Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...
Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Kâğıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.
Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.
Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sn, esen dallar arasından.
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sn, esen dallar arasından.
Ey unutuş! Kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.
Olvido şiiri günün ağır bir bulut gibi gecenin üzerine devrildiği akşamüstü vaktinin öznede uyandırdığı ve tamamı hatıraların malı olan ‘unutulmuş’ şeyler üzerine kurgulanmıştır. Manzumeyi sürükleyen duygu ‘hatırlama’dır. Unutuşun penceresinden hatıralar ormanına bakan bir öznenin kendi özel tarihinden hatırlayabildiklerini sıralı bir dizge izlemeden dile getirmesidir. Durgun suya atılan taşın yaydığı dalgalar gibi özne hatıraların labirentinde kendi iç yolculuğuna çıkarak oradan devşirdiği hayatına dair resimleri tekrar yaşama çabası içine girmiştir.
Olvido (Unutuş) öznenin iç dünyasını, uyuyan hatıralarını uyaracak bir zamana ihtiyaç duymuştur. Birçok şairin değişik biçimlerde algılayıp yorumladığı akşamüstü şair için hatıraların uyanma vaktidir. Akşamüstü özneye göre hoyrat yani ‘yıpratıcı’dır. Günün saltanatıyla birlikte gitmesiyle onun açtığı boşluğu yalnızlığı doldurmaktadır. Artık hatıraların bohçasından yavaş yavaş yaşanmışlıklar çıkmaya başlayıp hafıza denilen o gizli ve saklı kutuyu harekete geçirmeye başlayacaktır.
Unutuşun tunç kapısını zorlayan dalga dalga pişmanlıklar tekrar tekrar yaşanan birer hayat sahnesidir. Hafıza ve bilincin gayri nizamı hareketi özneyi birdenbire doğduğu eve, çocukluğuna götürür. Çocukluğa ait eve dair eşyalar birer birer göz önünden geçmektedir. Lamba, merdiven, susmuş ninnilerle gıcırdayan beşik öznenin hafızasında yer eden özel eşyalar olarak anlam kazanır.
Özne bu duygularla çocukluğundan ilk gençliğine, oradan da gençliğine döner. Artık kâğıtlarda yarım bırakılmış şiirin söylenmemiş aşkın güzelliğiyle anlam kazandığı anlaşılır. Yaşadığı onca olaylardan sonra insanın sadece belli şeyleri hatırlaması bir haksızlıktır aslında. Geçip gidin birçok ay ve yılın hafızamızda bir fotoğraf bırakmadan kaybolması ne kadar acıdır. Özne bu trajik durumu;
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Dizeleriyle dile getirir. Onca resim arasında bunların bilinç üstüne çıkması ya da hafızanın tunç kapısını zorlayıp gün ışığına çıkması başka türlü nasıl açıklanabilir? Bütün bu resimleri dışa vuran ya da hafızada saklayan söylenmemiş aşkın güzelliğidir. Öznenin tek başına yaşadığı, başkasına ya da muhatabına söyleyemediği anlaşılan aşkın güzelliğiyledir.
Bir sonraki bend öznenin daha ileriki yaşlardaki hayat tablolarına aittir. Artık aşklar halay çeken kızlar misali kolkola çekip gitmiştir. Geride yorgun erkekleri geceye bırakan geçmiş zaman etekleri diye tasvir edilen ‘yorucu aşklar’ kalmıştır. Özne bu kez aşkın dönüp dolaşıp geldiği cinsellik noktasındadır. Cinsellik ihtiyar ağaçlı kuytu bahçelerde sürüklenip giden ayışığı gibi fısıltıyla ve nazla yaşanan bir durumdur. Cinselliğin bu denli örtük ve mahrem bir bağlamda verilmiş olması doğru bir tespitle hafızanın bu işlevle ilgili resimlerinin net olmamasından kaynaklanmaktadır. Cinselliğin bakıyesi geceye bıraktığı yorgun erkeklerle ifadesini bulur. Bu aynı zamanda tek yönlü bir aşkın da göstergesidir.
Manzumenin bir sonraki bendi ‘aldanış’ duygusu üzerine kurgulanmıştır. Aldanış şair tarafından ömrün en güzel türküsü olarak nitelenir. Zira yalan yeminlerin tanığı çiçekler ebedî âşığın dönüşünü boşuna bekleyecektir; her garipsi ayak izi kar içinde dönmeyen âşığın serptiği çiçekler gibi duracaktır. O zaman aldanış bile bile bir gerçeğe teslim olma anlamına gelir. Fakat o bundan şikâyet etmez. Aldanmayı da hayatımızın bir güzelliği olarak görür.
Manzumenin bir sonraki bendinde öznenin artık soyut anlatımdan çıkıp somut bir nesneye yöneldiğini görürüz. Bu bir gülüşü olsun görülmemiş ‘kadın’dır. Öznenin hafızasının labirentleri arasında yolunu bulup bilinç üstüne çıkan bu kadın portresinin özneye hiç de iyi olmayan anları hatırlattığını rahatlıkla söyleyebiliniriz.
Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.
Akşamüstü özneyi yıpratmaya devam eder. Esen dallar arasından bir parıltı gibi görünüp kaybolan belki de söylenmemiş aşkın nesnesi olan kadındır. Onun şimdiye dek bir gülüşü olsun görülmemiştir. Fakat o aşkı tek kişilik yaşayan her âşık için aşkın aynasında ölümsüzdür. Çünkü ona bakan onu orda gören öznenin içindeki aşk duygusudur. Bir bakıma güzellik nesnede değil ona bakan gözdedir. Öznenin geçmişe bağlılığını bu aşk duygusu sağlar.
Manzumenin son bendi şiire de adını veren olvido / unutuş kavramı üzerine kurgulanmıştır. Şiirin başında unutuşun tunç kapısını zorlayıp oradan içeri giren hatıralar artık özneyi iyice yormuştur. Özne;
Ey unutuş! Kapat artık pencereni,
Dizesiyle bu hoşnutsuzluğunu dile getirir. O dünya artık sular altındadır. Macerası çoktan bitmiş şeylerdir bunlar. Şimdi artık amansız gecenin başladığı vakittir. Akşamüstünün hoyratlığının (yıpratıcılığının) yerini gecenin amansızlığı almıştır. Daha büyük bir ıstırabı isteyerek özne kurtulmayı arzulamaktadır. Bunun adı ‘unutuş’tur. Hatırladıkça yıpranan özne unutmayı isteyerek huzur bulmayı arzular.
Dünya edebiyatında çokça işlenen bir temayı başarılı bir şekilde derinliğine işleyen şair, hem kullandığı hece vezniyle hem şekil ve biçimdeki ustalığıyla Türkçe’nin yüzakı şiirlerden birini vücuda getirmiştir. Modern şiirimizde Yahya Kemal’in açtığı ‘beyaz Türkçe’ yolunda ilerleyen Dıranas, ondan ayrı olarak kullandığı vezne hâkimiyetiyle de Türk şiirini aruzsuz düşünemeyenlere böyle estetik bir örnekle cevap vermiş olmaktadır.
Doç. Dr. Ali İhsan KOLCU
Olvido (Unutuş) öznenin iç dünyasını, uyuyan hatıralarını uyaracak bir zamana ihtiyaç duymuştur. Birçok şairin değişik biçimlerde algılayıp yorumladığı akşamüstü şair için hatıraların uyanma vaktidir. Akşamüstü özneye göre hoyrat yani ‘yıpratıcı’dır. Günün saltanatıyla birlikte gitmesiyle onun açtığı boşluğu yalnızlığı doldurmaktadır. Artık hatıraların bohçasından yavaş yavaş yaşanmışlıklar çıkmaya başlayıp hafıza denilen o gizli ve saklı kutuyu harekete geçirmeye başlayacaktır.
Unutuşun tunç kapısını zorlayan dalga dalga pişmanlıklar tekrar tekrar yaşanan birer hayat sahnesidir. Hafıza ve bilincin gayri nizamı hareketi özneyi birdenbire doğduğu eve, çocukluğuna götürür. Çocukluğa ait eve dair eşyalar birer birer göz önünden geçmektedir. Lamba, merdiven, susmuş ninnilerle gıcırdayan beşik öznenin hafızasında yer eden özel eşyalar olarak anlam kazanır.
Özne bu duygularla çocukluğundan ilk gençliğine, oradan da gençliğine döner. Artık kâğıtlarda yarım bırakılmış şiirin söylenmemiş aşkın güzelliğiyle anlam kazandığı anlaşılır. Yaşadığı onca olaylardan sonra insanın sadece belli şeyleri hatırlaması bir haksızlıktır aslında. Geçip gidin birçok ay ve yılın hafızamızda bir fotoğraf bırakmadan kaybolması ne kadar acıdır. Özne bu trajik durumu;
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Dizeleriyle dile getirir. Onca resim arasında bunların bilinç üstüne çıkması ya da hafızanın tunç kapısını zorlayıp gün ışığına çıkması başka türlü nasıl açıklanabilir? Bütün bu resimleri dışa vuran ya da hafızada saklayan söylenmemiş aşkın güzelliğidir. Öznenin tek başına yaşadığı, başkasına ya da muhatabına söyleyemediği anlaşılan aşkın güzelliğiyledir.
Bir sonraki bend öznenin daha ileriki yaşlardaki hayat tablolarına aittir. Artık aşklar halay çeken kızlar misali kolkola çekip gitmiştir. Geride yorgun erkekleri geceye bırakan geçmiş zaman etekleri diye tasvir edilen ‘yorucu aşklar’ kalmıştır. Özne bu kez aşkın dönüp dolaşıp geldiği cinsellik noktasındadır. Cinsellik ihtiyar ağaçlı kuytu bahçelerde sürüklenip giden ayışığı gibi fısıltıyla ve nazla yaşanan bir durumdur. Cinselliğin bu denli örtük ve mahrem bir bağlamda verilmiş olması doğru bir tespitle hafızanın bu işlevle ilgili resimlerinin net olmamasından kaynaklanmaktadır. Cinselliğin bakıyesi geceye bıraktığı yorgun erkeklerle ifadesini bulur. Bu aynı zamanda tek yönlü bir aşkın da göstergesidir.
Manzumenin bir sonraki bendi ‘aldanış’ duygusu üzerine kurgulanmıştır. Aldanış şair tarafından ömrün en güzel türküsü olarak nitelenir. Zira yalan yeminlerin tanığı çiçekler ebedî âşığın dönüşünü boşuna bekleyecektir; her garipsi ayak izi kar içinde dönmeyen âşığın serptiği çiçekler gibi duracaktır. O zaman aldanış bile bile bir gerçeğe teslim olma anlamına gelir. Fakat o bundan şikâyet etmez. Aldanmayı da hayatımızın bir güzelliği olarak görür.
Manzumenin bir sonraki bendinde öznenin artık soyut anlatımdan çıkıp somut bir nesneye yöneldiğini görürüz. Bu bir gülüşü olsun görülmemiş ‘kadın’dır. Öznenin hafızasının labirentleri arasında yolunu bulup bilinç üstüne çıkan bu kadın portresinin özneye hiç de iyi olmayan anları hatırlattığını rahatlıkla söyleyebiliniriz.
Ya sen! Ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.
Akşamüstü özneyi yıpratmaya devam eder. Esen dallar arasından bir parıltı gibi görünüp kaybolan belki de söylenmemiş aşkın nesnesi olan kadındır. Onun şimdiye dek bir gülüşü olsun görülmemiştir. Fakat o aşkı tek kişilik yaşayan her âşık için aşkın aynasında ölümsüzdür. Çünkü ona bakan onu orda gören öznenin içindeki aşk duygusudur. Bir bakıma güzellik nesnede değil ona bakan gözdedir. Öznenin geçmişe bağlılığını bu aşk duygusu sağlar.
Manzumenin son bendi şiire de adını veren olvido / unutuş kavramı üzerine kurgulanmıştır. Şiirin başında unutuşun tunç kapısını zorlayıp oradan içeri giren hatıralar artık özneyi iyice yormuştur. Özne;
Ey unutuş! Kapat artık pencereni,
Dizesiyle bu hoşnutsuzluğunu dile getirir. O dünya artık sular altındadır. Macerası çoktan bitmiş şeylerdir bunlar. Şimdi artık amansız gecenin başladığı vakittir. Akşamüstünün hoyratlığının (yıpratıcılığının) yerini gecenin amansızlığı almıştır. Daha büyük bir ıstırabı isteyerek özne kurtulmayı arzulamaktadır. Bunun adı ‘unutuş’tur. Hatırladıkça yıpranan özne unutmayı isteyerek huzur bulmayı arzular.
Dünya edebiyatında çokça işlenen bir temayı başarılı bir şekilde derinliğine işleyen şair, hem kullandığı hece vezniyle hem şekil ve biçimdeki ustalığıyla Türkçe’nin yüzakı şiirlerden birini vücuda getirmiştir. Modern şiirimizde Yahya Kemal’in açtığı ‘beyaz Türkçe’ yolunda ilerleyen Dıranas, ondan ayrı olarak kullandığı vezne hâkimiyetiyle de Türk şiirini aruzsuz düşünemeyenlere böyle estetik bir örnekle cevap vermiş olmaktadır.
Doç. Dr. Ali İhsan KOLCU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder