dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

TERKİB-İ BEND (Kanunî Mersiyesi) ve açıklaması

TERKİB-İ BEND (Kanunî Mersiyesi)
Mersiye-i Hazret-i Süleymân Hân aleyhi’r-rahmetü ve’l-gufrân
(Birinci bend)
Ey pây-bend-i dâm-geh-i kayd-ı nâm ü neng
Tâ key hevâ/yi meşgale-i dehr-i bî-direng
 
An ol günü ki âhir olub nev-bahâr-ı ömr
Berg-i hazana dönse gerek ruy-ı lale-reng
 
Âhir mekânının olsa gerek cür’a gibi hâk
Devrân elinde irse gerek câm-ı ayşa seng
 
İnsân odur ki âyine veş kalbi sâf ola
Sînende n’eyler âdem isen kîne-i peleng
 
İbret gözünde niceye dek gaflet uyhusu
Yetmez mi sana vâkıa-i şâh-ı şîr-çeng
 
Ol şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng
 
Baş eğdi âb-ı tîğına küffâr-ı Engerüs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
 
Yüz yire kodu lûtf ile gül-berg-i ter gibi
Sanduka saldı hâzin-i devrân güher gibi
 
Vezin: mefûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün
Günümüz Türkçesiyle
1. Ey şan ve şöhret düşüncesinin tuzağına ayağı bağlı olan kişi, bu kararsız dünyanın işleriyle uğraşma hevesi daha ne zamana kadar sürecek?
2. Ömrünün ilkbaharının son bulup lâle renkli yüzünün güz yaprağına döneceği o günü düşün.
3. Sonunda senin de hayat kadehine feleğin elinden bir taş gelecek ve yerin, kadehin son yudumu gibi toprak olacak.
4. Gerçek insan, yüreği ayna gibi temiz ve lekesiz olan in¬sandır. Eğer sen de insansan, göğsünde bu kaplan kini ne arıyor?
5. Bâkî da ibret alması gereken gözünde bu gaflet uykusu ne zamana kadar sürecek? Sana aslanpençeli pâdişâ¬hın başına gelen olay ibret alman için yetmez mi?
6. O, mutluluk ülkesinin usta binicisi pâdişâhın atına, dola¬şırken dünyâ alanı dar gelirdi.
7. Macar kâfirleri onun kılıcının suyuna baş eğdiler. Fransız kâfirleri de kılıcının cevherinin tadını tadıp beğendiler.
8, Taze gül yaprağı gibi yüzünü yavaşça yere koydu. Devran hazinecisi de onu değerli bir mücevher gibi sandığa yerleş¬tirdi.
 
 
4. Bent:
1. İlkbahar bulutu senin acından benim gibi ağlayıp dövün¬sün; ağlaya ağlaya ufukları çepeçevre dönüp dolaşsın.
2. Sabah vakti öten kuşların iniltileri dünyayı tutsun. Güller saçlarını başlarını yolsunlar, bülbül âh çekip feryat etsin.
3. Dağlar yas tutup, sümbüller saçlarını yolsun, ağlasınlar; sel gibi akan gözyaşlarını eteklerine döksünler.
4. Güzel huyunun kokusunu andıkça, Tatar miskinin göbe¬ğinin içi, derdinle lâlenin içi kapkara olsun.
5. Gül senin ayrılığın üzüntüsüyle yollara kulak verip dinle¬sin. Nergisin yaptığı gibi kıyamete kadar senin gelmeni beklesin.
6. İnci gibi gözyaşları döken göz ağlamaktan dünyayı denizlere döndürse, yine de senin gibi büyük, değerli bir inci meydana getirmez
7. Ey gönül, bu anda bana dost olan yalnız sensin. Gel bari ney gibi birlikte ağlayıp inleyelim.
8. Ahımız ve iniltilerimizin sesini göklere yükseltelim. Bu yedi bend, padişahın derdini çekenleri büsbütün coştursun.
Şiir ve Zihniyet: Osmanlı devletinde tahtta en uzun süre kalan 16. yüzyıl Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın ölümü üzerine, aynı yüzyılda yaşayan Bâkî'nin ünlü mersiyesini okudunuz.
Şiirde dönemin zihniyetini yansıtan toplumsal, siyasi, askerî, ekonomi, sa¬nat, dil, din ile ilgili unsurlardan bazıları şunlardır:
• Birinci bendin altıncı beytinde "mülk-i saadet" ifadesinden, ekonominin iyi olduğunun, insanların refah içinde yaşadığının işaretidir.
• Dünyanın geçici oluşunun vurgulanması dönemin sanatçılarının dünyaya bakış açısının izleridir.
• Aynı beyitte padişahın atıyla dünyayı dolaşmasına değinmiştir. Bura¬dan Osmanlı'nın ulaşımını atlarla sağladığı ve ülkeleri fethedebilecek kadar güçlü bir devlet olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
• Bâkî'nin şiirlerinde Kanunî devrinin görkemli, zengin hayatını bulmak mümkündür. Bakî rahat ve ihtişamlı bir devrin şairi olduğunu hemen hissettirir.
• Bilindiği gibi 16. yüzyıl Osmanlı'nın her alanda (askeri, siyasi, kültürel, iktisat) en parlak dönemidir. Birinci bendin seki-zinci beytinde Avrupa ül¬kelerinden Macaristan ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'nin büyüküğünü kabul ettiğini görüyoruz. Bu, dönemin siyasi görünümünün edebî esere yansımasıdır.
Şiirde Ahenk: Ahenk, aruz ölçüsü ve uyaklarla sağlanmıştır. Okuduğunuz şiir, "mefûlü fâilâtü mefâîlü fâilün" kalıbıyla yazıl-mıştır.
I. BENT:
nam ü neng a
bî-direng a
nevbahar-ı ömr x -eng: zengin uyak Terkiphane
rûy-ı lale - reng a
kuffar-ı Engerus x
eyledi Freng a
 
gülberg-ı ter gibi b gibi: redif Vasıta beyti
güher gibi b
 
IV. BENT:
bî-karâr c
nev-bahâr c
subh-dem x –ar: zengin uyak Terkiphane
hezar c
hem nefes x
zâr-zâr c
bülend d "-end": zengin uyak Vasıta beyti
bend d
Şiir Dili: Şiirde sözcükler; gerçek, yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılmış, dizelerde sanatlı anlatımlara yer verilmiştir. Özel-likle 1. bentte Arapça ve Farsça sözcüklere, tamlamalara çokça yer verilmiştir. Öyle ki bu bentte "ey" sözcüğünün dışında Türkçe sözcük kullanılmamıştır.
Tenasüp (anlamca ilgili sözcüklerin aynı birimde toplanması) sanatına sıkça yer verilmiştir. Şair üçüncü beyitte hayatı kadehe, benzetiyor. Kadehin son yudumu gibi toprak olacağını söyleyerek sanatsal ifadelere yer veriyor. 1. bendin dördüncü beytinde paslanmış ayna, kaplan derisine benzetilmiştir.
ŞİİRDEKİ BENZETMELER
Benzeyen Kendisine Benzetilen
Dünyanın zevkleri tuzak
İnsan vücudu içki kadehi
Ecel taş
Kalp ayna
Kanunî aslan, baş süvari
Kanûnî'nin yüzü gül yaprağı
Kanûnî'nin vücudu elmas (mücevher)
Dördüncü bendin ilk beytinde ilkbahar bulutunun ağlamasında bir kişileşti-rilme söz konusudur. İkinci beytinde tenasüp sanatı vardır. "Nale, mürgan, sulh-dem, gül, âb u figan, hezar" sözcükleri anlamca ilgilidir. "Hezar" söz¬cüğüyle tevriye yapılmıştır. Hezar hem "bülbül", hem "binlerce" anl***** geliyor. Üçüncü beyitte, sümbüllerin saçını çözüp ağlaması kişileştirme (teşhis) sanatına örnektir. Dördüncü beyitte gül, insan gibi düşünülmüş (teşhis), intizar hem gözlemek hem de beklemek anlamında "tevriyeli" kul¬lanılmıştır. Aynı beyitle hüsnitalil sanatı da vardır.
Şiirde Yapı: Bu şiirin nazım şekli "terkib-i bencfdir. Nazım birimi de adından anlaşılacağı gibi "bent”tir. Alt birim olan "beyit-ler bir araya gelerek ana birim olan "benfi oluşturur. 5-15 arasında değişen bendlerden kurulur. Her bent genellikle 5-10 be-yitten oluşur. Bendler, "terkiphane" ve "vasıta" bölümle¬rinden meydana gelir. Vasıta beytinde, dizeler kendi aralarında uyak-lıdır. Va¬sıta beyti, her bendin sonunda tekrarlanırsa, nazım şekli "terci-i bend" adını alır. Terkib-i Bend, bir musammattır. Nazım birimi beyit değil, benttir.
Terkib-i bentlerde genellikle talihten ve hayattan şikâyetler, dinî, tasavvufi, felsefi düşünceler anlatılır, toplumsal yergilere yer verilir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Terkib-i Bend’in Uyak Örgüsü:
I. Bent:
------------a
------------a terkiphane
------------x
------------a bent
------------b vasıta beyti her bentin sonunda değişir.
------------b vasıta beyti
II. Bent:
-----------c
-----------c
-----------x terkiphane bent
-----------c
-----------d
-----------d vasıta beyti
 
Sonraki bentlerde de aynı düzen devam eder.
Okuduğunuz şiirin tamamı sekiz benttir. Son, yani sekizinci bent şair tara¬fından sonradan eklenmiş olup Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'ya övgü niteliği taşır. Bakî mersiyenin yedi bent olduğunu şu mısrada söyler.
"Ashâb-ı derdi cûşa getürsün bu heft bend” (heft = yedi)
Birinci bentte şair, yaşadıkları sürece yükselmek, daha çok şeyler elde et¬mek isteyen kişilere, Kanunî Sultan Süleyman'ı ör-nek göstererek, bu dün¬yanın gelip geçici olduğunu hatırlatıyor. Onlara, dünya tutkularına kapılma¬malarını; iyi, temiz kişiler ol-malarını, ölümü akıllarından çıkarmamalarını öğütlüyor. Ardından Kanunînin dünyayı titreten, güçlü, "muhteşem" bir hü¬kümdar olduğu hâlde, ölümden kurtulamadığını belirtiyor. Sonraki bentlerde dördüncü bentte olduğu gibi Sulta'nın ölümünden duyduğu üzüntüyü tabiata mal etmek ister; bunun için hüsn-i talil sanatını bol bol kullanarak tabiattaki normal olayların "Kanuni'nin ölümünden duyulan üzüntüden ileri geldiğini" söyler. Şairin üzüntüsü ve tuttuğu yasa bütün tabiat âdeta eşlik eder.
 
Tema Konu Nazım Şekli Nazım Birimi Türü Birim Sayısı Gelenek
**üm Kanuni’nin ölü-münden duyu-lan üzüntü. Terkib-i bent Bent Mersiye Sekiz Divan şiiri ge-leneği. (mersi-ye)
1. bent: Düşünce ağırlıklı ölüm teması ele alınmıştır.
2-6. bent: Kanuni'nin ölümünden duyulan üzüntü işlenmiştir.
7. bent: Kanuni’den sonra tahta geçen Sultan Selim içindir.
8. bent: Şair tarafından sonradan eklenmiş olup Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'ya övgüdür.
Şiirde Tema: Bu şiirde ölüm teması işlenmiştir. "Kanunî Sultan Süleyman'ın ölümünden duyulan üzüntü" şeklinde sınırlandırıp konuya dönüştürebiliriz. Kanuni'nin iyi ve üstün yanları da temayı destekleyen özelliklerdir.
Şiirde Gerçekçilik ve Anlam: Sanatsal gerçeklik, kurmaca (tasarlanmış, zihinde var olan)nın olanaklarının estetik öğelerle donatılması sonucunda değer kazanan bir gerçekliktir. Şair, ölüm gerçeğini sanatsal bir anlatımla kendi yorumunu katarak vermektedir.
Şiir ve Gelenek: Bu metin, divan şiiri geleneğine göre yazılmıştır. **üm teması, insanlığın var oluşundan bu yana yaşanan tek hayat gerçeğidir. Edebiyatımızda ölüm teması, İslamiyet’ten önce de sonra da şairlerimiz tarafından işlenmiştir. **üm tema-sını işleyen şiirlere İslamiyet'ten önce "sagu", İslamiyet'ten sonra divan edebiyatında "mersiye", halk edebiya¬tında "ağıt" adı verilir.
Yorum: Kanunînin ölümü üzerine şairle birlikte tüm doğanın yas tutması Kanûnî'nin güçlü, muhteşem bir hükümdar oluşuyla açıklanabilir. Kanuni Sultan Süleyman'ın büyük bir imparatorluğa hükmetmesi bir gerçektir; ama ölüme hükmedememesi en büyük gerçektir. Şairlerin ölüm karşısındaki duyarlığı her dönemde sanata yansımıştır. Nitekim Tanzimat Dönemi'nde Abdülhak Hamit'in, eşi Fatıma'nın ölümü üzerine yazdığı "Makber" şiiri bu¬nun bir örneğidir.
Metin ve Şair: Bakî, Kanunî döneminde yaşamış, müderrislik, kadılık yap¬mıştır. Şair, Kanunî yaşarken ona olan sevgisini "met-hiye"lerle, öldükten sonra duyduğu üzüntüyü "mersiye'lerle şiirlerine yansıtmıştır. Bu da şair ve yazdığı metin arasındaki bağı, ilişkiyi ortaya koymaktadır.
Yaşadığı sürede değerinin tam anlaşılmadığını düşünen Bâkî'nin aşağıda¬ki beyti, kendi duygusunu şöyle dile getirir:
“Kadrini seng-i musallada bilüp ey Bakî
Durup el bağlayalar karşuna yaran saf saf”
(Ey Bakî! Dostlar senin kadrini musalla taşında bilerek karşında durup saf saf el bağlasınlar.)
Bakî, padişaha sunduğu az sayıda kasideleri, Kanunî'ye yazdığı Mersiye'si, özellikle din dışı konulardaki gazelleriyle divan ede-biyatımızın en güçlü şairlerinden sayılır. O, duygularını tabiatın güzellikleriyle birleştirerek dile getirmeyi başarmış; yaşadığı sürece dünya zevklerinden yararlanmanın doğru olacağını ileri sürmüş bir sanatçıdır.
ALINTIDIR!!
bymstf çevrimdışı Alıntı Yaparak Cevapla

Hiç yorum yok: