Hürrem Haseki Sultan :Kanuni nikahla almıştır. Ukrayna asıllıdır.4 Şehzade ve 1 Kadın Sultan'ın annesi
Mahidevran Haseki Sultan : Şehzade Mustafa'nın annesi
Gülfem Hatun : Şehzade Murad'ın annesi
Fülane Hatun :Şehzade Mahmud'un annesi
Şehzade Emirhan (1512-?)
Şehzade Mahmud(1512-1521)
Şehzade Mustafa (1515-1553)
Şehzade Murad
Şehzade Mehmed(1521-1543)
Şehzade Abdullah
II. Selim(1524-1574) ( Kanuni den sonra tahta geçmiştir.Lakabı Sarı Selim)
Şehzade Bayezid(1525-1562)
Şehzade Mehmed(1526-1533)
Şehzade Cihangir(1531-1553)
Şehzade Orhan(1543-1562)
Şehzade Osman(1545-1562)
Şehzade Orhan(1554-1562)
(Son üç şehzadenin küçük yaşta öldükleri sanılmaktadır.)
Kız çocukları
Mihrimah Sultan (1522-1578)
Raziye Sultan
Fatma Sultan
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Şehzade Ahmet,Şehzade Abdullah,Şehzade Abdullah,Şehzade Mehmed adında oğulları olduğu bilinmektedir.
I. KANUNİ SULTAN SÜLEY HANIMLARI VE ÇOCUKLARI
Yılmaz Oztuna; Kanuni'nin zevcelerinin sayısını, dört tane olarak gösterir ve bunlardan 1496'da doğup , 1550'de vefat eden ve adı bilinmeyen ancak, Mahmud adlı bir şehzadesi bulunan ve kendi makberi Şehzade camiinde bulunan bir hanımdan haber verir.
1499'da Bursa'da doğmuş Abdullah kızı Mahi Devran Haseki, 1581'de 82 yaşında ölmüştür. Evliliği 52 sene sürmüşse de, bunun fiili olmadığını Mahi Devran Haseki'nin 1534'den sonra oğlunun yanında yaşadığını bildiriyor. 1553'de yerleştiği Bursa'da, 28 sene muammer olmuş ve oğlu Şehzade Mustafa'nın türbesine defnolunmuştur.
Kaanuni'nin 3. hanımı ise; Gülfem Hatun adlı 1497'de İstanbul'da doğmuş, 65 yaşında olduğu halde yine İstanbul'da vefat eden bu zevcesi 51 sene süren izdivaç müddetiyle görülüyor ki evliliği 14 yaşındayken vukubulmuştur. Muraâd adlı bir şehzadesini babası boğdurtmuştur.
Dördüncü Hatun ise; Hurrem Haseki Sultandır. 1506'da İstanbulda doğmuştur. Ortodoks bir rahibin kızıdır, Müslüman olmadan önceki esas adı Aleksandra Lisovska'dır ve Roksalan'da denmektedir. Evlendiğinde oda 14 yaşında olup, 38 yıl dünyanın en büyük devlet başkanının hanımı olarak yaşamıştır. 1558'de vefatın da Süleymaniye Camiindeki türbesine gömüldü. Muhteşem Kaanuni'ye dört şehzade bir Sultanhanım doğurdu. Kızı Mihrimah olup, erkek çocukları, Mehmed, Selim, Bayezid, Cihangir ve Abdullah adlı şehzadelerdi. Çok hayrat yaptırmıştır. Mimar/Sinan'ı çok çalıştırmıştır.
Bir de Uluçay'a göz atalım ,bakalim bu hususda neler yazmış!
Uluçay bey, Hurrem Sultan, Mahidevran ve Gülfem Hatundan bahsetmekle beraber adı bilinmeyen hanımdan bahsetmez ancak Kaanuninin başka eşleri olabileceğimde beyan eder. Gülfem Hatun'unsa öldurulduğunu yazar. Ancak kabir taşında şehide-i saide yazıyor olması yâni kutlu şehid mânasına gelen bu ifadenin kötü bir eylemin sahibi olmadığını akla getiriyor. Hurrem Sultan hakkında uluçay menşei hakkında pek çok çeşit rivayet ileri sürmüştür. Ancak İstanbul'da doğdu dememiştir. Mahidevran hatunun, Hurrem Sultan ile hayli didiştiği ancak galibiyetin Hurrem'de kaldığı, su götürmez.
