AÖF EDEBİYAT 16 VE 19 .YY TÜRK EDEBİYATI 6.ÜNİTE KONU ÖZETİ
6 . ÜNİTE
LEKSİKOLOJİ VE ANLAMBİLİM TERİMLERİ
Ì Leksikoloji (sözcükbilim) terimi Yunanca leksis (kelime, söz, kelime grubu) kelimesiyle logos (bilim, bilimsel inceleme) kelimesinden oluşmuş “sözcük bilgisi” anlamında bir dilbilim alanıdır.
Ì Bir bilimsel çalışma alanı olarak leksikoloji, kelime, kelime grupları, kelime kök ve eklerini kapsayan morfem birimlerinin anlam özelliklerini, anlam genişlemelerini ve değişmelerini dilin kültürel yapısını da değerlendirerek açıklar.
Ì Anlambilim (semantik) ise kelime ve kelime birliklerinin dilin anlam özelliklerini sosyal ve psikolojik bağlamını da dikkate alarak inceleyen dilbilim alanıdır.
Ì Hem leksikoloji hem de anlambilim, dilbilimin morfoloji (yapı bilgisi) ve sentaks (sözdizimi) gibi diğer alanlarıyla çok yakın ilişki içindedir. Bu bakımdan inceledikleri konular çoğu zaman kesişirler.
OSMANLI TÜRKÇESİNDE EŞ ANLAMLILIK
Ì Tarihi Türkiye Türkçesinin en önemli ve kapsamlı alanını oluşturan Osmanlı Türkçesi bir takım dini, sosyal ve tarihi sebeplerden dolayı hem konuşma hem de yazı üsluplarında Türkçe kökenli kelimelerin yanı sıra çok yaygın olarak Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanmıştır.
Ì Bu durum edebî dilde çok daha belirgindir. Bu sebeple özellikle yazı dilinde Arapça ve Farsçadan geçmiş bazı temel kelimelere ek olarak bu dillere ait bazı gramer kurallarına da rastlanır. Bundan dolayı hem kelime hem kelime grubu hem de cümle düzeyinde aynı anlama gelebilecek ifade şekilleri birbirinin yerine geçebilecek şekilde kullanılmıştır:
Ì ba‘de “sonra” ; ba‘dehu “andan sonra” ; bûs etmek “öpmek” ; çâh‑ı mâ “ su kuyusu” ; keştî “gemi, kayık” ; süvâr olmak “binmek” ; kûze “bardak” ; âb nûş etmek “su içmek” ; seng‑i mıknatîs “mıknatîs taşı” ; şeb u rûz “géce gündüz” ; tahmîl et- “yüklemek, bindirmek” ; tilâvet etmek “okumak” ; ubûr etmek “geçmek” ; yemîn ü yesâr “sağ ve sol”
YARDIMCI FİİLLER VE BİRLEŞİK FİİLLERİN YAYGINLIĞI
Ì Osmanlıcada konuşmada yaygın olarak Türkçe kökenli fiiller kullanılırken yazı dilinde Arapça ve Farsça kökenli kelimeler Türkçe etmek, eylemek, görmek, olmak, vurmak gibi yardımcı fiillerle fiilleşerek kullanılmıştır:
Ì Ve bu şehrin önünden cereyân eden bahre Şeytân akındısı derler, gâyet şiddet üzre akar.
Ì Bunda dahi cümle âşıkân ba‘de’l-asr gelüp âyende ve revende kayıkları temâşâ edüp kesb‑i hevâ ederler.
TEKRAR GRUPLARININ YAPISI
Ì Bir tek fiili, kavramı ve düşünceyi açıklamak için sık sık eş anlamlı tekrar grupları kullanılır:
Ì Üsküdarî Mahmûd Efendi va‘z u nasîhate çıkmış derler.
Ì Cümle acemiyân ile cümle kırk dörd bin yeniçeri askeri Üsküdar’a geçüp kat-ender-kat saf saf olup…
“BEN” VE “HAKÎR, BENDE, BENDENİZ”
Ì İslami ve tasavvufi kültürün önemli bir özelliği olan alçakgönüllülük anlayışı konuşucunun kendisini ifadesinde çok açık görülür. Konuşucu kendisini birinci tekil şahıs “ben” yerine sık sık hakîr, bende “kul, köle”, bendeniz “kulunuz, köleniz” gibi alçakgönüllü ve dervişane niteliğe sahip sıfatlarla belirtir:
Ì Bu hakîr şehzâdeleri dahi ziyâret edüp anınçün şehr‑i Sivas ziyâretgâhında tahrîr olunup…
KELİMELERİN GELENEKSEL YAZIMLARI VE TELAFFUZLARI
Ì Osmanlıca eserlerde kimi kelime ve ekler bazen geleneksel Osmanlı yazı dilindeki şekliyle bazen de günlük konuşmada söylendiği şekilde yazılmıştır. Bu çifte söylenişli ve imlalı kelimelerin birisi eski, diğeri ise yeni şekillerdir.
Ì Günümüz Türkçesinde birinci şekiller büyük ölçüde kaybolmuştur. Bunlar arasında ayru - ayrı, bârgîr – beygir, çârtâk – çardak, deyü - diye, dürlü - türlü, gelüp - gelip, kimesne - kimse, tobra - torba gibi şekiller sayılabilir.
Ì Benzer şekilde “Fransız” kelimesi ise Fransızlu - Fransızlı - Fransız olarak üç farklı şekilde kullanılmıştır. Bu şekillerin hepsi çeşitli dönemlerde günlük hayatta karışık olarak hem konuşma hem de yazı dilinde yaygın olarak kullanılmıştır:
Ì Çârtâk emîni ve çardak çorbacısı ve çardak nâ’ibi ve muhtesib ağası cümle tevâbi‘leriyle pür-silâh olup…
BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMALARI VE TERİMLEŞME
Ì Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Osmanlı Türkçesinde de belirtisiz isim tamlamaları terim yapımında çok kullanılmıştır. Belirtisiz tamlamalar bazen birleşik isim haline geçtiğinde tamlama içinde, belirtilen durumunda olan kelimeler ikinci kere iyelik eki alabilir.
Ì Hazîne defterdârı ve defter kethüdâsı ve timar defterdârı ve çavuşlar kethüdâsı ve çavuşlar emîni ve kâtibi vardır ve alaybeğisi ve çeribaşısı dahi vardır.
BÜYÜK SAYILAR: “YÜZ BİN” SAYISININ KATLARI VE “KERRE” İLE İFADESİ
Ì XIX. yüzyılda Batı dillerinden “milyon” kelimesi gelmeden önce yüz binin üzerindeki sayılar kerre kelimesiyle yüz binin katları şeklinde sıfat tamlaması/grubu içinde söylenmiştir: Taraf‑ı pâdişâhîden vezîrinin hâssı on iki kerre yüz bin ve on dörd bin altı yüz akçedir.
DOLAYLI ANLATIMDA DÉ- VE EYİT- FİİLLERİ
Ì İçinde iç cümle dediğimiz aktarma cümlesi bulunan dolaylı anlatımlarda dé- (dédi, déyü/ deyü, vb) ve eyit- (eyitdi, vb) fiilleri iç cümleyi ana cümleye bağlamada kullanılır:
Ì “Evliyâm! Bilir misin? Engürü vilâyeti yanında Balıkhisâr köyünde ol kış günü bizi basdığın zamân senden aceb cân kurtardık, aceb gâfil idik. Avretler gibi âteş başında otururduk.
.
BATIDAN GELEN KELİMELER
Ì Osmanlı Türkçesinde XIX. yüzyıldan sonra Batılı kelimeler yazıda görülmeye başlamıştır.
Ì Bu kelimeler önce bazen açıklayıcı bir kelime grubuyla veya Osmanlıcada öteden beri kullanılmakta olan kelimelerle birlikte kullanılmıştır.
Ì Bu kelimeler arasında dok - büyük havuz, eskuir - mahalle bostanı, kanal - tür’a, klüb - cem’iyyetgāh, polis – zâbit gibi kelimeler sayılabilir. Karşılığı olmayan vapor (buharlı motorla çalışan araçlar), gazeta (gazete), telegrafya (telgraf) gibi kelimeler olduğu gibi kullanılmıştır:
OSMANLI TÜRKÇESİNDE ÜSLUPLAR
Ì Orta nesir adı verilen orta sınıf konuşma Türkçesinin esas alındığı eserlerde dua, dinî ve edebî konuların anlatıldığı bölümlerde ağdalı bir üslup görülse de genel olarak eserlerin dili daha anlaşılır yapı ve üslupla kurulur. Aşağıdaki örnek cümleler kolay anlaşılır ve izlenebilir niteliktedir:
Ì İşte bu mâdde içün kimse uşak kullanmayup bakkâldan sebz ve etciden, manavdan ne alacaksa alır ve sırtına vurur hânesine gelir.
Ì Karşılıklı konuşmalarda ve nasihatlerde üslup nispeten sadedir:
Ì Hemân sofrayı şu kar üstüne getir, burada yeyelim” deyü kar üstüne kasden oturdum, “Bre hacı! Allah aşkına olsun.
Ì Yazarlar eserlerin tasvir kısımlarında ve duygu yoğunluğu yaşadıkları kısımlarda Arapça ve Farsça tamlamaların yoğun kullanıldığı klasik Osmanlıca nesir üslubunu kullanmışlardır.
Ì Duygusal anlar: İngiltere’nin âb ü hevâsında letâfet olmadığı misillü dâ’ima âyine-i âfitâb-ı cihân-tâbı gubâr-ı gumâm ile mağmûm ve mükedder olması sebebiyle ahâlîsinin dahi mezâyâ-yı tabâyi ve emziceleri muğber olup herkesde ma’nevî bir inkisâr-ı derûn mevcûd olduğunda ve makâm-ı üns ü lügat olacak kahve dükkânları bulunmadığından ehibbâ ve âşinâsı olmayan gurebâ takımı bir vechle eğlenemez.
Ì Tasvirler: Eşkâl‑i kal‘a‑i Ankara: Evvelâ bir kûh‑ı bâlânın tâ zirve‑i a‘lâsında dörd kat beyâz sengbinâ bir kal‘a‑i ra‘nâ, hısn‑ı hasîn ve sedd‑i metîn bir hisâr‑ı Kahkahâ-vâr-ı sûr‑üstüvârdır.
DİL, DİN VE KÜLTÜR İÇERİKLİ DOĞRUDAN ALINTILAR
Ì Yazı dilinde ve kültürlü kişilerin konuşmalarında Arapça ve Farsça ayet, hadis, kelam-ı kibar, deyim veya bunlara telmihte bulunan ifadelere yer verilir:
Ì Hemân Köprülü ve Kara Sefer Paşa “Nicesin Koca Varvar Alî Paşa! Bu fenâ dârı gurûruna dayanup bizi giriftâr‑ı bend‑i hicrân eyledin. “Men dakka dukka” cihânı idüğün bilmedin mi? (Çalma kapısını çalarlar kapını.)
Ì Rızâ lokmasına kanâ‘at eyle, eline giren mâlı dahi isrâf etme, kanâ‘atle geçin, “Elkanâ‘ atü kenzün lâ yüfnâ” demişler. (Kanaat sonsuz bir hazinedir)
DİN VE DEVLET BÜYÜKLERİNİ DUAYLA ANMAK
Ì Din, devlet ve tasavvuf büyüklerinin isimlerinden sonra Arapça bir takım yerleşik dualar söylemek çok yaygındır:
Ì Kötü şöhretli dini ve tarihi şahsiyetlerin isimlerinden sonra beddua nitelikli sıfatlar kullanılır:
Ì Din, devlet ve toplum için önemli şahsiyetler, eserler ve kavramlar genel olarak saygılı ve yüceltici ifade ve sıfatlarla zikredilir. Bu saygı ve yüceltici ifadeler daha çok Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yapılır:
Ì Koca Mi‘mâr Sinân, üzerine bir kubbe‑i münevver etmişdir. (nurlu kubbe)
Ì Ebussu‘ûd Efendi Tefsîr‑i şerîf’in bu bâğda te’lîf etmişdir. (yüce şerefli Tefsir)
OSMANLI TÜRKÇESİNDE İFADE KALIPLARI
SELAMLAŞMA
Ì Selâmün aleyküm ev sâhibleri! Müsâfir alır mısınız?”
Ì Safâ geldin, hoş geldin!
Ì Es-selâmü aleyküm ey âşıkân?
Ì Ve aleyküm selâm!
HİTAPLAR
Ì A benim cânım!
Ì Hakîrin şerîki karındaşım, cânım.
Ì Sultânım, yâr‑ı kadîmim, ömrüm, cânım, şerîkim ve çelebim.
Ì Şeyhzâde azizimsin.
TEŞEKKÜR, DUA, KUTLAMA VE İYİ TEMENNİLER BİLDİREN İFADELER
Ì Âkıbetin hayr olsun.
Ì Allah mübârek eyleye.
BEDDUA, AZARLAMA, KIZMA VE TEHDİT
Ì Alıkon şu gidiyi.
Ì Ayâ ol günü görem mi ki ol a‘mâ Şemseddîn Muhammed’üŋ meyyit namâzın kılam.
Ì Bre ak sakalı şimdi kızıl kanda boyanacak, ben senin neni aldım?
Ì Bu bâbda sâdır olan emrimüŋ icrâsında dakîka fevt eylemeyesin.
Ì Allah belâcığın versin.
NASİHAT
Ì Diyâr‑ı gurbetde sâhib‑i tedârik olup merd ol ve ehl‑i derde yâr ol.
Ì Sakının Nûru’l-hüdâ celâlinden.
Ì Yollarda gâfil gitmen, herkesi refîk etmen. Yürü Allah getire.
BAŞSAĞLIĞI, ÜZÜNTÜ VE KEDER BİLDİRME
Ì Harâretden yürek yandı.
Ì Haber gelince cihân başıma teng ü dar oldu.
Ì Ol merhûmların meyyitlerin deryâya atınca gemi içre bir gıriv u feryâd kopup herkes hayâtdan me’yûs olup cân bâzârına düşdüler.
Ì Siz sağ olun. Pederiniz merhûm oldu.
RİCA, İMDAT VE KABUL
Ì Âkıbetin hayr olsun. Kabûl etdim.
Ì Bre meded, ayağım.
Ì El-amân ey güzîde asker‑i Âl‑i Osmân!
Ì Eyle olsun.
Ì Evlâdın Mustafâ başiyçün olsun mâlımı alup kuşça cânım âzâd eyle.
Ì Meded Sultânım! Hemân bana mektûblar veriniz.
Ì Biz de ordunuzda bulunalım.
Ì Paşaya bir muhabbetnâmeniz ihsân edüp bu ma‘zûllığında mahzûn kalbini dilşâd ve vîrân gönlünü âbâd édün.
Ì Sultânım! Atlarım yoruldu. Üç küheylân ihsân eyle.
ŞAŞKINLIK VE UTANMA
Ì Bre gerçek mi?
Ì Hay benim bozahâneye girdiğim gördüler deyü hicâbımdan yére geçdim.
Ì Meğer ne gördüm, bozahâne imiş!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder