Devlet Yönetimi
Osmanlı devlet teşkilatı zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre gelişti. Devlet kuruluşları arasında tam bir uyum vardı. Osmanlı sınırlan içindeki halk, emniyet içinde yaşıyordu. Halkına karşı çok adil olan Osmanlılar, fethettikleri ülkelerde kurtarıcı gibi karşılanıyordu. Osmanlı yöneticileri halka din, ırk ve mezhep farkı gözetmeden eşit muamele ediyordu. Halk da kendi dininden olmayan kişilere karşı çok anlayışlı davranıyordu. O dönemdeki Avrupa ise koyu bir taassup içinde çalkalanıyordu.
Hükümdarlık
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda hükümdarlar bey unvanıyla anılıyordu. Osmanlı Beyliği büyüyüp devlet haline gelince hükümdarlar han, sultan, hünkar ve padişah gibi unvanlar kullandılar.
Beylik döneminde, eski Türk töresine göre memleket ailenin müşterek malı sayılıyordu. Ancak I. Murat zamanından itibaren yalnız hükümdar olanın çocukları saltanatta hak sahibi oldular. Osmanlılarda hükümdar öldüğü zaman hangi şehzadenin hükümdar olacağına dair kesin bir kural yoktu. Ancak hükümdar olan, saltanat mücadelesinin önüne geçmek için kardeşini öldürtebilirdi.
Bu anane Fatih Sultan Mehmet tarafından kanun haline getirilmiştir. Bu sebeple Osmanlı padişahları kardeş katili olmakla suçlanmışlardır. Türk tarihini araştıracak olursak birçok Türk devletinin yıkılış sebepleri arasında kardeş kavgalarının ön sırayı aldığı görülür. Demek ki bu karar devletin yaşaması ve devamı için alınmıştır.
Osmanlı padişahları, devletin kayıtsız şartsız hakimiydi. Tebaası üzerinde tasarruf hakkına sahipti. Ancak bu hak hiçbir zaman keyfi olarak kullanılamazdı. Devlet işlerini kanun, nizam ve örflere göre yürütürdü. Ülkenin meseleleri önce Divan’da görüşülüyordu. Ancak en son karar yetkisi padişaha aitti. Padişah aynı zamanda ordunun başkomutanıydı. Önemli seferlere bizzat kendisi çıkardı. Ülke meselelerinin görüşüldüğü Divana başkanlık ederdi.
Şehzadeler
Osmanlı padişahlarının erkek çocuklarına şehzade veya çelebi, kız çocuklarına ise sultan unvanı verilirdi.
Şehzadeler sarayda iyi bir eğitim gördükten sonra sancaklara giderler ve oran m idaresiyle meşgul olurlardı. Yanlarında lala adı verilen devlet yönetiminde tecrübe sahibi biri bulunurdu. Lalalar şehzadeye yönetim işinde yardımcı olurlardı. Şehzadelere Rumeli’de sancak verilmezdi. Sancaklarda devlet yönetimini öğrenen şehzadeler, padişah olunca yönetimde güçlük çekmezlerdi.
Divan
Osmanlı Devletinde memleket işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kuruluşa Divan denir. Fatih dönemine kadar Divan toplantılarına padişahlar başkanlık ederdi. Bu dönemden sonra vezir-i azam (seferde ise padişahın tayin ettiği bir vezir) divan toplantılarına başkanlık etmiştir. Osmanlılarda ilk divan teşkilatını Orhan Bey kurmuştur. Bu dönemde Divan’ın üyeleri vezir, Bursa kadısı ve müftüdür. I. Murat zamanında Divan’daki vezir sayısı ikiye çıkarılınca bir tanesine vezir-i azam denildi. Zamanla ihtiyaca göre Divan’a yeni üyeler alındı. Yükselme döneminde Divan’da, vezirler, kazaskerler, defterdarlar, nişancı, müftü, reisülküttap, kaptan-ı derya ve yeniçeri ağası bulunurdu.