Kaanuni'nin kızlarına gelince uluçay, Mihrimah hanımsultan'ın ve Raziye hanımsultan'ın kızından başka kız yazmamaktadır. Mihrimah Sultan Kaanuni'nin tek kızı olduğu hususu, Yahya Efendiye ait türbede medfun ve kabir taşında "Tasasız Raziye Sultan Kaanuni Sultan Süleyman kerimesi ve Yahya Efendinin mânevi kızı" olduğu yazılı olması böylece bir tashihe uğramış oluyor.
Bunun yanında Mihrimah Sultan'in İstanbul'da 1522'de doğduğu ve 25/ocak/1578'de Istanbulda vefat babasının türbesine defnolunmuştur. Çok hayırhah bir hanımdır. Edirnekapı'daki Sinan yapısı Camii bu hanımsultan yaptırmış ve adıyla anılmaktadır. İzdivacı 1539'da Rüstem Paşa ile olmuştur. Rüstem Paşa daha sonra sadrıazam yapılmıştır. Hurrem Sultan-Mihrimah ve Rüstem Paşa Kaanuniden sonra, padişah olması muhtemel olan şehzade Mustafa'yı ki bu şehzade Mahidevran hatunun oğludur saf dışı bıraktılar. Mustafa'nın boğdurulmasın da payları olduğu rivayeti vardır. Sevilen şehzadenin katlini, bu üçlünün işi olarak tahmin eden askerin tatmini için ve belki de evlâdının zayiinde dahli olduğunda şüphesi olduğundan olabilir. Rüstem Paşayı sadaretten azletti. Mihrimah Sultan daha sonra annesi Hurrem Sultan'ın vefatı üzerine, babası Kaanuni'nin, dert ortağı olduğu görüldü. Babasından sonra Osmanlı tahtına geçen 2. Selim ve onun oğlu 3. Murad zamanında da pek saygı gördü ve Hâla Sultan diye lakablandı.
Hemen ilâve edelimki Üsküdar'da İskele camii diye konuşulması tercih edilen camiin asıl adı ve yaptıranı bu Mihrimah Sultandır. Dünyanın hayran olduğu padişah Kaanuni Sultan Süleyman baba olarak çok müşfik olmakla beraber devlet reisi olması hasebiyle devletin âli menfaati hususunda pek realist bir anlayış sahibidir.
Kırkaltı yıl süren devrinin bir evlâddan ziyade devlet reisi olacak anlayışıyla yetiştirilen şehzadeler, bu uzun saltanat dönemini sabırla bekleme gücünü gösteremediler. Şehzade katliyle bu padişahı suçlayanlar, hiç de şehzadelerin sabırsızlığını göz önüne almadılar ve târih yorumlarını yaptıkları istikamet tabiatıyla doğru bir neticeye varamadı.
Yılmaz Öztuna değerli eseri Devletler ve Hanedanlar adlı çalışmasında Kaanuni'nin erkek evlâd sayısını onbeş olarak göstermektedir. Bizde bu bilgileri özetlemek suretiyle aktaralım efendim:1512'de doğup, 1521'de 9 yaşında ölen Mah-mud, 1515'de doğan ve Konya Ereğli'de 6/kasım/1553 babası tarafından boğdurulan, Mustafa, Amasya'da 1526'da doğup, Bursa'da 1533'de boğdurulan Mehmed, sadece Ölüm târihi bilinen Konya'da medfun Ahmed, 1521'de İstanbul'da doğup, 22 yaşında 1543'de Manisa'da Çiçek hastalığından ölen Mehmed, bebekken ölen Abdullah, 1524'de doğan ve bilahire 2. Selim unvanıyla tahta çıkan Selim, 1525'de doğup, 1562'de Kazvin'de İran Şahına verilen sipariş üzerine öldürttürülen Bayezİd, 1543'de Kütahya'da doğup, Kazvin'de 1562'de Şah'ın marifetiyle boğdurulan Orhan, yine Kütahya, Kazvin hattı içinde 1545 doğum, 17 yaşında 1562'de boğdurulan Osman, aynı hatta 14 yaşında öldürülen Abdullah, 3 yaşında Bursa'da boğdurulan Mehmed, İstanbul'da 1531'de doğup, Ağabeyi veliahd Mustafa'nın idamında geçirdiği şok'a bağlı olarak vak'adan 21 gün sonra 27/kasıml553'de vefat eden Cihangir ki İstanbuldaki Cihangir semti bu şehzadenin adına kurulmuştur. 1554'de doğup, sekiz yaşında 1562'de vefat ettiği bilinen ve hakkında başka bilgide bulunmayan Orhan'ı böylece sizlere naklettik.
II. HÜRREM HASEKİ SULTAN
Hürrem Sultan ya da Hürrem Haseki Sultan (d. 1506 - ö. 1558)
Doğum adı: Aleksandra Lisowska,
Osmanlıca adı: خرم سلطان,
Avrupa'da tanındığı ad: Roxelana.
Osmanlı padişahı I. Süleyman'ın (Kanuni Sultan Süleyman) eşi ve sonraki padişah II. Selim'in annesidir. Bir Osmanlı padişahıyla nikâhla evlenmiş ilk kadın olma ayrıcalığını taşır.
Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'da[3] doğdu. 14 yaşındayken Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış[1], Kırım Hanı'nın himayesine girmiş ve daha sonra Osmanlı sarayına sunulmuştur.
16. yüzyıl kaynaklarına göre kızlık ismi bilinmiyordu. Ama daha sonraki kayıtlara göre mesela 19. yüzyılın Ukrayna'daki ilk kayıtlarına göre Anastasia (Kısaca Nastia) Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Genelde Hürrem Sultan ya da Hürrem balsaq sultan olarak bilinirdi; Avrupa dillerinde Roxolena, Roxolana,Roxelane, Rossa, Ruziac, Türkçe'de Hürrem (Farsça kökenliخرم Khurram), neşeli olan kişi ve (Arapçada Karima -كريمة) Soylu olan kişi anlamına gelir. Roxelana, onun gerçek ismi olmayabilir ama takma adı onun Ukraynalı soyuna ait olan (Günümüze ait yaygın isim Ruslana) ve doğu slav ismi olan, Roxolany ya da Roxelany, şimdiki Ukrayna halkında 15. yüzyıldan sonra kullanılıyordu.
Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Güzelliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi. Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni Mahidevran Sultan ile evliydi ve Mustafa isimli bir oğlu vardı. Mustafa zamanla çok sevilen bir şehzade haline geldi. Mustafa'nın Kanuni'den sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu da Mahidevran Sultan'ın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu. Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Mahidevran Sultan'ın önüne geçti.
Hürrem Sultan'ın Çoçukları
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'a bir kız, dört oğlan çocuğu doğurdu. Kızı Mihrimah olup, erkek çocukları, Mehmed, Selim, Bayezid, Cihangir ve Abdullah adlı şehzadelerdi.
Kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirdi.
En büyük oğlu Mehmed Şehzade tahta çıkamadan öldü. Şehzade Cihangir Sultan, Şehzade Mustafa Sultan'ın boğduruluşuna olan üzüntüsünden kalp krizinden öldü. Şehzade Beyazıd Kanuni Sultan Süleyman'a olan isyanından sonra İran'a sığındı ve İran Şah'ı kendisini zindana attırdı. Bir süre sonra zindanda öldürüldü. Son Şehzade 2. Selim kalmıştı artık... Hürrem Sultan'ın ikinci oğlu Selim tahta çıktı.
Hürrem Sultan'ın Ölümü
Hürrem Sultan 18 Nisan 1558 tarihinde eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan 8 sene önce 52 yaşındayken öldü. Oğlu II. Selim'in tahta çıkışını göremedi. Süleymaniye Camisi Külliyesi içinde kendisi için yaptırılan türbeye gömüldü. Türbenin iç duvarları bir cennet bahçesini tasvir eden İznik çinileriyle kaplıdır.
Hürrem Sultanın Yaptırdığı Eserler
Hürrem Sultan İstanbul'da günümüzde onun adıyla anılan Haseki semtinde, Mimar Sinan'a Haseki Külliyesini yaptırmıştır. 1538-1550 yılları arasında inşaatı tamamlanan külliyenin içinde bir hamam, medrese ve hastane bulunmaktadır. Günümüzde T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak tanınan bu hastane Türkiye'de kesintisiz hizmet vermekte olan en eski hastane olma özelliğini taşır.
Hürrem Sultan ayrıca Ayasofya Camii civarında yardıma muhtaç ve fakirlerin karnını doyurmak için bir mutfak yaptırtmıştır.
Hürrem Sultan Avrupa'da, modern Türkiye'de ve batıda birçok resim, müzik ve bale gibi tarihi çalışmalara konu olmuştur. Mesela Joseph Haydn'in 63. senfonisini örnek verebiliriz. Eserler Ukraynalılar tarafından yazılmıştır ama genelde İngilizce, Almanca ve Fransızcadır.
Hürrem Sultan'ın doğduğu yer olduğuna inanılan Ukrayna'nın Rohatyn kentinde bir Hürrem Sultan anıtı bulunmaktadır. 2007 yılında, Ukrayna'daki bir liman kenti olan Mariupol'daki Tatarlar Hürrem Sultan'ın onuruna bir müze açmıştır.
III. MAHİDEVRAN SULTAN
Mahidevran Sultan ya da Mahidevran Gülbahar Sultan (ö. 1580) Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın eşlerinden biridir.
Mahidevran Sultan'ın Arnavut kökenli olduğu tahmin edilmektedir. Mahidevran Sultan'ın Kanuni'yle tahta çıkmadan önce Manisa valisi olarak görev yapmaktayken evlendiği bilinmektedir.
Mahidevran Sultan 1515 yılında Kanuni'nin ilk erkek oğlu olan Şehzade Mustafa'yı dünyaya getirdi. 1520 yılında eşinin padişah olması üzerine çocuklarıyla birlikte İstanbul'a geldi. Bu sırada Hürrem Sultan saray haremine girmişti ve kısa zamanda Kanuni'nin en sevdiği eşi haline gelmişti. 1524 yılında Hürrem Sultan da bir erkek çocuk dünyaya getirdi.
Şehzade Mustafa yetişkinliğe ulaşınca Osmanlı geleneğine uyarak Amasya'ya vali olarak gönderildi. Gene gelenek olduğu üzere annesi Mahidevran Sultan da oğluyla birlikte Amasya 'ya gitti. Şehzade Mustafa'nın Kanuni'nin en büyük oğlu olması ve sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak Kanuni 1553 yılında oğlu Mustafa'yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla boğdurttu. Hürrem Sultan'ın Kanuni'yi bu kararında etkilediği inancı yaygındır.
Şehzade Mustafa'nın öldürülmesinden sonra Mahidevran Sultan iyice gözden düştü. Yaşamının büyük bir bölümünü fakir olarak oğlunun mezarının bulunduğu Bursa'da geçirdi. Ancak annesi Hürrem Sultan'ın ölmesinden sonra Hürrem Sultan'ın oğlu II. Selim Mahidevran Sultan'a maaş bağlattı ve 1555 yılında oğlu Mustafa'nın türbesini yaptırttı.
Mahidevran Sultan 1580 yılında Bursa'da öldü. Oğlunun türbesine gömüldü.
IV. HATİCE SULTAN
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in Ayşe Hafsa Sultan ile evliliğinden olan kızıdır. Kanuni Sultan Süleyman'ın kız kardeşidir. Hatice hanım sultan 1496'da doğdu. 1582'de İstanbul'da vefat etmiştir.
Hatice Sultan ilk evliliğini İskender Paşa ile yapmıştır.
Hatice Sultan daha sonra Makbul ( sonradan maktul olacaktır) Pargalı İbrahim Paşa ile 2. evliliğini 1524'te yapmıştır.
