dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

AÖF EDEBİYAT CUMHURİYET NESRİ 5.ÜNİTE KONU ÖZETİ


5.ÜNİTE


 METAFİZİK, MİSTİSİZM

v Türkçede fizikötesi sözcüğüyle de karşılanan metafizik, felsefe tarihinin en çok tartışılan kavramlarından birisidir.

v Metafizik terimi ilk defa Aristoteles’in eserlerini derleyip tasnif ederek kitaplaştıran Andronikos tarafından ünlü filozofun Prote Philosophia (ilk Felsefe) adlı eserine Meta ta Physika (“fizikten sonra gelen” anlamında metafizik) adını vermesiyle kullanılmıştır.

v Dar anlamıyla, “ontolojiyi veya Aristo’nun ilk felsefe dediği her şeyin ilk ilkelerini araştıran felsefenin bölümü”dür .

v 19. yüzyılda pozitivist ve Marksist düşünürler metafiziği akıl ve beş duyu ile ispatlanamayan şeylerin bilgisi olarak görmüş ve olumsuzlamışlardır.

v Mistisizm Türkçede genellikle gizemcilik sözcüğü ile ifade edilir.

v Mistisizm özellikle Fransız filozofu Henry Bergson tarafından sezgi kavramıyla karşılanmıştır.

v Mistisizm ve mistik görüş , son yıllarda kişinin kendisinden üstün kabul ettiği bir varlık veya kavram içinde kendi varlığını yok etme girişimi anlamıyla da kullanılmıştır.  Böylece tabiat mistisizmi, eşya mistisizmi, vatan mistisizmi (meselâ Namık Kemal için “vatan mistiği” sözünün kullanılması bu tanım çerçevesinde değerlendirilmelidir) gibi kullanımlar ortaya çıkar.

v Temelde fizikî ve maddî alanın dışında bir varlık alanı olduğu kabulüne dayanmak metafizik ile mistik kavramlarının ortak yönüdür..

v Metafizik, felsefenin bir kolu veya bölümü olarak düşünce mantık ve muhakeme yolu ile fizikötesi alana yönelirken, mistisizm daha ziyade ruhsal, sezgisel bir kavrayış tecrübesi niteliği taşır.

CUMHURiYET DÖNEMi TÜRK ŞİİRİ: SANAT, METAFİZİK VE MİSTİSİZM

v Metafiziğin ile Mistisizm;  felsefe, din ve sanat gibi üç temel alan ile ilişkilidir..

v Felsefede gerçekliği, varlığın hakikatini arama yollarından birisi olmak; dinde Tanrı ve öte dünya kavramları ve bu kavramlarla ilgili diğer olağanüstü varlıklara (melekler, cinler vb.) ilişkin bilgi ve buyruklar, bu iki kavramın bu alanlar açısından işlevini ve niteliğini belirler.

v Sanatta ise sanatçı öznenin kendisini ve çevresini tanımlama çabalarına bağlı olarak, bütünüyle varlıkla ve varlığın tekil parçalarıyla özne arasındaki ilişkinin üzerinde temellenir.

v Varlığın görülür duyulur yanından başka alanlara sahip olduğu düşüncesi, ölüm ve ölüm sonrası kaygılar sanatta kendisine yer bulmuş ve sanatın işlevi, amacı gibi sorunlar insan var oluşuyla ilgili temel konular olarak eserlere yansımıştır.

v Sanat ve bilim arasındaki temel fark, varlığa yaklaşım tarzındadır.

v Yeni Türk edebiyatında Abdülhak Hâmid’in “Makber”, “Külbe-i iştiyak”, Kürsi-i istiğrak” gibi şiirlerinden başlayarak güçlü bir biçimde metafizik çizginin oluşup geliştiği görülür.

v Metafizik eğilimi sergileyen şairlerin şiirlerindeki ayırıcı öğeler bileştirici öğelerden daha fazladır. Gerek biçim özellikleri gerekse içerik bakımından modern Türk şiirinin kendi içerisinde en çok çeşitlilik taşıyan eğilimidir.

v Metafizik/ mistik ;  akıl-mantık kurallarından ziyade bireysel duyuşa ve öznel algılara dayanır.

v Metafizik mistik görüş Yeni Türk edebiyatında Abdülhak Hâmid, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç gibi şairlerin şiirlerinde görülür.