Divan her gün sabah namazından sonra Topkapı Sarayı’nda kubbe altı denilen yerde toplanırdı. Burada devlete ve halka ait askerlik, mali, idari ve hukuki işler görüşülüp karara bağlanırdı. Divan başlangıçta her gün toplanırken XV. yüzyıl ortalarından sonra haftada 4 gün toplanmaya başladı. Divan toplantısı öğleye kadar sürerdi. Öğleden sonrada Divan üyeleri kendi saraylarında Divan toplarlardı. Divan’da bulunan üyelerin görevleri şunlardır:
Vezir-i azam ve Vezirler Divanın ilk kuruluş döneminde ulema sınıfından gelme bir vezir vardı. Zamanla bu sayı artınca birinci vezire vezir-i azam veya sadrazam denildi.
Vezirlerin 3 tuğu bulunurdu. Bu tuğlar bizzat padişah tarafından verilirdi. XV. yüzyıl sonuna kadar vezir sayısı
üçü geçmedi. XV. yüzyıldan sonra bu sayı yediye kadar çıktı. Bu vezirlerin belli görevleri yoktu. Ancak bunlar vezir- i azamın en yakm yardımcılarıydı. Padişah olmadığı zaman vezir- i azam hükümet başkanı olarak divana başkanlık ederdi.
Vezir-i azam, padişahın mutlak vekiliydi. Vekalet alameti olarak hükümdarın mührünü taşırdı. Devlet işlerinden padişaha karşı sorumluydu. Tayin ve azil işlerinin yürütülmesi onun kararı ve padişahın izniyle olurdu.
Kazaskerler Divan’da 1480 yılına kadar bir kazasker varken ülkenin genişlemesine paralel olarak bu sayı Anadolu kazaskeri ve Rumeli kazaskeri diye ikiye çıktı. Rumeli kazaskeri protokol bakımından Anadolu kazaskerinden öndeydi. Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında ordu içindeki seri ve hukuki davalara bakarken daha sonra adliye teşkilatının ve kadıların başı olmuştur. Kazasker, Bursa, Edime ve İstanbul kadılarının dışındaki kadı ve müderrisleri tayin ederdi. Protokolde vezirden sonra gelirdi.
Defterdarlar: Osmanlı Devletinin mali işlerinden sorumlu olan kişilerdir. Başlangıçta bir tane olan defterdar daha sonra ihtiyaç üzerine Anadolu defterdarı ve Rumeli defterdarı diye ikiye çıkarıldı. Protokol bakımından Rumeli defterdarı, Anadolu defterdarından daha öndeydi ve kendisine başdefterdar denirdi
Nişancı: Bir tane idi. Padişah adına yazılan fermanlara, beratlara ahidname gibi belgelere padişahın “tuğra” sini çekerdi. Devletin kanunlarını çok iyi bildiğinden Divan’da görüşlerine müracaat edilirdi. Tapu defterlerini tutardı. Yeni kanunlarla eskilerini ve şer’i hukuk kurallarını uzlaştırmak da görevlerindendi.
Müftü: Önceleri Divan üyelerinden olmamakla beraber önemli bir memurdu. Yapılan işlerin şeriata uygun olup olmadığı hakkında görüş bildirirdi. Müftü yalnız dini ilimleri değil, sosyal ilimleri, örf ve adetleri de çok iyi bilmek zorundaydı.
Müftülük en çok XVI. yüzyılda önem kazanmıştır.
Reisülküttap: Katiplerin başkanı anlamına gelen reisülküttap Divan’daki katipler tarafından yazdan yazıları kontrol ederdi. Zamanla dışişleriyle ilgili işlere de bakmaya başladı.
Kaptan-ı derya: Osmanlı donanmasının başı olan kaptan-ı derya İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Divan toplantılarına katılırdı. Donanma ile ilgili işlerden sorumluydu.