Vefatında Sultan selim camiinde şehzadeler türbesine defnolundu.
V. PARGALI İBRAHİM PAŞA ( MAKBUL-MAKTUL-FRENK İBRAHİM PAŞA )
Kânûnî Sultan Süleymân Han’ın ikinci sadrâzamı. 1493 yılında Epir’de Parga yakınlarında bir köyde doğdu. Altı yaşlarında iken Bosna beylerbeyi İskender Paşa’nın bir akını sırasında ele geçirildi. İstidat ve kabiliyeti görülerek Kefe sancakbeyi olan şehzâde Süleymân’a hediye edildi. Onunla beraber büyüdü. İslâm terbiyesi ile yetiştirildi. Şehzâde Süleymân’ın îtimât ve dostluğunu kazandı. Onun 1520’de babasının yerine tahta geçmesi üzerine, İstanbul’a geldi.
Sarayda mühim vazîfeler gördü ve gittikçe nüfuz kazandı. 1521’de kapıağası (Bâbüsseâde ağası) oldu. Belgrad seferine katıldı. Bu esnada İstanbul’da onun için bir konak yapıldı. Sadrâzam Pîrî Mehmed Paşa, konağın inşâsı ile sefer esnasında bile alâkadar oldu. 1522’de yapılan Rodos seferine hasodabaşısı ve iç şahinciler ağası sıfatıyla katılan İbrâhim Ağa’nın, birçok işlerde nüfuz ve te’siri gün geçtikçe daha bariz şekilde görünmeye başladı. Pâdişâh; bilgisi, görgüsü ve kültürü ile vezir olacak şekilde yetiştirilmiş olan İbrâhim Ağa’yı sadrâzam yapmak istiyor, onun üstün vasıflarından bir an önce ve daha te’sirli şekilde istifâde etmeyi arzu ediyordu.
Baba yadigârı sadrâzam Pîrî Mehmed Paşa’ya da bir şey diyemiyordu. Fakat Pîrî Mehmed Paşa, vaziyeti öteden beri biliyor, İbrâhim Ağa’nın ehil hâle gelmesi, yerine lâyık olması için elinden geleni esirgemiyordu. Pâdişâh bir gün Pîrî Mehmed Paşa’ya; “Hizmetinden gayet memnun olduğum bir hizmetkârımı Enderûn dışında bir işle görevlendirmek isterim, bilmem ne mansıbla çıkarsam?” dedi. Durumu hemen anlayan Pîrî Mehmed Paşa; “Ona bendenizin yeri münâsibdir” diyerek sadrâzamlık mührünü Kânûnî Sultan Süleymân Han’a teslim etti. Pâdişâh da hasodabaşı İbrâhim Ağa’yı Rumeli beylerbeyliği de uhdesinde olmak üzere sadrâzam yaptı. Pîrî Mehmed Paşa, emekliye ayrıldı. Sadrâzamlık bekleyen ikinci vezir Hâin Ahmed Paşa, Mısır beylerbeyliğini isteyerek İstanbul’dan ayrıldı. Mısır’a vardıktan bir müddet sonra da isyân etti.
Sadrâzamlığının birinci senesi sonunda, Hâin Ahmed Paşa isyânının bastırılmasını müteakip, ikinci defa Mısır beylerbeyi olan Güzelce Kâsım Paşa ile defterdârı arasındaki ihtilâfları hâlletmek ve Mısır halkının isyâna destek vermesinin sebeplerini yerinde görmek için sadrâzam İbrâhim Paşa donanma ile yola çıktı (1524). Yanında, defterdâr İskender Çelebi ile tezkireci Celâlzâde Mustafa Çelebi de vardı. Pâdişâh, adalara kadar teşyî etti. Fırtına sebebiyle deniz yolunu terk ederek Marmaris’de karaya çıkıp, Halep-Şam yolu ile Kâhire’ye ulaştı. Kâhire’de üç ay kalarak mâlî ve idâri ıslâhat yaptı. Mısır beylerbeyliğine Süleymân Paşa’yı, defterdârlığa da Hamravî’yi tâyin etti. Varîdât fazlası sekiz yüz altının her sene İstanbul’a gönderilmesini kararlaştırdı. Bu sırada İstanbul’da yeniçeriler arasında karışıklık oldu. İbrâhim Paşa Sarayı’nın hazîne ve eşyası yağmalandı. Bunun üzerine Pâdişâh, sadrâzamı İstanbul’a çağırdı.
1525 Eylül’ünde İstanbul’a gelen İbrâhim Paşa, Mısır’daki icrâatı ile Pâdişâh’ı gayet memnun etmişti. Onu, 1526’da açılan Macaristan seferine serdar tâyin etti. Başta Pâdişâh olduğu hâlde İstanbul’dan hareket eden ordu, Sofya-Belgrad yolu ile ilerledi. İbrâhim Paşa, Petervaradin kalesini muhasara ile zabtedip, Uylak kalesini teslim aldıktan sonra, Mohaç ovasına yaklaşırken, sefer maksadının Budin’in fethi olduğu îlân edildi. 29 Ağustos’da, askeri yerli yerine yerleştirdikten sonra, pâdişâh huzurunda serhâd beyleriyle yapılan istişare toplantı sırasında düşmanın görülmesi üzerine, harp nizâmına geçildi. Rumeli kuvvetlerinin başında savaşa katılan İbrâhim Paşa, emrindeki kuvvetlerle ilk safta düşmanın hücumunu karşıladı. Macar kuvvetleri karşısında bir hayli hırpalanan Rumeli kuvvetleri, Hüsrev ve Bâli beylerin düşmanı yandan çevirmesi ve Osmanlı topçusunun müessir ateşi sayesinde tehlikeden kurtuldu. Bir kaç saat içinde Mohaç meydan muhârebesi kazanıldı (Bkz. Mohaç Meydan Muhârebesi). Pâdişâh sadrâzamla birlikte Budin’e girdi. Kurban bayramını burada geçirdikten sonra, Segedin’den Tisa yoluyla dönüşe geçen İbrâhim Paşa, Tuna yakınlarında Titel kalesini fethettikten sonra, köprü kurarak karşıya geçip Pâdişâh’la buluştu. Birlikte İstanbul’a döndüler. Ordu, Mohaç meydan muhârebesi ile meşgulken; Anadolu’da Kalender Şâh adında biri, İran’dan destek alarak başına topladığı bazı kimselerle isyâna kalkıştı. Mohaç seferi dönüşünde Kalender Şâh üzerine serdâr tâyin edilen İbrâhim Paşa, isabetli tedbirler alarak Başsız yaylasında âsileri mağlûb edip dağıttı (1527). Pâdişâh’ın dördüncü sefer-i hümâyûnu olan, birinci Viyana muhasarasının yapıldığı seferde orduya yine serasker tâyin edildi. Sefer esnasında Rumeli kuvvetlerinin başında Sofya’dan îtibâren öncü olan İbrâhim Paşa, Belgrad’da Osmanlı ordusunu karşılayıp, Mohaç’da bağlılığını arz için gelen Macar kralı Zapolya’yı karşıladı. Budin’i beş günlük bir muhasaradan sonra Avusturyalılardan teslim aldı. Viyana muhasarasında bir hayli gayretleri görüldü. Tebdîl-i kıyâfetle surların etrafını dolaşıyor, hücuma kalkan askeri teşyî ediyordu. Mühimmat ve zahîrenin azalması ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine, kumandanlarla yaptığı istişare netîcesinde muhasara kaldırıldı (Ekim 1529). İstanbul’a dönen İbrâhim Paşa, Avusturya kralı Ferdinand’ın elçilerine yüz vermedi. O devirde hiçbir Avrupa devleti pâdişâha hitâb edemez, en büyük kral ve imparatorları bile sadrâzamla muhabere ederlerdi. Kral Ferdinand’ın elçileri İstanbul’da barış müzâkereleri ile uğraşırken, kumandanlarından biri de Budin’i muhasaraya kalkıştı. Bunun üzerine Alaman sefer-i hümâyûnu gerçekleşti (1532). Pâdişâh’ın beşinci seferi olan bu savaşta da İbrâhim Paşa’ya serdarlıkla birlikte, Rumeli beylerbeyliği tekrar verildi. Köseg kalesini muhasara eden İbrâhim Paşa, bir müddet sıkıştırdıktan sonra kaleyi sulhla teslim aldı. Muhafızını yerinde bırakarak, Osmanlı Devleti’ne tâbi olan Macar kralı Zapolya’ya itaati şart kılındı. Düşman kralları yine ortada görünmüyordu. Habsburg imparatoru ve İspanya kralı Şarlken’i meydanlara çekemeyen Osmanlı ordusu, akıncıları düşman ülkesine sokup geniş çapta bir yıpratma hareketi yaptırdıktan sonra, İstanbul’a döndü. İbrâhim Paşa, kral Ferdinand’a gönderdiği mektupda Şarlken’i bulamayan Pâdişâh’ın İstanbul’a döndüğünü alaylı bir dille anlattı. Osmanlı Pâdişâhı’nın bu işdeki kararlılığını gören kral Ferdinand, İstanbul’a elçi göndererek Osmanlı Devleti’nin bütün isteklerini kabul ederek sulh yaptı. Osmanlı Devleti’ne tâbi bir kral hâline gelen Ferdinand, Kânûnî Sultan Süleymân Han’ı babası, İbrâhim Paşa’yı da biraderi bilecek, Pâdişâh da Avusturya topraklarını kendi toprağı, halkını da tebeası kabul etme lütfunda bulunacaktı (1533). Batıda barış yapılması, İran tarafına rahat sefer yapılmasını te’min etti. Serasker ünvânıyla İbrâhim Paşa, Ekim 1533’de İstanbul’dan İran seferi için öncü olarak hareket etti. Kışı Halep’de geçirdi. Burada, İstanbul’dan gelen Barbaros Hayreddîn Paşa’yı kabul etti. 1534 Nisan’ında Diyarbekir’e doğru yola çıktı. Pâdişâh da Haziran’da İstanbul’dan hareket etti. İbrâhim Paşa, Doğu Anadolu’daki Osmanlı Devleti’ne tâbi olmayan yerleri itaate aldı. Van’ı alıp Azerbaycan’a girdi. İran ordusunu mağlûb ederek Ağustos 1534’de Tebriz’i aldı. Geylân ve Şirvan vâlilerinin itaatlerini kabul etti. Van ve Tebriz’i tahkim ettirdi.
İran Şahı Tahmasb’ın geldiğini haber alınca da Pâdişâh’ı haberdâr etti. Eylül sonlarında Tebriz’e gelen Pâdişâh’la birlikte, 30 Kasım 1534’de savaşsız olarak Bağdâd’a girdiler. İmâm-ı a’zam ve Abdülkâdir-i Geylânî (r. aleyhim) gibi büyüklerin kabirlerini ziyaret edip, türbelerini tamir ve tezyin ettirdiler. Kışı Bağdâd’da geçiren Pâdişâh, İran Şâh’ı Tahmasb’ın Tebriz’i alıp Van’ı kuşatması sebebiyle tekrar Tebriz üzerine yürüdü. Osmanlı ordusu ile savaşmayı göze alamayan Tahmasb, İran içlerine çekildi. Tebriz’e tekrar giren Kânûnî Sultan Süleymân Han, şehirde lüzumlu tahkimatı yaptıktan sonra, İbrâhim Paşa ile birlikte İstanbul’a döndü (1536) (Bkz. İran Harpleri).
İstanbul’da Fransızlara verilen imtiyazlarla (kapitülasyonlarla) ilgili andlaşmayı yapan İbrâhim Paşa, sarayda kaldığı bir gece, bilinmeyen bir sebeple verilen bir emir üzerine boğularak öldürüldü. Cesedi gizlice kaldırılarak, Galata’da Tersane arkasındaki Canfedâ zaviyesi mezarlığında defnedildi.
Bir kaç lisan bilen İbrâhim Paşa, târih, coğrafya ve harp târihi ile ilgili kitaplar okurdu. Osmanlı Devleti târihi içinde hiç bir sadrâzamın erişemiyeceği bir ihtişama sahipti. Galata’da eski Yağkapanı Câmii, Mekke, Selanik, Hezargrad ve Kavala’da; câmi, imaret, mektep, medrese, dârülhadîs, tâbhâne, hamam, çeşme, sebil ve bâzı kasabalarda; mescid, tekke ve zaviyeler yaptırdı. Yaptığı zengin vakıflarla bunların uzun süre yaşamasını te’min etti. Ayrıca Muhsîne Hâtûn ismindeki hanımı da, İbrâhim Paşa adına Kumkapı’daki câmi ile bitişiğindeki zâviyeyi yaptırdı.
1) Hadîkat-ül-vüzerâ; sh. 24
2) Peçevî Târihi; cild-1, sh. 20
3) Tabakât-ül-memâlik (Celâlâde Mustafa Çelebi, Millet Kütüphânesi, 779); sh. 119
4) Âli Târihi; cild-2, sh. 5
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-8, sh. 48
6) Münşeât-üs-selâtîn; cild-1. sh 508
7) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh. 545
8) Devlet-i Osmaniye Târihi (Hammer); cild-5, sh. 36, 160
9) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 888
10) Osmanlı Târihinde Gizli Kalmış Vesikalar (Uzunçarşılı, Belleten, sayı-163, 1977)
11) Târih-i Solakzâde; sh. 446
12) Kânûnî Sultan Süleymân’ın vezîriâzamı
13) Makbûl ve Maktûl İbrâhim Paşa, Pâdişâh Dâmâdı Değildi (Uzunçarşılı, Belleten, sayı-114, 1965)
VI. ŞEHZADE MUSTAFA'NIN KATLİ
Şehzade Mustafa Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olmayan iki oğlundan biridir. Şehzade Mehmet kendi eceli ile öldükten sonra Hürrem Sultan için kendi oğlu Şehzade Bayezid’e tek rakip olarak Şehzade Mustafa kalmıştır.
Şehzade Mustafa çok iyi eğitilmiş bir şehzade, çok cesur ve başarılı bir askerdi de aynı zamanda. Halk ve asker nezlinde de çok sevilirdi.
Hürrem Sultan ve damadı Damat Rüstem Şehzade Bayezid’i tahta çıkarmak için saray da ve devlet erkanı içinde entrikalar yaratarak Şehzade Mustafa’nın Kanuni’yi devirerek tahta geçeceğini iddaa ederler. Hürrem tarafından da zehirlenen Kanuni, kimi tarihçilere göre entrika olduğundan haberdar olmasına rağmen devletin bekâsı için, kimi tarihçilere görede haberdar olmadan kendi iktidarı için Şehzade Mustafa’nın öldürülmesini emretmiştir.
Savaş sebebiyle Konya’da bulunan bir otağa çağrılan Şehzade Mustafa, yine kimi iddaalara göre olacaklardan haberdar olmasına karşın padişaha karşı gelmek istememesinden otağa gitmiştir, padişahı yerinde bulamaz ve üzerine atlayan iki cellatla müzadele ederek kurtulmaya başarır. Daha sonra gelen cellatları deviremez ve şehzadelerin öldürülmesinde kullanılan domuz bağırsağından halatla 38 yaşında boğularak öldürülür.
Şehzade Mustafa öldürüldükten sonra Hürrem Sultan’ın oğlu Şehzade Bayezid bazı politik ve askeri hatalar yaparak padişahın gözünden düşmüş ve daha sonra bizzat İran şahı tarafından öldürülmüştür. Şehzade Bayezid’in de ölümünden de sonra taht Kanuni’nin oğulları arasındaki Sarı Selim’e kalmıştır.
Kırkaltı yıl süren devrinin bir evlâddan ziyade devlet reisi olacak anlayışıyla yetiştirilen şehzadeler, bu uzun saltanat dönemini sabırla bekleme gücünü gösteremediler. Şehzade katliyle padişahı suçlayanlar, hiç de şehzadelerin sabırsızlığını göz önüne almadılar ve târih yorumlarını yaptıkları istikamet tabiatıyla doğru bir neticeye varamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder