklığına uzanan yolunun anlatışıdır.
EMİLE ZOLA (1840 -1902)
Natüralizmin kurucusu ve en önemli temsilcisidir. “Rougen Macquartlar” adlı roman dizisiyle Fransa toplumunun derinlemesine bir çözümlemesine girişmiştir. Bu dizi, en tanınmış romanları “Nana”, “Germinal”, “Toprak” ve “Meyhaneci”yi de kapsar. Natüralizmi, gerçekçiliğin sıradanlaştığı ve etkisini yitirdiği bir dönemde, kendi yöntemleriyle diğerleri arasındaki ayrımı belirtmek için kullanmıştır.
Eserleri: Meyhane, Germinal, Nana, Toprak: roman 03 Rugen Macquartlar: Dizi roman
ALPHONSE DAUDET (1840 – 1897)
Güçlü gözlemlerle, şiirsel bir anlatımla ve natüralist anlayışla yapıtlar ortaya koymuştur. Kullanılmayan bir un değirmenine taşınıp oradan yazdığı, taşranın modernleşme sancılarını ustaca dile getirdiği kısa öykülerden oluşan “Değirmenimden mektuplar” adlı yapıtıyla tanınmıştır.
Eserleri: Değirmenimden mektuplar, Pazartesi Hikâyeleri: öykü
GONCOURT KARDEŞLER
Gerçekçi anlayışla yapıtlar ortaya koymuşlardır. Konularını 18. yy Fransız tarihinden alan romanlar yazmışlardır. Bir hizmetçi kızın yaşamını konu alan “Germinie Lacarteux” adlı yapıtları, ilk natüralist roman sayılır.
Eserleri: Germinie Lacarteux, Charles Demailly, Renee Mauperln: roman Journal: Günlük
GUY DE MAUPASSANT (1850 – 1893)
Öykü türünde olaya dayalı “Maupassant tarzı” öykü denilen bir çığır açmıştır. Natüralizmden etkilenmiş, daha çok, öykü türünde başarılı yapıtlar ortaya koymuştur. Yapıtlarında biçim, gözlem, içerik ve derinlik büyük bir uyum ve doğallıkla yer alır.
Eserleri: Ay Işığı, Tombalak, Kartopu: öykü Kalbimiz, Bir Hayat, Ölüm Kadar Acı: roman
ARTHUR RIMBAUD (1854 – 1891)
Sembolist şiirler yazmış, şiirlerinde sert bir biçimde III. Napoleon’a, burjuva sınıfına ve katolik kilisesine saldırılarda bulunmuştur. Bu davranışının tek amacı, Paris’e gidip sanat çevrelerinin içine girmek ve şiirlerini yayımlatmaktır. 1871′de bu amacı gerçekleşmiş ve şiirlerini çok beğenen Paul Verlaine, sanatçıyı Paris’e davet etmiştir. Bir sûre Verlaine’le gezgin bir hayat yaşamışlardır. sanatçı, bu süre boyunca daha sonra “Tanrısal Esinler” kitabında yayımlanacak şiirlerini yazmıştır. Verlaine’le bir tartışma sırasında yaralanmış ve bu olaydan sonra, yaşamı boyunca yaptığı taşkınlıkları dile getirdiği, “Cehennemde Bir Mevsim” adlı yapıtını yayımlamıştır. Bu tarihten sonra henüz on dokuz yaşındayken şiiri bırakmış ve başıboş bir yaşam sürmüştür.
Eserleri: Cehennemde Bir Mevsim, Tanrısal Esinler: Şiir
STEPHANE MALLARME (1842 -1898)
Sembolizmin önde gelen temsilcilerindendir. Baudelaire ve Edgar Ailen Poe’dan etkilenerek şiirler yazmıştır. Paul Verlaine “Lanetlenmiş Şairler” adlı yapıtında, sanatçıdan söz edince Mallerme’nin ünü birden artmıştır. Ona göre nesneler adlarıyla çağırılmamalı, onları karşılayıcı bir benzerlik zihinde uyandırılmalıydı. Ölmeden önce, tüm eserlerini geride bırakacağını iddia ettiği “Hirodias” adlı yapıtını yazmaya koyulmuş; ancak bitirememiş ve defterinin son sayfasına şu notu yazmıştır: “İnanın, çok güzel olacaktı’.”
Eserleri: Hirodias, Tüm Şiirler: Şiir
JULES VERNE (1828 -1905)
Bilimkurgu romanları yazmış, bilimsel roman çığırını başlatmıştır. “Olağanüstü geziler” adını taşıyan dizinin ilk romanı olan “Balonla Beş Hafta” ile büyük ün kazanmıştır. Yapıtlarında kendinden sonra yapılmış İcatlar ve keşifleri anlatmıştır. Uçaklar, denizaltı yolculuğu, uzay yolculuğu gibi kendi zamanında olmayan birçok göz kamaştırıcı olaya yapıtlarında yer vermiştir.
Eserleri: Balonla Beş Hafta, Dünyanın Merkezine Yolculuk, Ay’a Yolculuk, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah, Seksen Günde Devr-i Âlem, Kaptan Grant’ın Çocukları: roman
CHARLES BAUDELAİRE (1821 – 1867)
Fransız şiirinin yenileşmesinde önemli rol oynamıştır. Sembolizmin en önemli temsilcisidir. “Kötülük Çiçekleri” adlı yapıtındaki bazı şiirler toplum ahlakına aykırı bulunduğu için şair ve yayıncı hakkında dava açılmıştır. Edgar Ailen Poe’nun şiirlerini Fransızcaya çevirmiştir. 1860′da yayımladığı “Yapay Cennetler” adlı yapıtında uçlarda gezinen bir kişilik sergilemiş, 1862′de “Paris Sıkıntısı” adıyla mensur şiirlerini yayımlamıştır. Sembolist ve sürrealist şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.
Eserleri: Kötülük (Elem) Çiçekleri, Yapay Cennetler: Şiir Paris Sıkıntısı: Mensur şiir
PAUL VERLAİNE (1844 -1896)
İlk dönemlerinde, parnasizm akımından etkilenmiş, ancak daha sonraki yıllarda sembolist şiirler yazmıştır. Çünkü ona göre önemli olan; kesinlikten uzak, belirsiz ve kapalı, kolay yakalanamayan, esnek ve uçucu bir şiir dilinin oluşturulmasıdır. 1866′da şiirlerinden bir bölümü “Çağdaş Parnas” derlemesinde yer almış; aynı yıl, ilk kitabı olan “Zühal Şiirleri” adlı yapıtını yayımlamıştır. Son yıllarda yazdığı şiirler, ilk şiirlerinin düzeyine yetişememiştir.
Eserleri: Zühal Şiirleri, Güzel Şarkı, Usluluk: Şiir
ANDRE GİDE (1869 -1951)
Yaşamı boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün, bireyin içtenliği ve kendisini tanıması olduğunu savunmuştur. Edebi, siyasal ve toplumsal sorunlara karşı hoşgörülü bir tutum benimsemiş; genel ahlak anlayışının karşısında bireysel özgürlüklerin savunucusu olmuştur. Fransız edebiyatının en önemli hümanist ve ahlakçı yazarı olarak tanınmıştır.
Eserleri: Dünya Nimetleri, denemeler: deneme Kalpazanlar: roman
devamını okuyunuz... >>

YUNAN EDEBİYATI

Eski Yunan Edebiyatı

Batı edebiyatının kaynağı, Eski Yunan ve Latin edebiyatlarıdır. Eski Yunan edebiyatının ana kaynağı da Homeros’un “İlyada” ve “Odysseia” destanlardır. Latin edebiyatı, Eski Yunan kültür ve sanatının etkisinde gelişen bir edebiyattır. Eski Yunan ve Latin edebiyatlarının yapıtlarında, mitolojik öğelere ağırlık verilmiştir. 11. yüzyıldan sonra kiliseyi ve dini her şeyin üstünde tutan, kişinin yaşam ve düşünce özgürlüğünü kısıtlayan, edebiyatta ve sanatta “öteki dünya” görüşünü hâkim kılan “Ortaçağ” adı verilen dönem başlamıştır.
Doğa ve dinle ilgili yiğitlik öyküleri, halk ozanlarının aşk ve yiğitlik konularında söyledikleri “balatlar” ve “ulusal destanlar” bu dönemin başlıca edebiyat ürünleri arasındadır. “Ortaçağın büyük ozanı, Rönesans’ın da hazırlayıcılarından olan ve “İlahi Komedya” adlı yapıtıyla tanınan Dante’dir. Batı edebiyatında yenileşme, bilim ve sanatta “yeniden doğuş” anlamına gelen Rönesans‘la 15. yüzyılda başlamıştır. Bu dönemde, kralların ve derebeylerinin sınırsız güçleri kısıtlanmış, kişi, insanca ve özgürce yaşama isteğine kavuşturulmuştur. Böylece sanatçılar, düşüncelerini edebiyatla yayarak, kilise dili olan Latince’nin yerine kendi ulusal dilleri ile güçlü yapıtlar ortaya koymaya başlamışlardır. Rönesans, 17. yüzyılın ortalarına doğru “Klasisizm” akımının doğmasına ortam hazırlamıştır. Böylece Batı edebiyatı, birbirine tepki olarak ortaya çıkan akımların etkisinde gelişimini sürdürmüştür.
Milattan önce IX.yüzyıl ile milattan sonra II.yüzyıllar arasında görülür. Merkezi Atina’dır. Bugünkü Yunanistan, Ege Adaları ve Batı Anadolu’da ürünler verilir. M.Ö. V.ve IV.yüzyıllar, Yunan edebiyatının en güçlü dönemidir. Bu dönem sanat ve düşüncede altın çağ olarak kabul edilir. Yunan edebiyatında epik, lirik, didaktik, pastoral ve satirik türdeki şiirin ilk örnekleri verilmiştir. Trajedi ve komedi türünde tiyatrolar yazılmış ve oynanmıştır. Fabl, tarih, felsefe ve hitabet türünde yapıtlar verilmiştir. Yunan şiiri Homeros‘la ( M.Ö 9.yüzyıl ) başlar. Miada ve Odysseia adlı doğal destanları derlemiştir.
Batı edebiyatının temel kaynakları, Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatıdır. Milattan önce 9. yüzyıl ile 2. yüzyıl arasında ürünler veren Eski Yunan edebiyatı, en parlak devrini 5. yüzyılda yaşamıştır. Eski Yunan edebiyatının en önemli ürünü, Homeros’un ilyada ve Odysseia adlı destanlarıdır. Bu destanlarda anlatılanlar ve Yunan mitolojisi, sonradan ortaya konulan birçok eser için esin kaynağı olmuştur. Günümüz Batı edebiyatında bile söz konusu ürünler, türlü sanatçılar için kaynak olma niteliğini sürdürmektedir.
HOMEROS
Eski Yunan edebiyatının ilk ürünleri sayılan “İlyada” ve “Odysseia” adlı destanları derlemiştir. “İlyada” destanında,Yunanlılann, Truvalılarla savaşıp, onları yenmeleri anlatılır.Yunanca bu destanda eski Yunanlıların gelenek ve görenekleri, felsefi inançları ve Çanakkale yöresinin tarihi coğrafyası hakkında önemli bilgiler vardır. “Odysseia ” destanın da ise Truva’nın yıkılışından sonra, yurduna dönmek için yola çıkan Odysseus’un on yıl süren yolculuğu sırasında başından geçen olaylar anlatılır.
AİSOPOS
Fabl yazarı olarak tanınmış, fabllarında ibret dersi vermeye çalışmıştır. Atinalıların “Ezop masalları” diyerek söyleyegeldikleri, milattan önceye ait masallar onundur. Toplumsal yaşamda aksayan yönleri, insanların yanlışlarını hayvanları konuşturarak dile getirdiği bu yapıtlarıyla özellikle Fransız sanatçı La Fontaine’i önemli ölçüde etkilemiştir.
AİSKHYLOS
Tragedyada koro yerine diyalogu ön plana çıkarmıştır. Tragedyalarında, Tanrıların gücüne inanmış; dünyayı ve insanları, Tanrıların, olması gerektiği gibi yönettiği, Tanrılara isyan edenlerin cezalandırılması gerektiği tezini savunmuştur.
Eserleri: Zincire Vurulmuş Prometheus, Persler, Yalvaran Kızlar, Agamemnon: Tragedya
SOPHOKLES
Tragedyalarında olanı değil, olması gerekeni yansıtmaya çalışmıştır. Tragedyalarında insanlar, kaderleriyle ve tannlaria savaşmış; fakat yenilen insanlar olmuştur. Tragedyada koronun önemini azaltmıştır.
Eserleri: Aias, Antigone, Kral Oidipus, Elektra, Trakhis Kadınları, Oidlpus Kolonos’ta: Tragedya
EURİPİDES
Tragedyalannda, kadın rollerine önem vermiş; aşk ve insan-Tanrı mücadelesi yerine insanın kendi kendisiyle olan mücadelesini işlemiştir. Edebiyatın yanı sıra, felsefeyle de ilgilenmiş, tiyatroya konu, dekor ve sahne düzeni bakımından yenilikler getirmiştir.
Eserleri: Helene, Hekabe, Medela, Alkestis, Elektra, Herakles, İphigenia, Fenikeli Kadınlar: Tragedya
ARİSTOPHANES
Toplumsal kesimler arasındaki çatışmaları konu edinen ince yergili, komedya türünde yapıtlar vermiş, komedyalarında güldürü gücünü en yüksek düzeyde tutmuştur. Yapıtlarında, dilinin zenginliğinin yanında keskin alaycılığı ve iğneleyiciliği göze çarpar. Gelenekçi bir anlayışa sahip olduğundan; komedyalarında, yapılan yeniliklere ve bu yenilikleri yapanlara karşı çıkmıştır.
Eserleri: Eşekarıları, Kurbağalar, Kuşlar, Atlılar, Bulutlar, Barış: Komedya
PLATON (EFLATUN)
Sokrates’ten ders almış, onun etkisiyle politikaya girmiş bir düşünürdür. Sokrates mahkûm edilince Sicilya’ya gitmiş; sonra tekrar Atina’ya dönmüştür. Ahlak ve erdem üzerine birtakım düşünceler ortaya koymuş, bu düşüncelerini devlet-toplum-birey ilişkisi içinde açıklamıştır. Hocası Sokrates gibi, sokaklarda ve pazaryerlerinde öğretim yapmak istemediğinden, kalabalıktan uzak bir yerde bir okul kurarak, seçkin öğrenciler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Bunun için meşhur okulu Akademiyi kurmuştur. Amacı, öğrencilerine bilgi aşkını aşılayarak, onları filozof bir yönetici olarak yetiştirmektir; bu yüzden ahlak ve siyasete ağırlık vermiştir. Yapıtlarını diyalog biçiminde yazmıştır.
Eserleri: Devlet, Diyaloglar: Düşünce
ARİSTOTELES
Yunanlı bilim adamı ve düşünürdür. Platon’un Akademisi’nde okumuş ve orada hocalık yapmıştır. Sonraları Platon’un idealarına karşı çıkmıştır. Varlığın ne olduğunu araştırmış, yapıtlarında bu doğrultudaki düşüncelerini dile getirmiştir. Ahlaki değerleri teminat altına alacak ve bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar veya idealar benzeri gözle görülemeyen varlıkların var oluşunu ön plana çıkarmayan bir teori arayışı içinde olmuştur. Felsefenin yanı sıra tıpla da ilgilenmiştir.
Eserleri: Organon, Metafizik, Politika, Poetika, Nikomakhos’a Ahlak: Düşünce
LATİN EDEBİYATI
• Romalılar Yunanistan’ı M.Ö. 250′li yıllarda siyasî anlamda egemenlikleri altına aldıktan sonra Lâtin edebiyatı, daha çok Roma’da Yunan kültür ve edebiyatının etkisiyle ve taklidiyle oluşmuştur.
• Trajedide Ennius; komedide Plautus ve Terentius; söylev (hitabet) alanında Cicero; felsefe alanında Seneca; tarih alanında Tacitius Latin edebiyatının en ünlü kişileridir.
• Augustus döneminde Latin edebiyatının en büyük üç şairi, pastoral şiirde Vergilius, lirik ve didaktik şiirde Horatius, Ovidius tur.
• Eski Atina’da Yunan sanatçıları daha özgür ortamlarda ürün veriyorlardı. Onlar kendi dönemlerinde yaşayan kişileri, yöneticileri serbestçe hicvedip eleştirebiliyorlardı. Ancak Roma’da Lâtin komedya şairleri bu bakımdan özgür değillerdi.
Aşağıdaki sanatçılar, karşılarında belirtilen alanlardaki yapıtlarıyla tanınmıştır.
CİCERO: Söylev
VERGİLLİUS: Pastoral ve epik şiir
HORATİUS: Satirik ve didaktik şiir
SENECA: Felsefe ve tragedya
PLATUS: Komedya
devamını okuyunuz... >>