Osmanlı devlet teşkilatı zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına göre gelişti. Devlet kuruluşları arasında tam bir uyum vardı. Osmanlı sınırlan içindeki halk, emniyet içinde yaşıyordu. Halkına karşı çok adil olan Osmanlılar, fethettikleri ülkelerde kurtarıcı gibi karşılanıyordu. Osmanlı yöneticileri halka din, ırk ve mezhep farkı gözetmeden eşit muamele ediyordu. Halk da kendi dininden olmayan kişilere karşı çok anlayışlı davranıyordu. O dönemdeki Avrupa ise koyu bir taassup içinde çalkalanıyordu.
Hükümdarlık
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda hükümdarlar bey unvanıyla anılıyordu. Osmanlı Beyliği büyüyüp devlet haline gelince hükümdarlar han, sultan, hünkar ve padişah gibi unvanlar kullandılar.
Beylik döneminde, eski Türk töresine göre memleket ailenin müşterek malı sayılıyordu. Ancak I. Murat zamanından itibaren yalnız hükümdar olanın çocukları saltanatta hak sahibi oldular. Osmanlılarda hükümdar öldüğü zaman hangi şehzadenin hükümdar olacağına dair kesin bir kural yoktu. Ancak hükümdar olan, saltanat mücadelesinin önüne geçmek için kardeşini öldürtebilirdi.
Bu anane Fatih Sultan Mehmet tarafından kanun haline getirilmiştir. Bu sebeple Osmanlı padişahları kardeş katili olmakla suçlanmışlardır. Türk tarihini araştıracak olursak birçok Türk devletinin yıkılış sebepleri arasında kardeş kavgalarının ön sırayı aldığı görülür. Demek ki bu karar devletin yaşaması ve devamı için alınmıştır.
Osmanlı padişahları, devletin kayıtsız şartsız hakimiydi. Tebaası üzerinde tasarruf hakkına sahipti. Ancak bu hak hiçbir zaman keyfi olarak kullanılamazdı. Devlet işlerini kanun, nizam ve örflere göre yürütürdü. Ülkenin meseleleri önce Divan’da görüşülüyordu. Ancak en son karar yetkisi padişaha aitti. Padişah aynı zamanda ordunun başkomutanıydı. Önemli seferlere bizzat kendisi çıkardı. Ülke meselelerinin görüşüldüğü Divana başkanlık ederdi.
Şehzadeler
Osmanlı padişahlarının erkek çocuklarına şehzade veya çelebi, kız çocuklarına ise sultan unvanı verilirdi.
Şehzadeler sarayda iyi bir eğitim gördükten sonra sancaklara giderler ve oran m idaresiyle meşgul olurlardı. Yanlarında lala adı verilen devlet yönetiminde tecrübe sahibi biri bulunurdu. Lalalar şehzadeye yönetim işinde yardımcı olurlardı. Şehzadelere Rumeli’de sancak verilmezdi. Sancaklarda devlet yönetimini öğrenen şehzadeler, padişah olunca yönetimde güçlük çekmezlerdi.
Divan
Osmanlı Devletinde memleket işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kuruluşa Divan denir. Fatih dönemine kadar Divan toplantılarına padişahlar başkanlık ederdi. Bu dönemden sonra vezir-i azam (seferde ise padişahın tayin ettiği bir vezir) divan toplantılarına başkanlık etmiştir. Osmanlılarda ilk divan teşkilatını Orhan Bey kurmuştur. Bu dönemde Divan’ın üyeleri vezir, Bursa kadısı ve müftüdür. I. Murat zamanında Divan’daki vezir sayısı ikiye çıkarılınca bir tanesine vezir-i azam denildi. Zamanla ihtiyaca göre Divan’a yeni üyeler alındı. Yükselme döneminde Divan’da, vezirler, kazaskerler, defterdarlar, nişancı, müftü, reisülküttap, kaptan-ı derya ve yeniçeri ağası bulunurdu.
Divan her gün sabah namazından sonra Topkapı Sarayı’nda kubbe altı denilen yerde toplanırdı. Burada devlete ve halka ait askerlik, mali, idari ve hukuki işler görüşülüp karara bağlanırdı. Divan başlangıçta her gün toplanırken XV. yüzyıl ortalarından sonra haftada 4 gün toplanmaya başladı. Divan toplantısı öğleye kadar sürerdi. Öğleden sonrada Divan üyeleri kendi saraylarında Divan toplarlardı. Divan’da bulunan üyelerin görevleri şunlardır:
Vezir-i azam ve Vezirler Divanın ilk kuruluş döneminde ulema sınıfından gelme bir vezir vardı. Zamanla bu sayı artınca birinci vezire vezir-i azam veya sadrazam denildi.
Vezirlerin 3 tuğu bulunurdu. Bu tuğlar bizzat padişah tarafından verilirdi. XV. yüzyıl sonuna kadar vezir sayısı
üçü geçmedi. XV. yüzyıldan sonra bu sayı yediye kadar çıktı. Bu vezirlerin belli görevleri yoktu. Ancak bunlar vezir- i azamın en yakm yardımcılarıydı. Padişah olmadığı zaman vezir- i azam hükümet başkanı olarak divana başkanlık ederdi.
Vezir-i azam, padişahın mutlak vekiliydi. Vekalet alameti olarak hükümdarın mührünü taşırdı. Devlet işlerinden padişaha karşı sorumluydu. Tayin ve azil işlerinin yürütülmesi onun kararı ve padişahın izniyle olurdu.
Kazaskerler Divan’da 1480 yılına kadar bir kazasker varken ülkenin genişlemesine paralel olarak bu sayı Anadolu kazaskeri ve Rumeli kazaskeri diye ikiye çıktı. Rumeli kazaskeri protokol bakımından Anadolu kazaskerinden öndeydi. Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarında ordu içindeki seri ve hukuki davalara bakarken daha sonra adliye teşkilatının ve kadıların başı olmuştur. Kazasker, Bursa, Edime ve İstanbul kadılarının dışındaki kadı ve müderrisleri tayin ederdi. Protokolde vezirden sonra gelirdi.
Defterdarlar: Osmanlı Devletinin mali işlerinden sorumlu olan kişilerdir. Başlangıçta bir tane olan defterdar daha sonra ihtiyaç üzerine Anadolu defterdarı ve Rumeli defterdarı diye ikiye çıkarıldı. Protokol bakımından Rumeli defterdarı, Anadolu defterdarından daha öndeydi ve kendisine başdefterdar denirdi
Nişancı: Bir tane idi. Padişah adına yazılan fermanlara, beratlara ahidname gibi belgelere padişahın “tuğra” sini çekerdi. Devletin kanunlarını çok iyi bildiğinden Divan’da görüşlerine müracaat edilirdi. Tapu defterlerini tutardı. Yeni kanunlarla eskilerini ve şer’i hukuk kurallarını uzlaştırmak da görevlerindendi.
Müftü: Önceleri Divan üyelerinden olmamakla beraber önemli bir memurdu. Yapılan işlerin şeriata uygun olup olmadığı hakkında görüş bildirirdi. Müftü yalnız dini ilimleri değil, sosyal ilimleri, örf ve adetleri de çok iyi bilmek zorundaydı.
Müftülük en çok XVI. yüzyılda önem kazanmıştır.
Reisülküttap: Katiplerin başkanı anlamına gelen reisülküttap Divan’daki katipler tarafından yazdan yazıları kontrol ederdi. Zamanla dışişleriyle ilgili işlere de bakmaya başladı.
Kaptan-ı derya: Osmanlı donanmasının başı olan kaptan-ı derya İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Divan toplantılarına katılırdı. Donanma ile ilgili işlerden sorumluydu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder