PEYGAMBERLİK MERTEBESİNE YÜKSELTİLEN ŞAİRİMİZ VARDI
Son dönemlerde ülkemizde "medya" ile "medyum" birbirine karıştı. Yandaş medyada bilgiye-belgeye dayanmayan senaryolar üretiliyor.
Komplo teorilerini, ruh çağırma seanslarına katılıp ruhlarla konuşarak mı yapıyorlar, bilemem. Bildiğim, geçtiğimiz yıllarda ruh çağırma seanslarına katılan ünlü şairler, yazarlar ve gazeteciler olduğudur. Hatta bir gün, bu ruh çağırma seansı sırasında olanlar oldu... İşte ünlü isimlerin medyumluk serüvenleri...
Sen gözlerimde bir renk
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın...
Rast makamındaki bu şarkıyı kim bilmez ki?
Erol Sayın'ın bestelediği bu şarkının sözleri, şair Enis Behiç Koryürek'e aitti.
Enis Behiç Bey (1892-1949) İstanbulluydu.
İstanbul, Selanik ve Üsküp'te okudu. Mülkiyeyi bitirdi.
Dışişleri'nde çalıştı; Bükreş ve Budapeşte'de görev yaptı. Çalışma Bakanlığı'nda müsteşarlık görevinde bulundu.
Osmanlıca'ya hep karşı çıktı. Türkçü'ydü. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı destekledi; Mustafa Kemal'e hayrandı. Kemalizm'i halka anlatmak için Anadolu'yu dolaştı.
Türk şiirinin "Beş Hececiler" akımının en özgün şairlerindendi.
Ve 1946 yılının bir ekim günü...
Enis Behiç Koryürek'in hayatı değişti.
Ey ruh geldinse...
Ankara...
Ruh çağırma toplantılarına katılmayı sürekli reddeden Enis Behiç Bey, istemeyerek geldiği bu yeni yapılmış apartman dairesine girdi.
Ev sahibi, Türkiye'deki ruh çağırma olayının öncüsü Dr. Bedri Ruhselman idi.
Önce; beş kişilik misafirlerine "hoş geldiniz" deyip hal hatır sorduktan sonra; gramofona Paganini'nin "Şeytan Trilleri" taş plağını koydu.
Sonra; 12 yaşındayken okuduğu ve hayatını değiştirdiği Gayret Kitabevi sahibi Mösyö Garbis'in "Cinlerle Muhabere" (Haberleşme) kitabından satırlar okudu.
Vakit gece yarısını buldu.
Perdeler sıkıca kapatıldı, ampuller söndürüldü.
Altı kişilik yuvarlak masanın etrafına geçtiler.
Tek bir mum, masanın üzerindeki içinde harfler ve bazı kelimelerin yazılı olduğu kadife altıgen bir kutu ile büyük bir fincanı aydınlatmaya ancak yetiyordu.
Bedri Ruhselman kısık bir sesle herkesin parmaklarını fincanın üzerine koymasını söyledi. Odada derin bir sessizlik vardı.
Ruh çağırma toplantısı böyle başladı...
Birkaç dakika bir şey olmadı.
Sonra nereden estiği bilinmeyen hafif bir rüzgár, mumun alevini titretmeye başladı. Fincan sarsıldı. Altıgen kutunun kapağı açıldı; kutudan fırlayan harfler ve kelimeler bazı cümleler oluşturdu! Masadakiler telaşla bu cümleleri okumaya çalışırken...
Dervişi görüp bayıldı
Şair Enis Behiç Koryürek gözleri yuvalarından fırlayacak şekilde tavana bakıyordu. Yirmi santim boyundaki bir Mevlevi derviş, başını sol yanına yatırmış, ellerini göğsünde çaprazlamış bir halde sema yapıyordu!
Enis Behiç Bey, dervişi arkadaşlarına göstermek istedi. Parmağıyla tavanı işaret etti. Arkadaşları hiçbir şey anlamadı.
Enis Behiç Bey oturduğu sandalyenin üstüne çıktı; dervişi göstererek "Bakın bakın" dedi. Ve düşüp bayıldı.
Dervişi onun dışında kimse görmemişti.
Enis Behiç Koryürek kendine geldikten sonra toplantıya devam edildi. Mevlevi dervişin kim olduğu masanın üzerine yayılmış harfler ve kelimelerle araştırılmaya çalışıldı. Buldular da adını, Süleyman Çelebi.
Gelen ruha, mevlit yazarı Süleyman Çelebi olup olmadığını sordular. Değildi.
Ruh, masadaki harfler ve kelimelerle oynamaya başladı; adı Çedikçi Süleyman Çelebi'ydi; Haliç'in donduğu kış hastalanmış ve iki yıl sonra da memleketi Trabzon'da vefat etmişti. Mezarının üstünde bahçe vardı.
Hayata bakışı değişti
Enis Behiç Koryürek istemeyerek geldiği bu evden, ruhun bedenden ayrıldıktan sonra dünyayı sık sık ziyaret ettiğine inanarak çıktı.
O günden sonra hem kendisi hem şiirleri ve hem de hayata bakışı tamamen değişti.
Enis Behiç Koryürek, Çedikçi Süleyman Çelebi ile ilişkisini hiç kesmedi. Şair ve hariciyeci arkadaşlarının, çalışmaktan çok yorulduğu, biraz bir hastanede dinlenmesi gerektiği şeklindeki önerilerine kızgınlıkla yanıt verdi. Zamanla eski çevresiyle ilişkileri koptu. Artık mistik şiirler yazıyordu.
İlham alıyordu
Şiirlerini "Varidat-ı Süleyman" adlı kitabında topladı. Kitabın kapağında, "Çedikçi Süleyman Çelebi Ruhundan İlhamlar" yazılıydı.
Önsözünde şöyle diyordu:
"O sözler edası, musikisi, manası benim tarzımdan bambaşka olan, fakat bu başkalıkla beraber gene benden bir koku, bir gölge taşıyan o sözler, ömrümde hiç düşünmediğim ve söylemesini aklımdan hiç geçirmediğim o sözler, içimden, benim içerimin daha içerisinden birdenbire fışkırıp çağlayan bir su gibi, emeksiz, engelsiz akıyor, akıyordu."
Enis Behiç Bey başka bir "áleme" geçmişti.
Bu konu psikolojinin, psikiyatrinin alanına giriyordu kuşkusuz; ya da edebiyatçıların "ilham" meselesine.
'O bir peygamber'
Ancak, mesele bilimin ve edebiyatın dışına çıktı.
Ankara'da bir dairede gece yarısı başlayan ruh çağırma olayı birdenbire Türkiye'nin tartıştığı konu haline geldi.
Şöyle ki:
Arusi Şeyhi Ömer Fevzi Mardin, Enis Behiç Koryürek'in "peygamber" olduğunu, kitabı "Varidat-ı Süleyman"ın da Cebrail aracılığıyla yazdırıldığını ve bütün kutsal kitapların özü olduğunu söyledi.
Kitap üzerine yazdığı "Varidat-ı Süleyman Şerhi"nde bakın neler var:
"Varidat-ı Süleyman adlı bu kitabın içeriği eşsiz, benzersiz; oluşma biçimi olağanüstü bir olaydı. Çünkü bu içerik, ölümlü bir insanın sesi kullanılarak ortaya konmuş Allah sözü idi. Olağanüstülüğü şu nedenleydi: Ağzından bu sözler çıkan kişinin aktardığı bilgilerin çoğundan, yani ilahiyat ilminden haberi yoktu. Her olağanüstülük gibi bu da ilahi bir olay yani bir mucizedir. Bu sözleri Enis Bey'in içine girerek Allah'tan başkası söylemiş olamaz. Söylenen Enis Bey'in sesini kullanan, 'Ruh-ül Kudüs'tür, yani Allah'ın 'Zat' nurudur. Cebrail Aleyhisselam bu meyandadır. Peygamberler devrinden sonra Ruh-ül Kudüs'ün dünyaya kelam getirdiği işitilmiş değildi. Bu ilk kez Enis Bey'de gerçekleşiyor. Allah'ın mucizesidir bu."
Uzatmaya gerek var mı?
Meseleyi aslında Şeyh Cüneyd Bağdadi'nin güzel bir sözü özetliyor:
"Allah'ın velileri ile delileri arasında soğan zarı kadar mesafe vardır!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder