Kış Bahçesi
Ateşböceği Yolu kitabının yazarından, bir anne ile kızları arasındaki karmaşık bağlara ve geçmiş ile gelecek arasındaki yıkılmaz bağa dair sürükleyici, yürek sızlatacak kadar etkileyici ve güzel bir roman. Bazen annenin geçmişine bir kapı araladığında, kendi geleceğini bulursun! Meredith ve Nina Whitson birbirine taban tabana zıt karakterlerdeki kız kardeşlerdir. Biri evde kalıp çocuklarına bakmış ve aile işinin başına geçmiş, diğeriyse hayallerinin peşinden gidip dünyayı gezmiş ve ünlü bir foto muhabir olmuştur. Ancak sevgili babaları hastalandığında bu birbirine yabancı iki kadın, kendilerini yine bir arada, şimdi bile kızlarına herhangi bir avuntu vermeyen, aşırı mesafeli anneleri Anyanın yanında bulacaktır. Anneleriyle aralarındaki tek bağ, onun, çocukluklarında bazı geceler kızlara anlattığı bir Rus masalıdır. Ölüm döşeğindeki babalarınınsa, hayatındaki kadınlardan son bir arzusu vardır. Anya kızlarına bir masal anlatacaktır; yıllar önce başladığı ama hiç bitirmediği o masalı. Hem de bu kez sonuna kadar. Bu masal daha önce duydukları hiçbir şeye benzememektedir; altmış yıldan uzun bir zamanı kapsayan, savaş mağduru Leningradda başlayıp günümüz Alaskasına kadar uzanan, sürükleyici, gizemli bir aşk hikâyesi. Ninanın gerçeği açığa çıkarma konusundaki saplantısı, onları annelerinin geçmişlerinde, ailelerini tümüyle sarsacak ve tamamen değiştirecek bir sır öğrenecekleri, beklenmedik bir yolculuğa sürükler. İlk sayfasından son sayfasına kadar büyüleyen Kış Bahçesi, hem epik bir aşk hikâyesi hem de yaşamları kesişen kadınların detaylı bir portresi olması bakımından nadir bulunur bir eser. İlham verici şiirsel yazımıyla, son sayfa okunduktan uzun süre sonra bile okuyucunun aklından çıkmayacak. Okuyucular, anne ve kızlar yakınlaştıkça hem gülmekten hem de ağlamaktan kendilerini alamayacaklar.
Kristin Hannah
Goriot Baba
Dönemin Fransa′sını, bir pansiyonda kalan insanlar ve onların çarpık ilişkileri üzerinden anlatan; tarihin ve sanatın buluştuğu o ince çizgide duran önemli bir klasik.Goriot Baba’nın başından geçenler okuyanları etkiliyecek düzeyde gerçek olaylardır. Olay Paris’te geçmesine rağmen evrensel niteliktedir. Herkes her an buna benzer bir olayı yaşayabilir.
İnsanlardaki maddi ilerlemenin bazen duyguları ne kadar silikleştirmeye çalıştığına bu romanda şahit olacaksınız.
Balzac’ın klasikleşen üslubunun en seçkin örneklerinden biri oan Goriot Baba’yı, bir solukta okuyacaksınız.
Balzac
İhtişam ve Sefalet
O güne kadar hemen hiçbir yazarın üstünde durmadığı ‘kanun dışı’ların dünyasına dikkatimizi çekiyor Balzac. Cemiyette olan biten herşeyi müthiş bir dikkatle gözlemleyen yazarın anlattığı 1800’lü yılların Paris’i 2000’lerin eşiğindeki halimiz sanki. Kanunda yeri olmayan fakat gerçekte var olanların dünyasını büyük ustalıkla anlatan Balzac, ihtirasın, sevginin, kinin, sevginin, sadakatin ve hıyanetin hep bir arada yaşandığı toplumun çeşitli kesimlerinde dolaştırıyor bizi…
Cemiyetin sefil ve muhteşem yanlarını gözler önüne seren bu romanı okuduğunuzda, insanlığın sorunlarının, acılarının, sevinçlerinin ve ihtiyaçlarının asırlara meydan okuyarak hiç değişmediğini göreceksiniz.
Balzac
Coriolanus
Shakespeare’in Julius Caesar ve Antonius ve Kleopatra ile birlikte konusunu Roma tarihinden alan üç eserinden biridir. Bu üç tragedya da aynı kaynaktan, Grek biyografi yazarı Plutarkos’un (M.S.46-120), ünlü Grek ve Romalıların yaşamlarını anlatan eserinin, Sir Thomas Nort tarafından yapılan çevirisinden yararlanılarak yazılmıştır.
Adını, Romalı komutan Caius Martius Coriolanus’tan alan bu tragedya, eserlerinde insanların ihtiraslarını hayatın gayesi edinmeleri ortak temasını işleyen Shakespeare’in dehasından nasibini almış bir şaheserdir.
Hamlet
Shakespeare, büyük trajedelerinde yaşamla ölüm, insanla evren arasındaki çatışmayı ele alır ve insanın dayanma gücünün sınırlarını araştırır. Bu trajediler, Rönesans döneminde temelleri sarsılan inanç dünyasının yaratığı karanlıkta, bireyin kendi içindeki Tanrı’yı arayışının bunalımlarını ödünsüz bir yaklaşımla sergilemektedir.Bu trajedilerin ilki olan Hamlet (1600-1601) özellikle ahlak sorunlarının sunuluşundaki sanatsal denge açısından çok başarılıdır. Eserdeki öç alma teması ise ahlakın yanı sıraduygusal gerekçelerle yüklenmiştir.
Düşüncenin hayattan bağımsız olmadığı dikkate alınırsa, Hamlet’i yazıldığı dönemin bir aynası olarak görmek mümkündür. Bir solukta okuyacak bir klasik için, perdeler az sonra size açılıyor.
Shakespeare
İvan İlyiç’in Ölümü
İvan İlyiç, öce sorgu yargıcı. sonra da hakim olarak yaptığı görevinde mutludur. İnsanların, onun ağzından çıkacak kelimelerle kaderlerinin değişmesi kendisini güçlü önemli hissetmesine vesile olmaktadır. Aldığı maaş yeterli olmasa da yüksek gelirli bir yaşantısı varmış görüntüsü vermeyi başardığı için de ayrıca memnundur. Her şey yolunda ve olması gerektiği gibi gitmektedir.
Ta ki körbağırsağındaki ağrılar şiddetlenip bütün lezzetleri acılaştırıncaya kadar…
Ölüme ilişkin yzılmış en başarılı roman olduğu tartışmasız kabul edilen İvan İlyiç′in Ölümü okuyucuya; ′Ölüm hiç bu kadar yakın bir duruşla anlatılmamıştı′ dedirtecek denli bir Tolstoy klasiği.
Tolstoy
Aşk Tutulması
Baci kardeşler, nesillerdir ailelerinde olan Tanti Baci üzüm bağlarını kurtarmak için el ele verirler. Amaçları orayı harika bir düğün yeri yapmaktır. Bunu yapmaya çalışırken, keşke hemen yan taraflarında yaşayan Pennett kardeşlere ihtiyaç duymasalardı…
Alessandra Baci şaraphanede düzenlenecek olan ilk düğünde aksilik çıkmaması için son derece kararlı ve dikkatlidir. Ama iş düğüne gelince, maalesef Alessandra, bu konuda pek de şanslı değildir. Yine de babasına verdiği sözü tutmak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Bunun için seksi Penn Bennett’tan yardım alması gerekse bile…
Hollywood’dan gelen seksi adam, aynı zamanda, en çok izlenen ev yenileme programının da yıldızıdır. Penn, Baci malikanesinin göz bebeği olan kulübeyi onarmak için Alessandra’nın tek ümididir. Yan taraftaki üzüm bağlarının sahibi ve Baci kızlarının rakibi olan Bennett erkekleri, maalesef yine sınır tanımayacaklar. Penn, Alessandra’ya hiç de kutsal olmayan bir ders vermeye kararlıdır.
Kusursuz Aşk
Doğru zamanı geldiğinde, Henry bir gün neredeyse sihirli bir biçimde ben sahildeyken ortaya çıktı. Yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmurdan kaçmaya karar verdik ve bir sinemaya sığındık. Bundan sonraki her gün beni öğle yemeğine, akşam yemeğine ya da sinemaya çağırdı. İyileşmeme ve tek başınalığıma o kadar yoğunlaşmıştım ki, Henry’yi duygusal anlamda aklıma bile getirmedim. Onu bir birey ve bir arkadaş olarak seviyordum.
Sonra bir gün, akşamüstü saatlerindeki bir beyzbol maçına gittik, açık tribünde onun yanında oturuyordum. Güneş batıyordu, hafif bir esinti çıkmıştı ve sahaya doğru bakıyordu. Ona bakarken aniden tüm bedenim kalbimle doldu. Sanki onu ilk kez görüyordum ve o an anladım. Kafamın içinde kendimden emin bir biçimde; “Ah Tanrım, aradığım O!” dediğimi hatırlıyorum. Bu farkına varışla anında perde kalktı ve orada, tam karşımda Tanrı’nın bana vaat ettiği Kusursuz Aşk duruyordu.
Arielle Ford
Mantıksal Düşünme İçin 50 Bulmaca
Mantıksal Düşünme Gücünüzü Artıracak 50 Bulmaca
Mantıksal düşünmek, İşinizde, okulunuzda ve yaşamınızın diğer alanlarında kısa sürede etkisini hissettirecek bir yetenektir.
Hızlı ve yaratıcı düşünmeniz için dünyanın en tanınmış bulmaca ustası tarafından hazırlanan bu bulmacalar, aynı zamanda zevkle çözmeniz için tasarlandılar.
Ve asıl sürpriz: Kitabın son bölümünde gerçek hayata uygun şekilde hazırlanmış senaryodaki sorunu mantığınızla çözmeye çalışırken, geliştirdiğiniz mantıksal düşünme becerinizi pratiğe dökme fırsatı bulacaksınız. Kanatlanan mantıksal düşünme becerinizle birlikte,
İyi ve kötü akıl yürütmeleri kolayca ayırt edecek
Dikkatlice bakıp gördüğünüz şeyi doğru yorumlayacak
İsabetli kararlar alacak
ve daha net düşüneceksiniz.
Hayata Evet!
* Bu kitapta 1977- 2000 yılları arasında yazdığım yazıların bir kısmını bir araya getirdik.
* Yirmili yaşlarımda cebimde saman kâğıtlarından kesilmiş küçük kâğıtlar dolaştırırdım.
* Atlardım Bakırköy’den minibüslere doğru Aksaray. Gazete okur, kitap okurdum bir kahvehanede. Bu arada cebimden o kâğıtları çıkarıp bazı şeyler yazardım.
* Bazen gider Beyazıt kütüphanesinde açar, Spinoza’nın Etikası’nı okurdum satır satır.
* Sonra bu yazı yazma işini profesyonel bir mesleğe dönüştürdüm. Bir yandan bir dergide sekreterlik görevini yürütürken, bir yandan da hep yazı yazdım.
*Cağaloğlu, Unkapanı ve Karaköy üçgeninde yürürken, derginin basıldığı matbaa, derginin deposu ve eve yolculuk için bineceğim vapura yürürken planlardım yazılarımı.
*Aslında bütün bu işler kendini tanımaya çalışma işinin bir parçası imiş meğer.
*Ve ben bu işe hala devam ediyorum. Bilmekten çok olmaya, değişmekten çok öze ulaşmaya yönelik bir çalışma.
*Yıllar sonra bu yazılar elime geçtiğinde gördüğüm gibi şimdi düşündüğüm, söylediğim şeylerin birçoğunu ta o zamandan hazırlamışım. Halı dokur gibi ilmek ilmek örmüşüm düşünce dünyamı.
* Şimdi düşünüyorum da “ ne güzel günlermiş o günler! ” diyorum.
*Hadi birlikte yolculuğa çıkalım sizinle! Sİ
Cehennemde Kahkaha
Ruhu azaplar içinde yanan bir insana mutlu denilebilir mi? Böyle bir insan kahkahalar atsa, kendisi bile mutlu olduğuna inanabilir mi?
İnsana Yaratıcı’yı ve Sonsuz’u unutturma çabası olarak dünyevîlik, bize cehennemde kahkaha atmaya davet ediyor. Ruhu değil bedeni, asl’ı değil gölgeleri hedef gösterirken hazlarımızı çoğaltmaya teşvik ediyor bizi. Ânlık hazlar çoğalmıyor, ama ruhlardaki cehennemî azaplar artıyor.
Değerleri bir kenara iterek hayatı değersizleştiren dünyevî ideoloji rakamların ve niceliğin peşinde koşturuyor. Değerleri ve ilkeleri önemseyen insanlar kendi “yakınları” tarafından bile garipseniyor bugün. Dünyeviliğin cazibesine katılanları, âhireti unutup dünyaya dalanları, dünyaya dalıp sahte kahkahalar atanları gören kalb ehlinin payına hüzünler ve sorular düşüyor.
Elinizdeki kitap cehennemde kahkahaya razı olmayan, yüreği hüzünle ve soruyla dolu olanlara sesleniyor. Çıkar hesaplarıyla köşeyi dönmeyi değil, ruhuna tâbi olup yolunu bulmaya çabalayanlara birkaç ipucu vermeye çalışıyor.
Aklım Kalbimde Kaldı kitabında din ve bilim, Siyasetin Şerrinden kitabında siyaset ve ilkeler arasındaki bölünmeye dikkat çekip bu bölünmeye karşı çareler teklif eden Murat Çiftkaya, Cehennemde Kahkaha’da da hayat ve değerler arasında bir yangın gibi büyüyen bölünmeye birkaç damla da olsa su dökmeye çalışıyor.
Minik Oyuncunun El Kitabı
Tiyatro oyunculuğuna yeni başlayacak olan sevgili arkadaşlarıma bu yolda gerekli bilgileri verecek rehber kitap da sizlere okulda ustalarımdan öğrendiklerimi anlatacağım. Oyunculuğa ilk adımını atacak olan sevgili arkadaşlarım yeteneklerini geliştirme ve konsantrasyonlarını sağlayacak bilgileri bu kitap da bulabilecekler.
Her şeye sıfırdan başlayacağız… Bende sizler gibi okullarda okudum ve sonra yine bu işi okulunda Ustamdan öğrendim. Ustam der ki, TİYATRO insanı insana insanla ve insanca anlatan bir sanattır. İnsan her geçen gün değiştiğine ve geliştiğine göre bu meslek de değişir, gelişir.
Yine Ustam der ki, oyuncu olmasaydım çocuk olurdum oyunlar oynatmak için…
Sevgili arkadaşlar bu kitabı okuduğunuza göre mutlaka bu mesleği seçiyorsunuz ya da seviyorsunuz demektir. Öyleyse yolunuz, yolumuz açık olsun.
Drakula
Kont Drakula’nın şatosu dünyayla cehennem arasında. Orada geceler gün, acılar zevk…
Masumların kanıysa en değerli şey. Genç Jonathan Harker bu kasvetli şatoya geldiğinde neyle karşılaşacağını asla tahmin edemezdi. Şatodan güç bela kaçıp İngiltere’ye döndüğünde de tuhaf ve ürkütücü olaylar peşini bırakmayacaktı.
Şehirdeki genç kadınların boyunlarında garip izler beliriyordu. Ya Harker’ın nişanlısı, ince ve kırılgan Mina? Kendini Drakula’nın ölümcül öpücüklerinden kurtarabilecek miydi acaba?
“Az sayıda roman, okuyucuyu çaresizce kendine bağlar.
Efsane kitap Drakula bunlardan biridir. Hikayesi kalıcı ve sivri, erotizmi güçlü, sıradışı bir klasiktir…”
- The Observer
“Bugüne dek yazılmış en güçlü korku öykülerinden biri.”
- Mail on Sunday
Bram Stoker
Büyücünün Çırağı
Büyücünün Çırağı”, Trudi Canavan’ın uluslararası çok satanlar listesine giren “ Kara Büyücü “ üçlemesine mükemmel bir giriş yaparak, bizleri yeniden büyü, gizem ve heyecan dolu bir dünyanın içine çekmektedir..
Mandryn köyünde sıradan bir hayat süren Tessia, köy şifacası olan babasına yardımcılık yapmaktaydı ve tek bir hayali vardı: kadınların şifacı olamadığı bu ülkede babasının mesleğini sürdürebilmek. Annesinin hayali ise Tessia’nın bir koca bulup evlenmesiydi.
Ama hiç beklenmedik olaylar sıradan hayatını değiştirecekti..
Komşu ülkeden gelen bir büyücünün saldırısına uğradığında, Tessia’nın içindeki gizli büyü gücü aniden ortaya çıkmıştı. Artık köyün sahibi, büyücü Lord Dakon’un çırağı olmuş, bambaşka bir geleceğe doğru adım atmış, önüne yepyeni bir dünyanın kapıları açılmıştı.
İşte tam da bu sırada, ülkeleri savaşa sürükleyecek, rakip büyücüleri karşı karşıya getirecek ve etkileri yüzyıllarca sürecek zalimce bir büyünün ortaya çıkması an meselesiydi.
İyilerle kötülerin yer aldığı bu savaşta Tessia için kendini ispatlama zamanıydı…
Trudi Canavan
Deniz Tanrıçası
“Kim bir tanrıça olmak istemez ki?.. Buradaki ilginç aşk hikâyeleri keskin karakterler ve zekice diyaloglarla dolu.”
Romantic Times
“Deniz Tanrıçası kesinlikle bu zamana kadar okuduğum en farklı fantastik romans. Başından sonuna kadar, sürprizlerin hiç sonu yok. Kitapları o kadar keskin ki bir çocuk gibi imkânsıza inanma payı bırakıyor. Çok sevdim!”
Sharon Sala
“Fantastik tutkunlarının büyük zevk alacağı bir kitap.”
Christopher Moore
“Aksiyon dolu, eğlenceli, fantastik bir eser. P.C. Cast klasik fantastik öğeleri unutamayacağınız bir hikâye içinde işlemiş.
Kesinlikle tavsiye ediyorum.”
K.D. Wentworth
“Eğlenceli, seksi… ilginç diyaloglar var. İyinin kötüye, modern kolaylıkların eski kültüre karşı savaşında bir parça Güzel ve Çirkin’i andıran bu seri sizi büyüleyici bir fantastik dünyaya taşıyacak.”
Romance Reviewer
P. C. Cast
islami evlilik
Ülkemizde yüzlerce genç internet üzerindeki çeşitli sitelerden kendilerine arkadaş buluyor. Ancak ilerleyen ilişkide karşı tarafın niyetinin ciddi olup olmadığını anlamak neredeyse imkansız hale geliyor. işte bu noktada karşımıza çıkan islami evlilik sitesi bizleri tüm bu tereddütlerden kurtarıyor ve dini inançlarına bağlı, edepli, görgülü insanlarla mutlu evlilik yapmamıza yardımcı oluyor. Bu siteyi diğerlerinden ayıran ve daha güvenilir yapan bir diğer nokta da sitede yer alan başarı hikayeleri. Sitede yer alan bu hikayelerin tamamı, islami evlilik sitesinde mutluluğu bulan kişiler tarafından, site yönetiminin herhangi bir baskısı altında kalmadan kendi istekleriyle yazdıkları ve diğer kulanıcılara yardımcı olmayı amaçlayan kişiler tarafından kaleme alınıyor. Siz de bu hikayeleri okuyup, sizden daha tecrübeli üyelerden mutluluğu yakalamak için gerekli ipuçlarını alabilir, belki de bir diğer hikayeyi de siz yazarken kendilerine teşekkür edebilirsiniz. Eğer siz de gerçek hayatınızda kızlara açılmaktan çekiniyor, ama diğer bir yandan da ailenizden, akrabalarınızdan, etrafınızdaki kişilerden evlenmek için baskı görüyorsanız bu site sizlere hem sizin hem de ailenizin istediği gibi bir hayat arkadaşı bulmanıza yardımcı oluyor. Farklı sitelerde değerini git gide kaybeden islama uygun evlilik konusunda uzun zamandır ayakta duran ve sürekli kendini geliştiren yapısıyla kaliteli çizgisinden hiçbir şey kaybetmeyen bu internet sitesi, sizleri de en kısa sürede arasında görmekten büyük mutluluk duyacaktır.
Cesur Teklif
Romanları, en çok satanlar arasında en coşkulu eleştirileri alan, yapıtları filme çekilen Kerstin Gier, “En İyi Almanca Aşk Romanı” seçilen “Cesur Teklif”te para için neler yapılabileceğini, ne kadar ileri gidilebileceğini sorgularken teklifin ilginçliğiyle yaşamları altüst olan Geartnerlerin hayattaki beklentileri ve isteklerinin ne olduğunu aktarıyor.
Zalim, cimri, dul, zengin ve sıra dışı biri olan Fritz, çılgınlıklarına bir yenisini daha ekleyip bir iddia sebebiyle oğullarına “Cesur Teklif”i kabul etmeleri için bir milyon avro öneriyor.
Bahçecilik yapan ve kurallara hep sadık kalmış Olivia ile eşi Brad Pitt kadar yakışıklı Stephan; Almanya’nın en meşhur itfaiye eri röportajcısı Oliver ile eşi inanılmaz güzellikteki Evelyn… Bir milyon avro…
Zor bir kararın eşiğinde olan Geartnerler, saçma sorulara saçma cevaplar vermek zorunda kalmadan milyoner olabilmenin peşinde!
Kerstin Gier
Ölmek Kolaydı …Ama Sen Vardın!
Değerli eşyalar; ya kasada, yâda yastık altında
Özenle saklanırmış.
Ben seni yüreğimin kasasındaki
Kuş tüyü yastığımın altına koydum.
Her başımı yasladığımda yastığa;
Aklıma ve yüreğime sen gelesin diye…
Şimdi sana son sözüm gül özüm;
“Aklım firara, yüreğim mezara uğramasın!” dersen;
Sen, sen ol;
Hep yanımda kal!
Mustafa Yazgan
Prens Adaları
“Birçok yazı Adalar’da geçirmiş biri olarak benim için bu kitap, bir şairin Ada’nın dünyası, manzarası, ışığı ve insanları tarafından nasıl baştan çıkarıldığına dair son derece etkileyici bir aktarım. Joachim Sartorius, Bizans’ın mistik mirasını, Yunanlıların İstanbul’un gölgesinde kalan hayatlarını ve kozmopolitizmin yitimini hiçbir şekilde göz ardı etmeden günümüzden yola çıkıyor. İnsanda hemen bir bilet alıp bu adalara gitme isteğini uyandırıyor.”
Orhan Pamuk
Alman Şair Joachim Sartorius’un Büyükada’da geçirdiği bir sonbahar sırasında kaleme aldığı anıları, okuru rakı sofralarına, Marmara’nın parıldayan sularına, kaldırım taşlarına vuran nal seslerine, yani Adalar’a doğru büyülü bir yolculuğa çıkarıyor.
Bizans, Osmanlı ve cumhuriyetin kuruluş döneminden kalan yapılarda yaptığı incelemeler ve Ada sakinleriyle kurduğu sohbetlerle Sartorius Adalar’ın geçmişine dair ilgi çekici anekdotlar aktarmanın yanı sıra bölgenin kozmopolit tarihinin bir haritasını çıkarmayı da başarıyor.
Yazarın yoldaşları Sezer Duru, Orhan Pamuk, Ataol Behramoğlu, Ara Güler ve diğerlerinin hikâyeleriyle beslenen Prens Adaları, her Ada tutkununun okuması gereken sıcak ve ahenkli bir anlatı.
Joachim Sartorius
Hayalet Yazar
“McAra’nın nasıl öldüğünü duyduğum an keşke bu görevi kabul etmeseydim dedim içimden. Ama vazgeçmek için artık çok geç kalmıştım.”
Amerika’nın en ünlü sahillerinden birinde bir ceset bulunmuştur. Vaka bir intihar gibi görünse de cesedin kimliği ortaya çıkınca aslında bunun bir cinayet olabileceği şüphesi kafalarda belirmeye başlar.
McAra, eski İngiliz başbakanının anılarını yazmakla görevlendirilmiş bir hayalet yazardır. Kitabı kaleme almaya başladığında bilmemesi gereken birçok sırrı öğrenmiş ve bu da hayatına mal olmuştu. Onun ölümü belki de uluslararası güvenliği temelinden sarsacak olağanüstü bir komplonun parçalarından yalnızca biridir.
Ancak projeyi tamamlaması için gönderilen yeni hayalet yazar içinse bu görev bulunmaz bir fırsattır.
Robert Harris
Türkeş
Alpaslan Türkeş gerçekten BİLGE bir kişi idi. “Siyaset ve idarede hâkim” tabirinin karşılığı olan bilgeliği ile hayran olduğu bu milletin tarihini çok iyi bilmekteydi. Hemen ifade edelim ki başarılı olamayan devlet adamlarının en büyük kusuru “tarih bilmemekte” görülmektedir. İşte bu hususu çok iyi benimsemiş olan rahmetli Türkeş’in diğer devlet adamı geçinen insanlardan en büyük farkı burada kendisini hissettirmektedir. Rahmetlinin tarihi çok iyi bilmesi kendisine tarih şuurunun uyanmasına vesile olmuş ve bu şuuru hayatı boyunca benliğinde muhafaza ederek nesillere aktarmasını bilmiştir.
Rahmetli akıllı ve bilgili bir insandı. Bu vasıflarını milletinin ve devletinin bekası yolunda gece uyumadan gündüz oturmadan kullanmış yerine göre öğütler vererek, eserler yazarak ülke üzerinde oynanan oyunları gözler önüne sermiştir.
Rahmetli doğruluktan ayrılmayan dürüst bir insandı. Yusuf Has Hacib’in belirttiği gibi insanlık doğruluğun adıdır.
Başbuğ aynı zamanda fazilet sahibi idi. Bu meyanda yumuşak huylu alçak gönüllü himmet ve haya sahibi olarak temayüz etmişti.
Türkeş sözünde duran ve verdiği sözden de dönmeyen bir yapıya da sahipti.
Rahmetli sabırlı, merhametli, şefkatli, tatlı dilli, gönlü temiz, anlayışlı, tok gözlü idi. Bunun yanında yalandan hiç hoşlanmazdı, ayrıca mağrur ve kibirli olduğu da görülmemiştir.
Rahmetli Türkeş’in en büyük vasıflarının başında “takva” sahibi olması gelmektedir. Gerçekten Allah korkusu ile ömrünü tamamlamış idi. Takva sahibi olma meziyetini hiç aklından çıkarmadığı içinde nefsine hâkim olabilmiş, harama el uzatmamış, kumar oynamamış kin gütmemiş, varlığının fani olduğunu unutmamış ve en mühimi de Allah’a kulluk etme şuuru ile hareket ederek ibadet etme vazifesini de ihmal etmemiştir.
Zeki Hacıibrahimoğlu
Bu Yalan Tango
Everest Yayınları’ndan çıkacak olan Bu Yalan Tango, bir eziyet toplumu olarak Türkiye’nin ve kıstırılmışlığı içindeki Türk aydınının, kimi zaman kendi yetersizlikleri, kimi zaman dönemlerin bastırması içindeki açmazları… ve bu toplumda hep göz ardı edilen bireysel yaşamın… suskunlukların… birbirimizin iç sesine yabancı kalışımızın öyküsü…
90. yaşı için bir armağan kitap hazırlanan Fatma Asaf ile onun kitaplarını okuyarak yetişmiş yazar Ufuk Işık, bir ırmak söyleşi için karşılıklı oturduklarında dışardan duyulmayan iç konuşmalar akıp gidecek ve bu konuşmalar Türkiye’nin bitmeyen karmaşasını dillendirecek.
Lavanta rengi bir gece… O yıllarda her yerde bir Cumhuriyet Balosu havası… Masumiyet ile çiftyüzlü yaşamların birbirine girdiği bir yaşam…
Bu Yalan Tango…
Sadece bir devrin değil, son yüzyılın tüm devirlerinin akışına tanıklık eden bir roman.
İnsan ilişkilerinin kuyumcusu Selim İleri’den bir dil ve anlatım işçiliği…
Selim İleri
İnsan ve İslam
İslam bize bir dünya görüşü sunmaz, ondan bir dünya görüşü çıkarsak bile. Bir dünya görüşü sadece bir yaşama tarzı, şekli, programı ve yoludur. Şüphesiz İslamdan bunlar da çıkarılabilir. Ama İslam bundan daha fazlasıdır.
Bir dünya görüşü sadece bu dünyaya dair cevapları, umut ve kaygıları verir, sadece bir yaşama felsefesidir. Oysa İslam her şeyden önce hakikati dillendirir, terennüm eder, duyurur.
Üstümüzde duran o ağır kapağı kaldırarak bize bir nefes aldırır, özgürlüğün ne olduğunu öğretir; hakikatin anlamını koklatır. Kısacası varolmanın anlamını öğretir bize; varolmak ne demektir, niçin varız ve dahası yaşamak ne için?
Aksi halde bu dünyaya katlanmak mümkün müdür, bu dünyada oyalanmak ve varolmanın ıstırabını bastırabilmek? Nihai bir anlamı olmayan hayatı şöyle veya böyle yaşamak, toplumsallığı şu veya bu biçimde dizayn etmek, dünyayı imar etmek? Toplumcu ya da bireyci olmak, devrimci ya da gelenekçi?
İslam tüm bunları cevaplandırmaktan öte, bize temel bir soruyu bastırmamamızı öğretir: Niçin varız ve bu hayat ne için? Bu sorular, bir jeneriktir ve arkasından gelecek olan tüm soru-n-ları aydınlatacak, bize nasıl olup da hayata, topluma, doğru bir yaşamaya dair cevaplar verebileceğimizi öğretecektir.
Ümit Aktaş
Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği
Dünyanın hızla yeni bir savaşa sürüklendiği, Hatay’da çatışmaların başladığı 1937’de; Tunceli (Dersim) bölgesinde başlatılan ama kökü 1920’deki Koçkırı ayaklanmasına kadar uzanan isyanın sebebi neydi?
.O projenin arkasında hangi Kürtçü/Kürdistancı örgütler vardı?
·Seyit Rıza kimdi; isyanların Alevilikle ilgisi bulunuyor muydu?
·Tunceli’nin kültürel kimliği neydi?
Dersim ayaklanmalarını; bu ayaklanmayı çıkartanların ve yürütenlerin belgelerini temel alarak ve Tunceli bölgesini de inceleyerek yazdık.
“Dersimliler, beni dinleyin; başınızda bir felaketin dolaştığını görüyorum.”
1916- Hacı Bektaş postnişini, Çelebi Cemalettin Efendi
”
Tunceli’de Alevilik eğitimi de veren okullar açalım.” ,
1926- Mustafa Kemal ATATÜRK
“İngiltere Hükümeti’ne,
Türk hükümeti; Dersim bölgesine girmeye kalkışmıştır. (…) Kürtler, bu olay karşısında silaha sarıldılar. Ben ve yurttaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık.”
1937- Dersim Generali Seyit Rıza
“Ben Türk ordusuna tek kurşun atmadım” ,
Seyit Rıza (Yakalandıktan sonra)
“İntikam!.. Kürdistan denilen yıkık anayurdun kurtarılması için. İntikam!… Kürt diyarında uluyan sırtlan ve çakallar ırkının (Türk’ün) pis vücutlarından Kürt vatanını temizlemek için.”
Dersimli Baytar Nuri
(Seyit Rıza’nın akıl hocası)
“Ankara hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden, kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişi ile karşı karşıya bulunuyoruz.”
29 Temmuz 1937 tarihli Komüntern’in yayın organı Rundschau
Rıza Zelyut
İkinci Mesih
İsrail’de, Lut Gölü yakınlarında bulunan Ölü Deniz Parşömenleri, tarihin en müthiş gizemlerinden birini, Hz. İsa’nın kimliğinin ve varlığının ardındaki sırrı ortaya koyan bilgiler içermektedir. Parşömenleri ilk bulan arkeoloğun öldürülmesinin üzerinden yıllar geçer ve kazılar devam ederken peş peşe ölümler birbirini izler. Parşömenlerde sözü edilen İkinci Mesih’in kim olduğuna ilişkin sırrın çözülmesi dünyadaki dengeleri altüst edebilecektir. Gereğinden fazla şey bilen arkeolog Jack Cane ve Yasmin Gren’in peşine uluslararası şebekeler takılınca soluk soluğa bir kovalamaca başlar. Bir ucu Roma’ya ve Vatikan’a, Amerikalı Papa’ya, kardinallere ve din adına çevrilen entrikalara, bir ucu Kudüs’e, İsrail’in Mossad örgütüne, Suriye gizli polisine ve Lut Gölü’nde kazılar yapan arkeologlara dayanan İkinci Mesih, gerilim dolu bir roman. Daha önce Türkçede yayınlanan ve çok-satan listelerinde uzun zaman yer alan altı kitabıyla serüven meraklısı geniş bir okur kitlesi edinen Glenn Meade’in gerçek belgelere dayanarak yazdığı İkinci Mesih, yazarın izniyle ilk kez Türkiye’de ve Türkçede yayınlanıyor.
Glenn Meade
Seslerin Gizli Gücü
Sesin yaşamımızdaki olumlu ve olumsuz etkileri nelerdir. Doğru kullanıldığında sesin gizli gücünden nasıl yararlanabiliriz? Ses nasıl şifa ve dönüşüm için kullanılabilir?
Bugün tüm dünyada ses, tıbbın çeşitli alanlarında ve şifacılıkta kullanılmaktadır.
Antik bilgelikte modern bilimi birleştiren bu çalışmada göreceğiniz gibi kuantum fizikçileriyle kutsal metinler aynı şeyi tekrarlamaktadırşar:
Her şey titreşimdir.
Bu kitapla bir şifa yöntemi olarak sesin çalışma ilkeleri hakkında temel bir anlayış edinecek ve pratik uygulamalarla sesin ruh, beden ve zihin üzerindeki inanılmaz etkilerini göreceksiniz. Sesin gizli gücünü keşfetmenizi sağlayacak 7 özel sırrı bulacağınız bu kitap kişisel olarak deneyimleyebileceğiniz özel bir Cd de içermektedir.
Jonathan Goldman
Gelişim Psikolojisi
Gelişim Psikolojisi; bireyin çeşitli yaşam dönemlerinde gösterdiği özellikleri inceleyen bir bilim dalıdır. Temel bilimsel ilkeler ve yöntemler üzerine kurulu olan gelişim psikolojisi; bireyin, hayatı boyunca yaşadığı fiziksel, bilişsel, duygusal ve psiko-sosyal değişimleri inceler. Bu eserde; Gelişim Psikolojisinde Kuramlar ve Araştırma Yöntemleri, Gelişimle İlgili Temel Kavramlar açıklandıktan sonra Fiziksel Gelişim, Bilişsel Gelişim, Duygusal Gelişim, Benlik, Kimlik ve Kişilik, Ahlak Gelişimi gibi alanlara sıra ile yer verilmiş; ardından gelişime etki eden aile ve okul bir sistem olarak ele alınmış ve ayrıca bireysel gelişimi farklı olan çocukların gelişimsel özellikleri de incelenmiştir. Gelişimin ayrıntılı ve kapsamlı bir şekilde ele alındığı ve anlatıldığı bu kitap, alanda yararlanılacak temel başvuru kaynaklarından birisi olacaktır
Birçok Hayat Yaşadım
“Aslında yalnızca bir tek hayat değil, birçok hayat yaşadım, hayat kesitlerim birbirinden o kadar ayrıydı. Kolay bir hayatım olmadı. İsveç’lilerin deyimiyle ‘gül bahçesinde’ değildim. Yaşamadığım bir şey kalmadı: başarılar, korkunç derecede çok çalışma, takdir, kitlelerce sevilme, izlenmeler, nefret, cezaevleri, başarısızlıklar ve temel düşüncemde (kadın sorunu ve evlilik sorunu üzerine) yeterli anlayışı görememem, yoldaşlarla acı farklılıklar, düşünce ayrılıkları, ama aynı zamanda Parti’de (Lenin’in yönetimi altında) uzun yıllar beraber ve uyumlu çalışma. Çevremde her zaman çok arkadaşım vardı. Fakat bir sürü nefret, çekememezlik ve kıskançlık da oldu. Büyük aşkı, ama öte yandan kıskançlığın acı tadını da yaşadım… Her zaman ‘yaşamayı’ bildim ve bugün hâlâ bu yeteneğe sahibim. Ve hayatımda en büyük ve en anlamlı anın hangisi olduğu sorulsa bana, hiç düşünmeden cevaplayabilirim: Sovyet iktidarının ilan edildiği an.”
Aleksandra Kollontay
Ebedi Öpücük
Bir vampirin öpücüğü asla unutulmaz, ebediyen hatırlanır…
Dünyaca ünlü korku yazarlarının korku, gerilim ve romantizmi harmanladığı on üç hikâyenin başkahramanı son günlerin en Ateşli, en Karşı Konulmaz ve en Tehlikeli yaratıkları: Vampirler. Bu baştan çıkartıcı yaratıkların öpücüklerine teslim olmadan önce iyi düşünün, zira size vadettikleri ebedî bir hayat da olabilir ebedî bir kâbus da.
Libba Bray/ Melissa De La Cruz/ Rachel Caine/ Cassandra Clare
Şehitler Vadisi Çanakkale Açılımı
Çanakkale Savaşı’nda mücadele edenler aslında bizlerdik. Bizleri hayal ediyorlardı şehit olurlarken, bizleri yaşıyorlardı… Başarıdan başarıya koşan bir nesil istiyorlardı. Boş heveslerin ağına düşmüş, milli ve mânevi değerlerinden uzak bir nesli arzulamıyorlardı asla.
Onlar, Âsım’ın Nesli’ni var edebilmek için canlarını fedâ ettiler gencecik yaşlarında. Başörtülü-Başörtüsüz, çok dindar- az dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt; kısacası hepimiz için göçtüler sonsuzluğa. O halde biz neden sevemiyoruz birbirimizi? Biz neden düşmanız kardeşliğimize? Neden hep karartmak zorunda kalıyoruz aydınlık geleceğimizi?
İçimizdeki nefis ve de dışımızdaki düşmanlar dolduruşa getiriyor bizi. Çünkü herkes biliyor; TÜRKİYE birlik olduğunda, el ele verdiğinde, bin Çanakkale Destanı daha yazabiliriz biz. Birlik olduğumuzda, Dünyanın En Büyük Gücü bile olabiliriz biz. Biz güçlü olduğumuzda ise, zulme uğrayan bütün milletlerin ellerinden tutabiliriz.
Komşularınıza bakın, akrabalarınıza, arkadaşlarınıza; öğrencilerinizi, müşterilerinizi inceleyin… Farklı farklı siyasi görüşlere, inançlara, kökenlere sahip insanlarız hepimiz. Ama o kadar çok benzerliğimiz var ki, farklılıklarımızı düşünemiyoruz bile. Bizler kardeşiz, komşuyuz, bir milletiz ama asla birbirimize düşman değiliz, olmayacağız…
Bir Çanakkale Dirilişine ihtiyacımız var. Unuttuğumuz Çanakkale Ruh’unu yeniden yaşatmaya ihtiyacımız var. Yeniden kardeş olmaya, birbirimizi sevmeye ihtiyacımız var. Kısacası BİRLİK OLMAYA ihtiyacımız var. Bütün yurdu, bütün dünyayı kuşatacak, bir ÇANAKKALE AÇILIMI’na ihtiyacımız var. Bu kitap, Çanakkale Açılımı ile doğacak o muhteşem geleceğin, yakın bir müjdecisidir.
Oğuz Düzgün
Başkası Olarak Kendisi
‘Ne Kendi Kimseye Benzer Ne Kimse Kendisine’
“20 Mayıs 2005′te hayata gözlerini yuman Paul Ricceur batı felsefesinin 20.yüzyıldaki en verimli temsilcilerinden biri olarak öne çıkmaktadır.Eserleriyle ölümsüzleşen düşünürün beka kubbesindeki yankısı, adını filozoflar kitabesinin mahsus mahallinde silinmez bir satıra oymayı zorunlu kılar.Ricceur’ün kaleme aldığı pek geniş hacimli felsefi tefekkür külliyatı içerisinde gözkamaştırıcılığıyla dikkat çeken en anlamlı eserlerden biri de Başkası olarak Kendisi başlığını taşıyan bu kitabdır.Daha ilk adımda zihni alabildiğine kamaştıran başlık düşünmeyi çarpıcı ve vaadkar bir serüvene atılmaya davet eder.Ne var ki bu davet kitabın zengin içeriğini bir çırpıda özetleyivermeyi imkansızlaştırır da.Davete icabet düşünme çırağının usta düşünür rehberliğinde yürütülecek maceralı yolculuğa herbir güzergahta adım adım eşlik etmesini gerektirir.’Kendi’ kavramı etrafında analitik felsefeden anlatı theorisine, dil felsefesinden eylem felsefesine, kişisel özdeşlik / kimlik hermeneutiğinden ahlak metafiziğine, kendilik başkalık dialektiğinden özne felsefelerinin ufku ötesine işaret eden mümkün bir ontolojiye uzanan bu zahmetli yolalışta sadık ve azimkar yoldaşlığı terk etmeden sürdüren çıraklığın tek ödülü, insan ömrünün bütünü itibarıyla atılan ve atılacak herbir adımda ‘kendine tanıklık’ görüsüyle, daha has söylendikte ‘başkası olarak kendisine tanıklık’ gücüyle donanmaktır.Tıpkı fiziksel organların gelişim gücünün bedeni erginliğine eriştirdiği gibi, zihni en açmazlı sapaklarda sınayarak düşünmeyi rüşdüne vardıran yegane kaynak bu güçtür belki de, kimbilir? Değil mi ki,kelimelere dilden dile kıymet bahşeden dille söylendikte, ‘Ne Kendi Kimseye Benzer Ne Kimse Kendisine’?”
Paul Ricoeur
Vampir Günlükleri Öfke ve Karanlık Buluşma
Ölümlü-ölümsüz bir aşk üçgeni. Düşman kardeşler. Nefis bir kız. Çılgın bir romantizm. Bitmeyen bir macera.
Vampir Günlükleri 2 Öfke ve Karanlık Buluşma
Foxlife’taki diziyle beraber öğütmeniz önerilir! Kitap ve dizideki hikayeler birbirini tamamlayacak. Böylece her şeyi öğreneceksiniz.
L.J. Smith büyük bir kadın. Türevlerinden on kusur yıl önce yarattığı ve Stephenie Meyer, Charlaine Harris, P.C. Cast, Rachel Cane, Richelle Mead gibi ölümlü-ölümsüz temasıyla harikalar yaratan yazarların öncüsü kabul edilen yazar Türk okurunu da tamamen ele geçirdi. 20 kadar dile çevrilen, milyon kopya satan, halihazırda Fransız ve Alman çoksatar listesine demir atmış bulunan ve Digiturk 8.Kanal Foxlife’in 2 hit dizisinden biri olan Vampir Günlükleri artik bir fenomen. Ölümsüz iki erkek kardeşin ölümlü bir kıza aşkı ve bu aşk üçgeni etrafında gelişen akıl almaz olayları anlatan dizi, yine bir Artemis
serisi olan Charlaine Harris imzalı Trueblood’la beraber Artemis’in dünya markası kimliğini bir kez daha ortaya koyuyor.
ELENA: Altın kızken başından beri korktuğu ve aslında imrendiği bir ‘şeye’ dönüşür. Elena’nın artık kalbi atmıyordur.
Stefan: Elena’yı kaybettiği için büyük acılar çekerken Damon’a düşman kesilir. Ve daha sonra yavaş yavaş farkettiği üzere, Abisi onun tek düşmanı değildir.
Damon: Elena’yı saplantı haline gelir. İntikama susamışlığı Stefan’ı zehirleyip Damon’a başarıyı kazandırabilecek mi?
Vampir Günlükleri’nin 3. ve 4. hikayelerinin toplandığı bu kitapta heyecan verici olaylar, iki vampir kardeş ve onarlın arasında kalan güzel kız için acıklı bir hale gelir.
L. J. Smith
Psikanalitik Psikoterapilerin Karşılaştırılması
Bu kitap Borderline ve narsisistik kendilik bozukluğu olan hastaların psikoterapisine dair teorik yaklaşımlar arasındaki farklılık ve benzerlikleri incelemektedir. Üç öncü psikoterapist tarafından temsil edilen; gelişimsel yaklaşım, kendilik ve nesne ilişkileri yaklaşımı ve kendilik psikolojisi yaklaşımlarının borderline ve narsisistik kendilik bozukluklarının psikoterapisine dair argümanları karşılaştırmalı bir şekilde ortaya konulmaktadır. Ayrıca yapılan vaka sunumlarına dayandırılmış atölye çalışmaları psikanalitik incelemelerin öykü tadında uzmanlar tarafından nasıl formüle edilebildiğini de okuyuculara göstermektedir.
Kitapta söz konusu üç farklı yaklaşımın hem kişilik bozukluğu hem nevrotik hastalıklar için temel psikopatoloji kavramları, farklı tanısal bakış açıları, terapötik teknikleri ve terapötik müdahale şekilleri detaylı bir şekilde ortaya konulmaktadır. Eser, psikanalitik psikoterapi yaklaşımlarının diyalektik tartışma süreçlerinde ne kadar üst düzeyde tartışıldığını bizlere açıkça kanıtlamaktadır.
James F. Masterson
Salik Yola Düşünce
Belki de, terk etmeliyim buraları. Gitmeliyim. Adım da Sâlik olmalı…
Tam kırk gün. Sessiz, tenha, karanlık bir taş odada O’nu bulmaya, O’nunla dolmaya…
Varlığın ortasında bir ben ‘yok’um sanki. Her şeyin sırrı gelip de pul pul üzerime dökülsün diye bekledim onca zaman, ama nafile.
Köhne aynaların ‘sırr’ı döküldü sadece…
Gözlerimi kapatıp açtığımda anlasam bunların bir rüya olduğunu…
Ben, ben şimdi…
Heybesindeki balığı kaybetmiş Musa Nebi gibiyim.
Yılmaz Yılmaz
Sürgün
Çağdaş yazarlarımızdan Çiler İlhan’ın yeni öykü kitabı Sürgün, gazete haberlerinin soğuğunda kalmış Irak işgalinden Batmanlı kadınlara, deney köpeklerinden Pippa’ya, Hrant Dink’ten Sulukulelilere, “evinden, yurdundan, bedeninden, ruhundan… sürülen herkese, içlerindeki yurtlarına dönebilmeleri ümidiyle” yazılıp her canlının kendini “oldurmasına” adanmış.
Toplumun ince ince kanayan yaralarına etkileyici bir derinlikle bakan özgün edebiyat dili ve birbirine bağlanan öyküleriyle, Sürgün, roman tadında bir hikâye kitabı…
Uykudan sebepsiz yere uyandığınızda başınızın üstünde hafif bir esinti hissederseniz, o benim… Uçurumdan düşüyor gibi sarsıldığınızda gözlerinizi açarken, kulağınızın dibindeyim… Rüyanızda kapı çalıyorsa, uyanıyorsanız, evinizde kapı çalıyorsa ve kapıda kimse yoksa o benim… Göğsünüzü karabasanlar basıyorsa, içinize davaralar çöküyorsa, nefes alamadan açıyorsanız gözlerinizi gecenin bir yarısı, üstünüzdeyim.
Çiler İlhan
Çamaşırcının Kızı Küçücük
Yoksulluğu ve yoksunluğu en iyi anlatan yazarlarımızdan biri olan Orhan Kemal, Çamaşırcının Kızı’nda yer alan öykülerinde, yaşadıkları kıstırılmışlık ve imkânsızlığa karşın, gerçeğin acımasız soğuğundan, tükenmeyen hayalleriyle umutlarını diri tutma uğraşı vererek korunmaya çalışan insanların içinden sesleniyor. Önümüze serilen panorama, bir kez daha, ne denli büyük bir yazarla karşı karşıya olduğumuzun önemli bir kanıtı…
Orhan Kemal’in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. , Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal’in kitaplarım yayımlamaktan onur duyuyoruz.
Orhan Kemal
Tatar Ramazan
“Tatar Ramazan geliyordu. Korkuttu bir an Çavuş’u, git gide meydanda yalnız kalışı. Yoksa o birçok meseleyi yanlış mı koymuştu ve böyle yaparak yanlış neticeler mi almıştı? Kurt sürüyü bırakmış, köpeğe hiç dokunmamış, çobanın yanından geçmiş, ağaya, yani kendisine doğru geliyordu. Hani nerdeydi hökümet? Bu olur mu bu? Onu kanlı bir tehdit karşısında yalnız bırakmıştı. Şakası şukası yoktu işin. Abdurrahman Çavuş gözlerinden ateş saçan kanlı bir kurtla karşı karşıya idi.”
Bir tarla sorunu nedeniyle adam öldürüp hapse giren Tatar Ramazan, cezasını tamamladıktan sonra tahliye edilir. Ne var ki adam öldürmek suçundan tekrar içeri girer. Hapishanede onu zor günler beklemektedir.
Tatar Ramazan, Türk öykücülüğünün en gerçekçi kahramanlarından biri olarak anılmaktadır. Mertliğin, cesaretin, onurun zulme başkaldırısını temsil eder. Cezaevi yaşantısı içindeki karşı konulmayan feodal yaşam biçimine tek başına isyan ettiğinde görmüştür ki arkasından insanlar gelmiştir. Tatar Ramazan insanların zihninde yarattığı yalan efsaneye ve korkuya bir isyandır.
Kerim Korcan
Satranç Cinayetleri
Bursa Emniyeti birbiri ardına işlenen cinayetleri çözmek için uğraşıyor !!!
Görgü tanığı, parmak izi, ya da ipucu sayılabilecek herhangi bir bağlantısı olmayan cinayetlerin tek bir ortak noktası var: Cesetlerle birlikte bulunan satranç taşları…
Başkomiser Ali Çakır, genç kuşak başarılı komiserler Levent, Cengiz ve Bülent’le seri cinayetleri çözme konusunda yol almaya çalışırken Ercan Demir olaya el koyuyor.
Ülkede seri cinayetler artınca, bu konuda yurt dışında eğitim gördükten sonra çok gizli Ulusal Güvenlik Bürosu’nda çalışmak için yurda dönen Ercan, Bursa halkının haberdar olmaya başlayıp korktuğu seri katili bulabilecek mi?
Bu satranç cinayetleri oyundaki şahı kullanmadan çözülebilecek mi? Yoksa Oyuncu “Şah!” diyecek mi?
Cenk Çalışır
Selindrella Türk Kızının Sofisi
Paçozluk geçici, rutin boğucu, aşk komşu, stil muhtemel olabilir!
HAYATIN DAHA ÇOK SÜRPRİZİ VAR, ÇOOOK!
Selinin hayatında her şey yolunda gidiyordu. Küçük bir evi, şirin bir köpeği ve neredeyse iyi giden bir ilişkisi vardı.
Gerçi sevgilisinin annesi ondan nefret ediyordu ama olsun. Ayrıca uzun zamandır işsizdi. En yakın kız arkadaşının evlenmesine bir aydan az kalmıştı ve bütün angarya işler bizzat üstüne yıkılmıştı. Tamam, aslında hayatında iyi giden pek bir şey yoktu. Neyse ki köpeği Zıpzıp olaya müdahale edip evden kaçtı ve üst kata sığınıverdi. Komşu beyle tanıştıktan sonra Selinin hayatında
yepyeni bir sayfa açıldı. Tabii bir de beş kapılı muhteşem bir gardırobun kapakları.
Hayatında ilk kez her şeyin yolunda gittiğini farkettiğinde saatler henüz geceyarısını göstermiyordu ve bir anda, Selindrella’ya dönüşüverdi…
Ekin Atalar
Alkışlarla Lamia
Tüm erkekler pervaneydi etrafında. Kadınların tahammülünü taşırırdı.
Oyuncu Lamia. Müthiş bir kadındı. Kameraların tek aşkıydı.
Her kadrajda ışıldar, göz kamaştırırdı. Hey gidi ruhu sürgünLamia!
Lamia’yı yakalamak hep zordu. Makarasından boşalan bir film şeridiydi. Yak, kurtul Lamia! Sert derlerdi onun için.
Hatta duygusuz. Ha-hah! O, sadece, hiçbir şeyin farketmediği bir yerdeydi. Hayatının dublajını yapar gibiydi. O ses ve o gözlerdeki o bakış! Abartılı kahkahalar eski huyuydu. Kendinden geçercesine sürdürürdü fisto dudaklarından dökülen yalanlarını…
Demet Altınyeleklioğlu
Ben de Spiker Olucam
‘Türkçe, yazıldığı gibi okunan bir dildir’ diye yıllarca uyutulduk.
Çoğumuz konuşurken doğruyu bulduğumuz hâlde, yazılı bir metni elimize aldığımızda yanlış okumalar yaptık. Bun da öğretmenlerimizden tutun da siyasilere kadar pek çoğunun olumsuz katkısı oldu. Muhtemelen onlar da bunu -bilerek- yapmamışlardır ama, bu kitap en azından başlangıç için , işinizi kolaylaştırması amacıyla basıldı.
Çocukluğunuzu hatırlayın: Mutlaka bir gazete haberini, bir metni alıp, spiker edasıyla okumaya giriştiğiniz olmuştur. Spikerlik mesleği, pek çoğumuzunaklından ‘acaba olur mu’ diye geçiriverdiği güzel işlerden biridir. Hadi böyle olmadığını var sayalım. O zaman da en azından dili en doğru biçimde kullanmayı bilmek çoğumuzun idealidir.
Gelin bu olağanüstü enstrümanı çalabildiğimiz en yüce hâliyle seslendirelim. Unutmayın, her dilin bir müziği var ve bizimkinin yani Türkçe’nin müziği, bu dili hiç bilme-yenleri bile derinden etkiliyor, dinleme arzusu uyandırıyor. Kendini dinletmek isteyen herkes için…
Nur Banu Molla
Sahne Işıkları Altında
Sahne korkusu yaşamaktan bıktınız mı?
Topluluk önünde konuşma yapmak veya performans sergilemekle ilgili korkular yaşamaktan sıkıldınız ve her ne pahasına olursa olsun bu korkunuzdan kaçmaya mı çalışıyorsunuz? Bu korkunun gölgesinde yaşıyorsanız “Sahne Işıkları Altında” sizin için ideal bir kurtarıcı!
Bu kitap, sahne korkusuyla başa çıkmanızı, rahat ve kendinizden emin bir şekilde konuşma yapmak veya performans sergilemek konusunda kendinize yeni fırsatlar yaratmanızı sağlayacak prensipler, yöntemler ve stratejileri içine alan kapsamlı bir rehber niteliğinde. Bu prensipler ayrıca, sosyal rahatsızlıkları olan içine kapanık insanlara da yardımcı olma özelliği taşıyor.
“Sahne Işıkları Altında” ile,
• Topluluk önünde konuşma yapmak veya herhangi bir performans sergilemekle ilgili korkularınız, rahatsızlıklarınız ve bu durumlarda yaşadığınız kontrol kaybını önemli ölçüde azaltmayı,
• Korkunun getirdiği rahatsızlık verici fiziksel belirtileri en aza indirmeyi,
• Yaklaşan bir konuşma veya performansı beklerken yaşadığınız heyecanı zararsız boyutlara düşürmeyi,
• Yaşadığınız korku yüzünden konuşmaktan kaçınma isteğinizi yok etmeyi,
• Konuşmanız için hazırlık yaparken bedeniniz ile zihninizin dingin ve huzurlu bir durumda olmasını sağlamayı öğreneceksiniz.
Sahne Işıkları Altında, Janet Esposito,Kübra Önem
Otel sitesi tanitimi
Türkiye, turizm cenneti diye adlandirilan Avrupa ile Asya kitasinin köprüsü olarak bilinen ve yaz aylarinda özellikle güney bölgeleri turistlerle dolup tasan, tatil yapmanin çok para gerektirmedigi bir ülkedir. Ülkeler ekonomik ve uluslararasi alanda turizmden faydalanirlar. Bugün tanitacagim site, Ispanya, Hirvatistan, Türkiye, Yunanistan, Misir ve Tunus’taki oteller hakkinda ayrintili bilgiye ulasilmasini saglayan Flemenkçe bir hotel ve tatil Portali. Yani agirlikli olarak Hollanda vatandaslarina hizmet veren bir site. Sitenin adi Vacance Flemenkçe’deki Vakanties Vergelijken, yani Tatil Karsilastirma kelime grubunun kisaltilmis hali. Sitede çok ayrintili tanitimlara yer verilmis. Örnegin Three Corners Fayrouz Plaza Beach Resort, Poseidon Bulgarije ve Summer Dreams gibi luks hotels hakkinda tanitimlar var.
Çikolata Savaşı Ardından
“Herkesin karanlık bir yanı vardır. Ama bir okul bahçesinde bu kadar çok gölgenin dolaşacağı kimin aklına gelirdi? Henüz okul çağındaki genç delikanlıların şeytanın her dediğini yapmalarının gerçek sebepleri neler olabilir?”
Çikolata Savaşı
“Trinity erkek okulunun yeni öğrencisi Jerry Renault bir gün
kahramanca bir karar aldı.
Geleneklere karşı çıktı ve Çikolata savaşlarına katılmadı.
Belki parçası olduğu Katolik okulunda sessiz kalıp denilenleri yapsaydı, evreni rahatsız etmeyecekti. Sevimsiz geleneklere karşı koymaya çalışan Jerry, dünyanın bu kadar acımasız bir yer
olduğunu tahmin edebilir miydi?”
DOĞAN EGMONT ÇOCUK KİTAPLARI
Düş Kesiği
Düş Kesiği’nde kurmacalarının arasına sıkışmış, yaşamını rafa kaldırmış bir yazarın her şeye yabancılaşan zihninde geziniyor Güray Süngü. Bütün karakterler bu tehlikeli belirsizliğin korkutucu yanıyla yüz yüze geliyor. Mizahın da işin içine karıştığı bir soruşturmaya dönüşen Düş Kesiği, yazarla kahramanın, kahramanla anlatıcının, düş ile gerçeğin yollarının kesişip çatallandığı bir anlatı. Yanılsamalar, labirentler, aynalar içinde kendini ararken çoğaltan roman, okuruyla uzlaşmaya pek de niyetli görünmüyor.
“… gün sizin gününüz değil, ama her şeyi kaybetmediğiniz müddetçe kendinize saygınız kalacaktır ve kendinize saygınız kalırsa azabınız büyüyecektir. Her şeyi kaybetmek güzeldir bu yüzden. En dipte acı yoktur.”
Güray Süngü
Turan Oflazoğlu’nun Oyunları
Tragedya yazarı olan ve trajik unsurun ortaya çıkması için en elverişli zemin olarak bireyin var olma çabasını iktidar mücadelesi şeklinde kurgulayan Turan Oflazoğlu’nun en önemli cephesi sloganik söylemelerden uzak durmak suretiyle sanattan taviz vermeden millî benliği yüceltme çabası olarak kendini gösterir. Yazar, millî benliğin yaratıcısı olarak toplumların geçmişlerini dolayısıyla tecrübelerini gördüğünden olsa gerek oyunlarının önemli bir kısmının konusunu Türk tarihinden almıştır. O, konusunu tarihten ve mitolojiden alan oyunları dışında köy hayatını ve soyut konuları ele aldığı eserlerinde de bireyin açmazları etrafında kan davası, toplumun kadın algısı, özgürlük, adalet, din ve dış göç gibi toplumsal meseleleri irdelemiştir. Oflazoğlu, tercihini çoğunlukla tragedya türünden yana kullanmasına rağmen komedi türünü de ihmat etmemiştir; ancak onun komedi türündeki oyunlarının güldürü sahnelerine dikkat edilecek olursa kara mizah yerine trajikomiğin yakalanmaya çalışıldığı görülür.
Dr. Yunus Ayata
Devrim : Bitmeyen Sevda
Devrim: Bitmeyen Sevda’da, uğruna nice canlar verilmiş “Devrim” sözcüğünü önüne katıp yola çıkıyor Mehdi Bektaş. Siyasal ve toplumsal açıdan devrimi, toplumsal ve ekonomik gelişime uygun olmayan eskimiş bir düzenin ya aşağıdan yukarı kitle mücadelesiyle ya da yukarıdan aşağıya radikal bir zorlamayla yıkılması yerine, yukarıdan aşağıya daha ileri bir düzenin oluşturulması olarak tanımlamayı tercih ediyor ve “Değişimin ileriye yönelik olma özelliği ve zorunluluğu, insanlığın tarihsel ve toplumsal gelişimine aykırı mücadele ve müdahalelerin karşı devrim olduğu gerçeğini gösterir” diyor.
Bektaş, günümüzden geçmişe bakarak, yaşanan toplumsal mücadeleleri; üretenlerin yönettiği, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı ekonomik, toplumsal ve siyasal bir düzen oluşturmak için özveriyle savaşanları; emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bağımsız duruşu, toplumsal uyanışı ve örgütlülüğü gerçekleştirenleri; hiçbir şahsi çıkar gözetmeksizin mücadele edenleri, hain tuzaklarda, kan uykularda yaşamını yitiren sosyalist devrimcileri; Anadolu’da yaşanan, derslerle dolu, siyasal ve toplumsal olayları; solun örgütlerini, soyağacını, dününü, bugününü, önderlerini, devrimcilerini nesnel bir bakışla anlatıyor.
Mehdi Bektaş
devamını okuyunuz... >>