v Ahmet İnam, “Türk şirinde Mistik Yönelimler” başlıklı yazısında; “Hasta Mistisizm”- Necip Fazıl Kısakürek ; “Sanat Mistisizmi”-Ahmet Hamdi Tanpınar ; “Yaşama Mistisizmi”- Âsaf Hâlet Çelebi ; “Aşama Olarak Mistisizm”-Fazlı Hüsnü Dağlarca ; “Ruhsal Mistisizm”-Behçet Necatigil ve “Kurtuluş Olarak Mistisizm”- Sezai Karakoç olmak üzere altı ayrı mistik tavırdan söz eder.

v Hecenin ilk kuşak şairlerinden Enis Behiç Koryürek’in yalnızca Türk edebiyatı içinde değil dünya edebiyatlarında da eşine az rastlanır kitabı Varidat-ı Süleyman Efendi mistik konunun bir başka örneği olarak görülür.

NECiP FAZIL KISAKÜREK


v Necip Fazıl Kısakürek, şiirde Nazım Hikmet’in materyalist şiirine karşı oluşturduğu metafizik duyarlılık;
v Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim’in temsil ettiği saf şiir anlayışına bireyin varoluş sorunlarını katarak geliştirdiği etki alanı oldukça geniş duyuş tarzı;
v Memleket edebiyatı anlayışına bağlı şairlerin elinde sığ söyleyişten bir türlü kurtulamayan hece vezni ritmini zirveye taşıması bakımından ve aksiyoner kişiliği ile Cumhuriyet döneminin seksenlere kadar ilgiyi üzerinde en çok toplayan ismidir.

v Necip Fazıl, ilköğrenimini çeşitli okullarda ve düzensiz bir biçimde tamamlar. Diploma alamayarak beş yıl okuduğu Heybeliada’daki Bahriye Mektebi (Deniz Askerî Lisesi) onun edebiyatla tanışması bakımından önemlidir. Burada Yahya Kemal, Aksekili Ahmet Hamdi, Hamdullah Suphi (Tanrıöver), ibrahim Aşkî gibi hocalardan ders aldı.

v İlk kalem tecrübelerini de bu okuldayken yaptı. Tasavvufi konulara ilgisi de ilk olarak burada hocası ibrahim Aşkî’nin verdiği kitaplarla uyandı.

v Necip Fazıl 1921 yılında Darülfünun Felsefe şubesine kayıt yaptırır. Bitiremediği bu okulda da özellikle Bergson çevirileriyle ve yazılarıyla mistisizm, psikanaliz konularında döneminin en çok çalışan ve tanınan ismi Mustafa Şekip Tunç’un derslerine girer.

v  Felsefe tahsili için Paris’e giden Necip Fazıl için Paris’te geçireceği iki yıl hayatının önemli dönemeçlerinden birisi olur. Burada başladığı başıboş yaşam tarzı, kumar tutkusu ve gece hayatı gibi alışkanlıklar Türkiye’ye döndükten sonra da uzun bir süre devam eder.

v Onun için tam bir bohem dönemi olan Paris, Türk şiirine “Kaldırımlar” adlı başyapıtı kazandırmıştır.

v Türkiye’ye dönüşünde çeşitli yerli-yabancı bankalarda memuriyet ve müfettişlik; Ankara Devlet Konservatuarı’nda, istanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Robert Kolej’de aralıklarla öğretmenlik yapmışsa da sürekli uğraşı, basın yayın alanında olmuştur.

v 1934 yılında tanıştığı Abdülhakim Arvasi onun hayatının dönüm noktasını oluşturur. O ana kadar tam anlamıyla bir “ben” şairi olan, bireyin iç sıkıntılarını, korku, vehim gibi duygularını işleyerek edebiyat çevrelerinde “Kaldırımlar Şairi” unvanıyla anılan Kısakürek, bu tarihten itibaren şiiri ve eylemiyle dindar-muhafazakar kitlelerin sözcülüğünü yapacaktır.

v Şiirlerinde estetik bakımdan büyük bir değişiklik olmamasına karşın ilk dönemindeki yönü belirsiz mistisizm yerini tasavvufî bir duyarlılığa bırakır.

v Necip Fazıl şiirleri, tiyatro oyunları, polemikleri ve konferanslarının yanı sıra çıkardığı Ağaç ve özellikle Büyük Doğu gibi dergilerle sürekli ilgi odağı olmuş, yazdıkları yüzünden bir çok defalar mahkum edilmiştir.

v Necip Fazıl Kısakürek, şiir hakkındaki görüşlerini önce Ağaç dergisinde “Manzara” başlıklı yazılarıyla , daha sonra Büyük Doğu dergisinde “Tanrı Kulundan Dinlediklerim” başlığı altında yayımladığı yazılarda açıklar.

v 1946’da Büyük Doğu dergisinde “ideolocya Örgüsü” başlığı altında parça parça yayımlanan yazı dizisi ise 1955’ten itibaren şiir kitaplarına “Poetika” başlığı altında Türk edebiyatındaki en derli-toplu, şiirin hemen hemen bütün sorunlarını, niteliklerini konu edinen metni olarak girer.

v Kısakürek aynı şekilde şiiri de “mutlak hakikati arama” işi olarak tanımlar. Ona göre şiir, mutlak hakikati sır ve güzellik yoluyla aramaktır. Daha sonra “şirde Usûl” ve “şirde Gaye” başlıkları altında bu işin nasıl gerçekleştirilebileceğini anlatır. Burada sembolist görüşe yaklaşır; “remzî” (sembolik) ve “sırrî” (gizemli) olmak şiirin ana vasıfları arasındadır.

v Necip Fazıl için şiiri şiir yapan üç temel faktör “mutlak hakikati aramak”; sembolik ve gizemli olmak; güzellik, heyecan, ahenk ve eda gibi özellikleri taşımaktır.

v Necip Fazıl, “Poetika”sında şiirde duygu ve düşünce dengesini önemsediğini gösterir. Ona göre felsefi ve didaktik fikir kaba, içerisinde düşünceyi eritip barındırmayan duygu ise kör ve sığdır.

v Hece veznini de aruza, açık ve kapalı hecelerin serbestçe dizilebilmesi imkânını sağlaması sebebiyle üstün görür.

v “Poetika”sındaki görüşleriyle Necip Fazıl , sembolistlerin dindışı mistisizminden farklı olarak Tanrı’ya yönelen, mükemmeliyetçi bir şiir görüşüne sahiptir.

v “Kitabe” adlı ilk şiirini 1 Temmuz 1923’te Yeni Mecmua’da yayımlayan Necip Fazıl, şairliği ile tanınmıştır.

v Şiirlerini Örümcek Ağı, Kaldırımlar , Ben ve Ötesi, 101 Hadis , Sonsuzluk Kervanı , Çile , Şiirlerim , Esselam adlarıyla kitaplaştıran şair 1974’ten sonra Esselam, 101 Hadis kitaplarının dışında kalanları Çile adı altında topluca yayımlamış; onun seçtiklerinden oluşan bütün şiirleri bu ad altında ölümünden sonra da yayımlanmaya devam etmiştir.

v Necip Fazıl, daha ilk kitabına adını veren “Örümcek Ağı” şiirinin ses mimarisi ile döneminin usta şairi Ahmet Hâşim’e “bu sesi nerden buldun çocuk?” dedirtecek kadar üstün bir başarı yakalamıştı.

v Özellikle ikinci kitabına adını veren “Kaldırımlar” şiiri Türk edebiyatının baş yapıtları arasında kabul edilmiştir.

v Necip Fazılın etkisi  ; Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Salih Zeki Aktay, Ömer Bedrettin Uşaklı, Halûk Nihat Pepeyi, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon gibi kendisinden önce şiir yayımlamaya başlamış şairleri de etkileyerek adeta bir akıma dönüşür.

v Kendi kuşağından Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer gibi şairler ile Yedi Meşale adı altında kitap çıkaran gençler, 1930’ların ortalarından itibaren Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil gibi şairlerin ilk dönem yazdıklarında Necip Fazıl’ın açık etkisi vardır..

v 1923-1940 yılları arasında şiir ortamını en çok etkileyen şairlerin başında Necip Fazıl gelir.

v Şiirinde Metafizik duyuş tarzı açısından Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu gibi şairlerin üzerinde de etkisi olmuştur.


v Orhan Okay, Necip Fazıl’ın ilk şiirlerini hazırlayan koşulları şöyle sıralar;
v Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim’in başlattıkları saf şiir akımı,
v halk, tekke ve âşık tarzı geleneğinden gelen estetik ve fonetik unsurlar,
v muhteva olarak tasavvufî, belki daha özel bir tabirle sırrî denebilecek motifler, hikmetli düşünceler;
v Batıdan Hâşim’in öncülüğünü yaptığı sembolist ve empresyonist şiirin izleri, psikolojide yeni ufuklar açmış olan Freud’un hemen bütün sanat türlerine tesir eden şuuraltı, libido gibi nazariyeleri,
v ayrıca varlığa ve zaman kavramına yeni bir mana kazandıran Bergson felsefesi ile hayatın ve insanın yeni bir yorumunu yapan varoluşçuluk...

v Onun şiiri , Tekke edebiyatının biçimsel özellikleri ile Fransız sembolizminin duyuş tarzının kendi mizacında yoğrulmuş bir sentezidir..

v Şair, 1934’de Arvasî ile tanışmasını dönüm noktası olarak kabul edip şiir çizgisini iki döneme ayırır. ilk dönem şiirlerinde biçim bakımından Tekke şiirinin söyleyiş tarzı ile sembolistlerde ve özellikle Baudelaire’de görülen bedbinlik; ikinci dönemde ise yine tekke tarzı söyleyişin olgunlaşan örnekleri ile tasavvufi söylem dikkati çeker.

v Her iki dönemde de “ben”, şiirlerin ağırlık merkezini oluşturur. Ben’in varlık karşısındaki sorgulayıcı tavrı ilk dönemde din-dışı mistik nitelik taşırken; ikinci dönemde topluma yönelme, mesaj kaygısı öne çıkar.

v iSanat konusundaki görüşü de belirsiz bir mistisizmden dine dayalı metafizik düşünceye dönüşür.

v ilk dönemini “Kaldırımlar”, ikinci dönemini ise “Sakarya Türküsü” adlı şiirleri temsil eder. .

v Bu iki dönemin dönüm noktasını ise, ilk olarak “Senfonya” adıyla yayımlanan ancak kitaplarına “Çile” başlığıyla aldığı şiir oluşturur. Klasik Batı müziğinin senfoni formu ile kurulan şiir sözünü ettiğimiz kaostan düzene, bireyin varlık karşısında yaşadığı düşünce ızdıraplarından ruh dinginliğine yönelişinin ifadesi gibidir.

ÂSAF HÂLET ÇELEBİ

v 1940’ların başlarında, Garip akımı ile birlikte yeni şiirin temsilcilerinden biri olarak ilgi görmüş.

v Küçümsenmiş, alaya alınmış bir şair olarak uzun zaman unutulan ve 1980’lerden sonra saf şiire yönelen eğilimle birlikte yeniden gündeme gelmiş bulunan Âsaf Hâlet Çelebi, çok geniş kültür coğrafyasından gelen unsurlarla yalınlık taşıyan bir şiir ortaya koymuştur.

v Sekiz yıl Galatasaray Sultanîsi’nde okuduktan sonra, kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebine gitmiş oradan ayrılarak Adliye Meslek Mektebi’ni bitirmiştir.

v Osmanlı Bankası, Denizyolları gibi çeşitli kurumlarda memurluklar yaptıktan sonra, en son istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi seminer kütüphanesinde çalıştı.

v Âsaf Hâlet Çelebi, babasından öğrendiği Farsça ve Fransızcanın yanı sıra Arapça, Hintçe, Sanskritçe gibi doğu dillerini okuyup anlayacak düzeyde bilirdi.

v Yine babasından başta Mesnevî olmak üzere, islâm tasavvufuna ait bilgileri öğrendi.

v ilk şiirleri, hiçbir kitabına almadığı klasik tarzda yazılmış gazellerden oluşan gençlik ürünleridir.

v 1937’den başlayarak yeni tarzdaki şiirlerini Ses, Küllük, Hamle, Servet-i Fünûn-Uyanış, Yeditepe, istanbul, Büyük Doğu gibi dergilerde yayımladı.

v Şiirlerini He , Lâmelif  ve bu ilk iki kitaptaki şiirlere yenilerinin de eklenmesiyle oluşan Om Mani Padme Hum adlı kitaplarında topladı.

v Mevlana, Molla Cami, Buddha, Naima, Ömer Hayyam gibi şahsiyetler ile ilgili inceleme kitapları yayımladı.

v Âsaf Hâlet Çelebi şiir hakkındaki görüşlerini “Benim Gözümle Şiir Davası” üst başlığı altındaki altı yazıda açıklamıştır. “Saf Şiir”, “Şiirde Vuzuh”, “Şiirde Şekil”, “Mücerred Şiir”, “Şiirde Ruh Ânı” ve “Şiirlerimde Mistisizm Temayülü” başlıklı bu yazı dizisinde kendi şiiriyle ilgili pek çok konunun açıklığa kavuşturulduğu görülür.

v Şiirle metafizik âlem arasında kesin bir ilişki kurar ; şiirin ve özellikle saf şiirin ilahî bir menşei, metafizik bir kaynağı olduğuna inandığını belirtir. Ona göre saf şiir, her zaman olmasa bile çoğunlukla soyut şiire yaklaşır; hikâyeden olduğu gibi tasvirden de uzaktır.

v Çelebi’nin anlayışına göre şiir, “hayatta olduğu gibi, müşahhas malzemeyle, mücerred bir âlem yaratma” işidir.

v Şairin zaman zaman Ahmet Hâşim’e, zaman zaman Garipçiler’e yaklaştığı görülür.

v Şiirde anlamı esas alan Garipçilerden farklı olarak sembolleri öne çıkaran bir anlayışa sahiptir. Buna karşın, o da Garip akımı şairleri gibi vezin ve kafiyeye karşı çıkar. Yalnız onlardan farklı olarak, klasik vezin yerine her şiirin kendisinden doğan bir ritim ve ölçüye sahip olduğunu yine alışılmış sistemler içinde olmamak kaydıyla kafiyeyi ve daha geniş anlamda sesin doğuracağı ritmi önemsediği görülür.

v Orhan Veli ve arkadaşları gibi şiirde resim, müzik gibi başka sanatların bulunmaması gerektiğine inanır. Şirde dize ve parça güzelliğinden çok bütün güzelliğinin önemine değinir.

v Çelebi’nin şiirlerinin dört temel beslenme kaynağı bulunur : doğu mistisizmi, tasavvuf, kutsal kitaplar ve çocukluğundan kalan masallar, izlenimler.

v Semih Güngör, Âsaf Hâlet’in şiirlerinde, divan şiiri anlayışıyla yazdığı gazeller, Garip şiirinin yaygın olduğu dönemde bu akımın etkisi altında bulunduğunu gösteren şiirler ve islâm tasavvuf kültüründen yararlandığı “nev’i şahsına münhasır” şiirler olmak üzere birbirinden farklı üç dönemin bulunduğunu belirtir.

v Onun şiirine mistik karakterini veren öğeleri iki grupta toplariz; birincisi şiirlerin özünü oluşturan anlam katmanındaki düzenlemedir. Burada şair, özellikle tasavvufun çeşitli motiflerini, menkıbelerin kimi merkez figürlerini hayat görüşü olarak aktarır.

v ikinci olarak Çelebi’nin şiirlerine mistik nitelik kazandıran öğe, şiirlerinde sık sık karşılaşılan ve ilk yayımlandı kları yıllarda alaya alınan, şairinin ruh hastası olduğu iddialarına yol açan yabancı dillerden alınan sözcük veya söz grupları; “ammon râ’ hotep”, “dut bu a’ru ünnek pahper”, “kama pet”, “kama tâ”, “om mani padme hum” gibi anlamı bilinmeyen ibarelerdir.

v Hem söz varlığının hem de masalsı imaj dünyası onun şiirlerinde gizemli bir hava oluşturur.

v Âsaf Hâlet Çelebi , Necip Fazıl ve Fazıl Hüsnü’den hem de Türk edebiyatında metafizik/mistik karakter taşıyan şiirler yazan başka şairlerden farklı modern mistik bir şiir oluşturmuştur. Bu şiirin en önemli ayırıcı özelliği mistik geleneğin yerli ve yabancı kaynakları ile halk kültürü ve masallarının sentezinden oluşan sezgiye dayalı bir kültür şiiri oluşudur.

v O, Necip Fazıl’ın şiirlerindeki ben’in varlıkla karşılaşmasından doğan ve adeta bir çığlığa dönüşen duygusal gerilimden ziyâde kültürün verili ürünlerinden yalın, ses mimarisi öne çıkan metinler yazmıştır. Bu yönüyle de Türk şiiri içerisinde ayrıcalıklı bir yer edinmiştir.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

v Türkçenin en üretken şairlerinden birisi olan Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kuleli Askerî Lisesi’ni ve Harp Okulu’nu bitirdi.
v Orduda on beş yıllık mecburi hizmetini tamamladıktan sonra ayrıldı. Bir süre Müfettiş olarak Çalışma Bakanlığı’nda çalıştıktan sonra, kitap ve yayın işleriyle uğraştı.

v  İstanbul Aksaray’da Kitap adlı kitabevini çalıştırdı, Türkçe adıyla aylık bir dergi çıkardı.

v Yayımlanan ilk yazısı ortaokul öğrencisi iken Yeni Adana gazetesinde çıkan bir hikâyedir.

v “Yavaşlayan Ömür” başlıklı ilk şiiri ise istanbul dergisinde yayımlanmıştır.

v Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, inkılâpçı Gençlik, Yeditepe, Türk Dili dergilerinde şiirlerini yayımladı.

v İlk kitabı Havaya Çizilen Dünya, dönemin hâkim şiir anlayışının etkisi altındadır. Vezinli kafiyeli bu ilk şiirlerinde Necip Fazıl duyarlılığı görülür.

v İkici kitabı Çocuk ve Allah şiiriyle ilgi odağı olmuştur.

v Necip Fazıl ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın poetik etkileri kadar, Peyami Safa, Mustafa Şekip Tunç gibi mistik düşüncenin o dönemdeki etkili adlarının Dağlarca’nın şiirini yönlendirdiği görülür.

v Fazıl Hüsnü’nün şiiri kimi eleştirmenlerce üç, kimilerince iki döneme ayrılmıştır.

v Cemal Süreya onun şiirini “sezgi dönemi ” ve “akıl dönemi ” biçiminde iki döneme ayırırken, 1949-55 yılları arasındaki şiirlerinin her iki dönemin izlerini de taşıyan bir geçiş dönemi olarak niteler.

v Çocuk ve Allah, Daha , Çakırın Destanı , Aç Yazı kitaplarındaki şiirler ilk dönemin, Asu ve daha sonraki şiirler ise ikinci dönemin ürünleridir.

v Dağlarca edebiyatımızda başka hiçbir şairde görülmeyen bir konu çeşitliliğine sahiptir. İnsanın evrensel ve soyut duygularından, çocukluk duyarlılığına, tarihsel olayların destanlaştırılmasından toplumcu gerçekçi konulara, Pir Sultan Abdal’dan Hiroşima’ya, bilgisayara kadar çağın insanını ilgilendiren hemen her şey şiirlerinde yer bulmuştur.

v Konu bakımından görülen bu çeşitlilik, biçim ve yapı düzeyinde de görülür. Dağlarca hem lirik hem de epik türde birçok eser vermiştir. Biçim bakımından tamamen serbest dizelerin yanı sıra düzenli aruz ve hece ölçüsü, bu vezinleri andıran ses düzenlemeleri; kafiye uygulamaları; değişik dize öbeklenmeleri vb. görülür.

v Fazıl Hüsnü’yü Necip Fazıl ve Âsaf Hâlet’ten ayıran yön, varlıkla karşılaşan insanın bu görkem karşısındaki hayret duygusudur. Bu duygunun anlık, etkileyici imajlar yoluyla aktarılmasıdır. Necip Fazıl’da varlıkla karşılaşan insanın önce bir kriz yaşadığı, sonra tasavvufi duyarlılıkla dinginliğe ulaştığı görülürken, Dağ- larca’da durum genellikle anlık ve geçici izlenimi verir. Âsaf Hâlet’te duygunun yerini kültürel motifler almıştır.

CUMHURiYET DÖNEMi TÜRK ŞİİRiNDE METAFİZİK ÖZELLİKLER TAŞIYAN DİĞER ŞİİRLER VE ŞAİRLER

v Mehmet Âkif, Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dıranas, Behçet Necatigil, Sedat Umran, Hilmi Yavuz, Ali Günvar ve daha bir çok şairin kimi şiirlerinde bu kavramlar ile ilişkilendirilebilecek motifler, söyleyişler görülür.

v Fizikötesi âlemi varlığın özü olarak kabul eden ve bu bakış açısını dünya görüşü olarak benimseyen Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Ebubekir Eroğlu gibi şairler şiirlerinde eşya, tabiat, toplum algısını bütünüyle bu perspektife oturtmuş bulunmaktadırlar.

v Genel bir bakışla Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde pek çok şairde görülebilen kimi özelliklerin metafzik/mistik eğilimler taşıyan şiir birikiminin nicelik açısından büyük bir toplamı oluşturduğu, nitelik açısından ise yönlendirici ve belirleyici bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.

v Bu özellikler :

v Varlığın madde özelliğinden başka özelliklere de sahip olması ve şiirin bu özelliklerin bir ifadesi olarak ortaya çıkması;
v İnsan varoluşunun duyulur alanla sınırlı olmaması;
v İnsanî oluşun ve algının tabiatın arkasında bulunan bir görkeme eğilimli oluşu gibi kabullerin şiirin özünü oluşturması;
v Biçimsel bakımdan somuttan soyuta, eşyadan kavrama yönelen bir eğilimin kendisini göstermesidir.

Hiç yorum yok: