LYS EDEBİYAT KONU ANLATIMI
TÜRK EDEBİYATI
TÜRK EDEBİYATI’NIN DÖNEMLERİ:
Sözlü Dönem:
Sözlü dönem, destanlar ve sav, sagu, koşuk, gibi nazım biçimlerinden oluşur.
SÖZLÜ EDEBİYAT DÖNEMİ:
İslamiyet’ten önceki dönemdir.
Türkler henüz yazıyı kullanmıyordu.Ürünler dilden dile aktarılarak devam etmiştir.
Ülkenin sevinci,üzüntüsü,başarısı,birikimi dillen dile aktarılmıştır.
Bunların kalıcı olması için şiir biçimi kullanılmıştır.
Şiirler özel çalgılar eşliğinde ozanlar tarafından söylenmiştir.
Özellikleri:
Daha çok aşk,doğa,kahramanlık ,ölüm gibi konular işlenmiştir.
Dizelerde daha çok yarım uyak ve redif vardır.
Dil saf bir Türkçe’dir. Dilde yabancı sözcüklerin etkisi yoktur.
Nazım birimi dörtlüktür.
Milli ölçümüz hece ölçüsü kullanılmıştır.
Genellikle 7,8,11’li ölçü kullanılmıştır.
Bu dönemde asıl ürün doğal destanlardır.
Kam,baksı,ozan denilen şairler kopuz eşliğinde yuğ,sığır,şölen denilen törenlerde şiirler söylemiştir.
Dönemin ürünleri:
A-Koşuk:
Bugünkü koşma’nın ilk şeklidir.
Aşk ,güzellik,doğa konulu şiirlerdir.
Genellikle sığır denilen törenlerde söylenmiştir.
Dörtlük nazım birimiyle söylenir.
B-Sav:
Günümüz atasözlerinin ilk şeklidir.
Genellikle secili olurlar.
C-Sagu:
Halk edebiyatı ağıt türünün ilk şeklidir.
Yuğ denilen törenlerde ölen kimsenin ardından yakılır.
Çığırtçı denilen kadınlarca söylenir.
D-Destan:
Türklerin tarih sahnesine çıkışlarından yazılı döneme geçişlerine kadarki dönemini bu tür yansıtır.
Türk milletinin savaşlarını göçlerini bu türden öğreniriz.
Dörtlükler haklinde söylenir.
Hece ölçüsü kullanılır.
Yarı uyaklıdırlar.
Dili yalındır.
Abartı unsurları çokça bulunur.
Kahramanları güçlü örnek kimselerdir.
Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.
Yıldan yıla değişime uğrayabilirler.
Yazılı Dönem:
Türklerin yazılı eserler ortaya koymasıyla başlar.
Başlangıcı MS 8. yy. kadar gider.
İlk vesikalar ilk ulusal alfabemiz olan 38 harfli Göktürk yazısıyla yazılmış Göktürk yazıtlarıdır.
Bu yazının işleyişinden bu yazı dilinin çok eskilerde de kullanıldığını anlarız.
5. asırda yazılan Kırgızlara ait Yenisel yazıtlarında da aynı alfabe kullanılmıştır.
Bilinen ilk yazılı belgeler “Orhun Abideleri’dir.
Bu abideleri Danimarkalı bilgin Thomsen (1893) okumuştur.
İlk bulan ise Rus Yarkintsev’dir.(1889)
Orhun abideleri (Göktürk kitabeleri) üç büyük anıttan oluşur.
Tonyukuk Anıtı(720–725):
Kutluk devleti veziri Tonyukuk tarafından diktirilmiştir.
Kültiğin Anıtı(732):
Kül Çiğin’in ölümü üzerine kardeşi Bilge Kağan tarafından diktirilmiştir.
Bun anıttaki metin yazarı Yollug Tiğin’dir.
Yollug Tığın ilk Türk yazarıdır.
Bilge Kağan Anıtı(735):
Bilge Kağan’ın ölümü üzerine oğlu tarafından diktirilmiştir.
Yazarı Yollug Tiğin’dir.
Anıtların özellikleri:
İlk noktaya ilk kez bu anıtlarda rastlanır.
İlk Türk alfabesi Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
Nutuk türünün ilk örnekleridir.
Olgun bir ifade vardır.
Bin Türkçe kelime tespit edildi.
Bir hükümdarın halkına hesap verdiği ilk belgedir.
Yazılı Dönemin Özellikleri:
Dili sadedir.
Aydın-halk ayrımı yoktur.
İki önemli yazılı dili vardır: Göktürkçe-Uygurca
Eserler Şamanist, Budist, Manihaist, inanışıyla ilgili izler taşır.
Olgun ve öğüt verici anlatım vardır.
Not: Uygurlar dönemiyle ilgili Çeştani Bey Hikâyesi ve Altun Yaruk adlı eserler vardır. Bu eserlerde mani dinine ait özellikler anlatılmıştır.
İSLAM ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
8. yy. 11,12. yy. kadarki dönemi kapsar.
Bu dönem ürünlerine “Geçiş Dönemi Ürünleri”de denir.
EDEBİYATIMIZIN İLK YAZARLARI
YUSUF HAS HACİP
Edebiyatımızın ilk yazarı olan eseri, Kutadgu Bilig’dir.Eserde, dünya ve ahirette mutlu olma, kişinin, toplumun ve devletin mutlu olması için nelerin gerektiği, ahlak ve faziletin ne olduğu, nasıl kazanılacağını açıklayan bölümler vardır.Esre nazımla yazılmıştır.Vezni genel olarak aruz ölçüsünün “feülün feülün feülün feül” kalıbıyladır.Diğer Eserleri: Fergana’da, Mısır’da, Viyana’da
KAŞGARLI MAHMUT
XI.yy yaşamış ilk büyük dil bilimcimizdir.Divan-ü Lügat-it Türk adlı eseri vardır.Eser, Arap diliyle yazılmış ve Araplara Türkçe’yi öğretmek amacını güder.Dilimizin ilk sözlüğü, ilk dilbilgisi kitabı özelliğini taşır.Edebiyatımızın daha önceki devirlerine ışık tutan, Türk dilinin zenginliğini, anlatım gücünü, duygu ve düşüncelerin anlatımdaki yüksek duyarlılığı, sözcüklerin anlamlarını, atasözleri, ağıtlar ve çeşitli şiirlerden verdiği eşsiz bir üstünlük sağlamaktadır.
AHMET YESEVİ
Türk Halk Edebiyatı nazım şekilleriyle, hece ölçüsüyle şiirler yazarak, tasavvufun Türkler arasında yayılmasını sağlamıştır.Şiirlerini topladığı kitabın adı Divan-ı Hikmet’tir.Kitapta tasavvuf konuları açık bir dille nazım şeklinde verilmiştir.
EDİP AHMET
Atabet-ül Hakayık adlı bir eseri vardır.256 beyitten oluşan eser, aruz ölçüsünün “feülün feülün feülün feül” kalıbıyla yazmıştır. Ayet ve hadislere dayanarak güzel ahlakın temellerini ve ahlaklı olmanın değerini açıklamaktadır. Eser, Necip Asım tarafından bulunmuş ve yayınlanmıştır. En iyi nüshası Ayasofya Kütüphanesinde olan Semerkant’ta yazılmış nüshadır.
GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ:
Kutad-gu Bilig:
1069–1070 yılları arasında Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.
“Mutluluk bilgisi” anlamına gelir.
Aruz kullanılmıştır.
Mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır.
6645 beyittir.
Nazım birimi beyittir.
Eserin dört sembolist kahramanı vardır. Adalet, devlet, saadet, akıl(SADA)
Yabancı sözcükler çoktur.
Elimizdeki ilk İslami eserdir.
Kitaba siyasetname denilebilir.
Eser insanların iyi bir siyasetle iki dünyasını da mamur etmeyi amaçlar.
Türk şiirine has cinaslar ve dörtlükler de mevcuttur.
Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
Eser 1070 yılında Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur.
Divan-ı Lügat’ti Türk(1072–1074):
Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır.
Türkçenin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.
Zengin bir milli kültür hazinesidir.
Eser Türk dilini Araplara öğretmek için yazıldığından dili Arapçadır.
Eserde o devir için çok sayıda Türkçe kelime ile halk edebiyatından şiir örnekleri deyimler, atasözleri vardır.
Türkçe kelimelerin sayısı 7500 den fazladır.
Birçok koşuk, destan, sagu örneği vardır.
Eserin sonunda Türkçenin kullanıldığı yerlerin haritası vardır.
Eser Ebu’l Kasım’a sunulmuştur.
Atabet’ül Hakayık:
Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır.
Hakikatlerin Eşiği anlamına gelir.
Eser Sipehsalar Mehmet Bey adında birine sunulmuştur.
Gazel şeklinde söylenmiş 46 beyit ve 101 dörtlükten oluşur.
Aruz ölçüsü ve Kutad-gu Bilig’in kalıbıyla yazılmıştır.
Eser dini ve ahlaki niteliktedir.
Arapça ve Farsça terkipler fazladır.
Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
Divan-ı Hikmet:
Ahmet Yesevi’nin şiirlerinin toplandığı eserdir.
Bu şiirler dörtlük nazım birimi ve hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.
Çok az yabancı sözcük vardır.
Yesevi bu eseriyle tasavvuf edebiyatının kurucusu olmuştur.
Aruzla söylenen çok az sözcük vardır.
Çarhname:
Ahmet Fakih tarafından 88 beyit olarak kaside tarzında yazılmıştır.
Mukaddimetü’l Edep:
Zamahşeri tarafından yazılmıştır.“Edeplerin eşiği” anlamına gelir.
Uygur Metinleri: Çeştani Bey Hikâyesi ve Altun Yaruk’tur.
DEDE KORKUT HİKÂYELERİ
Orta dönem halk nesrinin en önemli eseridir.
15–16.yy. yazıya geçirildiği sanılmaktadır.
Manzum, mensur karışık olarak yazılmıştır.
Destan geleneğinden halk öykücülüğüne geçişin en önemli ürünüdür.
Hikâye ve destan özelliği gösterir.
Asıl ismi: Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuz han’dır.
Konusu Oğuzların iç ve dış düşmanlarla savaşıdır.
Kahramanlar destan kişilerine benzer.(bey soyu)
Olağanüstü tipler de vardır(Tepegöz)
On iki hikâye vardır. Bu hikâyelerde ortak kahramanlar vardır.
Yiğitlik, fedakârlık, aile sevgisi, cömertlik, gelenek ve görenekler işlenir.
Şiir bölümlerinde belli ölçü yoktur.
Nesirde sözcükler çokça Türkçedir. Secili ve aliterasyonludur.
Türklerin İslam’ı kabul ettikleri ilk dönemlerde oluşmuş sonradan yazıya geçirilmiştir.
Olayların Orta Anadolu ve Azerbaycan’da geçtiği sanılır.
Dede Korkut kitabın yazarı değil kitapta gezen bir yaşlı bilgedir.
Dede Korkut’la HOMEROS’UN İlyada’sı arasında benzerlikler vardır.
Azeri lehçesiyle yazıya geçirilmiştir.
“Tüm edebiyatı terazinin bir kefesine Dede Korkut’u da diğer kefesine koysanız Dede Korkut ağır gelir.”(Fuat Köprülü)
DÜZ YAZI TÜRLERİ:
A-ÖĞRETİCİ YAZILAR:
1-MAKALE
Dergi ve gazeteye özgü yazılardır.
Yazar bir görüşü dile getirmeye dile getirdiği görüşü de savunmaya çalışır. Yazılarda ispat zorunludur.
Bilimsel yazılardır.
Anlatım öznel değil nesneldir.
Daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatımdan yararlanılır.
Bu yazılar kalıcı yazılardır.
Yazan kişi konunun uzmanı olmalıdır.
Türk edebiyatının ilk makalesini Şinasi 1860’ta Tercüman-ı Ahval’in Mukaddime’siyle yazmıştır.
Ziya Paşa’nın Şiir ve İnşa’sı da ünlüdür.
2-FIKRA
Dergi ve gazete yazılarıdır.
Günlük yazılardır ve kalıcı değildirler.
Genellikle güncel olaylardan bahsedilir.
İspat kaygısı yoktur.
Yazan kişi konunun uzmanı olmayabilir.
Genellikle öznel yazılardır.
3-DENEME
Bu türde yazar özgürce seçer konusunu.
Amaç okura yeni bakış açısı kazandırmaktır.
Yazıda ispat kaygısı yoktur.
Yazılar okurla sohbet havası içinde olur.
Bu türün kurucusu Fransız yazar Montaigne’dir. (Denemeler)
Diğerleri Alain, Andre Gide, Bacon…
Türk edebiyatında: Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Salah Birsel, Nermi Uygur
Not: 1989 ve1994 öys de çıktı.
4-ELEŞTİRİ
Belli bir sanat edebiyat ya da düşünce yapıtının içeriğini bu içeriğin işleniş biçimini değerlendiren iyi kötü yanlarıyla ortaya koyan yazılardır.
Bu yazıda belgelerden ve örneklerden bolca yararlanılır.
Eleştiride eleştirinin önyargısız olması önemlidir.
5-RÖPORTAJ
Bir olayı durumu ya da gerçeği inceleme gezip görme soruşturma tanıklarla konuşma uzmanların görüşlerine başvurma vb. yöntemlerle yapılan yazı türüdür.
Röportajda bütün anlatım biçimlerinden yararlanılır.
Resim ve fotoğraf önemli materyallerdir.
Gazete ve dergi yazılarıdır.
6-GEZİ YAZISI (SEYAHATNAME)
Bir yazarın yurt içinde ya da yurt dışında gezip gördüğü yerler hakkında yazdığı yazılardır.
Yazıda önemli olan anlatılan mekanın çok az tanınıyor olmasıdır.
Yazı okurda ilgi uyandırmalıdır.
Gezilen yerler ilginç ve özgün yönleriyle anlatılmalıdır.
Dünya edb. Marco Polo, İbn-i Batuda
Türk edebiyatında: Evliya Çelebi,(seyehatname) Babürşah (Babürname) Seyit Ali Reis (Miratü’l Memalik) Piri Reis Kitab-ı Bahriye.
7-BİYOĞRAFİ
Ünlü bir sanatçı,şair, yazar, devlet adamı hakkında araştırmacı bir yazar tarafından tutulan yazılardır.
Araştırmacı yazarın gerçeklere bağlı kalması gerekir.
Ali Şir Nevai (Mecalisü’n Nefais) ilk biyografi.
Çıkmış soru: Biyografinin divan edb. karşılığı (91 öys)
8-OTOBİYOĞRAFİ (ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ)
Kişinin yaşamına ilişkin gerçekleri kendi kaleminden dile getirmesidir. Otobiyografi yazarı yazısını kişisel yaşamıyla sınırlı tutar.
9-ANI (HATIRA)
Bir yazarın yaşadığı ya da tanığı olduğu kimi önemli olay ve durumları yakından tanıma fırsatı bulduğu ünlü kişilerle olan ilişkileri vb. öyküleyici bir anlatımla yazıya döktüğü yazılardır.
Anılar günlükler gibi sıcağı sıcağına yazılmaz.
Yazılanların gerçeğe bağlı kalınarak çarpıtılmadan yazılması gerekir.
Yazar günlüklerden, mektuplardan fotoğraflardan yararlanır.
Ziya Paşa-Defter-i Amal
10-GÜNLÜK (GÜNCE)
Toplumca tanınmış bir kişinin yaşadığı günü sıcağı sıcağına yansıtmak, günle ilgili duygularını düşüncelerini dile getirmek bütün bunları kendi kendisiyle tartışmak amacıyla tuttuğu günlük notlardır.
Yazının altında ya da üstünde günün tarihi olur.
Bu yazılar çoğunlukla başkası okusun diye yazılmazlar.
Bu yazılar kişinin iç dünyasını en iyi yansıtan yazılardır.
Bu yazılar tarihçiler için belge değerindedir.
Oğuz Atay-( Günlük Bütün Eserleri) Nihat Erim (Günlükler) Fevzi Çakmak (Mareşal ve Günlükleri) Salah Birsel (Papağanname Günlük)
11-MEKTUP
Bir insanın, bir durumu sormak bir isteği paylaşmak belli konularda görüş alışverişinde bulunmak ilişkileri sıcak tutmak ya da haberleşmek amacıyla uzaktaki birine yazdığı yazılardır.
Sanat değeri taşıyan mektuplara “Edebi mektup”, sanat değeri olmayanlarına da “Özel mektup” denir.
Devlet dairelerinde kullanılanlarına “Resmi mektup”, ticaretle ilgili olanlarına “İş mektubu” denir.
Nazım Hikmet_Kemal Tahir’e Hapishaneden Mektuplar—Cenap Şahabettin-Hac Yolunda,Avrupa Mektupları,Ahmet Rasim,Romanya Mektupları,Nurullah Ataç-Okura MektuplarCahit Sıtkı Tarancı,Ziya’ya MektuplarNamık Kemal, Hususi Mektuplar
12-SOHBET
Bir yazarın günlük seçtiği bir konuda kendine özgü görüş ve düşüncelerini fazla derinleştirmeden karşısındakilerle konuşuyormuş gibi anlattığı yazı türüne denir.
Cümleler konuşma üslubundadır.
Yazar karşısında biri varmış gibi sorular sorar,cevaplar verir.
Sohbetlerde konular uzatılmaz,fazla ayrıntıya inilmez.
Amaç okuyucuyu konu üzerinde düşündürmektir.
Not:Sohbette yazar okurla, denemede kendisiyle konuşur.
Türk edebiyatında: Şevket Rado, Ahmet Rasim, Nurullah Ataç, Falih Rıfkı Atay, Suut Kemal Yetkin,..
13.PORTRE
Ünlü bir kimseyi kendine özgü özellikleriyle okura tanıtmak amacıyla yazılan yazılara denir.
Bu türde gözlem önemlidir.
Başta roman ve hikayede olmak üzere gezi anı .vb. türlerde de kullanılır.
Fiziksel portre: Kişinin dış görünüşünü esas alan yazılardır.
Ruhsal portre:Kişinin iç dünyasını esas alıp anlatan yazılardır.
14.MONOGRAFİ
Bir kimsenin bilinmeyen (açıklanmasında sakınca görülmüyorsa kimi özel) durumlarının açığa çıkarılması için kaleme alınan yazılardır.
Bu bir eser bir yer de olabilir.
Eğer sanatçı inceleniyorsa bu sanatçının diğer sanatçılardan farklı yönleri belirtilmelidir.
15.ÇEVİRİ(ADAPTE)
Yabancı dille yazılmış bir eseri kendi diline aktarmaya çeviri denir.
Adaptasyon çevrilen eserin yerli motiflere göre yeniden ele alınmasıdır.
Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den adaptasyonları
Yakup Kadri’nin Bağdatlı Ruhi’den rubai çevirileri.
15.ÖZGEÇMİŞ
Önemli bir kişinin gerekli görüldüğü taktirde hayatının kısaca kaleme alınmasıdır.
Tanıtım yazılarıdır.
16.TUTANAK
Çeşitli sebeplerle düzenlenen toplantılardaki konuşmaların yazıya aktarılması ve kurumca imzalanarak resmiyet kazanması sonucu oluşan yazılardır.
17.HABER
Bir zamana ait bir olayı kısa bir şekilde halka ulaştıran ve değeri ilgilendirdiği kişi sayısıyla ölçülen yazıya haber denir.
18.MÜLAKAT(GÖRÜŞME)
Görüşmecinin toplumda tanınan uzman bir kişiyle bir konu hakkında yaptığı konuşmaya denir.
Not:Mülakatta bir uzman kişiyle görüşülür ve yazı ona dayandırılır.Röportajda birden çok kişiyle de görüşülebilir hatta hiç görüşme yapılmadan yazılardan alıntılar yapılabilir.
Ruşen Eşref Ünaydın (Diyorlar ki) Hikmet Feridun Es (Bugün de Diyorlar ki)
19.SENARYO
Filme konu olacak olayın,hikayenin,romanın sinemaya uyarlanarak diyaloglar halinde kaleme alınmasıdır.
20.İNCELEME(TAHLİL)
Bir yazının ya da sözün ayrıntılara inilerek tahliline denir.
İncelemeyi yapan kişi konunun uzmanı olmalıdır.
İncelme her konuda yapılabilir.
Fuat Köprülü, Ali Nihat Tarlan,Ahmet Hamdi Tanpınar ünlü incelemecilerdir.Mehmet Kaplan’ın Şiir ve Hikaye Tahlilleri ünlüdür.
21.RAPOR
Bir olayı konuyu kişiyi vb. inceleyen kişinin sorumlu olduğu makama verilmek üzere tuttuğu yazıya denir.
22.BİBLİYOGRAFYA
Yayımlanmış kitaplar hakkında bilgi veren esere denir.
Katip Çelebi’nin Keşfü’z Zünun adlı eseri bu türde ilktir.
23.SÖYLEV(NUTUK-HİTABET
Genellikle sözlü olarak bir topluluk önünde topluluğa heyecan vermek için yapılan konuşmalara denir.
Dünyada Sokrates ve Çiçero ünlüdür.
Türk edebiyatında Göktürk kitabeleri. Atatürk’ün Nutuk adlı eseri ve Gençliğe İfadesi yine Onuncu Yıl Nutku.
24.TARTIŞMA
Bir konunun olumlu ve olumsuz yönleri hakkında bir gerçeği ortaya çıkarmak için çoğu zaman belgelere dayanarak konunun uzman iki tarafınca yapılan konuşmalara denir.
25.MÜNÂZARA
Bir konunun olumlu veya olumsuz yönlerinin yeni bakış açılarıyla ortaya konulmasıdır.
Amaç öğrencilere yeni ufuklar kazandırmaktır.
26.KONFERANS
Bir uzman tarafından bir gerçeğin bir çok yönüyle sözlü olarak sunulmasıdır.
27.BİLDİRİ(TEBLİĞ)
Bilimsel yazıdır.Bir araştırmacının yeni bir fikri,buluşu kamuoyuyla paylaşmak için kaleme aldığı yazıdır.
İlmi bir üslûpla yazılır.
28.AÇIKOTURUM
Bir başkanın yönetiminde toplumu ilgilendiren bir konunun yetkili kişilerce ele alınıp değişik yönlerden incelenmesine denir.
29.PANEL
Belli bir konunun topluluk önünde bir sohbet havası içinde bir karara varmaktan çok değişik şekillerde irdelenmesine denir.
30.FORUM
Panel sonrasında gerekli görülürse tartışmaya dinleyicilerde katılır ve panel foruma döner.
31.SEMPOZYUM
Belirlenmiş konularda konuların uzmanları tarafından topluluk önünde yapılan seri konuşmalara denir.
Birkaç gün sürebilir.
Konuşmacı sayısı en fazla altıdır.
Konuşmalar 20 dakikayla sınırlandırılır.
B-YARATICI VE YAŞATICI YAZILAR:
A-ÖYKÜ (HİKÂYE)
Yaşanmış ya da yaşanabilir nitelikteki olayları yer,kişi ve zaman göstererek okuyucuda ilgi uyandırabilecek şekilde iletmeye öykü denir.
Bizde öykücülük Tazimatla başlar. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivayet, Kıssadan Hisse ve Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt eseri bizdeki ilk öykülerdir.
1-KLASİK ÖYKÜ (OLAY ÖYKÜSÜ)
Belli bir zamanda yaşanan ana olay ile onu doğuran yardımcı olaylardan oluşur. Hikâye giriş gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur.
İlk klasik öyküyü Gıovanni Boccacio (Bokasyo) Decemeron ile vermiştir.
Bu türün ilk büyük temsilcisi Fransız Guy de Maupassant’tır.
Bizde Ömer Seyfettin bu türün ilk büyük temsilcisidir.
2-DURUM (KESİT) ÖYKÜSÜ
Yazar günlük bir olayın bir anını yakalar ve onu anlatır. Yazar gördüğü anı kendisinde uyandırdığı biçimde verir.
Geriye dönüş tekniği çokça kullanılır.
Zaman sıralaması yoktur.
Öykü çoğu zaman bir bitmemişlik havasıyla son bulur.
Bu türün dünya edebiyatındaki ilk büyük temsilcisi Rus yazar Anton Pavloviç çehov’ dur.
Bizdeki temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır.
B-ROMAN
Yaşanmış ya da yaşanabilir olay ve durumların kişi, yer ve zaman gösterilerek anlatılmasıdır.Romanın öyküden farkı uzun olmasıdır.
Konularına Göre Romanlar:
Serüven romanları:Aşk romanları:Polisiye romanlar:
Casusluk romanları:Tarihsel roman:Töre romanları:
Tezli romanlar:Anı romanları:Egzotik romanlar:
Akımlara Göre Romanlar:
Realist roman,naturalist roman,romantik roman toplumcu gerçekçi roman:
Eleştirel gerçekçi roman:
Roman edebiyatımıza Tanzimatla girmiştir.
Dilimize çevrilen ilk roman: Yusuf Kamil Paşa’nın Fransız Fenelon’dan çevirdiği Terceme-i Telemak’tır.
İlk yerli roman :Şemsettin Sami Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat
İlk edebi roman: Namık Kemal İntibah
İlk köy romanı:Nabızade Nazım Karabibik
İlk psikolojik roman: Eylül
ilk anı romanı: Halit Ziya’nın Kırık Hayatlar’ıdır.
C-MASAL
Hayal unsurlarından oluşan anlatımlardır.
Kahramanlar çoğunlukla insandır,hayvanlarda olabilir.
Olaylar belirsiz bir yer ve zamanda geçer.
Genellikle tekerleme niteliğinde bir sözle (bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde....) başlar ve sonlanır.(onlar erdi murada biz çıkalım kerevetine) Masalın dünyasında her şey olabilir: parmak çocuk, uçan nesneler, dev vs.
Masallar anonimdir;ancak yaratıcısı belli olanları da vardır.Bunlara yapma masal denir.
Masallar dilden dile aktarıldıkça değişime uğrarlar.Amaç okuru yeni dünyalara götürmek bazen de okura ders vermektir.
Dünya edebiyatında masal:
Hint edebiyatında Beydaba’nın Kelile ve Dinme’si
Binbir Gece Masalları
Fransız yazar La fontaine’nin masalları Alman Grimm Kardeşler ve Danimarka edebiyatından Andersen önemlidir.
Türk edebiyatında:
Keloğlan Şinasi La fontaine masallarını Terceme-i Manzume adıyla çevirmiştir.
Çıkmış soru: Hangisi masalın özelliği değildir (89 öys)
D-TİYATRO
İnsan hayatıyla ilgili kimi olay ve durumların kimi davranış ve sözlerle sahnede canlandırılması ya da yazıya aktarılmasıdır.
Temel kavramlar:
Perde:Tiyatro eserinin ana bölümlerinden her biri.
Sahne:Bir perdenin bölümlerinden her biri
Dekor:Kişilerin konuşma ve hareketlerinin meydana konduğu mekanı oluşturan bütün nesnelerdir.
Kostüm:Oyunu canlandıran kişilerin giydikleri elbise ve kullandıkları aksesuarlardır.
1-TRAJEDİ
Acıma ve korku duyguları uyandırarak izleyicinin ruhunu her türlü kötülükten tutkudan arındırmayı amaçlayan ve kendine özgü kimi değişmez kuralları olan tiyatrodur.
Özellikleri:
Kişiler kral, kraliçe gibi soylu kişilerdir.Tanrı tanrıça vs.
Konu tarihten ve mitolojiden alınır.
Çirkin ve kanlı olaylar sahnede canlandırılmaz
Manzumdurlar.(şiir biçiminde)
Üç birlik kuralına uyulur.(ana olay,tek mekan,24 saat)
Oyunun ağırbaşlı ciddi bir havası vardır.
Dil ve anlatım kusursuzdur.
Amaç insanları erdemli olmaya yöneltmektir.
Diyalogdan sonra sahneye halkı temsil eden koro gelir.Koro dans eşliğinde şiirler söyler.
Trajedinin ilk örnekleri Eski Yunan’da görülür.
MÖ 6. yy’da Aiskhylos, Sophokles,Euripides,(Yunan)
Cornaille, Racine(Fransız)
2-KOMEDİ
İnsanları eglendirmeyi amaçlayan genellikle toplumun gülünç yanlarını yansıtan türdür.
Özellikleri.
Konu tarihten değil güncel hayattan alınır.
Amaç izleyiciyi güldürmek güldürürken düşündürmek ve böylece eğitmektir.
Kişiler sıradan ve halktan kimselerdir.
Dil ve anlatımda mükemmellik aranmaz.
Bayağı çirkin sözlere yer verilebilir.
Kanlı ve çirkin olaylar sahnede gösterilebilir.
Manzum eserlerdir.
Diyaloglardan sonra sahneye koro çıkar ve lirik şiirler söyler.
Üç birlik kuralı bu türde de vardır.
Dünyadaki en büyük temsilcileri:
Aristophanes, Menandros,(yunan) Moliere (Fransız)
Karakter Komedisi:
Belli bir kişinin gülünç ağır aksak yönlerini sahnede canlandırmak kalıcı tipler yaratmak bu sayede halkı eğlendirmektir.Ele alınan kişinin bir yönü sivriltilir örneğin: cimri
Bu türün en büyük yazarı Moliere’dir.
Töre Komedisi:
Belli bir meslek grubundan sosyal çevreden bahseden komedilerdir.
Toplumun aksayan bir yönü ele alınır.
Güldürürken iğneler,iğnelerken düşündürür.
Şinasi’nin “Şair Evlenmesi bu türün edebiyatımızdaki ilk örneğidir.
Entrika Komedisi:
Şaşırtıcı olaylardan bahseden komedilerdir.Kimin eli kimin cebinde belli değildir.İkiyüzlülük,dost görünüp arkadan vurma vs..
Molyer’in Scapin’in Dolapları. Shakesreare’nin Yanlışlıklar Komedyası en güzel örneklerdir.
TÜRK EDEBİYATINDA TİYATRO:
MEDDAH:
Taklit yoluyla güzel hikayeler anlatarak insanları eğlendiren kişiye denir.
İsmail Dümbüllü,Erol Günaydın,Süruri,Meddah Aşiki,İsmet
KARAGÖZ:
Beyaz perde üzerine bir takım tasvirlerin yansıtılmasıyla oluşur.
Hacivat-Karaöz,Bekri Mustafa,Sarhoş,Bebe Ruhi,Tuzsuz Deli Bekir,Zenne,Arap Laz,Frenk,Çengi
ORTA OYUNU:
Kökü Orta Asya’ya dayanır.Bir çember içerisinde birkaç parça eşyayla oynanır.
Dekorsuz metinsiz oyundur.
Başoyuncu: PişekarKarşısında Kavuklu vardır.
Kadın tipini canlandıran erkeklere “Zenne” denir.
Not:
Bizde ilk yazılan tiyatro: Şinasi:Şair Evlenmesi
İlk sahnelenen tiyatro: Namık Kemal: Vatan yahut Silistre’dir.
Ahmet Vefik Paşa Moliere’den yaptığı çevirilerle tiyatroya büyük hizmet etmiştir.
3-DRAM
Modern tiyatro geleneğini yansıtan türdür.Hem trajedinin hem komedinin özelliklerini gösterir.
Güldürü ve ağlatı öğeleri iç içedir.
Amaç insanı tüm boyutlarıyla yansıtmaktır.
Her tabakadan insan dram içinde olabilir.Soylu,halk yan yanadır.
Kişiler her yönden incelenir bir yönüyle sivriltilmez
Hem güncel yaşam hem mitoloji olabilir.
Trajedi ve komedinin katı kurallarına karşı çıkılır.
En başarılı ilk örneğini Victor Hügo Hernani’yle vermiştir.
TİYATRO TERİMLERİ:
Opera: Dram ve trajedinin sözlerinin müzikle bestelenmiş şeklidir.Eser büyük bir orkestra eşliğinde sergilenir.
Operet: Tiyatronun müzikli ve müziksiz iki kısımdan oluşan şeklidir.
Komedi müzikal: Komedi türü oyunların arasına müzik parçalarının konması şeklinde ortaya çıkar.
Bale: Sözsüz tiyatro oyunu olan bale sahnedeki konunun müzik ve dansla canlandırılmasıdır.
Revü: Gündelik olayları alaya alan ve taşlayan gösteri türüdür.Bir kadın ile erkeğin konuşmaları şeklinde sergilenir.Müzik ve dansa yer verilir.
Skeç: Güldürü unsurlarıyla kurulu kısa müzikli oyundur.Az kişiyle oynanır ve nükteyle sonlanır.
Absürd tiyatro: Saçma,uyumsuz tiyatrodur.Tiyatro kurallarını hiçi sayan tiyatro şeklidir.
Feeri: Kahramanları cin,peri gibi olağanüstü varlıklar olan ihtişamlı tiyatrodur.
Melodram: Duygusal yönleri ağır basan tiyatrodur.
Pandomim: Duyguları jest ve mimikle yansıtan sözsüz tiyatrolardır.
Replik: Sahne oyununda oyuncuların birbirine söyledikleri sözlerdir.
Suflör: Perde arkasında oyunculara oyun sözlerini hatırlatan kimsedir.
Tuluat: Hazırlıksız sahnelenen tiyatrodur.
Vodvil: Hareketli eğlenceli şarkılarla süslenmiş komedidir.
Çıkmış soru:Hangisi eski Yunan tiyatro yazarı değildir(1990 öys)
EFSANE:
Akıl almaz acayipliklerle dolu olayların anlatıldığı ve kahramanları tabiatüstü özellikler gösteren anlatı türüdür.
Efsane(menkıbe) konularına göre dünyanın yaratılışı,tarihi hadiseler,dini olaylar vs. olabilir
DESTAN:
Toplum üzerinde derin etkiler bırakan tarihi ve sosyal olayları anlatan, bazen de kişi ve müesseseleri anlatan çoğunlukla anonim uzun manzum (şiir biçimli) yapıtlardır.
Destanın özellikleri:
En eski nazım biçimlerindendir.,Destanlar anonimdir.
Şiir biçimlidir.(manzum) nazım-nesir karışık olanları da vardır. Nesir biçiminde günümüze ulaşan destanlarda vardır.Destanlarda olağanüstülükler vardır. Destan kahramanları olağanüstü özellik gösterebilir.
Genellikle yiğitlik,savaş göç, vs olaylar anlatılır.
Destanlar üç aşamadan oluşur:
1-Çekirdek (doğuş) safhası: Bu safha destanı oluşturan olayların meydana geldiği ilk aşamadır.
2- Yayılma safhası: Olaylar yuvarlak bir dille söze aktarılır ve nesilden nesile aktarılır.
3-Derleme (yazıya geçirme) safhası: Destan sözlerinin bir ozan tarafından kaleme alınmasıdır. Bu destanlar sözlü gelenekte büyür ve yayılır derlendiği gibi kalmaz.
Destanlar ikiye ayrılır(türler):
a-Doğal destanlar: Halka ait olan ve halkın içinden doğan destanlardır.Söyleyeni belli değildir. Sonraları derlenirler. Dede korkut gibi.
b- Yapma destanlar: Bir yazar-şair tarafından kaleme alınan destanlardır.
TÜRK EDEBİYATI’NDA DESTAN:
Yaratılış destanı
Saka destanları:Alp er Tunga destanı,Şu destanı
Hun destanları:Oğuz Kağan destanı,Atilla destanı
Göktürk destanları:Bozkurt destanı,Ergenekon destanı
Uygur destanları:Göç destanı,Türeyiş destanı
Mani dininin kabulü destanı
İslamiyetten sonraki destanlar:Satuk Buğra Han, Manas destanı ,Cengiz-name,Timur destanı,Ediğe destanı,Seyit Battal Gazi,Danişment Gazi destanı
Köroğlu destanı
Dünyadaki ünlü doğal destanlar:
Dünyada ilk destan Gılgamış destanıdır.,İlyada ve Odysseia(Yunan),Kalavela(Fin),Robin Hood(İngiliz)
Şinto(Japon),Ramayana Mahabarata(Hint),Aeneis(Latin)
Şehname(İran-Firdevsi)
İgor(Rus),Manas(Kırgız),Gılgamış(Sümer)
Ünlü yapma destanlar:
Yazanı belli olan destanlardır.
Milton -Kaybolmuş Cennet -İngiliz
Dante -İlahi Komedya -İtalya
Ariosto- Çılgın Orlando -İtalya
Fazıl Hüsnü Dağlarca -Çakırın Destanı
Üç Şehitler Destanı, Kubilay Destanı, 19 Mayıs Destanı, Kubilay Destanı
Nazım Hikmet- Şeyh Bedrettin Destanı, Kuvay-ı Milliye Destanı
Gülten Akın- Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı
Ceyhun Atuf Kansu -Sakarya Meydan Savaşı
Cahit Külebi -Atatürk Kurtuluş Savaşında
ŞİİR BİLGİSİ:
Mensur şiir:Ölçü.uyak gibi kurallara uyulmadan yazılan şiirlere denir.Kısaca şiirin düzyazı biçiminde yazılanıdır.Türk edebiyatında ilk ve en güçlü temsilcisi Halit Ziya’dır.
Manzum şiir:Ölçülü ve uyaklı yazılan şiirlere denir.
Nazım birimi:Şiiri oluşturan dize kümelerine denir.Bunlar:Dize,beyit,dörtlük.
Dize:(mısra) Şiirde her satıra denir.
Beyit:İki dizeden oluşan ve aralarında anlam bütünlüğü olan bölümlere denir.
Dörtlük:Dört dizeden oluşan kümeye denir.
Küme,Bent:İkinin üstünde bütünlük oluşturan dizelere denir.Üç,beş,yedi…dize olabilir.
Kıt’a:Bir şiirde ikiden fazla (3,4,5..) dizenin oluşturduğu bölüme bent veya kıt’a denir.
NAZIM BİÇİMİ(NAZIM ŞEKLİ):
Şiirlerin uyak örgüsü,nazım birimi,ölçüsü ve konusuna göre kazandığı dış özelliğine denir.
Örnek: Halk edebiyatı:koşma Divan edebiyatı:gazel:Tanzimat sonrası:sone…
ÖLÇÜ:
Ölçü şiirdeki ahenk unsurudur.
Aruz ölçüsü:Şiir dizelerindeki hecelerin uzun ve kısalığını temel alan ölçüdür.
A-çıl-maz ne bir yüz ne bir pen-ce-re.
. - - . - - . - - . - (nokta ünlüyle çizgi ünsüzle biten hecedir.)
Not:Ünlüyle biten hece açık(kısa) hecedir.Ünsüzle biten hece kapalı(uzun) hecedir.
Aruz Terimleri:
İmale:Kısa olan hecenin uzun gösterilmesidir.
Zihaf:Uzun hecenin kısa gösterilmesidir.
Vasl:(ulama) Ünsüzle biten sözcüğün son harfinin sonraki ünlüye bağlanarak aruz kusurunun giderilmesidir.
Takti:Şiirin dizesinin kalıplara ayrılmasıdır.
Ba-kıl-dık-ça vah-şet çö-ker yer-le-re
. - - / . - - / . - - / . –
fa-û-lün fa-û-lün fa-û-lün fa-ül
‘â-û-î gibi uzun ünlüler kapalı sayılır.
Dizenin son hecesi her zaman kapalı sayılır.
Hece ölçüsü:
Bir şiirin her dizesindeki hece sayısına dayanan ölçü birimidir.(7-8-11’li gibi)
Durak:Hece dizelerinde nefes almaktır.4+4+3=11’li hece ölçüsü.
Serbest Tarz:
Serbestçe ölçüsüz uyaksız yazılan şiirlerdir.
Ağlasam sesimi duyar mısınız?
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle
UYAK(KAFİYE):
En az iki dize sonunda,anlamı farklı yazılışı aynı iki sözcük veya ekler arasındaki benzerliğe denir.
Uyak Türleri(Kafiye Çeşitleri):
Yarım Uyak: Dize sonlarındaki tek ses benzerliğidir.
Ve deniz aynı deniz.
Gülüşten eser yok yalnız.
Tam Uyak: Dize sonlarındaki iki ses benzerliğidir.
Adalardan yaza ettik de vedâ’
Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ
Seni hatırlıyoruz Viranbağ.
Not:â uzun a’da iki ses değerindedir ve tam uyak sayılır.
Zengin Uyak: En az üç ses benzerliğinden oluşur.
Bir bahçeli beldemizi yad ellere bıraktık.
Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık.
Tunç Uyak: Uyağı oluşturan sözcüklerden birinin diğer sözcüğün içinde tam olarak bulunmasıdır.
Sabahleyin gökyüzü parlak ufuk açıktı.
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı.
Cinaslı Uyak: Dize sonlarındaki söyleyişleri aynı anlamları farklı sözcüklerden oluşur.
Madem çoban değildin
Arkandaki sürü ne
Beni yardan ayıran
Sürüm sürüm sürüne
REDİF:
Dize sonlarında görevli olan eklerin ya da anlamları aynı olan sözcüklerin tekrarlanmasına redif denir.
Hatırlar bir gün camı açtığını
Duran bir bulutu,bir kuş uçtuğunu
UYAK KAFİYE ÖRGÜSÜ:
Dize sonlarındaki ses benzerliklerinin harfle gösterilmesidir.
Çapraz Uyak: abab,cdcd..
Birinci dizeyle üçüncü dizenin,ikinci dizeyle dördüncü dizenin uyaklı olmasıdır.
Kalbim bir çiçektir gündüzler ölgün a
Gelin gelin onu açın geceler b
Beni yad edermiş gibi bütün gün a
Ötün kulağımda çın çın geceler b
Düz Uyak: aa/bb,cc/dd…aaab,cccb..
Birinci dizeyle ikinci dize üçüncü dizeyle dördüncü dizenin ya da bir,iki,üçüncü dizenin birlikte kafiyeli olduğu dizedir.
İşte bir yol ki hep çakıl ve diken a
Geçeceksin yarın bu yoldan sen a
Sen yoruldukça yol uzar artar b
Çalı dişler,taş ağrıtır,yırtar b
Sarma Uyak: abba,cddc…
Birinci dizeyle dördüncü,ikinci dizeyle üçüncü dizenin kafiyeli olmasıdır.
Uyu! Gözlerinde sessiz bir perde a
Bir parça uzaklaş kederlerinden b
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden b
Mehtabın ördüğü saatler nerde a
Örüşük Uyak: aba/bcb…cdc
Hangi kızın şen elleri a
Gecelerin matemine b
Serpiyor bu elemleri a
Mani Tipi Uyak: aaba
Sarı kavunu dildim a
Çamura düştü sildim a
Yarim gurbete gitti b(x)
Şimdi kıymetin bildim a
EDEBİ SANATLAR
TEŞBİH(benzetme): İki öğeden zayıf olan öğenin kuvvetli olan öğeye benzetilmesidir.
Benzetmenin öğeleri:
Benzeyen
K. benzetilen
Benzetme yönü
Benzetme edatı
Antalya cennet kadar güzel mekandır.
Benzeyen-k.benzetilen-b.edatı-b.yönü
Dört öğede kullanılarak tam teşbih yapılmıştır.
Sular öyle temiz ki annemin yüzü gibi.
Sular benzeyen annenin yüzü k. Benzetilendir. Benzeyen ve k.benzetilen kullanılarak Teşbih-i beliğ (güzel benzetme) yapılmıştır.
Pantolon jilet gibiydi.
Yaprak ateş oldu,kuş da yakut.
İSTİARE(benzetmeyi amaçlama)(değinmece)
Benzeyen ve k.benzetilenden birini kullanmadan yapılan sanattır.
Açık İstiare(k.benzetilen kullanılır.)
Kurtuluş savaşında ne güneşler battı.(asker)
Benzeyen kullanılmamış.
Kapalı İstiare(benzeyen kullanılarak yapılır.)
Ninniler söylemiş bu serin dere(dere-anneye)
Serin dere benzeyen kullanılmış, anne k.benzetilen kullanılmamış.
MÜBALAĞA(abartma)
Akla uymayan sözler söyleme.
Bir bakışta eylen harap cihanı.
Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır.
.
TARİZ(dokundurma)
Sözün tam tersini kastetmektir.
Çok çalışkan olduğu karnesindeki zayıflardan belli.
Yazısı öyle güzeldi ki yazısını dört hoca zor okuduk.
KİNAYE(gerçek ve mecaz anlam)
Sözün hem gerçek hem mecaz anlama gelmesidir.
Meyve veren ağacı taşlarlar.
Kurt dumanlı havayı sever.
TENASÜB(uygunluk)
Birbirine uygun sözcüklerin dize ,beyit ya da dörtlükte kullanılmasıdır.
Nevbahar oldu gelin azm-ı gülistan idelüm.
Açalım gonca-i kalbi gül-i handan idelüm.
Nevbahar-gülistan-gonca sözcükleri birbiriyle uyumludur.
İRSAL-I MESEL(atasözü söyleme)
Şiirde atasözü veya deyim söylemektir.
‘Balık baştan kokar’ bunu bilmemek
Seyrani gafilin ahmaklığından.
Çağır karac’oğlan çağır.
Taş düştüğü yerde ağır.
Allah’a sığın şahs-ı halimin gazabından
Zira “Yumuşak huylu atın çiftesi pektir.”
HÜSN-İ TA’LİL(güzel neden bulma)
Güller kızarır o gonca gül gülünce.
Bulut ağlar gittin diye ey sevgili.
MECAZ-I MÜRSEL(ad aktarması)
Bir sözcüğün benzetme amacı güdülmeden başka sözcük yerine kullanılmasıdır
Uçak Kayseri’ye indi.(havaalanı)
Tencere kaynadı(su)
Sezai karakoç’u okudum. (eserini)
LEB DEGMEZ(dudak değmez)
Şiirde b-m-v-f gibi dudak ünsüzlerinin kullanılmamasıdır.
El ettiler turnalara kazlara.
Dağlar yeşillendi döndü yazlara.
LEFF-Ü NEŞR(ilgili benzerlik-karşıtlık)
Üst dizedeki sözcüklere anlamca benzer eş ya da zıt sözcükler kullanmaktır.
Zülfün altında ruhun üstünde halin dil-bera
Gül döşenmiş sümbül örtünmüş Habeş sultanıdır.
(zülf-sümbül/ ruhun-gül/ hal’in-Habeş)
Sabrı,tufanı,haramı
Eyyub’ı Nuh’ı Adem’i
Gönlümde ateştin gözümde yaştın
Ne diye tutuştun ne diye taştın
TECAHÜL-İ ARİF(bilmezden gelme)
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Sular mı yandı, neden tunca benziyor mermer?
TELMİH(hatırlatma)
Şiirde tarihi bir olayı hatırlatmaktır.
Gökyüzünde İsa ile
Tur dağında Musa ile
Elindeki asa ile
Çağırayım Mevla seni.
TEVRİYE(iki gerçek anlam)
Şiirdeki bir sözcüğün iki gerçek anlama gelecek şekilde kullanılmasıdır.
Ulusun,korkma!Nasıl böyle bir imanı boğar.
(yücesin-havlasın)
Ey sevgili ne olur bana bir gül.(hem gülümseme hem çiçek)
ALİTERASYON(ses tekrarı)
Şiirde ses tekrarıdır.
Dest-bust arzusuyla ölürsem dustlar.
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su.
(s sesi tekrarlanmış)
SECİ(iç kafiye)
Dize içinde yapılan ya da düzyazıda yapılan kafiyedir.
Ey gözlerin nurı,gönüllerin sürurı,
Başımızın tacı,gönüllerin ilacı
AKİS(tersten söyleme)
Sözü tersten tekrar söylemedir.
Her inişin bir çıkışı, her çıkışın bir inişi vardır.
Kibarın kelamı,kelamın kibarıdır.
TERDİT(beklenmezlik)
Şiirde sözün beklenmedik şekilde bitirilmesidir.
……..
Mal derdinde kasap
Can derdinde koyun.
Ne çirkin oyun.
Ne berbat kafiye.
RÜCU(dönüş)
Söylenen sözün kuvvetli olmadığını düşünerek sözü tekrardan daha güçlü şekilde söylemektir.
Erbab-ı teaşür çoğalıp şair azaldı.
Yok öyle değil şairin ancak adı kaldı.
TEKRİR(yineleme)
Şiirde bir sözcüğün tekrar edilmesidir.
Akşam, yine akşam,yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam.
Kimsesiz kimse olmaz kimsenin var kimsesi
Kimsesiz kaldım cihanda ey kimsesizler kimsesi
TEZAT(karşıtlık)
Şiirde birbiriyle zıt sözcüklerin kullanılmasıdır.
Nedir bu benim çilem
Hesap bilmem
Muhasebede memurum.
Büyükbabam babam ben
Küçükoğlan kız damat
Gelişimiz teker tekerdi
Gidişimiz cümbür cemaat.
İSTİFHAM(soru sorma)
Şiirde sözü kuvvetli kılmak için soru sorma sanatıdır.
Neden tunca benziyor mermer?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
NİDA(seslenme)
Şiirde ey, hey, bre gibi ünlemlerin kullanılmasıdır.
Bre ağalar bre beyler.
Çatma,kurban olayım çehreni ey nazlı hilal.
TEŞHİS(kişileştirme)
İnsan dışındaki varlıklara insani özellik kazandırmaktır.
Atıyor çıplak duvarların nabzı sızılar içinde.
Her gece ninniler söyler serin dere.
İNTAK(konuşturma)
İnsan dışındaki varlıkların konuşturulmasıdır.
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Dal bir gün dedi ki tomurcuğa
Tenimde bir yara işler gibisin.
AKROSTİŞ(ilk harflerle ad yapma)
Rüyada mıyım..
Izdıraplı kalbim..
Zalim olma anla beni..
Anla beni anla..
SEHL-İ MÜMTENİ(söylenmesi zor sözler söylemedir)
Zannetme şöyle böyle bir söz
Sen gel dahi söyle böyle bir söz
ŞİİR TÜRLERİ:
Epik şiir:
Yiğitlik ve kahramanlık şiirleridir. Uzun soluklu destan gibi şiirlerin yiğitçe bir edayla okunmasıyla oluşur. Adını epopeden (destan) almıştır.
Divan edebiyatında “Hamasi şiir” denir.
İlk epik şiir Homeros’un “İlyada ve Odessia” şiiridir.
Halk edebiyatında koçaklamalar, varsagılar, destanlar, cönkler divan edebiyatında gazavatnameler bu türe girer.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Didaktik şiir:
Bilgi ve öğüt vermek amacıyla yazılan öğretici şiirlerdir.Fabl’ler yergiler,mektuplar fıkralar,manzum öyküler bu amaçla yazılabilir.
Bu tür şiirlerin bilimsellik ve felsefi yönü ağırlıktadır.
Yusuf Has Hacip’in Kutad-gu Biliğ’i Edip Ahmet Yükneki’nin Atbetü’l Hakayık’ı Aşık Paşa’nın Garipname’si Nabi’nin Hayriye’si Mehmet Akif’in Fatih Kürsüsünde’si bu türe örnektir.
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsen
Ya nice okumaktır
Lirik şiir:
Duygulu ve coşkulu şiirlerdir.Adını eski Yunan’da “lir” adı verilen çalgılar eşliğinde söylenen şiirlerden almıştır.Aşk,ayrılık,ölüm,korku,yalnızlık gibi konular şiirin ana temasıdır.
Lirik şiir eski Türk edebiyatında kopuz eşliğinde söylenirdi.Koşuklar,sagular bu türdendir.
Halk edebiyatında güzelleme,koşma,semai ..divan edebiyatında gazel,şarkı,müstezat vs bu türden şiirlerdir.
Kara’coğlan,Erzurumlu Emrah,Baki,Nedim,Fuzuli büyük lirik şairlerdir.
Batı’da Petrarca,Lamartine,Alfred de Mausset..
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana
Tozlu yollarından gezdiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana
Fabl:
İnsan dışındaki varlıklara insan kimliği verip onları insan gibi konuşturmaya ve bu sayede insanlara ders vermeyi amaçlayan kısa manzum hikayelere fabl denir.Fabl’ler didaktik şiirdir.
Beydaba’nın Kelile ve Dinme’si
Aisopos masalları(ezop)
La Fontaine’nin masalları
Şeyhi’nin Harnamesi
Bir dala konmuştu karga cenapları
Ağzında bir parça peynir vardı
Sayın tilki kokuyu almış olmalı
Ona nağme yapmaya başladı
Satirik şiir:
Toplumun ya da kişilerin gülünç yönlerini iğneli ve alaycı bir dille ele alan şiirlerdir.Halk edebiyatında taşlama divan edebiyatında hicviye bugünkü edebiyatta yergi denir.Amaç iğnelerken bir şeyler öğretmektir.
Nefi’nin Siham-ı Kaza’sı ünlüdür.Bağdatlı Ruhi,Şeyhi,Ziya Paşa,Seyrani ünlü taşlamacılarımızdandır.
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Bana Tahir Efendi kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim benim zira
İtikatımca kelp tahirdir.
Pastoral şiir:
Kır yaşamını ve çobanların yaşayışlarını anlatan şiirlerdir.Şiirin ana teması doğadır.İki çeşidi vardır:
İdil ve eglog:idil:kır hayatını anlatan eglog:çobanların hayatını anlatan şiirlerdir.
Batı edebiyatında virgilius ünlüdür.
Abdulhak Hamit’in Sahra’sı bu türe en güzel örneklerdendir.
Ahmet Muhip Dranas,Kemalettin Kamu,Faruk Nafiz, pastoral şairlerimizdendir.
Ak tüylü köpektir koyun sürüsüyle
Seğirtir kaval sesinde sağa sola
Çobandır köyün yamacında
Yayar davarı da çömelir
Meşe dallarının altında
Dramatik şiir:
Eski yunanda dramatik ürünler manzum olarak yazılırdı.Özellikle trajediler manzum kurulduğundan böyle şiirlere dramatik şiir denir.
Türk edebiyatında örnek yoktur. Bizim edebiyatta tiyatrolar nazım değil nesir biçiminde yazılmıştır.
Elektra-ey temiz ışık
Ve dünyayı saran hava
Gece bahtsız babama ağlarım
Yabancı topraklarda onu
Alıkoyan kana susamış Ares değildir.
HALK EDEBİYATI
GENEL ÖZELLİKLERİ:
Temel nazım birimi dörtlüktür.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Şiirler saz eşliğinde doğaçlama söylenir.
Ozanlar eğitimsiz kimselerdir.
Usta –çırak ilişkisi vardır.
Dil ağır değil, anlaşılır bir dildir.
Daha çok yarım uyak kullanılır.
Sözlü edebiyat geleneğidir.
Şiirler somut yaşamdan bahseder.
Aşk,doğa güzellikleri,gurbet,özlem,ayrılık vs. konular işlenir.
Anonim olmayan eserlerde şairin ismi bulunur.
Nazım olan ürünler yazıya nazım-nesir karışık geçirilebilmiştir.
Şiirler tür ya da biçim adıyla anılmış, şiirlere özel ad verilmemiştir.
Kimi kalıp benzetmeler ortak kullanılmıştır. Zülf (saç), çeşm (göz)
Halk Edebiyatı Nesir Örnekleri:
Halk edebiyatı sözlü gelenektir: Bu ürünler halkın ağzından derlenerek halk nesrinin örnekleri verilmiştir. En önemli halk nesirleri Aşk hikâyeleridir.
Âşık Garip ile Şah Senem
Kerem ile Aslı
Ferhat ile Şirin
Arzu ile Kamber
Tahir ile Zühre
Sümmani ile Gülperi
Not:Leyla ile Mecnun Divan edebiyatı ürünüdür.
ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:
A-Mani:
7’li hece ölçüsüyle söylenir.
Uyak düzeni aaxa şeklindedir.
Yedekli manide uyak düzeni aaxaxa olur.
Söyleyeni belirsizdir. İstisnai de olsa söyleyeni belli olanlarda vardır.
İlk iki mısra hazırlık için söylenir.
Asıl mesaj son iki dizededir.
Düz mani: Dize sayısı dört olan manidir.
Kesik mani: İlk dizesi yarım olan manidir.
Yedekli mani: Altı dizeden oluşan manidir.
B-Türkü:
Sekizli ya da on birli heceden oluşur.
Özel bir ezgiyle okunur.
Genellikle ayrılık ,gurbet gibi konulardan bahsedilir.
İkili,üçlü,dörtlü ve beşli bentlerden oluşur
Tekrar edilen dizelere kavuştak denilir.
Düz uyaklıdır. aaab,aaabb
Bent sayısı genellikle iki ya da üçtür.
Yöreden yöreye söyleyiş ve ezgi farkı vardır.
C-Ninni:
Çocukları uyutmak için özel bir ezgiyle söylenir.
Anonimdir; ancak söyleyeni belli olanlar da vardır.
Bir ya da iki dörtlükten oluşur.
Birden çok dörtlükten oluşursa her dörtlük sonunda kavuştak olur.
Genellikle düz uyaklıdır.
ÂŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ:
A-Koşma:
11’li hece ölçüsüyle yazılır.
Dörtlükler biçiminde söylenir.
Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir.
Son dörtlükte ozanın adı geçer.
Buna tapşırma denir.
Uyak düzeni abab,cccb..,aaab cccb, abcb,dddb
Koşma konularına(türlerine) göre 4’e ayrılır.
a-Güzelleme:
Sevgilinin güzelliklerinin övüldüğü şiirlerdir.
Sevgili yanında yurt,at,vb. övgülerde olabilir.
En önemli şairi Karacaoğlan’dır.
b-Taşlama:
Bir olayı, durumu,kişiyi,davranışı vs. yermek amacıyla söylenen koşmalardır.
Divan edebiyatında buna hicviye denir.
c-Ağıt:
Ölen bir kimsenin ardından duyulan üzüntüyü belirten koşmalardır.
Divan edebiyatında buna mersiye denilir.
Ünlü taşlamacımız Seyranı’dır.
d-Koçaklama:
Kahramanlık konularını işleyen koşmalardır.
Divan edebiyatındaki gazavatnameler buna benzer.
B-Semai:
8’li hece ölçüsüyle söylenir.
Özel bir ezgisi vardır.
Genellikle sevgili, yurt ve at güzelliklerinden bahsedilir.
Güzelleme türüne benzer.
En az üç en fazla altı dörtlükten oluşur.
Şeması,abab, cccb/, aaab,cccb
C-Varsağı:
8’li hece ölçüsüyle söylenir.
Varsak Türklerine ait şiir biçimidir.
Genellikle kahramanlık konularından bahseder.
Bre, hey.behey gibi ünlemler çokça bulunur.
Semaiden farkı söyleyişteki kahramanca edadır.
D-Destan:
8’li ya da 11’li hece ölçüsüyle söylenir.
Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.
Anonim olanları da vardır.
Konuları,göç,savaş,kıtlık,deprem vs’dir.
Olay anlatıldığından öyküleyici bir anlatımı vardır.
Olağan dışı olaylar olabilir.
TASAVVUF EDEBİYATI NAZIM TÜRLERİ:
A-İlahi:
7,8 ve11’li hece ölçüsü kullanılır.
Allah’ın birliğini kudretini anlatır.
Bunun yanında cennetin güzelliği, ahiret nimetleri gibi konular anlatılır.
Amaç insanlara Allah sevgisini aşılamaktır.
Tarikatlarca farklı şekillerde söylenir.
a-Ayin: Mevlevi tekkelerinde
b-Tapuğ: Gülşeni tekkelerinde
c-Nefes: Bektaşi tekkelerinde
d-Deme: Alevi tekkelerinde
e-Durak: Halveti tekkelerinde
B-Nutuk:
Tekke önderlerince tarikata yeni giren dervişler için söylenir.
Amaç yeni dervişlere tarikat kurallarını öğretmektir.
C-Devriye:
Dünyanın ve insanın yaratılış döngüsünü anlatan şiirlerdir.
İnsan kimdir, nerden gelir nereye gider? Bu sorulara cevap aranır.
D-Şathiye:
Kimi dini konuların şakacı ve rahat bir üslupla anlatıldığı şiirlerdir.
Aslında dinle alay eder gibi görünür ama gerçekte hikmet içerir.
Genellikle Bektaşi tekkelerinde söylenir.
Bu tür şiir söyleyenlerden kimi dinsizlikle suçlanmış ve öldürülmüştür.
Ünlü şairi Kaygusuz Abdal’dır.
ÖNEMLİ HALK ŞAİRLERİ
AHMET YESEVİ
Türk Halk Edebiyatı nazım şekilleriyle, hece ölçüsüyle şiirler yazarak, tasavvufun Türkler arasında yayılmasını sağlamıştır. Şiirlerini topladığı kitabın adı Divan-ı Hikmet’tir. Kitapta tasavvuf konuları açık bir dille nazım şeklinde verilmiştir.
YUNUS EMRE
Tasavvuf felsefesini, yaşam-ölüm; Allah-insan; varlık-yokluk; dünya-ahret; cennet-cehennem kavramları arasındaki bağıntıyı güçlü bir kültür ve duyuşla anlatmıştır. Bu akımı, halkın dili ile, coşkun duygusu ile en güzel anlatan Yunus olmuştur. Şiirlerinden bazılarını aruz ölçüsüyle yazmışsa da hece ölçüsüyle yazdığı şiirler onu şöhrete götürmüştür. Tasavvuf esaslarını milli görüşlerle birleştiren Yunus Emre, yüzyıllardan beri tazeliğini korumuş, saygınlığını hiçbir zaman yitirmemiştir. Eserleri: Risalet-ün Nushiye, 1307’de yazılan bir mesnevidir. İkinci eseri, 360 ilahi ve nefesin bulunduğu Yunus Emre Divanı’dır.
KAYGUSUZ ABDAL
Yunus Emre’nin etkisinde kalan şairlerdendir. Alevi-Bektaşi şiirinin kurucusu sayılır. Bazı şiirlerinde (SARAYİ) mahlasında kullanır.Güçlü bir tasavvuf ve din kültürü bulunan şiirlerini hem aruz hem de hece ölçüsüyle yazmıştır.Şiirlerinde Bektaşilik esaslarını anlatmıştır.Dili sade, nükteli, nefeslerin çoğunda ham sofularla alay eden, tekerlemelerden de faydalanan, insanların hatalarını tenkit eden mizahlı bir anlatım vardır.Düz yazı eserlerinde halk nesrinin sade, tabii örneklerini vermiştir.Eserleri, nefeslerini eski yazma dergilerde bulunup henüz bir araya getirilmemiştir.Eserleri:Yaş-name, Kaygusuz Abdal Divanı, Dolap-name, Budala-name, Mugalata-name...
KÖROĞLU
Ünlü bir saz ve halk şairimizdir. III.Murat devrinin savaşlarına katılan bir yeniçeriydi. Şairimizden ayrı olarak ünlü eşkıya ve destan kahramanıdır. Ayvaz’ı oğul edinmiştir. Halk destanı kahramanı Köroğlu adıyla bir kimse daha vardır.Saz şairi Köroğlu daha önce yaşamış bir yeniçeriydi.
PİR SULTAN ABDAL
Duru bir halk dili ile Şii-Batıni inanışını coşkun bir lirizm ile dile getirmektedir.Şairin nefesleri Anadolu-Azerbaycan ve Rumeli’de Alevi-Kızılbaşlarla Bektaşiler tarafından uzun yıllar okunmuş ve ezberlenmiştir.Şiirleri Pir Sultan Abdal adlı bir kitapla Pertev Naili Boratav tarafından yayınlanmıştır.
AŞIK ÖMER
Yüzyıl boyunca yetişmiş bütün saz şairlerimizin en ünlüsü ve en çok şiir bırakanıdır. Şiirlerinin sayısı 1500den fazladır. Edebi kişiliği Divan ve Halk şiirlerinin ortak etkileri koşma, semai, varsağı, destan ve kalenderlerinde görülür. Aruzla da tenkit, naat, kaside, gazel, murabba, muhammes, müseddesler yazmıştır.
ERZURUMLU EMRAH
Saz şairleri içinde Divan şiirini en iyi bilenlerden biridir. Aruzla yazdığı gazel, murabba, muhammes ve müseddeslerinde bu kültürü açıkça görülür. Dertli ve Seyranı gibi iki büyük Halk şairinin yanında yer alır.Aşık tarzında söylediği nükteli, zarif, güzel koşma ve semaileri onu asıl kişiliğini belirten eserleridir. Birçok hayranı ve öğrencisi vardır. Divanı vardır.
BAYBURTLU ZİHNİ
Kaside, naat, tahmislerden meydana gelen bir divanı vardır. Sergüzeşt-name adında bir mesnevisi vardır. Kendisi bir divan şairi olmak istemesine rağmen aruzla yazdığı şiirlerle değil de hece ölçüsüyle yazdığı divanına bile almadığı âşık tarzı şiirleriyle tanınmıştır. Daha çok hiciv düşkünlüğü gösterir. Bayburt’un Rus işgali sırasındaki acılarını şiirlerinde dile getirmiş, duyguyu acıyı içten söylediğini şiirlerinde göstermiştir.
SEYRANİ
Kayseri Develilidir. Aruzla yazdığı şiirlerde ağır bir dil kullanmış, pürüzlü bir anlatımı vardır. Asıl başarısı halk ağızla söylediği koşma, semai, destan, nefes ve devriyelerinde görülmektedir. Taşlama ve mizah şiirimize çok güzel örnekler kazandırmıştır. Çağının kötü yönlerini değersiz devlet adamlarının tutumlarını hep hicvetmiştir. Benzetme ve buluşları kafiyelerinin özelliği ile tanınır.
DADALOĞLU
Kayseri Tomarzalıdır.Diğer halk ozanları gibi Divan şiirinin etkisinde kalmamış, duygu ve düşüncelerini şehir hayatından uzak yaşadığı çevreden seçmiştir. Koşma, türkü, semai, varsağı ve destanlar yazan şair, yazma tekniği ve duygularında Karacaoğlan ve Köroğlu’nu hatırlatır. Dili, savaş ve isyan niteliğindeki şiirlerinde hırçın ve pervasız; aşk, tabiat ve güzellikleriyle ilgili konularda saf, temiz, içli ve ahenkli bir söyleyiş özelliği gösterir.
KARACAOĞLAN
17.yy’ın ikinci yarısında kişiliğini bularak ünü bütün Anadolu, Azerbaycan, Kırım ve Rumeli’ye yayıldı. Günümüze kadar etkisinde olmayan kalmadı.Divan ve Tekke şiirinin etkisine kapılmayan; aruz veznini hiç kullanmayan aşk, tabiat ve gurbet temalarında sadık kalan, halkın sevinç ve üzüntülerini dile getiren, halkın dili ile söyleyen içli bir halk ozanıdır.En çok koşma ve semai yazmış.
DİVAN EDEBİYATI:
DİVAN ŞİİRİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
Nazım birimi beyittir.
Bütün şiirler aruz ölçüsüyle yazılır.
Genellikle tam ya da zengin uyak kullanılır.
Sanatlı,ağır bir dili vardır.
Arapça ve Farsça terkipler (tamlamalar) çokça kullanılmıştır.
Şiirlerde şairi tanıtan mahlaslar kullanılmıştır.
Şiirlerin özel bir adı yoktur.
Birçok şiir kafiye ismiyle anılır.Su Kasidesi gibi.
Şiirler “divan” adı verilen kitaplarda toplanmıştır.
Üç dilde eser vermek hüner sayılmıştır.(Arapça,Farsça,Türkçe)
Her konuya özgü nazım biçimleri vardır.Aşk,/(gazel),övgü,(kaside,)
Genellikle soyut konular işlenir.
Felsefi temeli olan yorum şiirleri yazılmıştır.
Bolca “mazmun” (kalıp ifade) kullanılmıştır.
Aynı mazmunlar kullanılabilmiştir. Örnek: Cehennem çukuru(gamze)
Biçime büyük önem verilir.
Anlamın tek beyitte tamamlanmasına önem verilmiştir.
Nazım biçimlerinden çoğu Arap-Fars edebiyatından alınır.
Şarkı, tuyuğ gibi ulusal nazım biçimlerimizde vardır.
NAZIM BİÇİMLERİ:
Beyitlerle Kurulanlar:
Gazel:
En az beş en çok on beş beyitten oluşur.
Kafiye düzeni aa/ba/ca.. biçimindedir.
Genellikle aşk,şarap konuludur.
İlk beytine matla son beytine makta denir.
Maktadan önceki beyte hüsn-i makta denir.
Beytü’l Gazel: En güzel beytidir.
Yek ahenk gazel: Konular arası anlam bütünlüğü olan gazeldir.
Yek-avaz gazel: Konular arsı anlam bütünlüğü yoktur.
Gazel-gah: Gazel söyleyendir.
En ünlü gazelcilerimiz: Baki,Nedim,Fuzuli..
Kaside:
33-99 beyit arsında olmak zorundadır.
Övgü şiirleridir.Şeması aa/ba/ca
Yazıldığı konuya göre tür adı alır.Örneğin övgü varsa methiye adını alır.
Kasidenin bölümleri:
Nesip: Tasvir bölümü
Girizgah: Giriş bölümü
Mehdiye:Asıl bölüm,övgü bölümü
Tegazzül: Kaside içinde gazel bölümü
Fahriye:Şairin kendini övdüğü bölüm
Dua: Övülen kimseye iyi dilek bölümü,uzun ömür gibi.
Beytü’l kasid: Kasidenin en güzel bölümü
Taç beyit: Şairin adının geçtiği bölüm.
Kaside türleri:
Münacat:Allah’a yalvarış içerikli kasidedir.
Naat: Peygamber efendimize yazılan kasidedir.
Tevhit: Allah’ın birliğinden bahseden kasidedir.
Mehdiye: Bir kimseyi öven kasidedir.
Mesnevi:
Uzun aşk hikayelerini,dini hikayeleri.kimi felsefi konuları anlatmak için kullanılan uzun nazım biçimidir.
Uyak şeması aa/bb/cc…
Beyit sınırlaması yoktur.
Beş mesnebviden oluşan esere “hamse” denir.
Kıt’a:
Bir konu hakkında yazılan kısa nazım biçimidir.
İki beyitten oluşur.
Uyak şeması ab/cb’dir.
Müstezat:
Ziyadeli şiirlerdir.
Ziyade arta kalan artık demektir.
Müstezat bir uzun bir kısa dizeden oluşur.
Dörtlüklerle Kurulanlar:
Rubai:
İran edebiyatı nazım biçimidir.
Ünlü temsilcisi Ömer Hayyam’dır.
Dört dizeden oluşur.
Şeması aaxa’dır.
Genellikle felsefi ağırlıklıdır.
Konu bütünlüğü gözetilerek yazılır.
Kendine özgü aruz kalıplarıyla 24 şekilde yazılır.
Tuyuğ:
Türk edebiyatına ait nazım biçimidir.
Tek dörtlükten oluşur.
Rubaiden farkı konusudur.
Aşk,sevgili çevresinde gelişir.
Kafiye şeması aaxa’dır.
Anonim edebiyattan maniye benzer.
Kadı Burhanettin,Ali Şir Nevai, Nesimi
Şarkı:
Türk edebiyatı nazım biçimidir.
Nedim icat etmiştir.Bestelenmek için yazılır.
Üç ya da dört bentten oluşur.
Şeması aaaa/bbba/ccca…
Murabba:
Genellikle aşk konuları işlenir.
Çokça kullanılan elverişli bir nazım biçimidir.
Her bendim dört dizeden oluşur.
Şeması aaaa/bbba..
Koşma nazım biçimine benzer.
Terbi:
Bir gazelin beyitlerine iki dize ekleyerek oluşur.
Dörtleme demektir.
Beşliklerden Oluşanlar:
Muhammes: Bentleri beş dizeden oluşan şiirlerdir.
Tardiye: Muhammeste şeması yönüyle ayrılır.
Taştir:Bir şairin gazelinin beyitleri arasına üç dize ekleyerek oluşur.
Tahmis:Bir gazelin beyitleri başına üç dize eklenerek oluşur.
Bentlerden Oluşanlar:
Terkib-i Bent:
Her bendi beş ile on beş beyit arasında oluşur.
Bent sayısı da beş ya da on arasında değişir.
Her bent arasında vasıta beyti vardır.
Bu beyitler tekrarlanmaz.uyak düzeni aa/ba/ca.. şeklindedir.
Vasıta beyitleri kendi arasında uyaklanır.
Bağdatlı Ruhi,Ziya Paşa…
Terci-i Bent:
Terkib-i bentten farkı vasıta beytinin aynen tekrarlanmasıdır.
Diğer Nazım Biçimleri:
Müselles:Bentler üç dizeden oluşur.
Muhammes:Bentler beş dizeden oluşur.
Müseddes:Bentler altı dizeden oluşur.
Müsebba:Bentler yedi dizeden oluşur.
Müsemmen:Bentler sekiz dizeden oluşur.
Mütessa:Bentler dokuz dizeden oluşur.
Muaşşer:Bentler on dizeden oluşur
.
Divan Edebiyatı Nazım Türleri:
Tevhit:Allah’ın birliği
Münacat: Allah’a yakarış
Naat:Peygamber Efendimize övgü
Mersiye:Ölen bir büyüğe ağıt.
Methiye:Ünlü birini övmek
Hicviye:Eleştiri şiirleridir.yergi.halk edebiyatında taşlama batıda satirik
Nazire: Bir şairin şiirine benzer şiir yazmaktır.aynı ölçü ve kafiye de yazılır.
ÖNEMLİ DİVAN ŞAİRLERİ
HOCA DEHHANi:
İlk divan şairidir. 20 bin beyitlik “Selçuklu Şehnamesi” ünlüdür.
Şiirleri din dışı, aşk ve şarapla ilgilidir.Şairin varlığı Fuat Köprülü tarafından ortaya çıkarılmış, bir kasidesi ile dokuz gazeli vardır.
ŞEYHİ
Divan Edebiyatımızın sözcük, deyim ve manzumları en başarılı kullanan sanatçılarındandır. Kaside ve gazellerinde Divan şiirinin yapı, konu ve dil yönünden en belirgin özelliklerini belli kurallara bağlayan yazarımızdır. Geniş bilgisi, tasavvuf ve edebi kültürüyle kendisinden sonraki şairlere de uzun müddet örnek oldu. Eserleri: Şeyhi Divanı, Har-name, Hüsrev-ü Şirin Mesnevisi
SÜLEYMAN ÇELEBİ
Tek eseri olan Mevlid,(Vesiletü’n Necat) konusunda tek olan eserdir. Kur’anı Kerim’den sonra en çok okunan dini eserdir.Birçok şair bu esere nazireler yapmış, fakat onu derecesine kimse ulaşamamıştır. Mevlid şu bölümlerden meydana gelmektedir: Münacat, Veladet, Risalet, Mi’rac, Rıhlet, Dua. Eser 732 beyitli dini bir mesnevidir.Vezni, aruz ölçüsünün failatün failatün failatün kalıbıyla yazılmıştır.Eserin duygu ve düşüncesi tasavvuf görüşünden uzaktır.
ALİ ŞİR NEVAİ
Divan edebiyatının Çağatay lehçesiyle yazan en büyük şairi olarak kabul edilir.Timuroğulları İmparatorluğunun Hükümdarlarından Hüseyin Baykara’nın Horasan Sultanı olmasıyla sınıf arkadaşı olan Ali Şir Nevai’yi yanına alıp kendisini divan beyi, mühürdar yapması 32 yıl bilim ve edebiyata hizmet etmesini sağladı.Ali Şir Nevai, Bakara’ya sosyal, siyasal alanda da hizmet etti.Büyük bir Türk milliyetçisi ve Çağatay dilini en güzel kullanan şair, büyük bir devlet adamı olarak da bilinir.Eserleri: Hamse, Mecalis-ün Nefais, Mizan-ül Evzan, Muhakemet-ül Lügateyn, Divanları...
AHMEDİ
Anlatımındaki üstünlük, titizlik ile tanınmıştır.Tanınan eserleri, İskender-name, Cemsid ü Hurşid Mesneviler ve Divan’ıdır.İskender-name, Germiyan Beyi Süleyman Şah’a yazıldığı halde onu ölümü üzerine Yıldırm Beyazıd’ın oğlu Süleyman Çelebi’ye sunulmuştur.Eserin sonuna eklenen bölüm, ilk Osmanlı Vekayinamesi olarak büyük önem taşır.Cemşid-ü Hurşid mesnevisi, Şehzade Emir Süleyman adına yazılan beş bin beyitlik bir eserdir.İran şairi Selman Saveci’nin aynı adlı eserinin genişletişmiş, aslından daha güzel bir şeklidir.
FUZULİ
Eserlerini Azeri lehçesiyle yazmıştır.Daha çocuk yaşında Arapça ve Farsça öğrenmiş, şiirle uğraşmaya başlamıştır.Asıl adı Mehmet’tir. Özellikle gazel tarzında, bilhassa Leyli vü Mecnun mesnevisinde büyük bir başarı göstermiştir.Türk şiirine, divan, tekke, saz şairlerine yüzyıllarca etki etmiş, en büyük lirik şairlerimizdendir.İlahi aşkın ifadesindeki anlatım üstünlüğü hiçbir şairde görülmemiştir.Eserleri: Leyli vü Mecnun, Beng ü Bade, Hadikat-üs Süeda, Şikayetname,Heft Cam,Rind ü Zahit,Sıhhat-i Maraz,Üç dilde Divan.
BAĞDATLI RUHİ
Eserlerinde devrinin insanlarının kötü yönlerini, toplumun aksak taraflarını, ikiyüzlülüklerini tenkit etmiştir.Bilhassa Terkib-i Bend’i ile tanınan şair.Ziya Paşa’nın bu eserine nazire yapıp, onu övmesiyle daha çok tanınmıştır.Gerek Terkib-i Bend’de, gerekse gazellerinde yer yer tasavvuf düşüncesinin etkileri görülmektedir.Divanındaki manzum mektuplar Bağdat’ın tanınmış kişileri hakkında bilgi verdiği için de ayrıca önem taşır.Divanındaki beyit sayısı bine yakındır.Ruhi Divan adıyla 1870’te basılmıştır.
BAKİ
Tasavvuf felsefesi etkisinde olmayan, münacat ve naat gibi konularda eseri bulunmayan bir şairdir.Türkiye lehçesi ilk büyük şairi olan Baki, bilhassa gazel tarzında başarı göstermiştir,. Şiirlerinde gününü gün etmek, şu geçici dünyada fırsatı kaçırmamak gereğini vurgulamıştır. Onun bu hayat felsefesi daha sonraki devirlerde daha çok benimsenmiş, rind ve neşeli hayat anlayışı gittikçe gelişmiştir.Şiirlerinde yabancı sözcük ve dil kurallarına fazlaca yer vermiş, nazım tekniğini geliştirmiş, şiirlerinde kusursuz vezin özelliğiyle zirveye ulaşmıştır.Türkçe kelimelerin tabii söylenişlerinin vezin, zoruyla bozulmamasına dikkat etmiştir.Her yüzyılda onu taklit edenler Sultan-üş Şuera veya Melik-üş Şuera (Şairler sultanı) tanımlamıştır.Divanındaki ünlü şiirlerinden biri de Kanuni Mersiyesi’dir.Terkib-i Bend şeklinde yazılmış, her biri 8’er beyitlik 7 bentten oluşan bu şiir en güzel şiirlerindendir.
SİNAN PAŞA
Edebiyatımızın nesir alanında ilk süslü, ahenkli, secili cümleleri getiren kişidir. Edebiyatımızda şiire has manzumları, yabancı dil kurallarını ahenkli bir şekilde kullanmıştır. Sonradan “inşa” adını alan Divan nesrinin kurucusu sayılır. Eserlerinden Tazarru-name, tasavvuf, felsefe ve ahlak konularını işleyen, süslü nesrin örneklerinden olan bir eserdir. Tazarruat-ı Sinan paşa adıyla yayımlanmıştır. Tezkiret-ül Evliya adlı eseri ise, tanınmış mutasavvıfların hayatlarını ve onlarla ilgili menkıbeleri anlatan bir eserdir. Maarif-name adındaki eseri de, 1961 yılında Prof. İsmail Hikmet Ertaylan tarafından yayımlanmıştır.
NABİ
Divan edebiyatında didaktik şiir çığrının en büyük şairi olarak tanınmaktadır. Şiirlerinde dünyanın geçiciliği ve nimetlerine önem vermenin sakıncaları ve kanaat sahibi olmanın değeri anlatılır.Divan edebiyatı geleneklerinden mümkün olduğu kadar kurtulmaya, şiir; hayata bağlamaya, toplumun bozuk yönlerini etkili bir şekilde anlatmaya uğraşmış; okuyucu dine, iyiliğe, doğruluğa, güzel düşündürmeye çalışmıştır.Düşüncelerini, atasözleri, deyimler ve hikmetli sözlerle vermiş.Bu özelliği hem devrinde hem de daha sonraki devirlerde kendisine üstün bir kişilik kazandırmıştır.Şiirlerini yapmacıksız, rahat bir söyleyiş ve kusursuz bir nazım tekniğiyle yazmıştır.Manzum ve mensur on eserinden en ünlüsü Divan’ıdır.Hayriyye ve Hayrabat adlı mesnevileri; Konya, Urfa, Halep; Şam ve Kudüs üzerinden yaptığı Hicaz yolculuğunu anlatan Tuhfet-ül Haremeyn adlı nesir seyahatnamesidir. Sur-name ise IV:Mehmet’in şehzadeleri için Edirne’de yapılan onbeş gün süren sünnet törenini anlatan 587 beyitlik manzum bir eserdir
EVLİYA ÇELEBİ
Elli yıldan fazla dolaşmış ve bu yerler hakkında gördüklerini, duyduklarını, yani her şeyi yazmıştır.Bu yüzden eser, tarih, coğrafya, folklor, etnografya, dil, sosyoloji ve devrinin bütün bilimlerini içermektedir.Yaşadığı devrin toplum hayatının bütün özelliklerini eserde görmek mümkündür.Eser, zamanın konuşma diliyle kaleme alındığından söz sanatı veya yabancı sözcük bile kullanmış olsa, metnin anlaşılmasında bir zorluk görülmez.Özellikle kişilerin konuşmalarını, olduğu gibi vermeye çalışmıştır.Konuşma dilini esas aldığı için bazen cümlelerdeki kelimelerin yerlerini bile değiştirmiştir.Cümle kurallarına aykırı olarak, yabancı çoğul sözcükleri Türkçe kurallarına göre yeniden çoğul yapmıştır.Sayı sıfatlarıyla beraber kullandığı isimleri de çoğul olarak kullanmıştır.Esrede ayrıca nükte ve mizah unsurları da eserin zevkle okunmasını sağlamıştır.Yolculuk notlarını toplayan on ciltlik Seyahat-name’si divan edebiyatımızın en büyük gezi eseridir.Yazar eserini özentili bir dilden kaçınarak, sürükleyici, sade, samimi ve konuşmalarda çağının kişilerini kendi sözleriyle vererek halk dilini tabii haliyle korumuştur.Bazen usta bir romancı gibi yazdıklarını bir olayın detaylarıyla anlatmıştır.
KATİP ÇELEBİ
Arapça, Farsça’dan başka Fransızca ve Latince dillerini de öğrendi.batı kaynaklarından da faydalanarak yirmiden fazla eser yazdı.batı ilmi ile ilk tanışan ve yaşadığı devirden daha ileride olan bir yazardır.Yazdığı eserlerde bugünkü anlayışa uygun, ciddi emeklerle yazılan konular, fikir tarihimizde büyük önem taşır.Tarih, coğrafya, bibliyografya, toplum bilimle ilgili eserlerin her biri halen bugün yazılmış gibi önem taşır.Başlıca eserleri:Cihan-nüma, Fezleke, Tuhfet-ül Kibar fi Esfar-il Bihar, Keşf-üz-Zünün, Mizan-ül Hak...
NEDİM
Gazel, kaside ve şarkılarıyla tanınmış olan Divan Edebiyatının en büyük şairlerindendir. Bir divan şairi olmakla beraber, zaman zaman divan şiirinin sıkı kurallarını kırmış birçok yenilikler yapmıştır;
Cümleler bazen beyitte bitirilmeyip daha sonraki beyite de geçmiştir.
Konular, adetlerin dışında başka şekiller içinde verilmiştir.Kaside konusu olan bir olay, şarkı içinde verilmiştir.
Gazellerinde konuşma diline yakın bir dil kullanılmış, İstanbul şivesini eserlerinde sık sık kullanmıştır.
Düşünce ve duygularını Divan edebiyatında her şair tarafından ortaklaşa kullanıldığı gibi değil de kendi buluşuna göre kullanmıştır.
Divan edebiyatındaki mücerret ve hayali konular yerine, gördüğü ve yaşadığı konuşları aksettirmiştir.
Şiirlerinde sadece övgü, aşk, şarap, zevk ve safa temalarını işlemiş; din ve tasavvuf konularıyla ilgilenmemiştir.
ŞEYH GALİP
Divan edebiyatının son büyük şairlerindendir.Nedim’den sonra gelen klasik Türk şairlerinin en büyüğüdür.Büyük şairleri taklitle şiir yazmaya başladı.Ama divan şiirinin son dahisi unvanını aldı.Eserlerinden çoğunu terkipsiz ve öz Türkçe ile yazmıştır.Bu arada divan edebiyatı geleneklerine sadık kalmış, klişeleşmiş manzumlar dışında birtakım yeni mecazlar yaratmıştır.Şiirin ufkunu genişletmiş, yoğun hayal, düşünce ve tasvire önem vererek divan şiirini son çizgisine ulaştırmıştır.Eserleri: Şeyh Galip Divanı, Hüsn ü Aşk...
AŞIK ÇELEBİ
Osmanlı devrindeki şairlerin hayatlarını anlatan en eski eseri yazmıştır. “Meşair-üş Şuera” (Şairlerin duyuları) adındaki eser, alfabetik sıraya göre yazılmış, Latifi Tezkiresi’nden daha geniş bir zamanı kapsamaktadır ve daha mükemmeldir.Bir de “Şehrengiz” adlı eseri vardır. Bunların dışında Arapça’dan çevrilen İslam dini ile ilgili kitapları da önemli eserleridir
BATI EDEBİYATI VE EDEBİ AKIMLAR
Yunan edebiyatı
Homeros-Hesiodos-Sappho-Aisopos-Aiskhylos-Sophokles-Euripides-Aristophanes-Menandros-Sokrates-Aristotales-Eflatun-Herodotos
Latin edebiyatı
Çiçero-Seneca-Vergilius-Plautus-Tacitus
İtalya edebiyatı
Dante-Petrarca-Boccacio-Tasso-Ariosto
Fransız edebiyatı
Montaigne-Villion-Ronsard,Rebalais
İngiliz edebiyatı
Shakespeare-Milton-Bacon
AKIMLAR:
Hümanizm:
Temsilcileri:
Dante-Petrarca-Boccacio
Rönesans:
Temsilcileri:
Montaigne-Tasso-Rebalais-Ariosto-Cervantes-Shakespeare
Klasisizm:
16.yy’ın ikinci yarısında Malharbe ile başlar.17.yy’da gelişir.
Dili yabancı etkilerden kurtarıp şiirin kurallarını saptamaya çalışır.
Akla ve sağduyuya önem verirler.
Duygu ve hayaller dışlanmıştır.
İnsanın değişmeyen iç dünyası işlenmiştir.
Özel ve yerel olanı değil evrensel olanı işlemişlerdir.
Eski yunan ve Latin edebiyatı işlenmiştir.
Eserlerinde “ideal tip” işlenmiştir.
Hasta, sakat,yaşlı,çocuk tiplemeler işlenmemiştir.
Konudan çok konunun işlenişi biçim önemsenmiştir.
Daha çok trajedi ve komedi işlenmiştir.
Üç birlik kuralı işlenmiştir.
Ahlaki amaç güdülmüş, aşırı tutkulara akıl yoluyla gem vurulmuştur.
Temsilcileri:
Bouleau,Moliere,Corneille,Racine,La Fontaine,La Bruyere,Mme De La Fayette,Fenelon,La Rochefoucauld…
Bizde: Şinasi,Ahmet Vefik Paşa,Ali Bey
Romantizm:
18. yy’ın sonlarına doğru ortaya çıkmış 19.yy başlarında bütün Avrupa’ya yayılmıştır
J.J Rousseau, Voltaire, Montesguieu, Diderot gibi sanatçıların etkisiyle kurulmuştur.
1789 Fransız İhtilali akımın oluşumunu tetiklemiştir.
V. Hugo Cromwel ve Hernani eserlerinin önsözünde akımın görüşlerini belirler.
Duygu ve hayallere önem verirler.
Tasvirlere geniş yer verirler.
Soyutun, genelin, tipin yerine özeli seçmişlerdir.
Hıristiyanlık mucizeleriyle anlatılır.
Ölüm, acı,aşk,intihar gibi konular işlenir.
İyi-kötü, doğru-yanlış,güzel-çirkin gibi tezatlardan yararlanılır.
Tiyatroda üç birlik kuralı yıkılmış yerine dram türü geliştirilmiştir.
Dramı başlatan Shakespeare’dir.
Duygulu ve coşkuludurlar.
Yapıtlarda kişiliklerini gizlemezler.
Toplum için sanat anlayışına bağlanırlar.
Temsilcileri:
V. Hugo-Lamartine-A.Dumas Pere-Goethe-Schiller-Puşkin-Chateaubirant-George Sand-Alfred.De Musset-Lord Byron-Shelly…
Bizde: Namık Kemal, Abdulhak Hamit Tarhan,
Realizm:
19. yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkan ve romantizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır.
19.yy’da deneysel bilimler gelişmiş birçok teknolojik yenilik ortaya çıkmış bilim kendini ispatlamıştır.
Aguste Comte’un ortaya attığı pozitivizm felsefesi özetle insanın sadece gördüğüne inanması görüşünü savunuyordu. Bu bilimde geçerliliği ispatlanmış bir görüştü.
Bu görüş sosyal bilimlerde uygulanmaya çalışılmış ve sonuç olarak realizm doğmuştur.
Akımın felsefesi:
Gözleme büyük önem verilir.
İnsanın duygularının insanı aldatacağı inancı savunulmuştur.
Doğada verilenin olduğu gibi verilmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Roman belgelerle oluşturulur.
Tarihçiler geçmiş zamanın romancılar ise şimdiki zamanın hikâyecisidir.
Realizmde konu gerçek hayattır.
Olağanüstü görülen olaylara yer verilmez.
Okura yaşanmış ya da yaşanılabileceğinden şüphe edilmeyecek bir olay sunulur.
Realizm’de kişi çevresine göre şekillenir.
Realizmde anlatılan kişi tam anlamıyla insandır.iyisiyle kötüsüyle.
Sanatçı eserle okuru baş başa bırakmak için kendini gizler.
Bu yönüyle klasisizme benzer.
Sanatçı olayları yan tutmayan nesnel bir bakış açısıyla inceler.
Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir.
Kılı kırk yararcasına yapılan gözlem aynı titizlikle sunulur.
Açık, sağlam, yapmacıksız dilin söz oyunlarından uzak olmasına dikkat edilir.
Söylenecek pek çok şey vardır. Önemli olan en doğru sözcüğü bulmaktır.
Kullanılan türler ve temsilcileri:
Realizm bir roman ve hikâye akımıdır. Tiyatro romantizm’den sonra artık pek görülmez.
Stendhal- Turgenyev- Balzac- Charles Dıckens- Gogol- Tolstoy –Gorki- Mark Twain-Dostoyevsky- Merime- Gustave Flaubert
Bizde .Recaizade Mahmut Ekrem,Nabızade Nazım,Hüseyin Rahmi Gürpınar,Ahmet Rasim,Memduh Şevket…
Naturalizm:
Realizmi yeterince gerçekçi bulmayan bu akım realizmle aynı dönemde ortaya çıkmıştır.
Akımın felsefesi:
Akım Taine’in Determinizm görüşünü edebiyata uygulamak istemiş edebiyatı deney sahası olarak görmüştür.
Buna göre sadece gözlem yeterli değildir.
Akımın kurucusu Zola realizmden farklarını şöyle açıklar:
Gözlemci olanı olduğu gibi verir. Gözlemci ile deneycinin farkı: deneyci ise gördüklerini kendi oluşturduğu şartlar altında bakar.yani olaylara müdahale eder,olanları değiştirir.
Akımın konusu:
Natulalizm’de gerçeğin daha çok çirkin yönleri ele alınır.
Realistler gerçekler arasında seçim yapar bunlar yapmaz.
Bu akımda insanın duyguları tutkuları v.b soyunun ve içinde yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisiyle oluşur.
İnsan davranışlarının temelinde soya çekim vardır.
Kalıtsal özellikler çevreyle özdeşleşip kişinin karakterini oluşturur.
Tabi tüm bunları insanın içgüdüleri yönlendirir.
Zola: “bizler toplumsal yaraların sebeplerini arıyoruz.bundan dolayı çoğu zaman kokuşmuşları ele almak insanın sefaletinin çılgınlıklarının bulunduğu yerin dibine kadar inmek zorundayız”.
Naturalizm’de yazar kendini gizler.
Dilde pek seçici değildir.
Kahramanları hangi çevreden seçerse o çevrenin diliyle konuşturur.
Tabi tüm bunları insanın içgüdüleri yönlendirir.
Uyarı: Naturalizm de bir roman ve hikaye akımıdır.kurucusu Emile Zola’dır.görüşlerini ispatlamak için 20 ciltlik “deneysel roman’ını yazmıştır.bu ciltteki önemli romanları Germinal ve Meyhane’dir.
Temsilcileri:
Alphonse Daudet**Guy De Maupassant**Hauptmann
Bizde: Nabızade Nazım**H. Rahmi Gürpınar
Parnasizm:
19.y.yılın ikinci yarısında romantik şiir akımına tepki olarak doğmuştur.realist bir şiir akımıdır.
Şiirin bir amacı olduğunu kabul ederler.
Parnasyenlere göre şiirin tek amacı güzelliktir.
Parnasyenler şekil güzelliğine değil duyguya önem verirler.
Betimleme ve düşünceye önem vermezler.
Şiirde ölçü,uyak ve ritme önem vermezler.
Güzeli yararlıya yeğlerler.
Şiirlerinde kötümser ve umutsuz bir ruh halini yansıtırlar.
Konuları doğa görünümleri,günlük konular tarihi ve felsefi konulardır.
Şiirlerinde kişiliklerini gizlemezler.
Dil biçim güzelliğini tamamlayan dil öğesidir.
Şairler:
Gotiye Bonvil, Fransuve Coppe,Heradya
Bizde: Tevfik Fikret
Sembolizm:
Parnasizm’e tepki olarak doğan şiir akımıdır. Fransa’da başlamıştır.
Akımın oluştuğu ortam:
Aşırı gerçekçi yaklaşımlar (realizm, natüralizm) insanlar arası mutsuzluğa yol açmıştır.
Fransa’daki çalkantılar halkı karamsarlığa itmişti. Genç kuşak eskiyi yıkmak istiyordu.alman filozof schopenhauer’in ileri sürdüğü “dünya bir tasavvurdan ibarettir,görüşü benimsenmişti.artık görünene değil bilinçaltına öznelliğe yönelindi. Böylece sembolizm doğdu.
Akımın felsefesi:
Dünyayı bir tasavvurdan ibaret gören gerçeğe sırt çeviren sembolist şair imgesel bir dünyada yaşar.
Onlara göre gerçeği olduğu gibi anlatmanın imkânı yoktur.
Duygularımız dış dünyayı olduğu gibi değil onun asıl halini değiştirerek bize ulaştırır. Çubuğun suda kırılması gibi.
Biz dünyayı gerçek haliyle anlatamayız. İzlenimleri anlatırız, bu da kişiden kişiye değişir.
Akımın konusu:
Şair sadece kendinden bahseder.
Anlamda kapalılık esastır. Bu nedenle aydınlıktan kaçar.
Güneş batmaları kısık lambalar, perdelere vuran gölgeler ay ışığı durgun sular sararmış yapraklar sessizlik bilinmedik uzak ülkeler vs. Şiirin konusudur. Toplumsallıktan kaçmak insanlardan uzak yaşamak bu şairlerin tercihidir.
Şair bir anlamı açıklamak için değil bir duyumu sezdirmek için şiir yazar.
Şiirde telkin yolunu kullanır.
Onlara göre nesneler semboldür.
Verilmek istenen anlam mutlaka bir sembolün arkasında gizlidir.
Bazen kelimeler imgeleri karşılamayabilir.
Şair bu durumda sözcüklere yeni anlamlar yükler alışılmamış eski sözcükleri yeniden kullanır ya da birtakım yeni sözcükler uydurup dilin geleneksel söz dizimini bozar.
Sözcüklerin ses özelliği önemlidir. Şiir sesten ziyade musikiye yakındır.
Şair, sesleri ahenkli olduktan sonra her sözcüğü kullanabilir.
Verlaine “musiki her şeyden önce musiki” diyerek hedefi belirlemiştir.
Evren bir bütündür duygular arasında fark yoktur. Acı yeşil siyah korku beyaz titreyiş ifadeleri bu bütünlüğü gösterir.
Bu durumlar okur sayısını azaltmış sembolizmi salon edebiyatı yapmıştır.
Klasik nazım biçimleri yerine şair istediği biçimi kullanır. Çoğu şiirde biçim serbesttir. Ahenk unsurları da ihmal edilmemiştir.
Temsilcileri:
Baudelaire, Rimbaud, Verlaine ,Paul Valery, Mallarme, Ragnier,
Türk edebiyatında:
Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar, N. Fazıl Kısakürek, C. Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas
FÜTÜRİZM:
İtalya’da başlayıp Avrupa’da gelişmiştir.
Kurucusu Marinetti’dir.
Hayatta her şeyin sürekli değiştiği sanatın da buna ayak uydurması gerektiğini savunur.
Geçmişe ait ne varsa hepsinin unutulması yok edilmesi gereğini savunur.
Her şiirde hızın gerekliliği vurgulanmış uçaklara trenlere övgüler dizilmiştir.
Geçmiş inkar edilmiş geleneğe ait ölçü uyak nazım birimi terk edilmiş.serbest nazım tercih edilmiştir.
Mastar halindeki fiillere isimlere önem verilmiştir. Avrupa’da özellikle rus edebiyatında birçok değişikliğe uğramıştır.
Savaş tutkusu barışa; milliyetçilik evrenselliğe dönüşmüştür.
Rus şair Mayakovski en önemli temsilcisidir.
DADAİZM:
Kişiyi aklın tutsaklığından kurtarmayı amaçlayan akımdır.
Pek taraftarı yoktur.
Geçmişin pek değeri yoktur.
Hiçbir şeyin anlamı yoktur.
İsimleri sözlükten rast gele seçilen “dada” sözünden gelir.
Sanatı dil ,ölçü,uyak,biçim anlam kaygılarından kurtarmak bilinen anlamlar alışılmış kurallar dışında bir düzen oluşturmak gereğini savunan Tristan Tzara tarafından kurulmuştur.
SÜRREALİZM:
İnsanın bilinçaltını açıklamaya çalışan edebiyat akımıdır.
İnsanların gerçek eğilimleri, istekleri toplum yasalarının geleneğin ahlakın dinin baskıları yüzünden bilinçaltında kapalı durmaktadır.
Rüyaları sayıklamaları sarhoşluk halleri delilikleri aklın denetimi dışındaki hareketler olduğundan insanın gerçek kimliğini açıklar.
O halde sanat insanın bu hallerini açıklar.
İnsan bir aysberg gibidir. Bilinmeyen yönü bilinenden daha fazladır.
Sürrealizm Freud’un psikanaliz verilerinden oldukça yararlanmıştır.
Freud’un verilerini gerçek gibi kabul etmiştir.
Sürrealizm’de otomatik yazı denilen bir yazı kullanılmıştır.
Bu yazı düşünmeden akla gelen her şeyi hızlı hızlı yazmak demektir.
Ya da bir kişi hipnoz edilir, ona sorulan sorular cevaplar değiştirilmeden yazılarak yazıya geçirilir.
Elbette bu yazıda saçma sapan ifadeler bulunabilir. Olsun gerçek sanat budur.
Akımın akıl dışılığa verdiği bu değer zamanla azalmış akla seslenen ancak bilinçaltını ihmal etmeyen bir anlayışa dönüşmüştür.
Sürrealizm’i Dadaizm!den ayrılan Breton, Aragon , Eluard, kurmuştur.
Garipçiler bu akımdan etkilenmiştir.
EGZİSTANSİYALİZM:
Aslında bir felsefe akımıdır. Sartre’nin onu edebiyata uygulamasıyla edebiyat akımı haline gelmiştir.
İnsan doğduğunda beyaz bir kâğıda benzer.
İnsanı olaylar ve çevre olgunlaştırır.
Onlarda karakter yoktur.
Durumlarla karşı karşıya olan insan vardır.
İnsanın karakteri yaptıkları davranışlarla oluşur.
Akımın çıkış yeri Descartes’in “düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesidir.
Egzistansiyalist romanda kahramanların ne zaman ne yapacağı belli olmaz biz onu ancak eser sonunda anlayabiliriz.
Böylece eser sürükleyici olur.
Akımın kurucusu Jean Paul Sartre’dir.
Diğer ünlü yazarı ise Albert Camus’tur.
EMPRESYONİZM:
İzlenimcilik anlamına gelen bu akım doğayı gerçekte göründüğü gibi değil sanatçıda bıraktığı izlenimlerle anlatır.
Gerçek hiç de göründüğü gibi değildir.
Yazar gerçeği değil gerçeğin uyandırdığı izlenimleri anlatır.
Bu şairlerce gerçek belli değildir. Alaca karanlıklar akşam vakitleri loş odalar rengârenk doğa ele alınır.
Biraz sembolizme benzer ancak sembolizm’de görülen imgesellik nesnelere değişik anlamlar yükleme bunda yoktur.
Çoğu sanatçıda sembolist ve emrestyonist etkiler birlikte görülür.
Reinbaud, Verlaine,Joyje,Hopkıns,önemli temsilcilerdir.
Ekspresyonizm:
Empresyonizme tepki olarak doğan edebiyat akımıdır.
Şairin görevi dünyanın anlamsızlığına ruhsuzluğuna bir anlam kazandırmaktır.
Bunun için dış dünyayı bırakıp insanın ruhuna özüne yönelik şiirler yazılmalıdır.
Aklın kontrolüne bağlı kalınmadan özü görmeye çalışmak gerekir.
Akımın gayesi insanın ruhsal durumlarını anlatmaktır.
İnsan kendi heyecan ve duygularını yine kendi bilir.
Bu sanatçılar genellikle kendi içlerine kapanıp kendilerini gözleyen insanlar olmuşlardır.
Dış dünyadan kaçmaları yönüyle empresyonizme benzerler.
Temsilcileri önceden empresyonizmi temsil eden Joyce,Kafka,O’neil,T S Elliot,Strindberg
KÜBİZM:
20.yy başlarında İspanyol ressam Picasso’nun başlattığı bu akım daha sonra edebiyata geçmiştir.
Kubistler nesnenin görünen yüzü yanında görünmeyen yönünü de üç boyutlu ele alırlar.
Edebiyatla amaçları duygularla olayları birbirine karıştırmak ayrı ayrı yerlerde geçen olayları aynı anda oluyor gibi aktarmaktır.
Bu yüzden eserlerde bir karmaşıklık görülür.
Empresyonizm’e karşıdırlar.
Eşyaların geometrik şekline önem verirler.
Duygudan çok düşünceye yönelirler.
Bilimle değil sanatla sanata varmak amaçlarıdır.
Ünlü şairi Jajop’tur.
BATI EDEBİYATINDAN ON ESER
Sefiller: Victor Hugo
Victor Hugo’nun en önemli eseridir. Roman kürek mahkumu Jan Valjean ve polis müfettişi Javert arasında sürüp giden bir kovalamacanın hikayesi üzerine kuruludur.yoksul bir köylü olan Jan Valjean’ın ailesini geçindirmek amacıyla çaldığı bir ekmek yüzünden kürek cezasına çarptırılması ve sonrasında yaşadıkları anlatılır.
Robinson Crusoe: Daniel Defoe
Defoe’nun eseridir. Eser Robinson’un bindiği bir gemi batınca ıssız bir adaya çıkarak orada yirmi sekiz yıl tek başına verdiği mücadele anlatılır.
Suç ve Ceza: Dostoyevsky
Dostoyevsky’nin eseri cinayet üzerine kuruludur.fakir bir genç olan Raskalnikov hukuk eğitimini yarıda bırakır.borçlu olduğu tefeci bir kadını öldürmeyi düşünür.sonunda kadını öldürür.genç adam rahatlayacağı yerde vicdan azabı duymaya başlar.bu azaptan kurtulmak için cinayet mahalline döner.cinayeti soruşturan komiser Raskalnikov’un katil olduğunu anlamıştır.ancak onun suçunu itiraf etmesini bekler.Raskalnikov da sonunda suçunu ve sevgisini kız arkadaşı sonia’ya itiraf eder ve gidip teslim olur.
Germinal: Emile Zola
Maden işçilerinin zorlu yaşamı anlatılır. Eser tohum atma anlamına gelir.19. Yy ilkel insanlarının çabalarının gelecek kuşağı oluşturacağı fikri işlenir.
Nana: Emile Zola
Nana eserin kahramanıdır. İlk önceleri tiyatro oyuncusu olan Nana daha sonra hayat kadını olur.Fransa’nın çöküşü bu kadının çerçevesinde anlatılır.
Meyhane: Emile Zola
Paris’te kenar mahallede yaşayan işçi ailesinin çöküşü anlatılır.
Don Kişot: Cervantes
Bu eser modern romanın başlangıcı sayılır. Hayatını bir hiç uğruna harcayan sözde kahraman hem ortaçağ şovalyeliğinin sonunu ve trajedisini hem de inandığı değerler uğruna savaşan bir kolunu kaybeden fedakarlığının karşılığını alamayan ve iyi niyeti nedeniyle hapse düşen cervantes’in kendi düş kırıklarını simgeler.romanın kahramanı Don Kişot kafasında bir tas elinde bir sopa üzerinde paslı bir zırh ve cılız atıyla bir şovalye krikatürüdür. Uşağı Şancho Panza ve atı Rozinante ile kötülüklere karşı savaş açar. Maceralarını adamak için seçtiği kadın yakınlarındaki bir köylü kızıdır.Don Kişot bir şato olarak varsaydığı köhne bir handa yapılan törenle şovalye olur.ve uşağıyla maceradan maceraya atılır.düşman olarak gördüğü yel değirmenlerine koyun güden çobanlara makinelere saldırır.
Savaş ve Barış: Tolstoy
Yazar romanında tarih, savaş ve savaşın aktörleri konusunda kendine özgü kavrayışını sergiler Tolstoy çarlık Rusya aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini rus halkının ağzından anlatır.savaşın yıkımları soylu sınıfın sarsıntıları ille de halkın ezilişi anlatılır.
Üç Silahşörler: Alexandre Dumas-Pere
Krala daha çok kraliçeye bağlı silahşörler Athos,Pathos,Aramis ve sonradan şovalye olacak kurnaz köylü çocuğu Dartanyan’ın saray entrikalarına bileklerinin gücü ile cevap vermelerinin ve majestelerinin hizmetlerini yerine getirmeleri anlatılır.
Madam Bovary: Gustave Flaubert
Romanın kahramanı Emma Bovary güzel bir köylü kızıdır. Bir doktorla evlenerek orta halli bir yaşam sürer. Doyumsuz tutkuları vardır. Bu yüzden korkunç serüvenlere atılır. Sever, sevilmez. En kutsal şeylerini yitirir. İhanet görür. Eser kısaca romantik düşler peşinde koşan bir kadının romanıdır.
YABANCI YAZARLAR VE ESERLER
YUNAN EDEBİYATI
Homeros:
Dünyanın en eski destan yazarıdır. İlyada ve Odysseia’yı derlemiştir.
Hesiodos:Didaktik şiirler yazmıştır.İşler ve Günler önemli eseridir.
Sappho:Lirik şiirin ilk büyük şairidir.
Aisopos:Fabl ve didaktik şiirleriyle ünlüdür.Aisopos Masalları’yla tanınır.
Aiskhylos:Bilinen ilk tiyatro yazarıdır(trajedi)
Persler,Thebai’ye Karşı Yedi Kişi,Zincire Vurulmuş Prometheus,Agamemnon
Sophokles:Trajedi yazarı. Kral Oidipus, Elektra, Aias, Antigone
Euripides:Trajedi yazarı. Medeia, Helena, Andromakhe,
Aristophanes:Komedinin en büyüklerindendir. Eşekarıları, Kuşlar, Bulutlar, Atlılar
Menandros:Komedi ustasıdır.
Sokrates:Rasyonalist düşünür.
Aristotales(Aristo):Filozof ve Felsefenin kurucusudur. Politika(Söz Söyleme ve Şiir Sanatı)
Eflatun:Büyük filozof Devlet ,Kanunlar
Herodotos:Tarihin babası. Eseri:Tarih
LATİN EDEBİYATI
Çicero:Dünyanın en ünlü söylevcisidir.Söylev,Hitabet,Cumhuriyet,Dostluk Üzerine
Seneca:Filozof ve Trajedi yazarı.Diyaloglar,Troialılar,Agamemnon
Vergilius:Pastoral,lirik ve epik şair.Sıgırtmaç Türküleri (pastoral)Aeneis (destan)
Plautus:Komedi
Tacitus:Tarihçi
İTALYAN EDEBİYATI
Dante: İtalya Edebiyatı’nın kurucusu. Konuşma dilini yazı diline getirmiştir.İlahi Komedya
Petrarca: Büyük lirik şair.Laura adlı genç bir kıza aşık olmuştur.
Boccacio: Küçük hikaye türünün kurucusudur. Decemeron
Tasso: Epik şiir ustasıdır. Kurtarılmış Kudüs
Ariosto: Epik şiirleriyle tanınmıştır.Çılgın Orlando
FRANSIZ EDEBİYATI
Montaigne:Denemenin kurucusudur.Denemeler
Villion:Fransız şiirinin kurucusudur.
Ronsard:
Rebalais: Romanın kurucusudur. Gargantua, Pantagruel
İNGİLİZ EDEBİYATI
Shakespeare: Dünyanın en büyük tiyatrocularındandır. Romeo ve Julliet, Macbeth, Othello, Kral Lear, Hamlet
Milton: Rönesans sanatçısı, Kaybolmuş Cennet
Bacon: Filozof,Denemeci Eseri:Denemeler
RÖNESANS EDEBİYATI:
SHAKESPEARE: Romeo ve julliet,Hamlet ,Macbeth, Othello,Kral Lear,Julius Cesar,Yanlışlıklar Komedyası,Venedik Taciri,..(tiyatro) Soneler(şiir).
CERVANTES: Don Kişot, Galetea, Örnek Alınacak Hikayeler
ARİOSTO: Çılgın Orlando
REBALAİS: Gargantua,Pantagruel(ilk roman denemeleri)
TASSO: Kurtarılmış Kudüs
MONTAİGNE: Denemeler
Öncü Hümanistler:
BOCCACİO: Decameron
PETRARCA: Laura’ya şiirleri meşhurdur.
DANTE: İlahi Komedya
KLASİSİSZM:
BOİLEAU: Şiir sanatı(eleştiri)
MOLİERE: Cimri,Kibarlık Budalası,Hastalık Hastası,Tartuffe,Gülünç Kibarlar,Kocalar Mektebi,Kadınlar Mektebi(komedi)
CORNAİLLE: Le Cid,Horace,Andromede,(trajedi)
RACİNE: Andromague,İphigenie,Predre,
LA FONTAİNE: Fabller
LE BRUYERE: Karakterler
MME DE LA FAYETTE: Prense de Cleves,(roman)
FENELON: Telemague(roman)
La Rochefoucault, Pascal, Descartes
Türk Edebiyatında:
Şinasi,Ahmet Vefik Paşa,Ali Bey,Yusuf Kamil Paşa,
ROMANTİZM:
VİCTOR HUGO: Sonbahar yaprakları, Akşam Şarkıları, Işıklar ve Gçlgeler,(Şiir)Ruy Blas,Kral Egleniyor,Cromwel,Herneni(dram)Sefiller,Notre Dame’ın Kamburu(roman)
LAMARTİNE: Göl,Şairane Düşünceler,Bir Meleğin Düşmesi,(şiir)Graziella,Raphael,(roman)
A.DUMAS PERE: Üç Silahşörler,Monte Kristo Kontu…
GOETHE: Roma Mersiyeleri,Divan(şiir)Faust,İphignie Tauris’te,Tasso(oyun)Genç Werther’in Acıları,Wilhelm Meistheri’in Çıraklık Yılları ve Gezileri,(roman)
SCHİLLER: Haydutlar,Wilhelm Tell..(dram)
PUŞKİN: Kafkas Esiri,Çingeneler,(şiir,manzum öykü)Yüzbaşının Kızı,Dubrovski, Maça Kızı(roman)
Alfred de Mausset, Alfred de Vigny,George Sand, Shelley,Chateaubriand, Lamartine,Voltaire,J.J Rousseau,
Türk Edebiyatında:
Namık Kemal,Ahmet Mithat,Abdulhak Hamit..
REALİZM:
BALZAC: İnsanlık Komedyası Eugenie Grandet,Goriot Baba,Vadideki Zambak,Köy Hekimi,Tılsımlı Deri..
STENDHAL: Kırmızı ve Siyah,Parma Manastırı,Kastro Rahibesi..
GUSTAVE FLAUBERT: Madame Bovary,
TURGENYEV: Babalar ve Oğullar,Bir Avcının Notları,Taşralı Kadın..
DOSTOYEVSKİ: Suç ve Ceza,Karamazov Kardeşler,Budala ,Kumarbaz..
TOLSTOY: Savaş ve Barış,Anna Karanina,Diriliş,Hacı Murat,(roman) Yaşayan Ölü(tiyatro)
A.ÇEHOV: Hikayeler(4 cilt)Martı,Üç kız Kardeş,Vanya Dayı,Vişne Bahçesi(tiyatro)
GOGOL: Petesburg Hikayeleri,Palto,Bir Delinin Hatıra Defteri,Nüfettiş,Ölü Canlar..
DİCKENS: Antikacı Dükkanı,Oliver Twist,David Copperfield..
J. LONDON: Vahşetin Çağrısı,Ademden Önce,Demir Ökçe,Martin Eden,Deniz Kurdu,
HEMİNGWAY: Silahlara Veda,Çanlar Kimin İçin Çalıyor,İhtiyar Adam ve Deniz..
SEİNBECK: Gazap Üzümleri,Bitmeyen Kavga,İnci,Sardalya Sokağı,Fareler ve İnsanlar,Cennet Çayırları..
M. TWAİN: Tom Sawyer’in Maceraları,Missisipi’de Hayat..
Türk Edebiyatında:
Recaizade Mahmut Ekrem,Nabızade Nazım,Hüseyin Rahmi Gürpınar, Samipaşazade Sezai, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Refik Halit Karay,Halide Edip Adıvar..
NATÜRALİZM:
EMİLE ZOLA: Toprak, Para, Nana, Gerçek, Germinal, Meyhane, Bir Aşk Sayfası..
Goncourt Kardeşler, A.Daudet, Maupassant, H.Taine..Edmon ve Jules, Henrik İbsen
Türk Edebiyatında:
Nabızade Nazım,Hüsetin Rahmi Gürpınar.Selahattin Enis
PARNASİZM:
T.Gautier, Banville, L.de lisle J.M.Heradia, F.Coppee,
Türk Edebiyatında: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin,Yahya Kemal(son döneminde)
SEMBOLİZM:
Baudelaire, Mallarme, Verlaine, Rimbaud, Regnier, E.Allen Poe, Valery, Maurice Meeterlinck
Türk Edebiyatında:
Cenap Şahabettin, Ahmet Haşim,Yahya Kemal,A.Hamdi Tanpınar,
Ahmet Muhip Dranas
EMPRESYONİZM
R. Marie Rilke, Joyce, Renoir, Arthur Reinbaud, Paul Verlaine
SÜRREALİZM:
Andre Breton, Louis Aragon, Poul Eluard,
Türk Edebiyatında: I.Yeni ve II. Yeni
EGZİSTANSİYALİZM
Jean Paul Sartre, Albert Camus, Andre Gide, Karl Jaspers, Simone de Beauvoir, Andre Malraux
EKSPRESYONİZM
O’neil, Franz Kafka, T.S.Eliot, J. Joyce
FÜTÜRİZM:
Marinetti,Mayakovsky
Türk Edebiyatında: Nazım Hikmet Ran,
DADAİZM:
Tristan Tzara, Francis Picabia
KÜBİZM:
Picasso, G.Apollinaire, M.Jacop
YENİ EDEBİYAT DÖNEMİ
TANZİMAT EDEBİYATI:
Adını 1839 Tanzimat Fermanı’ndan alır.
Edebiyatın başlangıcı Şinasi’nin çıkardığı Tercüman-ı Ahval gazetesiyledir(1860)
1839’dan 1860’a kadarki süre hazırlık dönemidir.
Tanzimat edebiyatı ikiye ayrılır.
I.DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI:
Şinasi’nin 1860’ta Agâh Efendi’yle birlikte kurduğu ilk özel Türk gazetesi Tercüman’ı Ahval’in ilk sayısıyla başlar ve 1877’ye kadar sürer.
“Toplum için sanat” anlayışı etkindir.
Dilde sadeleşme savunulur; ama bu konuda başarı sağlanamaz.
Ulusal ölçümüzün hece ölçüsü olduğu savunulur; ama Ziya Paşa’nın yazdığı birkaç şiir dışında hece ölçüsü örneklerine rastlanmaz.
Aruz ölçüsü yaygın biçimde kullanılır.
Beyit nazım biçimi bu dönemde de kullanılır.
Tanzimat edebiyatında da Divan edebiyatı nazım biçim ve türleri kullanılır.
Asıl yenilik içerik yönünden yapıldı. Divan şiirinin klasik konuları terk edildi.Şiirde “hak,adalet,hürriyet,meşrutiyet,eşitlik,vatan,millet” gibi yeni konular işlenmeye başlandı.
Düzyazıda ve şiirde noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanıldı.
Büyük ölçüde gazeteye bağımlı olduğundan şiirden ziyade düzyazı önem kazandı.
Divan şiirinde görülmeyen konu bütünlüğü bu dönemde sağlandı.
Edebiyatımız”hikaye, roman, tiyatro, eleştiri, makale, fıkra, deneme”gibi yeni yazı türleriyle ilk kez bu dönemde tanıştı.
İlk roman çevirisi Yusuf Kamil Paşa tarafından yapıldı. Fenelon’dan Tercüme-i Telemak
Batıdan ilk şiir çevirileri Şinasi tarafından yapıldı.
İlk yerli roman, tiyatro, makale, eleştiri, öykü örnekleri bu dönemde görüldü.
Yanlış batılılaşma, esaret hayatı, kadın ticareti, görücü usulüyle evlenme, mirasyedilik, genç yaşta evlenmenin zararları… bu dönemin roman ve tiyatrolarında işlendi.
Tiyatro önem kazandı. Birçok tiyatro yazıldı. Bu tiyatrolar oynanmaktan ziyade okunmak için yazıldı. Oynanmak için yazılan tiyatrolar da vardır.
Bu dönem romanları teknik açıdan kusurludur. Yazarlar romana müdahale ettiler.(tesadüf olaylar, gereksiz betimlemeler…)
Bu dönem sanatçılarının siyasi yönleri de vardır. Birçok şair devletin değişik kademelerinde çalışır.
Dönemin ilkleri:
İlk yerli tiyatro: Şinasi: Şair Evlenmesi
İlk roman çevirisi: Yusuf Kamil Paşa: Tercüme-i Telemak
İlk yerli roman: Şemsettin Sami:Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
İlk yerli hikaye örnekleri: Samipaşazade Sezai:Küçük Şeyler-,A. Mithat Efendi:Kıssadan Hisse
İlk makale: Şinasi: Mukaddime
İlk eleştiri: Namık Kemal:Tahrib-i Harabat ve Takip
İlk edebi roman: Namık Kemal:İntibah
Önemli Sanatçıları: Şinasi,Namık Kemal,Ziya Paşa,Ahmet Mithat Efendi,Ahmet Vefik Paşa…
II.DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI:
Abdülhamit’in 1878’de I. Meşrutiyet’e son vermesiyle başlar.1896’ya kadar sürer.
Abdülhamit bu dönemde II: Meşrutiyete kadar sürecek bir istibdat yönetimi uygular. Basına sıkı bir sansür getirir. Sanatçıların toplum sorunlarına eğilmelerine izin verilmez. Yazarların seyahat özgürlüklerine sınırlama getirilir. Bu nedenle bu dönem edebiyatı toplumcu bir özellik göstermez.
I.Dönemdeki “Sanat toplum içindir” görüşü yerini, “Sanat sanat içindir”.Görüşüne bırakmıştır.
Dilde sadeleşme görüşünden vazgeçilmiş, ağır ve süslü bir dil kullanılmıştır.
Aruz ölçüsü, birinci dönemde olduğu gibi, kullanılmaya devam edilir.
Şiirde:“hak, adalet, hürriyet, eşitlik, vatan, millet, meşrutiyet kavramlarından hiç bahsedilmez. Daha çok kişisel aşklar, acılar, ayrılıklar, dertlenmeler, yalnızlıklar, bunalımlar işlenir.
Tiyatro I.Dönemdeki gelişme hızını yitirir. Oyunlar okunmak için yazılmaya başlar.
Roman Realizm’den az da olsa Natüralizm’den etkilenir.
Realist etkili ilk romanlar: Sergüzeşt, Karabibik, Araba Sevdası bu dönemde yazıldı.
Nabızade Nazım’ın Karabibik adlı uzun öyküsü (roman) köy gerçeğine değinen ilk eser olma özelliği gösterir.
Şiirde daha çok Romantizm’in etkileri görülür.
Önemli sanatçıları: Nabızade Nazım,Abdülhak Hamit Tahran,Samipaşazade Sezai,Şemsettin Sami,Recaizade Mahmut Ekrem…
SERVET-İ FÜNÜN EDEBİYATI:
Recaizade Mahmut Ekrem, Ahmet ihsan Tokgöz’ün çıkarmakta olduğu Servet-i Fünun adlı bilim dergisini bir sanat edebiyat dergisi haline getirdi ve Tevfik Fikret’i de derginin yazı işleri müdürü yaptı. Böylece Servet-i Fünun Edebiyatı fiilen başlamış oldu.
1878’de başlayan istibdat yönetimi bu dönemde de devam ettiğinden Servet-i Fünun edebiyatı II. Dönem Tanzimat edebiyatından pek farklı özellik göstermez.
“Sanat sanat içindir” anlayışıyla hareket edilmiş ve toplumsal konulara pek değinilmemiştir.
Fransız edebiyatına büyük bir hayranlık duyulmuştur.
Fransa’daki sanat hareketleri günü gününe takip edilmiştir. Bu edebiyatının bütün özellikleri edebiyatımıza aksettirilmeye çalışılmıştır.
Recaizade Mahmut Ekrem’in savunduğu “Her konuda şiir yazılabilir” görüşü bu dönemde etkili olmuştur. Şiir alanı genişletilmiştir.
Edebi ürünlerde, divan edebiyatının dilinden çok daha ağır bir dil kullanılmıştır.
Divan edebiyatı nazım biçim ve türleri terk edilmiş Batı’dan alınan sone, terza -rima, triyole gibi yeni nazım biçimleri kullanılmıştır.
Divan edebiyatının temel nazım biçimlerinden “müstezat”ın kimi kuralları terk edilmiş “serbest müstezat” adı verilen yeni bir nazım biçimi kullanılmıştır. Böylece serbest şiirin ilk adımları atılmış oldu.
Şiirde Parnasizm ve Sembolizm etkili oldu.
“Kafiye göz için”anlayışı bu dönemde “Kafiye kulak içindir” anlayışına bıraktı.
Sözün bir beyit içinde tamamlanması anlayışı bu dönemde kırılmıştır. Böylece şiir düzyazıya yaklaştırılmıştır.
Beyit nazım birimi bu dönemde çok az kullanıldı.
Aruz temel nazım ölçüsü olma özelliğini bu dönemde de sürdürdü. Hece ölçüsü horlandı. Tevfik Fikret dışında hece ölçüsünü kullanan olmadı.
Fransızcanın sözdiziminden yararlanılarak özellikle romanda ilk defa devrik cümle kullanılmaya başlandı. Böylece roman türü, anlatım yönünden çeşitlendirilip geliştirildi.
Roman bu dönemde çok gelişti. Romanda gerek dil gerekse de teknik yönden ilk olgun örnekler bu dönemde verildi. Gereksiz betimlemeler yapılmadı.
Yazarlar eserlerinde kendi kişiliklerini gizlediler.
Konu dışı bilgiler vermekten kaçındılar.
Abartılı tipler oluşturmamaya iyi-kötü karşıtlıklarını ön plana çıkarmamaya özellikle dikkat ettiler.
Tesadüf olaylar yerine gerçekçi tiplemeler oluşturdular.
Romanlarımız konu yönünden İstanbul dışına çıkmadı.
Bu dönem Tanzimat edebiyatının aksine gazete değil dergi edebiyatıdır.
Topluluk Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Edebiyat ve Hukuk” başlıklı yazısı yüzünden 1901’de kapatıldı.
Temsilcileri:
Halit Ziya Uşaklıgil,Mehmet Rauf,Cenap Şahabettin,Hüseyin Cahit,Tevfik Fikret,Ali Ekrem,Süleyman Nazif….
FECR-İ ATİ EDEBİYATI(1909-1912)
Geleceğin Şafağı anlamına gelen akım Batılılaşmada öncü olmayı amaçlar.
Servet-i Fünun’un dağılması bu akımı izleyen genç şairleri bir hayli üzdü.Bu genç şairler bir süre bu akımı yeniden oluşturmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar.
1909’da yaptıkları ortak bir basın açıklamasıyla kendilerini Fecr-i Ati topluluğu olarak topluma tanıttılar.
Amaçları Servet-i Fünun’un yapamadıklarını yapmaktı.
Sanat şahsi ve muhteremdir.
Amaç, edebiyata ve sanata hizmettir.
Servet-i Fünun’un yapamadıkları Batıcılığı yapmayı amaçlarlar.
Fransız edebiyatını örnek alırlar.
Edebiyatın önemini halka anlatmayı amaçlarlar.
Eserlerinde doğa ve tabiatın anlatımı ağır basar.
Duygulu ve romantik bir aşkı dile getirdiler.
Gerçekten uzak tabiat betimlemeleri yaptılar.
Sembolistlerden etkilendiler.
Servet-i Fünun’dan dil ve üslup yönüyle farklı olamadılar.
Ağır ve sanatlı bir dilleri vardır.
Çok bir yenilik yapamadılar.
Birlik ve bütünlük sağlayamadıklarından dağıldılar.
Sanatçılar dağıldıktan sonra bir kısmı Milli edebiyata geçti bir kısmı da bağımsız kaldı.
TEMSİLCİLERİ:
Refik Halit Karay, Ali Canip Yöntem, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmet Haşim, Celal Sahir Erozon, Fuat Köprülü..
AHMET HAŞİM
İlk ağdalı şiirlerinden sonra sade bir dille yazmaya başlamış, devir edebiyatımızda bağımsız bir isim olarak kendi özel üslubu ve sembolizm akımının temsilcisi olarak tanınmıştır.
Aşk, tabiat konularını işlemiş, hayal ve musikiye büyük önem veren bir şairdir.
Dış âlemi kendi ruhunda çözümleyerek aksettirmeye çalıştı.
1926 yılında çıkardığı Piyale adlı kitabıyla şöhrete ulaştı.
Şiirlerinin yanında güzel ve açık nesirler de yazdı.
Düzensiz bir bekâr hayatı yaşadı.
Kendisine dikkat etmedi, hastalandı. Tedavi için gittiği Frankfurt’ta daha da hastalandı. Bu arada Frankfurt Seyahatnamesi’ni yazdı.
Şiirde hep kendi duygularını işleyen şair, nesir eserlerinde toplum konularını tarafsız bir gözlemci olarak verdi. Bilhassa kısa fıkraları “Gurubahane-i Laklakan” ve “Bize Göre” adlı kitaplarda toplandı.
Şeyh Galip’in Cenap Şahabettin’in Batı’dan aldığı etkilenmeleri, tam anlamıyla ve derinliğiyle Haşim sayesinde Tür şiirine girmiş oldu.
Anlam açıklığının şiirin düşmanı olduğunu açıklaması sembolizm akımının ne derece etkisi olduğunu gösterir.
Eserleri: Göl Saatleri, Piyale, Gurubahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnemesi.
MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ:
20.yy’ın ilk yıllarında ortaya çıkan “Türkçülük” akımı ve bunun sonucunda oluşan “Milliyetçilik” akımı Milli edebiyatın oluşumuna zemin hazırlamıştır.
Bu konuda ilk adımı Mehmet Emin Yurdakul attı.Hece ölçüsü ve dörtlüklerle yazdığı halka halk diliyle seslenen didaktik şiirleriyle Milli edebiyatın öncüsü oldu.
Milli edebiyatın bilinçli bir akım olarak ortaya çıkması Ömer Seyfettin’in Selanik’te çıkmakta olan Genç Kalemler dergisinin Nisan 1911 sayısında yayımlanan “Yeni Lisan” başlıklı yazısından sonra oldu.
Dil en kısa sürede sadeleştirilmeli ve bütün eserler halkın anlayabileceği bir dil ve anlatımla yapılmalıdır.
Şiirde ulusal ölçümüz olan hece ölçüsü kullanılmalıdır.
Bizim temel nazım birimimiz, halk ozanlarının yüzyıllardır kullanageldiği dörtlük nazım birimidir.
Türkçe karşılıkları bulunan yabancı sözcüklerin tümü dilimizden atılmalıdır.
Türkçe karşılığı bulunmayan üstelik dilimize iyice yerleşmiş bulunan halkında rahatlıkla anlayabileceği yabancı sözcükler Türkçeleşmiş kabul edilmeli ve bunlara dokunulmamalıdır.
Arapça Farsça terkip kullanma alışkanlığına tümüyle son verilmeli,bunların yerine Türkçe ad ve sıfat tamlamaları kullanılmalıdır.
Sanatçılarımız konularını yerli yaşamdan ya da ulusal tarihten seçmelidirler.
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki uçurumu kapamak için İstanbul ağzı yazı dili olarak kullanılmalıdır.
Türk dili ve tarihi araştırma çalışmalarına en kısa sürede başlanmalıdır.
İhtiyaç duyulan yeni kavramlar için halk ağzından derlemeler yapılmalıdır.
Batı edebiyatını taklide son verilmeli ulusal kaynaklara dönülmelidir.
Böylece bize ait olan bir edebiyat doğacaktır.
Toplum sorunlarına duyarlı ve gerçekçi bir edebiyat oluşturulmalıdır.
Halka dönmek gerekliliği “Halka Doğru” sözüyle özetlenmiştir.
Böylece “Memleket Edebiyatı” denilen bir çığır başlamıştır.
Bu çığır Cumhuriyetin ilanından sonrada etkili olmuştur.
TEMSİLCİLERİ:
Mehmet Emin Yurdakul, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yahya Kemal Beyatlı(bağımsız),Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Peyami Safa, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Mehmet Akif Ersoy(bağımsız)
BEŞ HECECİLER: (HEY OF)
Beş sanatçı da şiirlerini heceyle yazdığı için bu şairlere Beş Hececiler denir.
Mehmet Emin Yurdakul ve Rıza Tevfik’in öncülük ettiği yoldan yürümek amaçlanır.
Halka halk diliyle seslenmek, halkın sorunlarına tercüman olmak amaçlanır.
Anadolu gerçeklerine yüzeysel yaklaşmaları ve biçime aşırı bağlanmaları yüzünden başarılı olamamışlardır.
Beş hececileri taklit edenler: Ömer Bedrettin Uşaklıgil, Ahmet Kutsi Tecer, Behçet Kemal Çağlar’ da başarılı olamadı.
Şiirde sade ve özentisiz olmayı, süsten uzak kalmayı tercih ettiler.
Şiire Birinci Dünya savaşı ve Milli Mücadele yıllarında başladılar.
İlk şiirlerinde aruzla yazdılar daha sonra heceye geçtiler.
Şiirlerinde memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık, yiğitlik gibi temalarını işlemişlerdir.
Yerli-milli sanat ve tarih motiflerini ele alarak yaşanan hayat dilimleriyle örülü bir memleket edebiyatı oluşturmaya çalışmışlardır.
Heceyle serbest müstezatı da denemişlerdir.
Dize kümelerinde dörtlük esasına bağlı kalmamışlar yeni biçimler aramışlardır.
Düzyazıyı şiire aktarmışlardır.
TEMSİLCİLERİ:
Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhon Seyfi Orhon
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL:
“Beş hececilerin en güçlü şairidir. ilk şiirlerini aruzla yazdı.Sonra gerçek kimliğini heceyle gösterdi.Şiirlerinin konuları “Anadolu ve aşk”tır.Anadolu’yu tanımadan Romantik tanıdıktan sonra Realist’tir.”SANAT” şiiri bizde “Anadoluculuk” akımının başlangıcıdır.
Yalın bir dili vardır.”Han Duvarları”şiiriyle ünlüdür. Son şiirlerinde aruza dönmüştür.
ESERLERİ:
Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Elimle Seçtiklerim, Akarsu, Tatlı Sert, Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükûn
CUMHURİYET DÖNEMİ
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatının Genel Özellikleri:
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark ortadan kalkmış,dilde sadeleşme çalışmaları aralıksız olarak sürmüştür.
Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter kazanmış edebiyatta gerçekçi bir anlayış güdülmüştür.
Aruz ölçüsünün yerini hece ölçüsü almış,şiirlerde de günlük konuşma dili kullanılmıştır.
Bu dönemde şiirin biçimce daha da serbestleşmesi sağlanmıştır.
Şiir , roman , hikaye ve tiyatro gibi türler gelişmiş bu türlerde başarılı ürünler verilmiştir.
Edebiyat sadece ayrıcalıklı bir kesimin ilgi alanı olmaktan çıkmış İstanbul dışında da birçok edebiyatçı yetişmiştir.
Uluslar arası düzeyde şair romancı ve eleştirmenler yetişmiştir
Öykü ve romanda toplumsal gerçekçilik egemen olmuştur.
YEDİ MEŞALECİLER:(( ZeVKiMSe CeYo )
Cumhuriyet döneminin en kısa ömürlü topluluğudur.
1928’de ortaya çıkar.5 Hececileri yeterince memleketçi olmamakla suçlarlar.
7 kişiden oluşan topluluk kısa sürede dağılır.
Yedi kişiden altısı şair biri öykücüdür. Kenan Hulusi öykücüdür.
Şiire yeni bir soluk getirme hevesindedirler.
Harçlıklarından artırdıkları parayla ortak bir kitap çıkararak seslerini duyurmak isterler. Canlılık içtenlik sürekli yenilik amaçlarlar.
Şiirde ölçü ve uyağa karşı çıkarlar. Serbest tarzda yazarlar.
İlkelerini “samimilik, içtenlik, canlılık ve devamlı yenilik” olarak açıklarlar.
“Beş Hececileri eleştirdiler ve onlara karşı çıktılar.
Batı edebiyatını izleyeceklerini söylediler ama Beş Hececiler’i izlediler.
Fransız sembolistlerini izlediler.Mallarme,Verlaine,Reinbaud…
1928’de Meşale dergisinin kapatılmasıyla son bulur.
Ne dünü ne de bugünün Ayşe,Fatma’sını anlatırlar,Yeniyi kovalarlar.
TEMSİLCİLERİ:
Ziya Osman Saba, Sabri Esat Siyavuşgil ,Kenan Hulusi Koray ,Yaşar Nabi Nayır ,Cevdet Kudret Solok ,Muammer Lütfi , Vasfi Mahir Kocatürk
ZİYA OSMAN SABA (1910-1957)
Şiirlerinde aşk doğa insan sevgisi,çocukluğa özlem,ölüm,ev,aile saadeti,küçük mutlulukları anlatmıştır.Ömrü boyunca şiire sadık kalmıştır,Her ayrıntıda bir güzellik bulur.
ESERLERİ:
Sebil ve güvercinler,Geçen Zaman,Nefes Almak,(şiir)Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi,Değişen İnsanlar(hikaye)
GARİPÇİLER(I.YENİCİLER)
Eski şiire ve 1930’da ilk örnekleri verilen toplumcu şiire tepki olarak doğmuştur.
Ölçüye uyağa karşı çıktılar.
Şairanelikten ve süsten uzak şiirler yazmışlardır.
Günlük konuşma dilini şiirde kullanmışlardır.
Bu durumlar garip karşılanmıştır.
Tek destekçileri Nurullah Ataç’tır.
1937’de “Garip” adlı kitap yayımladılar.
Bu kitap ortak yayımlanmıştır.
Orhan Veli bu kitaba “Önsöz” yazarak topluluğun sanat yaşamını ortaya koyar.
Günlük konuşma dili şiire girmiştir.
Şiirin konusunu günlük yaşam ve sıradan insanlar oluşturur.
İnsanı karamsarlığa itmeyen şiirlere varılmak bir amaçtır.
Söz ve anlam sanatları boşverilmiş açık yalın bir dil amaçlanmıştır.
Ölçü ve uyak boşverilmiştir.
Espriden şaşırtmadan yararlanılmıştır. Duygudan çok akla önem verilmiştir.
Anlamı önemseyen sıradan insana da seslenilmiştir.
Halk deyişlerinden yararlanılmış toplumsal yergiye de yer verilmiştir.
Kuralsızlığı kural edindiler.
Batı edebiyatında “Sürrealizm”den etkilenmişlerdir.
TEMSİLCİLERİ:
Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat Horozcu
ORHAN VELİ KANIK:
Şiirimizi salonlardan sokaklara taşıdı.şiiri günlük dilin aynası yaptı,mecazlı şairane söyleyişten kurtardı.Düşünce ve özlemleri yergili ve esprili bir dille verdi.Şiirde anlamı öne çıkardı.Sözcük seçmeden her sözcüğü kullandı.Son şiirlerinde biraz toplumcudur.
ESERLERİ:
Garip(ortak kitap) Vazgeçemediğim,Destan Gibi,Yenisi,Karşı(şiir)
La Fontaine’den çeviriler. “İstanbul’u Dinliyorum” en güzel şiiridir.
MELİH CEVDET ANDAY:
Toplumcu gerçekçi, akılcı, şiiri aklın egemenliğine sokmuştur. Güzel günleri özlemleyen şiirler yazar.Dili yalın ve içtendir.Çok yönlüdür.Fıkra,makale,deneme,gezi,roman,tiyatro,çeviri türlerinde sayısız eserler verdi.
İKİNCİ YENİ HAREKETİ:
Bu şiir hareketi Garip şiirine tepki olarak doğmuştur.
Hareketin ortaya çıkışında “Sürrealizm” akımının da etkisi olmuştur.
Garip şiirinin açık yalın söyleyişine karşı çıkmışlardır.
Karmaşık anlaşılması zor bir söyleyişe varılmak istenmiştir.
Çağrışım gücü zengin güç anlaşılan soyut bir şiir dili kullanıldı.
Günlük konuşma dili halk zevki boşverilmiştir.
Dil işçiliğine önem verilmiş. Yeni bileşimler oluşturulmaya çalışılmıştır.
İçeriğe değil biçime önem verilmiştir.
Mantık devre dışı bırakılmıştır.
Tam anlamıyla bir edebiyat topluluğu değildir.
1955-1965 yılları arasında bir kısım şairlerimizi etkilemiştir.
Şiirde imgecilik vardır.
Edebi sanatlara kapılarını açtılar.
Halkın diline sırt çevrilmiştir.
Nükte, şaşırtma ve tekerlemelerden uzaklaşılmıştır.
Tamamıyla soyut da değildirler.
Şiiri bütününden sezgi yoluyla yarı karanlık bir anlam gizli bir güzellik çıkarmak okuyucunun hazırlığına dayanmaktadır.
TEMSİLCİLERİ:( ECE SÜİT )
İlhan Berk, Turgut Uyar, Cemal Süreyya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan, Edip Cansever, Ülkü Tamer
YENİ EDEBİYAT ŞAİR ve YAZARLARI
1. AHMET HAMDİ TANPINAR
Şiirlerini Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Oluş, Ülkü, Aile gibi dergilerde; Tan, Cumhuriyet gibi gazetelerde yayınlandı.Şiirlerine ses ve ahenk, günlük hayatı, düşünceyi, duyguları kapsayarak sanki bir musiki parçası gibidir. Tema, zaman, yer, toplum, tabiat ve insan arasında güzel bir ilgi kurularak geliştirilir.Hikaye ve romanlarında da zaman imajının yanında psikolojik durumları bilinçaltını yansıttığı görülmektedir.Eserleri : Abdullah Efendinin Rüyaları; Beş Şehir, Huzur, Yaz Yağmuru, XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Saatleri Ayarlama Enstitüsü..
2. AHMET MUHİP DRANAS
Yeni şiirleri Hisar Mecmuasında yayınlandı. Şiirde ses ve şekil mükemmelliğine özen gösteren Türk dilinde yeni bir şiir dili ve yapıyı kurmaya çalışması ile ün kazanmıştır.Dranas, şiirlerini kitap halinde toplamamıştır.Tiyatro türünde “Gölgeler” ve “O Böyle İstemezdi” adlı iki oyunu vardır.
3. CAHİT SITKI TARANCI
Tarancı, bir şiir yarışmasında “Otuz Beş Yaş” şiirinin birincilik kazanmasıyla üne kavuşmuş,.Hiçbir ideolojinin etkisine girmemiş, sanatı yalnız sanat için yapmış, şiire hece ile başlamış, serbest şiirlerle de yazmıştır, Şekil saplantısına uğramamış, gerçek şiiri görebilmiş, seçkin bir şairdir..Şiir kitapları: Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası, Ziya’ya Mektuplar...
4. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
.Kuleli lisesi öğrencisi iken İstanbul dergisinde şiirleri yayınlanmaya başladı. Şiirlerinde en ilkel insanın duygusundan, en modern insanın bütün davranış ve iç çatışmalarını hayalleri anlatır.. Şiiri, anlaşılmak için değil sezilmek, duyulmak için yazan şairlerden biridir.Eserleri: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Çakırın Destanı, Taş Devri, Üç Şehitler Destanı, Toprak Ana, Türk Olmak, Çanakkale Destanı, Dört kanatlı Kuş...
5. ORHAN VELİ KANIK
İlk şiirlerini Varlık dergisinde yayınladı.Sağlığında en fazla üne ulaşan şairdir.Şiiri belli kalıpların dışına çıkardı, yıpranmış benzetme ve kalıplaşmış sözlerden kurtardı, daha basit ve kısa bir şekle getirdi.Günlük konuşmalarla halkın esprileriyle, günlük yaşamı şiirin içine soktu, La Fontaine’in 49 fabl’ini şiir şeklinde Türkçe’ye çevirdi.Nasrettin Hoca’nın fıkralarını şiirleştirdi.Eserleri: Garip, Vazgeçemediğim, Destan Gibi, Karşı Denize Doğru, Orhan Veli için..
6. OKTAY RIFAT
İlk şiirleri Varlık’ta çıktı, sonra Aile, Yaprak, Yeditepe dergilerinde çeşitli şiirler yayınlandı. Orhan Veli ve Melih Cevdet ile beraber çıkardığı Garip kitabıyla yeni şiirin değişik bir nitelik kazanmasını sağladı..Halk deyim ve söyleyişlerini ustalıkla şiire soktu.Şiirleri:Yaşayıp Ölmek, Aşk ve Avarelik, Güzelleme, Aşağı Yukarı, Karga ile Tilki, Perçemli Sokak, Aşk Merdiveni.Çevirileri: Latin Ozanlarından çeviriler, Yunan Antologyası, Karga ile Tilki, Yeditepe şiirler...
7. MELİH CEVDET ANDAY
İlk şiiri Varlık dergisinde çıktı.Orhan Veli ve Oktay Rıfat’la beraber şiirler yayınladı. Ses, Yeditepe gibi dergilerine şiirler yazdı.Arkadaşlarından farklı olarak şiirini toplumla ilgili, sosyal temeller üzerine kurdu. Ayaklar, Gizli Emir, Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Yan yana, Kolları bağlı Odysseus, Göçebe denizin üstünde. Denemeleri: Doğu-Batı, Konuşarak, Gelişen Komedya.Gezi yazıları:Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan.Oyunları: İçerdekiler, Mikado’nun Çöpleri...
8. BEHÇET NECETİGİL
İlk şiiri Varlık dergisinde çıktı. (1935) Yeditepe, Türk Dili ,Yeni Dergi gibi dergilerde çeşitli eserleri yayınladı.İlk şiirlerinde açık bir anlatımı olan Necatigil, daha sonra toplumsal, gerçekçi şairler gibi kapalı, anlamı güç anlaşılır şiirler kaleme almıştır.Fakat gerçek üstücülük gibi bir akıma da yönelmemiştir.
Eserleri: Kapalı Çarşı, Çevre, Evler, Eski Toprak, Arada, Dar Çağ, Yaz Dönemi, Divançe, İki Başına Yürümek. Oyunları: Yıldızlara Bakmak, Gece Aşevi, Üç Turunçlar.
9. CAHİT KÜLEBİ
Eserlerinde açık bir anlatımla beraber, ses unsuru önemli bir yer tutar..Konuların anlatımı zayıf olmasına rağmen Anadolu’yu ve Anadolu insanını samimi bir duygu ile anlatır.Çocukluk döneminin etkisinden kendini kurtaramaz..Eserleri:Şiir Kitapları: Adamın Biri, Rüzgar, Atatürk Kurtuluş Savaşında, Yeşeren Otlar Süt,
10. ZİYA GÖKALP
Tanzimat’tan beri dağınık çalışmalar şeklindeki Türkçülük akımının kuvvetlenip yerleşmesinde, bir program ve sisteme bağlanmasında en büyük hizmeti yapan düşünürümüzdür.Derslerinde, yazılarında hep Türklük şuurunu güçlendirmek, milliyet idealini geliştirmek; o zamana kadar Osmancılık,İslamcılık gibi türlü şekillerde görünen Türk Milliyetçiliğini anlamlı, sınırlı bir doktrin haline getirmiştir.Türk Milliyetçiliğinin , dilde, güzel sanatlarda, ahlakta, dinde, hukukta, iktisatta, siyaset ve felsefede gerçekleştirilme yollarını göstermiş, yazı dilinin konuşma dili sadeliğine getirilmesi, Türk folklorundan faydalanılması, halk ve milli kültür kaynaklarına inilmesi görüşünün önderliğini yapmıştır Eserleri:Kızıl Elma,Yeni Hayat, Altın Işık, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyet Tarihi, Malta Mektupları vs.
11. MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
Ayaşlı ve Kiracıları adlı eseri ile tanınmıştır.Sanat ve Edebiyat gazetesinde, seçilmiş hikayeler dergisinde, Türk Dili dergisinde yazılar yazdı..Bu hikayelerde temiz bir dil sade, içten, karşısındakiyle konuşur gibi, samimi bir anlatıma önem verdi..Bazı yazılarında Mustafa Yalınkat, M.Oğulcuk gibi imzalarda kullandı.Anadolu insanını samimi duyguları içinde hikayelerinde vermeye çalıştı.Eserleri: Ayaşlı ve Kiracıları, Hortlakçı, Mendil Altında, Temiz Sevgi
12. FUAT KÖPRÜLÜ
Edebiyata Fecr-i Ati şairleri arasında Ahmet Haşim’i ve Emin Bülent’i hatırlatan şiirlerle başlamış, sonra Ziya Gökalp’ın etkisinde yazılar yazmış ve ona asistanlık etmiştir.Şiir yazmaktan vazgeçerek edebiyat tarihi konusunda kendisini yetiştirmiş, Kendisi de kültür tarihimizin önemli dergilerinden olan Milli Tetebbular Mecmuası (1915) ve Türkiyat Mecmuası gibi dergiler de çıkarmış, Türkiyat Enstitüsü’nü kurmuş; Edebiyatımızı destanlar devrinden günümüze kadar bir bütün olarak ele almıştır. Araştırmalarını ilk defa belgelerle kanıtlamış, kitaplara geçmeyen bir çok şair ve edibimizi bilim dünyasına kazandırmıştır.Yabancı ve otorite sayılan Türkologların eksik ve yanlışlarını düzelten büyük bir bilginimizdir.Eserleri:1934 yılına kadar yayınlanan bütün yazıları Şerif Hulusi tarafından “Ord.Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün Yazıları İçin Bir Bibliografya” adlı bir broşürde toplanmıştır. Eserleri: Hayat’ı Fikriye, Mektep Şiirleri , Tevfik Fikret ve Ahlakı, Nasrettin Hoca, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, Türk Edebiyatı Tarihi, Türkiye Tarihi, Bugünkü Edebiyat, Azeri Edebiyatına Ait Tetkikler, Milli Edebiyat Cereyanının ilk Mübeşsirleri ve Divan-ı Türki-i Basit, Divan Edebiyatı Antolojisi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Türk Saz Şairleri vs.
13. ÖMER SEYFETTİN
Askerlikten ayrılınca Selanik’e yerleşip (1911) Ali Canip Yöntem ve Kazım Nami ile beraber Genç Kalemler dergisini çıkarmıştır.Bu dergide Servet-i Fünun edebiyatının konu , dil ve anlaşılmayan tamlamalarına karşı çıkmış; arı ve sade halk dilini savunmuş , bir ülkücü olarak yazı hayatına atılmıştır.Ziya Gökalp’in çıkardığı Yeni Mecmua’ya gönderdiği hikayeleriyle yaygın bir üne kavuştu.“Şair” ,”Büyük Mecmua” gibi dergilerde de hikayeleri yayınlandı. Hikayelerinin konuları günlük hayattan, tarihten, halk fıkralarından, efsanelerden ve askerlik anılarından alınmıştır.. Küçük bir konuyu ilgi çekici bir hikaye haline getirmekte büyük bir güce sahiptir.İstanbul dışına çıkıp Anadolu insanına eğilmesi , sanatına milli ve mahalli bir hava getirmiştir. Eserleri:İlk Düşen Ak, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Efruz Bey, Beyaz Lale, Mahcupluk İmtihanı, vs.
AHMET RASİM(1864-1932)
İlk yazılarını Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımlar.Şiir,hikaye,okul kitapları,tarih ve bilim konularında türlü eserler yazan,çeviriler yapan Ahmet Rasim’in asıl değeri renkli canlı bir anlatımla cocukluk ilk öğrenim ve basın hayatını İstanbul’un gündelik yaşayışını yansıtan fıkra makale ve anılarında görülür.Eserleri: Gecelerim,Şehir Mektupları,Eşkal-i Zaman,Falaka,Gülüp Ağladıklarım..
14. HALİDE EDİP ADIVAR
Yazı hayatına Meşrutiyet yıllarında başlamış, “Seviye Talip” ve “Handan” adlı eserleriyle psikolojik roman türünü denemiş daha sonra Anadolu insanının yaşamını ve duygularını dile getirmeye çalışmış, Milli edebiyat akımı içinde eserler meydana getirmiştir.En sonunda töre romancılığında karar kılmıştır.İngiliz edebiyatının etkisinde aşk, kadın psikolojisi üzerinde durmuştur.Servet-i Fünün Edebiyatı’nın itinalı samimiyetsiz anlatımına karşılık özentisiz, tabii bir anlatım görülür.Belki ince ruh tahlilleri, yerli tasvirler, ama anlatımında bir içtenlik vardır.Eserleri:Hikaye kitapları:Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt.Romanları:Seviye Talip, Yeni Turan, Raik’in Annesi, Son Eseri, Mev’ut Hüküm, Ateşten Gömlek, Kalp Ağrısı, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Akile Hanım Sokağı, Oyunları:Kenan Çobanları, Maske ve Ruh , Anı Kitapları: Türk’ün Ateşle, İmtihanı, Mor Salkımlı Ev vs.
15. YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
Romantik-realist hikaye ve romancımızdır.Deneme, makale, mensur şiir, tiyatro, monografi ve hatıra türlerinde eserler vermiştir.Romanlarında sosyal bir olay veya tarihi bir olay konu olmuş, Tanzimat devri ile Cumhuriyet döneminin görüş ve yaşayış farklılıkları ,gözlem olarak roman konusu olmuştur.Fikirleri özlü anlatımı, esas noktaları kavrayan bir özellik göstermiştir.Milli Edebiyat akımından sonra sadeleşen Türkçe’yi benimseyen, onun gelişmesini sağlayan ve bugünkü anlatım özelliğine ulaştıran belli bir üslubu olan yazarlarımızdandır. Sade dili kullanırken hiç zorluk çekmemesi ,ince ve nükteli anlatımı diğer yazarlara belli bir üstünlüğüdür. Eserleri: Hikaye Kitapları:Ergenekon, Bir Serencam, Milli Savaş Hikayeleri.Romanları:Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Ankara,Bir Sürgün, Hep O Şarkı. Hatıralar:Anamın Kitabı, Vatan Yolunda, Politikada 45 Yıl
16. REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Anadolu kasaba ve şehir insanının duygulu ve tabii durumunu mizah karışımıyla ortaya seren ince bir yazarımızdır.İlk eserleri hissi sonraları sosyal içerikli ve tabii anlatımla olayları iyi bir sıra ile verebilmesi, ince tekniği ona halklı bir şöhret kazandırmıştır.O, roman okuyarak güzel vakit geçirmek isteyenlerin ihtiyacına cevap veren usta bir yazardır.Eserlerindeki halk ağzı ve anlatımı en güzel mizah havasıyla verilmiş, duru, ince ve kusursuz dili etkileyici taraflarından sadece biridir.Okumuş toplum ile az okumuş toplumu tabii ve canlı diliyle kendisine bağlamayı bilen en büyük yazarımızdır.Eserleri:Romanları:Çalıkuşu, Damga, Dudaktan Kalbe, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Harabelerin Çiçeği, Kan Davası.. Hikayeleri: Tanrı Misafiri, Leyle ile Mecnun, Sönmüş Yıldızlar, Olağan işler.Gezi yazıları: Anadolu Notları.Oyunlar: Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı dağı Efsanesi
17. MEHMET AKİF ERSOY
Toplum mesele ve dertlerini kendisine dert edinen idealist bir yazarımızdır.Şiirlerindeki ilhamı toplumdan aldığını ve söylediklerinin görülüp de yazıldığını, ve gerçek olmayan, veya yanlış olan bir şeyi bulunmadığını bizzat söylemektedir.Aruz veznini Türkçe’ye en iyi uygulayan bir şairimizdir.Şiirlerinde İstanbul’un halk yaşamını, halk tiplerini, konuşmalarını büyük bir başarı ile ölçülü olarak vermiştir.Eserleri çoşkun olduğu zamanlarda lirizme daha yakın didaktik amaçlıdır.Akif’in ilk kitabı Safahat’tır.Fakat sonradan yazdığı kitaplarını da bu isim altında birleştirerek 7 ciltlik eser halini aldı.Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde Hatıralar, Asım, Gölgeler.
18. HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR
1887’de Tercüman-ı Hakikat gazetesinde başlayan yazarlığı gazetenin sahibi A.Mithat’ın yolunda, Servet-i Fünun etkisinden uzak olarak devam etmiştir.İlk romanı “Şık” ile üne kavuşan H.Rahmi, çeviriler de yapmıştır.Özellikle toplumun aksak yönlerini , batıl inanışlarını, aile geçimsizliklerini, ruh hastalıklarını konu edinmiş, realist ve naturalist özelliğini gözlemleriyle belirtmiştir.Halkın içinden seçtiği tipleri büyük ustalıkla karakterize etmiştir. “Toplum için sanat” görüşüyle hareket eden sanatçı eserlerini konuşma diliyle ve süssüz bir üslupla yazmıştır.En çok eser yazan yazarlardan biridir.Romanları:Mürebbiye, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç,Hayattan Sayfalar, Kadınlar Vaizi, Ben Deliyim...Hikayeleri: Namusla Açlık, Katil Puse,Tünelden İlk Çıkış, Melek Sanmıştım Şeytanı.Oyunları: Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince.
19. YAHYA KEMAL BEYATLI
Klasik divan şiirini Batı şiirindeki bütünlük anlayışıyla ele alarak sade dille güzel anlatımlı şiirler yazan bir şairimizdir.İstanbul boğazı ve Türk musikisi hayranlığı, her şiirinde görüldüğü gibi tarih değerleri, tabiat güzellikleri, atalarımıza duyulan saygı da ayrı bir yer alır.Duygu düşünce ve hayal unsurlarını kaynaştıran şair, eserlerinde lirik-epik bir havayı başarıyla uygulamıştır.Şiirlerinde iç ahengi her şeyin üstünde tutmuş, kelimeleri seçerken titizlik göstererek fazla eser vermemiştir.Şairi sevenler ölümünden sonra Yahya Kemal’i Sevenler Cemiyeti’ni kurmuşlar.Fetih cemiyetine bağlı Yahya Kemal Enstitüsü ve Müzesi açmışlardır.Bu enstitünün yayımladığı Yahya Kemal Külliyatı olarak 7 eser yayınlanmıştır. Eserleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Aziz İstanbul, Eğil dağlar, Siyasi ve Edebi Portreler, Siyasi Hikayeler.
20. AHMET HAŞİM
İlk ağdalı şiirlerinden sonra sade bir dille yazmaya başlamış, devir edebiyatımızda bağımsız bir isim olarak kendi özel üslubu ve sembolizm akımının temsilcisi olarak tanınmıştır.Aşk, tabiat konularını işlemiş, hayal ve musikiye büyük önem veren bir şairdir.Dış alemi kendi ruhunda çözümleyerek aksettirmeye çalıştı.1926 yılında çıkardığı Piyale adlı kitabıyla şöhrete ulaştı.Şiirlerinin yanında güzel ve açık nesirler de yazdı.Düzensiz bir bekar hayatı yaşadı. Kendisine dikkat etmedi, hastalandı.Tedavi için gittiği Frankfurt’ta daha da hastalandı.Bu arada Frankfurt Seyahatnamesi’ni yazdı.Şiirde hep kendi duygularını işleyen şair, nesir eserlerinde toplum konularını tarafsız bir gözlemci olarak verdi.Bilhassa kısa fıkraları “Gurubahane-i Laklakan” ve “Bize Göre” adlı kitaplarda toplandı.Şeyh Galip’in Cenap Şehabettin’in Batı’dan aldığı etkilenmeleri, tam anlamıyla ve derinliğiyle Haşim sayesinde Tür şiirine girmiş oldu.Anlam açıklığının şiirin düşmanı olduğunu açıklaması sembolizm akımının ne derece etkisi olduğunu gösterir.Eserleri; Göl Saatleri, Piyale, Gurubahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnemesi.
21. MEHMET EMİN YURDAKUL
Milliyetçi, halkçı bir duygu sahibi olan sanatçı sade bir dil kullanmış, hece ölçüsüyle yazmıştır.Toplum dertlerini dile getiren şair, uyarıcı, öğretici şiirler yazdı.Köyden, halktan, vatan ve milletle ilgili konuları işledi.Bu yüzden kendisine milli şair adı verilmiştir. Eserleri: Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunu Destanı, Zafer Yolunda, Aydın Kızları, Dante’ye, M.Kemal, Ankara.
22. FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
Hecenin beş şairi diye anılan topluluğa katılarak edebiyatımızda önemli rol oynamıştır. 1908’den sonra yetişen şairlerimizin en ünlüsüdür.Romantik ve realist akımların etkisinde kalmış, duygu ve düşünceyi bir arada yürütmüştür.Aşk konularını işlerken daha başarılı olmuştur.İstanbul Türkçe’sinin en güzel örneklerini, doğa güzelliklerini, tarihsel değerleri vererek dile getirmiştir.Şiire I.Dünya savaşı yıllarında aruzla başladı.Hece ile ilk şiirleri 1918’de Yeni Mecmua’da görüldü.Büyük Mecmua, Yarın dergilerinde hem hece hem aruz ölçüsüyle şiirleri yayınlandı.Akbaba dergisinde “Çam deviren ve dili ozan” takma adı ile mizah şiirler yazdı.Haftalık “Anayurt” adında bir dergi de çıkardı.Eserleri: Şarkın Sultanlar, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden, Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar...
23. KEMALETTİN KAMU
Şiir yazmaya Büyük Mecmua’da başlamış, milli mücadele yıllarında Dergah dergisinde yazdığı şiirlerle ün kazanmıştır.Şiirlerinde vatan, millet, aşk, gurbet konularını işlemiş, sade bir dille ve hece ölçüsüyle öz Türkçe’yi şiir dili haline getirmiştir.Az yazan, Anadolu’yu en güzel anlatan şairimizdir.Bütün şiirleri ölümünden sonra Rıfat Necdet Evrimer tarafından Kemalettin Kamu, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri adıyla yayımlanmıştır.
24. AHMET KUTSİ TECER
İlk şiirlerini Dergah ve Milli Mecmua’da daha sonra Varlık, Oluş, Yücel, Ülkü, Türk Düşüncesi gibi dergilerde yayınlandı.Duygulu, samimi, memleket şiirleriyle tanındı.Hece ölçüsü ve halk diliyle lirik eserler verdi, ayrıca folklor incelemeleri de yaptı. Eserleri: Köylü Temsilleri, Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı, Bir Pazar Günü, Köroğlu, Satılık Ev.
25. PEYAMİ SAFA
Çok yönlü, akıcı üslubu olan geniş kültürlü yazarlarımızın başında gelir.Eserlerinde güçlü bir sezgi ve aşırı duygular etkileyici bir anlatım görülür.Gözleme öne verişi, olayın oluşundan çok tahlillere önem vermesi onun başlıca özelliğidir.Para kazanmak amacıyla yazdığı eserlerinde Server Bedi takma adını kullanmıştır.Kültür Haftası ve Türk Düşüncesi dergilerini de çıkaran Peyami Safa, yayın hayatımızı, milli kültürümüze çok değerli katkılarda bulunmuştur.İlk romanı Sözde Kızlar’da toplumumuzun içine düştüğü ahlak bozukluğunu, Mahşer adlı eserde I.Dünya Savaşı’nın insanlar üzerindeki psikolojik etkilerini incelemiştir. 9.Hariciye Koğuşu genç bir hastanın duygularını ve psikolojik çöküntüsünü dile getirmiştir. Fatih-Harbiye adlı eserde Batı ile Doğu insanının tahlilini ve batının ne kazandırıp ne kaybettirebileceği tahlil edilmiştir.Bir Tereddüdün Romanı’nda savaştan sonraki ahlak çöküntüsü, bezginliği ve yaşamın ahlaki yönden tereddütleri tahlil edilmiştir.Zaten varlık, kainat, dünya, devirler ve kıtalarla ilgili anlayış, gelenek ve göreneklerin tahlilleri yapılmış karşılaştırmalarla akıcı bir üslupla yazılmış eserle dikkat çekici izlenimler vermektedir. Eserleri:Sözde Kızlar, Mahşer, 9.Hariciye Koğuşu, Fatih-Harbiye, Bir Tereddüdün Romanı, Biz İnsanlar...
26. NURULLAH ATAÇ
Hayatına Dergah dergisinde yazdığı şiirleriyle başlamış, makale ve eleştirileriyle üne kavuşmuştur. Yazıları çeşitli dergiler ile, Akşam, Milliyet, Vakit, Cumhuriyet, gibi bir çok gazetede yayınlandı. Türkçe’yi sadeleştirmek için uğraştı ve devrik cümlelerle daha özlü anlatımlara girdi, yeni bir dil ve anlatım yaratmaya çalıştı.Eserleri: Günlerin Getirdiği, Ka- ralama Defteri, Sözden Söze, Ararken, Diyelim, Söz Arasında, Okuruma Mektuplar...
27. SAİT FAİK
Yazı hayatında daha öğrencilik yıllarında başlamış, şöhreti, Varlık dergisinde yayınlanan yazılarıyla olmuştur.Yazıların konusunu hep İstanbul’dan almış, konu ve olaydan çok etki etmesine önem vermiş, üzüntü ve acıları işleyen bölümlerde büyük başarı göstermiştir.Çoğunlukla realist, şiirle karışık bir hava içinde günlük hayatı çeşitli yönleriyle önümüze seren, gösterişsiz, basit yaşantılı kişilerin hayatını konu edinen, sokaktaki adamı ustalıkla konuşturmayı bilen bir yazarımızdır.Eserleri:Medar-ı Maişet Motoru, Kayık Aranıyor, Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Tüneldeki Çocuk..
28. YAŞAR KEMAL
İnce Memed romanıyla ün kazanmıştır.Yazılarında sade ve akıcı, yapmacıktan uzak bir anlatım görülmektedir.Kişileri duygu ve davranışlarıyla özel tipler haline getirmiştir.Gözlemlere önem vermiştir.
Hikayeleri: Sarı Sıcak, Bütün hikayeler...
Romanları: Teneke, İnce Memed, Orta Direk, Yer Demir Gök Bakır, Ölmez Otu.Deneme: Taş Çatlasa.Oyunları: Ağrı Dağı Efsanesi...
29. ORHAN KEMAL
Hikayelerinde konu ve kişi yönünden oldukça zengin ve yaşamına karışmış her şeyi anlatmıştır.Yazılarında olaylara daha çok önem veren, sade sürükleyici bir dil kullanan yazarımızdır. Tabiilik her eserinde görülür.Hikaye kitapları:Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, Kardeş Payı...Romanları: Baba Evi, Avare Yıllar, Gavurun Kızı, Üçkağıtçı, Müfettişler Müfettişi...
Oyunları: İspinozlar, Bekçi Murtaza, Kardeş payı..
30. TAĞRIK BUĞRA
Olayların içyüzünü araştıran, gözleme önem veren, günlük olayları, tarih olaylarını çözümleyen bir sanatçıdır.Eserlerinde hareketli ve akıcı bir anlatım vardır.Dili sade, duru bir yapıda, eserleri teknik yönden, üstün nitelikler gösterir.Hikayeleri: Yarın diye Bir Şey Yoktur, İki uyku arasında...Romanları: Küçük Ağa, İbiş’in Rüyası, Siyah Kehribar...Fıkra: Gençlik Türküsü.
Gezi ,Oyunları: Gagaringrad, Ayakta Durmak İstiyorum.
31. NECİP FAZIL KISAKÜREK
İlk şiirleri Yeni Mecmua’da yayımlandı.Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazdı.Biçim güzelliğine ısrarla bağlı kaldı.Felsefi düşüncelerini kuruluğa düşmeden ustalıkla ve kolay anlaşılabilen bir dille yazmayı başardı.Tekke şiirinin özelliklerini Batı şiir tekniğine aktaran, şiirlerinde insanın evrendeki yerini bulmaya çalışan; madde ve ruh meselelerini dille getirmiştir.Dili sade, akıcı ve pürüzsüzdür.
Şiir kitapları: Kaldırımlar, Çile, Ben ve Ötesi, Şiirlerim...
Hikayeleri: Birkaç Hikaye, Ruh Burkuntularından Hikayeler...
Oyunları: Bir Adam yaratmak, Para, Sabırtaşı, Tohum, Ahşap Konak...Monagrafigleri:Namık Kemal, İlim Beldesinin Kapısı Hz.Ali...
Makale ve Fıkraları: Çerçeve, Halkadan Pırıltılar, Tanrı Kulundan Dinlediklerim, Büyük Doğuya Doğru...
32. HALDUN TANER
Gözlemlerini mizah yönüyle ele alan, tipik karakterleri ve yaşamlarını hikayelerinde güçlü bir şekilde işleyen yazarlarımızdandır.
Hikaye kitapları: Yaşasın Demokrasi,Yağmur yağıyordu, On İkiye Bir Var...Oyunları: Günün Adamı, Keşanlı Ali Destanı, Lütfen Dokunmayınız, Zilli Zarife, Eşeğin Gölgesi, Vatan Kurtaran Şaban...
33. KEMAL TAHİR
Edebiyata şiirle başladı, sonra hikaye, romanlarıyla tanındı.Konularını savaş, menkıbe, kökü geçmişe dayanan köy olaylarından aldı.Köylüyü, köy hayatını ustalıkla eserlerine geçirdi.Sade bir dille kişileri konuşturdu, yapmacık söz ve davranışlardan kaçındı, gözleme önem verdi.Köye ait töre ve düzeni derinliğine inceledi tabii bir anlatımla kaleme aldı.Yazılarında ondan fazla ad kullandı, birçok çeviri roman yayınladı.Hikaye: Göl İnsanları. Romanları: Esir Şehrin İnsanları,Kör Duman, Yorgun savaşçı, Devlet Ana...
34. AHMET HAMDİ TANPINAR
Şiirlerini Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Oluş, Ülkü, Aile gibi dergilerde; Tan, Cumhuriyet gibi gazetelerde yayımlandı.Şiirlerine ses ve ahenk, günlük hayatı, düşünceyi, duyguları kapsayarak sanki bir musiki parçası gibidir. Kelimelerin seçimi ölçü adeta birbiriyle kaynaşmış gibidir.Hayaller ve semboller bir duygu ve fikir telkin eder.Tema, zaman, yer, toplum, tabiat ve insan arasında güzel bir ilgi kurularak geliştirilir.Hikaye ve romanlarında da zaman imajının yanında psikolojik durumları bilinçaltını yansıttığı görülmektedir.Eserleri : Abdullah Efendinin Rüyaları; Beş Şehir, Huzur, Yaz Yağmuru, XIX.Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Saatleri Ayarlama Enstitüsü..
35. CAHİT SITKI TARANCI
Tarancı, bir şiir yarışmasında “Otuz Beş Yaş” şiirinin birincilik kazanmasıyla üne kavuşmuş, çeşitli dergilerde yayınladığı şiirleri hep beğenilmiştir.Hiçbir ideolojinin etkisine girmemiş, sanatı yalnız sanat için yapmış, şiire hece ile başlamış, serbest şiirlerle de yazmıştır, Şekil saplantısına uğramamış, gerçek şiiri görebilmiş, seçkin bir şairdir.Şiir konuları olarak yaşa ve aşkın güzelliğini, övgüsünü yazmıştır.Şiir kitapları: Ömrümde Sükut, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası, Ziya’ya Mektuplar...
36. FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA
Şiire henüz öğrencilik döneminde başladı.Kuleli lisesi öğrencisi iken İstanbul dergisinde şiirleri yayımlanmaya başladı.Şiirlerinde en ilkel insanın duygusundan, en modern insanın bütün davranış ve iç çatışmalarını hayaller, benzetmeler ve sembollerle anlatabilen büyük bir şairdir.Şekil mükemmelliğini ikinci plana alsa da şiirin konu ve içerdiği düşünce onu güzel göstermeye kafi geldi.Yurt ve dünya insanını bir bütün olarak ele alıp görüş ve duyuşlarını soyut-somut durumlarla derinleştirdi.Şiiri, anlaşılmak için değil sezilmek, duyulmak için yazan şairlerden biridir.
Eserleri: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Çakır’ın Destanı, Taş Devri, Üç Şehitler Destanı, Toprak Ana, Türk Olmak, Çanakkale Destanı, Dört kanatlı Kuş...
37. REFİK HALİT KARAY
Yazı dilimizin sadeleşmesi akımına katılarak bu alanda ilk güzel örnekleri veren yazarlarımızdandır.Sürgünde iken halkın özelliklerini görmüş, Anadolu insanını, manzaralarını tasvir etmiş; tabii bir anlatımla başarılı hikayeler yazmıştır.Roman ve hikayelerindeki en önemli özellik, gözleme verdiği önemdir.Olay ve karakterleri en ince noktalarına kadar incelemesi ve görebilmesi önemli bir yet eneğidir.Tasvirleri canlı insanların hileci yönlerini, kurnazlıklarını, çıkarcı davranışlarını mizahi bir anlatımla göstermesi en ilgi çeken yönüdür.
Eserleri: Yezidin Kızı, Bir Avuç Saçma, İstanbul’un İç Yüzü, Sürgün, Nilgün, Örümcek,Karlı Dağdaki Ateş, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri, İlk Adım...
38. FALİH RIFKI ATAY
Türkçe’nin bütün dil özelliklerini v inceliklerini, açık ve duru bir anlatımla veren yazarlarımızdandır.Geniş bir kültürle kaleme alınmış fıkra ve makaleleri türlerinin en güzel örnekleridir.
Gezi yazıları: Faşist Roma, Deniz Aşırı, Bizim Akdeniz, Yolcu Defteri...
Anıları: Ateş ve Güneş, Zeytindağı, Atatürk’ün Hatıraları vs.
Fıkraları: Çile, Eski saat, İnanç, Kurtuluş...İncelemeleri: Başveren İnkılapçı, Falih Rıfkı Atay Konuşuyor vs.
39. REŞAT NURİ GÜNTEKİN
Anadolu kasaba ve şehir insanının duygulu ve tabii durumunu mizah karışımıyla ortaya seren ince bir yazarımızdır.İlk eserleri hissi sonraları sosyal içerikli ve tabii anlatımla olayları iyi bir sıra ile verebilmesi, ince tekniği ona halklı bir şöhret kazandırmıştır.O, roman okuyarak güzel vakit geçirmek isteyenlerin ihtiyacına cevap veren usta bir yazardır.Eserlerindeki halk ağzı ve anlatımı en güzel mizah havasıyla verilmiş, duru, ince ve kusursuz dili etkileyici taraflarından sadece biridir.Okumuş toplum ile az okumuş toplumu tabii ve canlı diliyle kendisine bağlamayı bilen en büyük yazarımızdır.
Eserleri:Romanları: Çalıkuşu, Damga, Dudaktan Kalbe, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dalları, Harabelerin Çiçeği, Kan Davası..
Hikayeleri: Tanrı Misafiri, Leyle ile Mecnun, Sönmüş Yıldızlar, Olağan işler.Gezi yazıları: Anadolu Notları.Oyunlar: Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı Dağı Efsanesi
40. ATTİLA İLHAN:(1925-2005)
Yakın dönemin önemli şairlerindendir.Öğrenimini yarıda bırakmış.Bir süre gazetecilik yapmış yazarlıkta karar kılmıştır.Adını 1946 CHP şiir yarışmasında ikinci olan “Cabbaroğlu Mehemmed” şiiriyle duyurmuştur.
Şiir,roman,eleştiri alanlarında eserler yazmıştır.
Gerçeklerden çok anılarına sığınır.Şiirlerini romantik bir duyarlılıkla işlemiştir.İnançlara ayak direyen bir yapısı vardır.Yaşadığımız günlere toplumsal gerçeklik açısından bakar.
En çok aşk,intihar,sevişme,içki,ölüm,kavga temaları işler.Şiirlerinde divan şiiri öğelerinden de yararlanır.Canlı konuşma diline,argoya halk deyimlerine geniş ölçüde yer verir.
Eserleri:Duvar,Sisler Bulvarı,Yağmur Kaçağı,Ben Sana Mecburum,Bela Çiçeği,Yasak Sevişmek,Elde Var Hüzün, (şiir)
Sokaktaki Adam,Zenciler Birbirine Benzemez,Kurtlar Sofrası,Bıçağın Ucu,Sırtlan Payı,Fena Halde Leman, Dersaadet’te Sabah Ezanları(roman)
41. ARİF NİHAT ASYA(1904-1957)
Anadolu’da öğretmenlik yapmıştır.Bu sayede iyice Anadolucu olmuştur.Milletvekili de olan Şair “Bayrak” şiiriyle tanınmıştır.
Heceyle,aruzla ve serbest ölçüyle şiirler yazmıştır.
Milli duyguları ince bir duyarlılıkla işlemiştir.
Din ve kahramanlık duyguları şiirlerinde çok belirgindir.
Üslubuna çok dikkat eden şair çok sade bir dille yazmıştır.
Sanatçının şiirlerinde epik,lirik ve didaktik özellikler görülür.
Eserleri:Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor,Rubaiyyat-ı Arif,Kubbe-i Harda,Kökler ve Dallar,Dualar ve Aminler (şiir)
YAZARLAR ve ESERLER:
ŞİNASİ(1828-1871):Tercüman-ı ahval, Tasviri Efkar, (gazete)Müntehabatı Eş’ar(şiir) Durub-u Emsali Osmaniye,(atasözü) Terceme-i Manzume(çeviri şiir) Müntehabat-ı Tasvir-i Efkar.(makaleler).
NAMIK KEMAL(1840-1888)Vatan yahut Silistre,Zavallı Çocuk,Akif Bey,Gülnihal,Celalettin Harzemşah, Kara Bela(tiyatro)İntibah(Sergüzeşti Ali Bey,Son Pişmanlık)Cezmi(tarihi roman)Tahrib-i Harabat,Takip(eleştiri)Hürriyet,İbret(gazete)
ZİYA PAŞA(1825-1880)Eş’ar-ı Ziya,Külliyat-ı ZiyaPaşa,(şiir),Zafername(yergi) Harabat(antoloji)Defter-i Amal(anı)Terkib-i Bent,Terci-i Bent
RECAİZADE MAHMUT EKREM(1847-1914)Zemzeme(I_II_III)Nağme-i Seher,Yadiğar-ı Şebab,Pejmürde,Nijad Ekrem(şiir)Araba Sevdası(roman)Muhsin Bey,Şemsa(hikaye)Atala,Vuslat,Afife Anjelik,Çok bilen Çok Yanılır(tiyatro)Talim-i Edebiyat.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN(1852-1937)Makber,Ölü,Halce;Bunlar Odur,(şiir)Sahra(ilk Pastoral Şiir)Eşber;Tezer,Tarık,Liberte;İçli kız, Nazife,Sardanapal,Duhter-i Hindu,Fitnen(manzum-mensur tiyatro)
SAMİPAŞAZADE SEZAİ1860-1936:Sergüzeşt,(roman) Küçük Şeyler(İlk Küçük Hikaye)Rümuz-u Edep ve İclal
NABIZADE NAZIM(1862-1893)Karabibik,Zehra
AHMET VEFİK PAŞA(1823-1891)Tarih-i Osmani,Secere-i Türki,Lehçe-i Osmani
AHMET CEVDET PAŞA(1822-1895)
Kavaid-i Osmaniye,Belağat-ı Osmaniyye
ALİ BEY(Direktör)(1844-1889):Geveze Berber,Letafet,Ayyar Hazma,Memiş Ağa,(tiyatro)
Lehçe’tül Hakayık.
MUALLİM NACİ(1850-1893) Ateşpare,Şerare;Firuzan(şiir)Ömer’in Çocukluğu(anı)Lügat-ı Naci (sözlük) Demdeme.
AHMET MİTHAT EFENDİ(1884-1912) Henüz On Yedi Yaşında, Yeniçeriler;Felatun Bey ile Rakım Efendi;Hasan Mellah;Hüseyin Fellah;(roman)Letaif-i Rivayet.(ilk öykü)
TEVFİK FİKRET(1867-1915)Rübab-ı Şikeste,Haluk’un Defteri,Rübabın Cevabı,Tarih-i Kadim,Şermin
CENAP ŞAHABETTİN:Tamat,Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Evrak-ı Eyyam Tiryaki Sözleri,Yalan,Körebe
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945): Bir Ölünün Defteri,Ferdi ve Şürekası,Mai ve Siyah,Aşkı Memnu,Kırık Hayatlar(roman) Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Aşka Dair,Kadın Pençesi(hikaye)Kırk Yıl,Saray ve Ötesi,Bir Acı Hikaye,(anı)Sanata Dair(deneme)Kabus,Firuzan(oyun)Mensur Şiirler
MEHMET RAUF(1875-1931):Eylül,Ferdayı Garam,Genç Kız Kalbi,(roman)Siyah İnciler(mensur şiir)Pençe,Cidal,Sansar(tiyatro)
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)Nadide,Hayal İçinde(roman) Hayat-ı Muhayyel,Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (hikaye)Kavgalarım(eleştiri)Edebi Hatıralar,Malta Adasında(anı)
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(18641944)Şık,Şıpsevdi,hakka Sığındık, Mürebbiye,Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, Gulyabani,Utanmaz Adam;kaynanam Nasıl Kudurdu? Ben Deli miyim?(roman)
AHMET RASİM(1865-1932) Şehir Mektupları,Eşkal-i Zaman,Gülüp Ağladıklarım (fıkra)Gecelerim,Falaka(anı)Büyük Muharrirlerden Şinasi(monografi)
ÖMER SEYFETTİN (1884-1920) Bomba,Yüksek Ökçeler,Gizli Mabet,Asilzadeler,Bahar ve Kelebekler,İlk Düşen Ak,Beyaz Lale,(hikaye)Efruz Bey(roman)
ALİ CANİP YÖNTEM(1877-1967) Geçtiğim Yol,(şiir)Milli Edebiyat Meseleleri ve Cenap Bey’le Münakaşalarım, (inceleme)Ömer Seyfettin Hayatı ve Eserleri,
ZİYA GÖKALP(1876-1924) Kızıl Elma,Yeni Hayat,Altın Işık,(şiir)Türkçülüğün Esasları,Türkleşmek,İslamlaşmak,Muasırlaşmak,(inc.mak.)Türk Medeniyeti Tarihi,Malta Mektupları..
MEHMET EMİN YURDAKUL(18691944) Tükçe Şiirler,Türk sazı,Turana Doğru,Zafer Yolunda,Mustafa Kemal,Ankara..
HALİDE EDİP ADIVAR(1884-1964) Ateşten Gömlek,Tatarcık,Vurun Kahbeye,Seviye Talip,Sinekli Bakkal,Handan(roman)Türk’ün Ateşle İmtihanı,Mor salkımlı Ev,(anı) Dağa Çıkan Kurt(hikaye)
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974) Kiralık konak,Hüküm Gecesi,Hep O Şarkı,Sodom ve Gomore,Bir sürgün,Nur Baba,Yaban,Ankara(roman)Bir Serancam,Rahmet,Milli savaş Hikayeleri,(hikaye)Erenlerin Bağından,Okun Ucundan,(mensur şiir)Zoraki Diplomat,Anamın Kitabı,Vatan Yolunda(anı)Ahmet Haşim,Atatürk(monografi)
REŞAT NURİ GÜNTEKİN(1889-1956) Çalıkuşu,Dudaktan Kalbe,Damga,Bir Kadın Düşmanı,Kızılcık Dalları,Miskinler Tekkesi,akşam Güneşi,Acımak,Yeşil Gece,Yaprak Dökümü,Kızılcık Dalları(roman)Sönmüş Yıldızlar,Tanrı Misafiri(hikaye)Taş Parçası,Hançer,İstiklal,Balıkesir Muhasebecisi(tiyatro) Anadolu Notları(gezi)
REFİK HALİTKARAY(1888-1965) İstanbul’un Bir Yüzü,Yezidin kızı,Çete,Sürgün,Bu Bizim Hayatımız,Bugünün Saraylısı,Kadınlar Tekkesi,Karlı Dağdaki Ateş,(roman)Memleket Hikayeleri,Gurbet Hikayeleri(Hik.)
FALİH RIFKI ATAY(1894-1971) Zeytindağı,Ateş ve Güneş,Çankaya(anı) Denizaşırı, Hint, Yolcu Defteri,Bizim Akdeniz,Taymis Kıyıları,(gezi)..
MEHMET AKİF ERSOY(1873-1936) SAFAHAT(Safahat,Süleymaniye Kürsüsünde,Hakkın Sesleri,Fatih Kürsüsünde,Hatıralar,Asım,Gölgeler,İstiklal Marşı)
AHMET HAŞİM(1885-1933) Göl Saatleri, Piyale(şiir)Gurabahane-i Laklakan,Bize Göre(fıkra-deneme) Frankfurt Seyahatnamesi(gezi)
YAHYA KEMAL BEYATLI(1884-1958) Kendi Gök Kubbemiz,Eski Şiirin Rüzgarıyla Rübailer(şiir) Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Portreler(düzyazı)
ORHAN VELİ KANIK(1914-1950) Vazgeçemediğim,Destan Gibi,Yenisi,La Fontaine’ın Masalları,Nasrettin Hoca Hikayeleri,
OKTAY RIFAT(1914-1988) Perçemli Sokak(şiir)
NURULLAH ATAÇ. Karalama Defteri,Ararken Diyelim,Söyleşiler,günce(eleştiri,deneme)
MEMDUH ŞEVKET ESANDAL. Otlakçı,Mendil Altında,Veysel Çavuş,Hava Parası, (hikaye) Ayaşlı ile Kiracıları(roman)
PEYAMİ SAFA: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu,Fatih Harbiye,Bir Tereddütün Romanı,Matmazel Noralya2nın Koltuğu(roman)
SAİT FAİK ABASIYANIK: Semaver,şahmerdan,Lüzumsuz Adam,son Kuşlar,Alemdağ da Var bir Yılan,Tüneldeki Çocuk,Mahalle Kahvesi,Kumpanya,Sarnıç(hikaye)Kayıp Aranıyor,Medar-ı Maişet Motoru;(roman)Şimdi sevişme Vakti(şiir)
HALDUN TANER Şişhaneye Yağmur Yağıyordu;On ikiye bir Var,Kızıl Saçlı Amazon;(hik.) Keşanlı Ali Destanı, Sersem kocanın Kurnaz Karısı,Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım.(tiyatro)Deve kuşuna Mektuplar,Ölür ise Ten Ölür Canlar Ölesi Değil(sanat yazıları)
AHMET HAMDİ TANPINAR(1901-1962) Abdullah Efendi’nin Rüyaları,saatleri Ayarlama Enstitüsü, Yaz Yağmuru,Mahur Beste,(öykü)Huzur (roman)Beş Şehir(deneme)19.Asır Türk Edebiyat Tarihi(edb.tarihi)
AHMET KUTSİ TECER(1901-1967) Şiirler;Sivas Halk Şairleri Bayramı, Köylü Temsilleri,Köşebaşı,Bir Pazar Günü, (şiir)Körebe Koçyiğit Köroğlu,(tiyatro)
CAHİT SITKI TARANCI(1910-1956) Otuz Beş Yaş,Ömrümde Sükut,Düşten Güzel,Sonrası(şiir)Ziya’ya Mektuplar
AHMET MUHİP DRANAS: Gölgeler,O Böyle İstemezdi,Şiirler,(Fahriye Abla şiiri meşhurdur.)
CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI(HALİKARNAS BALIKÇISI) Ege Kıyılarında, Aganta-Burina-Burinata,Merhaba Akdeniz,Deniz Gurbetçileri,Mavi Sürgün,Hey Koca Yurt,Anadolu’nun Sesi
YAŞAR KEMAL:Teneke,İnce Memet,Yer Demir Gök Bakır,Ölmez Otu,Ağrı Dağı Efsanesi, Binboğalar Efsanesi, Demirciler Çarşısı Cinayeti,Yılanı Öldürseler,Topal Karınca
KEMAL TAHİR: Göl İnsanları,Sağır Dere ,Esir Şehrin Mahpusu,Kelleci Mahmut,Yol Ayrımı,Yorgun Savaşçı,Bozkırdaki Çekirdek,Devlet Ana,
ORHAN KEMAL:Ekmek Kavgası,Sarhoşlar,Çamaşırcının Kızı,72. Koğuş,Grev ,Arka Sokak ,Kardeş Payı,(hik. )Baba Evi ,Avare Yıllar,Murtaza ,Cemile,Bereketli Toraklar Üzerinde,Devlet Kuşu ,Vukuat Var,Arkadaş Işıkları,Gurbet Kuşları,(roman)
CEYHUN ATUF KANSU: Bir Çocuk Bahçesinde,Bağbozumu ,Sofrası,Çocuklar Gemisi,Yanık Hava,Haziran Defteri,Yurdumdan
SABAHATTİN ALİ:Kuyucaklı Yusuf,İçimizdeki Şeytan,Kürk Mantolu Madonna,(roman)Dağlar ve Rüzgar,(şiirler)Değirmen ,Kağnı,Ses,Yeni Dünya,(öykü)Sırça Köşk(masal)
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA: Havaya Çizilen Dünya,Çocuk ve Allah,Daha,Çakır’ın Destanı,Taş Devri,Üç Şehitler Destanı,Aç Yazı,Çanakkale destanı,!9 Mayıs Destanı,İstiklal Savaşı-İnönüler,..
CAHİT SITKI TARANCI: Ömrümde Sükut,Otuz Beş Yaş,Düşten Güzel ,Sonrası..
MELİH CEVDET ANDAY:Rahatı Kaçan Ağaç,Telgrafhane,Kolları Bağlı Odysseus,Teknenin Ölümü,Göçebe Denizin Üstünde,(şiir)İçindekiler(oyun)Ayaklar(roman),Yasak(denme)
ZİYA OSMAN SABA (1910-1957):Sebil ve Güvercinler,Geçen Zaman,Nefes Almak(şiir);Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi,Değişen İstanbul(hikaye).
FARUK NAFIZ ÇAMLIBEL(1898-1973):Şarkın Sultanları,Gönülden Gönüle,Dinle Neyden,Çoban Çeşmesi,Suda Halkalar,Bir Ömür Böyle Geçti,Elimle Seçtiklerim,Akarsu,Tatlı Sert,Akıncı Türküleri,Heyecan ve Sükun(şiir).
YUSUF ZİYA ORTAÇ: Akından Akına,Cenk Ufukları,Aşıklar Yolu,Yanardağ,Bir Selvi Gölgesi,Bir Rüzgar Esti,(şiir);Nikahta Keramet(manzum oyun ve hikayeler);Göç(roman);Portreler(anı)…
NECATİ CUMALI: Susuz Yaz,Tütün Zamanı,Ay Büyürken Uyuyamam,Yağmur Büyürken Uyuyamam,Yağmurlar ve Topraklar,Acı Tütün
ATİLLA İLHAN: Duvar,Sisler Bulvarı,Cabbaroğlu Muhemmet,Sokaktaki Adam,Zenciler Birbirine Benzemez,Yağmur Kaçağı,Ben Sana Mecburum
KİTAP ÖZETLERİ
NAMIK KEMAL “İNTİBAH”
Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de Türk romanında bir başlangıç sayılır İntibah.İyi yetiştirilmiş bir genç olan Ali Bey, İstanbul’da Çamlıca’da Mahpeyker adlı kötü bir kadına tutulur.Annesi, Ali Bey’i bu kadından ayırmak için evine Dilaşup adlı cariyeyi alır.Terk edildiğini anlayan Mahpeyker, Ali Bey’den öç almak ister.Mahpeyker, iftira ederek Ali Bey’i öldürtmek ister.Dilaşup, Ali Bey’i ölümden kurtarır, ama kendisi ölür.Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür ve hapse atılır.Ali bey daha sonra hapisteyken ölür.
RECAİZADE MAHMUT EKREM “ARABA SEVDASI”
Türk edebiyatındaki ilk realist romandır.Mahmut Ekrem, bu romanında yanlış Batılılaşma anlayışını mizah öğeleriyle gözler önüne sürer.Roman, Batılılaşmayı yanlış anlayan, kendi kültürüne yabancılaşmış bir genç olan Bihruz Bey’in yaşadıklarını anlatır.Babası ölünce Bihruz Bey ile annesine büyük bir miras kalır.Bihruz Bey, kendisine kalan paranın hiç bitmeyeceğini sanarak kendisini eğlenceye kaptırır.Gösteriş olsun diye cebinde Fransızca dergiler gezdirir.Cümlelerinin arasına “bonjur, bonsuvar” gibi Fransızca kelimeler sıkıştırır. En büyük tutkusu faytonla gezmektir.Romanın kahramanı Bihruz Bey, hayali bir aşkı, Periveş Hanım’da somutlaştırmaya çalışır.
AHMAT MİTHAT EFENDİ “FELATUN BEYLE RAKIM EFENDİ”
Ahmet Mithat Efendi’nin, Rodos adasında sürgün olduğu yıllarda yazdığı bir romandır.Bu romanın edebiyatımızda özel bir yeri vardır.Romanda iki tipin çatışması anlatılır.Felatun Bey, Batı’ya özenen, halktan uzaklaşan ve alafranga davranışlarıyla gülünç duruma düşen bir tiptir. Rakım Efendi, Ahmet Mithat’ın kendi yaşamından bir yansımadır adeta.İşte romanda bu iki tipin çatışması anlatılır.
ŞEMSETTİN SAMİ “TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT”
Türk edebiyatındaki ilk roman olarak kabul edilir.Romanda görücü usulü evlilik ve bunun sakıncaları romantizm içinde ele alınır.Küçük yaşta babasız kalan Talat’ı, annesi Saliha Hanım büyütür.Talat’ın işe gidip gelirken uğradığı bir dükkan vardır, Hacı Mustafa’nın dükkanı...Hacı Mustafa, Fitnat’ın üvey babasıdır.Fitnat’ın annesi Zekiye Hanım, Fitnat’a hamileyken kocasından ayrılmış, Hacı Mustafa ile evlenmiş ve birkaç yıl sonra da ölmüştür. Talat, bir gün eve dönerken Hacı Mustafa dükkanının üstündeki evin cumbasında Fitnat’ı görür; görür görmez de ona tutulur.Fitnat da Talat’ı sevmektedir.ancak Fitnat, Hacı Baba’nın korkusundan sokağa çıkamaz.talat, çarşaf giyerek kadın kılığında eve girer ve Fitnat ile konuşur.Ne var ki Hacı Baba, Fitnat’ı Ali Bey adında zenginbir adamla evlendirir.Fitnat, Ali Bey’i yanına yaklaştırmaz.Kendi kendine kahreder ve kurtuluşu ölümde bulur.Fitnat, sevdiği gençten ayrılmanın derin üzüntüsüyle intihar eder.Fitnat’ın boynunda annesinin taktığı bir muska bulunmaktadır.Kocası olan Ali Bgey, bu muskayı açıp okuyunca öz kızıyla evlendiğini anlar ve çıldırır.Talat’tan altı ay sonra Ali Bey’de ölür.
SAMİPAŞAZADE SEZAİ “SERGÜZEŞT”
Bu roman, Türk romancılığında yeni bir akımın öncüsü gibidir.Yöresel gerçeklerden kaynaklanarak evrensele açılan bir nitelik taşır.Toplumcu bir gözlemle köleliğin tüm acılarını esir kızı Dilber’le birlikte okura da hissettirir.Romanda Kafkasya’dan kaçılarak İstanbul’a getirilen dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber’in yaşadığı sıkıntılar anlatılır.
NABIZADE NAZIM “KARABİBİK”
Edebiyatımızdaki ilk köy romanıdır.Edebiyatımızda realizmin başarılı örnekleri arasında yer alır.Bu roman uzun hikaye özelliği de gösterir.Olay Antalya’nın bir köyünde geçer.Nabızade Nazım bu romanında, Antalya’nın Kaş ilçesinin Beymelik köyünde, babasından kalma tarlanın dört dönümünü komşusuna satan Karabibik’in, kalan sekiz dönümü de Yosturoğlu’na kaptırmamak için ortaya koyduğu çabayı dile getirir.
NABIZADE NAZIM “ZEHRA”
İstanbul’da yaşayan bir Türk ailesini anlatan bu romanda psikolojik tahliller ağır basar. Romandaki kişilerin betimlemesi ve çözümlenmesi oldukça başarılıdır.Zengin bir ailenin kızı olan Zehra, küçük yaşta annesini yitirdiğinden sevgi ve şefkatten yoksun yetişir.Bu yüzden sinirli, kıskanç ve geçimsizdir.Babası, büyüyünce Zehra’yı yanında bir katip olarak çalıştırdığı Suphi’yle evlendirir.Zehra, kocasıyla bir süre iyi geçinir; ancak eski sinirli ve kıskanç hali depreşir.Kocasını herkesten kıskanır.Kocası da bu durumdan çok rahatsızdır. Suphi’nin annesi ev işlerine yardımcı olmak üzere Hüsnücemal adında güzel bir cariye alır.Bu durum Zehra’yı iyice çileden çıkarır.Karısının baskısından bunalan Suphi, Hüsnücemal’e aşık olur, sonra da onunla evlenir.Zehra’nın babası ölünce Suphi Zehra’yı boşar.Zehra, öç almak için bir Rum kadını Suphi’ye musallat eder.Yosma Ürani, çok kısa bir zamanda amacına ulaşır ve Suphi’yi kendine bağlar.Artık Suphi’nin aklı fikri Ürani’dedir.Ancak işler yolunda gitmez ve Suphi iflas eder.Ürani de ona sırt çevirir.Bu sırada Hüsnücemal üzüntüsünden intihar eder.Suphi ise Ürani’yi unutamaz.Onun sevgilisiyle birlikte yaşadığını öğrenir.İyice öfkelenen Suphi, Ürani’yi ve sevgilisini öldürür.Fakat delil yetersizliğinden kurtulur ve Trablusgarp’a sürülür.Bu sırada Zehra, Suphi’nin katibi Muhsin’le evlenmiştir; ama mutlu değildir.Bir süre sonra kocası ölür ve Zehra yalnız kalır.Suphi’yi hala sevmektedir.Zehra, eski kocasının başına gelenleri duyunca büsbütün hastalanıp yatağa düşer ve sonunda ölür.
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL “MAİ VE SİYAH”
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı sayılan bir romandır.Romanın kahramanı Ahmet Cemil’dir.Ahmet Cemil, Servet-i Fünun döneminin sanatçı tipini temsil eder.Ahmet Cemil, çok iyi yetişmiş, edebi hevesleri ve mavi hülyaları olan bir gençtir.hazırlanmakta olduğu büyük eserini bitirince sonsuz şöhrete ulaşacak, Mülkiye’den arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia ile evlenecek, servet sahibi olarak mutlu hayata kavuşacaktır.O, bütün bu güzel şeyleri mavi, mehtaplı bir gecede Tepebaşı’nda Haliç’e bakarak hayal etmiştir.İşte roman Ahmet Cemil’in bu hayallerini gerçekleştirmek için ortaya koyduğu çabayı, yaşadıklarını anlatır.
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL “AŞK-I MEMNU”
Elli yaşındaki Adnan Bey’in, genç ve hasta olan karısı yaşamını yitirir.Bunun üzerine Adnan Bey, genç ve güzel bir bayan olan Bihter Hanım’la evlenir.Aslında Adnan bey ile Bihter Hanım birbirinin dengi değildir.Bu hatalı evliliğin sonucu acı sonuçlar ortaya çıkar.Bihter Hanım ile Adnan bey’in yeğeni Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır.Ne var ki Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur.Bunun üzerine Bihter Hanım intihar eder.Bu romanda yasak bir aşkın trajik sonuçları dile getirilmiştir.
MEHMET RAUF “EYLÜL”
Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı olan Eylül, diğer Servet-i Fünun romanlarının aksine dil estetiği ve ifade ahengini, hayatın gerçekliğine uygun yalın bir dilde bulur.Kişilerin psikolojik tahlilleri son derece başarılıdır.Eylül, yayınlandığı dönemde büyük yankı uyandırmıştır.Süreyya ile karısı Suat birbirlerini severek evlenmişlerdir.Necip ise bu karı kocanın mutluluğuna hayran bir aile dostudur.Necip’le Suat’ın dostlukları zamanla aşka dönüşür.Süreyya her gün balığa çıkmakta, Boğaziçi’ndeki kiralık yalılarında Suat ile Necip sık sık yalnız kalmaktadır.Dostlukları arkadaşlıktan öteye geçmez.Ancak mahallede dedikodular çıkar.Necip bunun üzerine yalıya seyrek gitmeye başlar.Bir süre sonra Necip, tifodan yatağa düşer.Sayıklamalar sırasında sevdiği kadının eldiveninin tekini çaldığını söyler. Bunu duyan Suat, kış gelince konağa taşınır.Konakta yangın çıkar.Suat’ın kurtuluşu olanaksızdır.Necip onu kurtarabilmek için kendini ateşe atar.İkisi de yanarak ölür.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “HÜKÜM GECESİ”
1908’den sonra İttihat ve Terakki ile hürriyet ile İtilaf fırkalarının çekişmelerini gerçek tarihsel kişi ve olaylardan yararlanarak röportaj biçiminde anlatan bir romandır.1927 yılında yayımlanan bu roman, Osmanlı’nın sona erme döneminin toplumsal ve siyasal durumuyla basın yaşamının önemli olaylarını anlatır.Örneğin, İttihatçıların Babı-ı Ali baskınını ve iktidarı ele geçirmelerini gazeteci Ahmet Samim’in, Sadrazam Mahmut Paşa, Cemal Paşa, Ziya Gökalp, Şahabettin Süleyman gibi devrin ileri gelenlerinden söz edilmektedir.Gazeteci Ahmet Kerim, ilişki kurulan olaylar karşısındaki durumu ve davranışlarıyla, hem roman kahramanı hem de basının örnek kişilerindendir.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “SODOM VE GOMORE”
İşgal yılları İstanbul’unun üst katman yöneticilerinin vurdumduymazlık ve çılgınlıklarını anlatır.Bunların işgalci kişilerle alçakça ilişkilerini tiksinti duyan yalnızca Necdet’tir.O, Leyla’yı sevmekte ve Anadolu’dan gelecek kurtuluş hareketini beklemektedir.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “NUR BABA”
Bu romanda tekkelerin, özellikle Bektaşi tekkesinin yozlaşarak yarattığı toplumsal yıkımlar anlatılır.Bektaşi tekkesinin şeyhi olan Nur Baba güzel sesiyle etkilediği varlıklı kadın müritlerden çıkar sağlar.Önce, ölen şeyhin karısı Celile Bacı’yla evlenen ve şeyh olan Nur Baba, ardından Ziba Hanımefendi’yi, sonra da Nigar’ı elde eder.Onlar yıpranınca de genç bir kız olan Süheyla ile evlenir.
YAKUP KADRİ KARAOSMAOĞLU “ANKARA”
Bu romanda yeni kurulan Ankara’nın durumu anlatılır.Cumhuriyet yıllarında yanlış yorumlanan yeniliklerin, bu yorumu yapanların ne denli gülünç duruma düştükleri gözler önüne serilir.Selma hanım, ilk eşiyle Kurtuluş Savaşı günlerinde, İnebolu üzerinden bin bir güçlükle, tahtakurularının kol gezdiği hanlarda konaklayarak Ankara’ya gelen küçük bir kent soylu kadındır.Düşünce düzeyi çağdaşlaşmaya dönüktür, ilericidir.Kurtuluş Savaşı sonrasında Selma Hanım, ilerici gözüken Binbaşı Hakkı Bey’le ikinci evliliğini yaparsa da sonradan onu da değişmesiyle, halkçı, devrimci ve ilerici Neşet Bey’e yönelir.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “YABAN”
Yakup Kadri, romancılığının en güçlü aşamasını Yaban romanıyla gösterir.Bu roman Kurtuluş savaşı yıllarımızdaki köy gerçeğimizle bir aydınımızın apansız karşılaşmasıdır. Sakarya Savaşından sonra, “Tetkiki Mezalim Heyeti” taşlar arasında yırtılmış, kenarları yanmış bir defter bulur.Bu defter Ahmet Celal’in anılarını yazdığı bir defterdir.Roman, bu defterden doğar.Romanın kahramanı Ahmet Celal, Çanakkale’de aldığı bir kurşun yarasıyla sağ kolunu kaybeder.harp mahlulü bir gazi olarak yapayalnızdır.İstanbul’un işgali üzerine emir eri Mehmet Ali’nin Porsuk Çayı yöresindeki köyüne gider.Köyde umduğu yakınlığı bulamaz.Bu, Ahmet Celal’in Türk köyü ve köylüsü ile ilk kez karşı karşıya gelmesidir.Yoksulluk, cahillik, pislik içerisinde yüzen köylülerimizin yürekler acısı durumu karşısında şaşkına döner.Çıplak doğanın ortasındaki bu köyde herkes çıkarcı Salih Ağa’nın buyruğu altındadır, o ne derse o olmaktadır.Emir eri Mehmet Ali bile subayına değil, ağasına inanır.Mehmet Ali’nin annesi Zeynep Kadın ile kardeşi İsmail, Ahmet Celal bulabildiği dostlarıdır.Ailenin reisi Zeynep Kadın bir meşe kütüğü kadar sağlamdır.İsmail, yaşına göre bir çocuk ve cüce gösterişindedir.Karısı Emine ise, her yönden tükendiğini sanan Ahmet Celal’in ilgilendiği tek kadındır.Köyde, Mustafa Kemal’in açtığı Kurtuluş Savaşını anlatmaya çalışan Ahmet Celal’e kimse inanmaz.Köy halkı başka arayış içindedir.Her yıl köye gelen Şeyh Yusuf’un zararlı düşünceleri köylünün inançları olur.Ahmet Celal okumuş kişilerle okumamış kişiler arasındaki o derin uçurumu tüm çıplaklığıyla yaşar.Anadolu’nun yüzyıllar boyunca ihmal edilmişliğini anlar.Her gün olup bitenleri, “anılar defteri”ne yazar.Günler geçer; köy, işgal edilmiştir.Emeti Kadın, oğlu Hasan, karısı Cennet’in kaçmasından sonra perişan olan Süleyman, Bekir Çavuş, çıkarları yüzünden düşmana yardımcı olan Salih Ağa, imam ve diğerlerinden sonra, tüm köy halkı kaderleriyle baş başa kalır; düşmanın yaptığı eziyetlere boyun eğer.Ahmet Celal ise her şeye karşın Türk askerlerinin geleceğine, zaferin onlarda olduğuna inanır.Düşman zulmünden kurtulmak için karısı Emine ile birlikte kaçar, yaralanırlar.Ahmet Celal, sonunda yarası çok ağır olan Emine’yi de anılarını yazdığı defterini de bırakıp bilinmeyen bir yere gider.Başta da söylediğimiz gibi roman, bu anılardan doğmuştur.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU “KİRALIK KONAK”
Tanzimat’tan başlayıp Çanakkale Savaşına kadar süren II:Abdülhamit ve I.Meşrutiyet yıllarında üç ayrı kuşağın simgesi olan kişiler arasında geçer.Bu romanın en önemli özelliği simge olan kişilerdir.Romanın baş kişilerinden Naim Efendi, II.Abdülhamit döneminde nazırlık yapmış, sonra emekli olmuş görgülü bir Tanzimat efendisidir.Kızı Sekine Hanım, iradesiz bir kadındır.Sekine’nin kocası Sermet Bey alafrangalık için her türlü garipliği gösterir Üçüncü kuşak olan çocukları Cemil ve Seniha ise eskiyi tümüyle reddeden yenilikçi geçinen, Avrupa’da yaşamak isteyen uyumsuz gençlerdir.Naim Efendi emekli olduktan sonra Kanlıca’daki konağına çekişmiştir.Münzevi bir hayat yaşamak emelindedir.Fakat damadı Servet Bey ve torunu Seniha, Naim Efendi’nin böyle bir hayat yaşamasına fırsat vermez. Servet Bey ve kızı Seniha, alafranga hayat düşkünüdürler.Baba-kız, ikisi de ahlaken zayıftır. Seniha, Faik Bey ile yasak aşk yaşar, sonra onunla birlikte Avrupa’ya kaçar.I:Dünya Savaşı kimi insanları daha çok yoksulluğa düşürürken, kimi insanları da harp zengini yapmıştır.Servet Bey ikincilerdendir.O, artık iyice yoksul düşen Naim Efendi’den kurtulmak için konaktan ayrılarak Beyoğlu’nda bir apartmana taşınır.Avrupa’dan tam bir rezalet ile dönen kızı Seniha’yı bile kirli işlerinde kullanır.Son derece geniş mezheplidir.Bunlar yaşanırken, Naim Efendi, oturduğu konağı kiraya vermek, kardeşinin yanına gitmek ister; ama artık iyice harap durumdaki konağa kimse talip olmaz.Bu arada ümitsiz bir aşkla yıllarca Seniha‘yı sevmiş olan Hakkı Celis, Çanakkale Savaşına gönüllü olarak katılır ve kendisinden beklenmeyen bir şekilde kahramanca şehit olur.Cepheden dönen bir subayın verdiği bu habere Seniha kayıtsız kalır.Naim Efendi, bu değişen, çöken ve darmadağın olan ailesine şaşıp kalarak konaktaki yapayalnız hayatına devam eder.
HALİDE EDİP ADIVAR “SİNEKLİ BAKKAL”
II.Abdülhamit dönemi İstanbul’un kenar mahallerinde yaşayan çeşitli nitelikli kişileri ve bunlar arasında geçen olayları anlatır.Karagöz ve ortaoyunu oyuncusu Tevfik, imam Hacı İbrahim efendi, padişaha bağlı zaptiye nazırı Selim Paşa, meşrutiyetçi oğlu Hilmi, Mevlevi Şeyhi Vehbi Dede, İtalya’da rahiplik yapmış Peregrini ve bunların her biriyle bağ kurmuş Rabia roman kişilerinin en önemlileridir.O dönemdeki baskı yöntemi, hafiyelik, jurnacılık, dinsel inanç ve davranışlar, cami, tekke, mevlit toplantıları, toplumsal ve töresel özellikler, o dönemde İstanbul’da belirginleşen Doğulu ve Batılı görüşler romanda geçen konulardır. Mahallenin imamının kızı Emine, aynı mahallede bakkallık eden karagözcü ve ortaoyuncu Tevfik ile babası istemediği halde evlenir.Tevfik, ortaoyunda “zenne” rolüne çıktığı için “Kız Tevfik” diye anılmaktadır.Onun eğitimi ile yetişen Emine, kocasıyla geçinemeyerek baba evine döner.Tevfik, İstanbul’un ünlü bir sanatçısı olur.Bir gün oyunda karısı taklidini yaptığı için İstanbul’dan sürülür.Emine’nin Tevfik’ten bir kızı olur, adını Rabia koyarlar.İmam Rabia’yı din eğitimi ile yetiştirir, hafızyapar.II.Abdülhamit’in Zaptiye Nazırı Selim Paşa ile Sinekli Bakkal’da oturmaktadır.Rabia, Selim Paşa ile karısı Sabiha Hanım tarafından korunmaktadır.Olağanüstü güzel bir sesi olan kıza aynı konağa gidip gelmekte olan Mevlevi şeyhi Vehbi Dede, alaturka musiki dersi verir.Paşanın oğlu Hilmi’ye piyano dersi vermek için konağa gelip giden İtalyan piyanist Peregrini, kızın sesine hayran olur.Ünü bütün İstanbul’a yayınlan Rabia, Kuran ve Mevlit okutmak için cami dolaşmakta ve bütün kazancını imama vermektedir.Günün birinde kızın babası Tevfik sürgünden döner, Sinekli Bakkal’daki eski bakkal dükkanını yeniden açar.Rabia da dedesinden ayrılır, babasıyla oturmaya başlar.Kızın sanatına hayran olan Vehbi Dede ve Peregrini Tevfik’in evine gidip gelmeye başlarlar.Rabia Kuran’ı hele Mevlit’i o kadar güzel okumaktadır ki Doğu musikisinde adeta bir çığır açmıştır.Bu yıllarda Türkiye’de “Genç Türkler” Abdülhamit’in baskısını kaldırmak için gizli gizli çalışmaktadırlar.Selim Paşa’nın oğlu Hilmi de bunlardandır.Ortaoyununa “zenne” rolüne çıkan Tevfik, Hilmi’nin isteği üzerine bir gün kadın kılığına giren, Türkler’in Avrupa’dan gelen ihtilalci gazetelerini Fransız postanesinden alırken yakalanır.İş meydana çıkınca Hilmi ile Tevfik Şam’a ötekiler de Yemen’e ve Fizan’a sürülürler.Rabia’yı sevmeye başlayan Peregrini o günlerde annesinden kalan serveti alarak istanbul’a yerleşir.Müslüman olup Osman adını alır ve Rabia’yla evlenir.Bu yıllarda imam ölür; Rabi kendi çevresinden ayrılmak istemez, böylece imamdan kalan eve yerleşirler.II.Abdülhamit’e tam bir görev duygusuyla bağlı bulunan ve padişah aleyhine çalışanlara türlü işkenceler ettirmekten çekinmeyen Selim Paşa, kendi oğlunu da sürdükten sonra, yavaş yavaş değişmeye başlar.Babalık ve insan duyguları uyanır, görevinden ayrılır.1908’de Meşrutiyet ilan edilince Tevfik sürgünden döner, Rabia’nın bir çocuğu olmuştur.Sinekli Bakkal’da yine eski mutlu hayat başlar.
HALİDE EDİP ADIVAR “ATEŞTEN GÖMLEK”
Romanın hemen hemen tamamı Peyami’nin hatıra defterinden ibarettir.Peyami Ankara’da Cebeci hastanesinde yatarken, 4 Teşrinisani 17 Kanunuevvel tarihleri arasında, kırk üç gün zarfında hatırladıklarını bu deftere yazmıştır.Bunu dışında yine Peyami’nin ağzından İhsan ve Cemal’i hatırlayan on bir sayfalık bir bölüm ile Peyami öldükten sonra onun yaşadıklarını bildiren tek sayfalık bir sonuç bölümü vardır.İzmir’in işgali sırasında kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından öldürülen Ayşe, bir İtalyan ailenin yanına sığınır; sonra da onların yardımıyla İstanbul’a, akrabası olan Peyami’nin annesinin evine gelir.Hariciye kaleminde memur olan Peyami de bu evde kalmaktadır.Bir süre sonra Gedikpaşa’da bir başka eve taşınır. Protesto mitingleri yapılmaktadır.İstanbul’da birbirinden farklı çevrelerde bir mücadele arzusu uyanmıştır.Tam bu günlerde İstanbul İngilizler tarafından işgal edilir.İşgalciler kendilerine muhalif olanları sürgüne göndermeye başlar.Ayşe’nin evi aranır.Ayşe İstanbullu gençlerin gözünde İzmir’in ve kurtuluşun sembolüdür.Peyami ve arkadaşı İhsan, Ayşe ile birlikte Kuvay-i Milliye’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçerler.Peyami ve İhsan hasta bakıcılık yapan Ayşe’yi içten içe sevmektedir.Önce Adapazarı, Geyve civarında Halife ordusuyla çarpışırlar.Çeteler de birbiriyle kavga etmektedir.Kimi padişah taraftarı, kimi de Kuvay-i Milliye yanlısıdır.Bu arada Mehmet Çavuş da aralarına katılır.Peyami de artık bir işe yaramak ve Ayşe’nin gözüne girebilmek için savaşa fiilen katılmak ister ve Mehmet Çavuştan silah kullanmayı öğrenir.Doğançay’dan sonra Eskişehir’e giderler.Kezban’da arkalarından; daha doğrusu İhsan’ın arkasından, Kezban, İhsan’ı; Mehmet Çavuş’ta Keznban’ı sevmektedir. Mehmet Çavuş Peyami’yi yaralamak pahasına Kezban’ı kaçırır.Bu arada İhsan ve Peyami Konya ayaklanmasını bastırmakla görevlendirilirler.Mehmet Çavuş artık cephededir ve onun hazırladığı pusuya düşerler. İhsan, Kezban’ın yardımıyla pusudan kurtulur.Mehmet Çavuş yakalanıp asılır ve Kezban kayıplara karışır.Peyami Ankara’ya tayin edilir.İhsan, alay kumandanı olur.I. ve II. İnönü Savaşları kazanılır.Sakarya savaşı başlar.Peyami, tekrar cepheye döner ve bir top mermisiyle bacaklarını kaybeder.İhsan ile Ayşe de vurulurlar.Bir çadırda yan yana iki sedyede yatmaktadır.Onları bir köyün küçük ve sessiz mezarlığına yan yana gömerler.Cemal de şehit düşer.Romanın sonuna eklenen bir nottan, Peyami’’nin Ankara cebeci Hastanesinde kafasındaki kurşun çıkarılırken vefat ettiğini öğreniyoruz.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN “ÇALIKUŞU”
Roman, Feride’nin hatıra defteridir.Feride, kendisine yabancı bir şehirde, bir otel odasında hatıralarını yazarken geriye dönerek, çocukluk ve ilk genç kızlık dönemlerini anlatır.Kendi deyimiyle “bambaşka bir çocuk” olan Feride, bir süvari binbaşısının kızıdır.Pek küçükken annesini birkaç yıl sonra da babasını kaybetmiş.Erenköy Kozyatağı’ndaki teyzesinin himayesi altında büyümüştür.Besime teyze onu, Nötre Dame de Sion Fransız kız lisesinde okutmuştur. Besime teyzenin genç ve yakışıklı oğlu Kamran, ciddi ve ağırbaşlı bir insandır. Feride’nin çekindiği Kamran, çalıkuşuna benzeyen bu canlı, cıvıl cıvıl haşarı kızı sever.Onu sık sık okulunda ziyaret eder.Feride’nin yaramazlıkları tarife sığar gibi değildir.Herkes ondan yaka silker.Ama yine ondan kimse vazgeçemez.Çalıkuşu adı onun bu yaramaz hallerinden dolayı takılmıştır.Kamran Feride’yle evlenmeyi aklına koymuştur, önce nişanlanırlar.Kamran dört yıl için Avrupa’ya gider.Bu arada Feride okulunu bitirir.Düğünden üç gün önce çarşaflı bir genç hanım Feride’yi ziyaret ederek İsviçre’de bulunduğu sırada Kamran’ın Münevver adında hasta bir genç kadına evlenme vaadinde bulunduğunu söyler.Kamran Münevver’e yazdığı mektupları verir.Münevver de Kamran’ı sevmiştir.Bunun üzerine Feride köşkten kaçar.Herkes onu yeni bir delilik icat ettiğini sana dursun emektar bir dadının evine sığınan Feride, lise diplomasından cesaret alarak Anadolu’da bir öğretmenlik ister.Bursa vilayetinde bir okula tayin edilir.O günden sonra başından geçenleri bir mektup defterine not eder.Kasabada boş yer olmadığı için Feride’yi Zeyniler köyü denilen, hiçbir öğretmenin gitmeyi kabul etmediği kuş uçmaz kervan geçmez bir köye verirler.Orada öğrencilerinden bir kaçı, küçük Vehbi ve bilhassa Munise, Feride’nin tesellisi olur.Bütün kız çocuklarının Ayşe ya da Zehra diye adlandırıldığı bu köyde Munise adı Feride’ye çok yakın gelmiştir.Kızı evlat edinmek ister. Munise, köylülerin sevmediği bu kötü kadının kızıdır.Kadın, kocasından başka bir erkeği sevdiği için, Munise’nin babası, köyden başka bir kadınla evlenmiş ve eski eşini boşamıştır. Ara sıra gelip, kaçamak olarak kızını görmektedir.Çalıkuşu bir çok zorluğu yenerek Munise’yi yanına almayı başarır.İkisi mesut bir ömür sürmeye başlarlar.O günlerde bir posta soygunu olur.Eşkıya ile jandarma arasında çıkan çatışmada yaralanan bir zabiti köy odasına getirirler.Feride orada yaşlı bir askeri doktorla tanıştırır.Hayrullah bey adındaki bu doktor, böyle bir yerde Ferdie’yi görünce o derece şaşırır.Feride’nin daha iyi bir yere nakledilmesi için el altından gerekli teşebbüslere girişir.Bir teftiş sonunda Feride’nin okulu kapatılır. Ve Çalıkuşu, Zeyniler’den ayrılmak zorunda kalır.Vilayet merkezindeki Darülmuallimat’a Fransızca öğretmen olarak tayin edilir.Burada Şeyh Yusuf’u tanır.Verimli, hassas, musikişinas bir insandır Şeyh Yusuf...Bu Şeyh Yusuf, Feride’yi ölesiye sever.Zaten veremli olan Yusuf Efendi bu ümitsiz aşkın acılarına dayanamaz ve ölür.Bu ölümden kendini sorumlu tutan Feride, artık orada kalamayacağını anlar, yeni bir yere nakledilmesini ister. Bu sefer onu Çanakkale Rüştiyesi’ne tayin ederler.Çanakkale’de geçirdiği günlerden sonra, bir vapurla İzmir’e gelir.İzmir’de Reşit Bey adında zengin birisinin çocuklarına mürebbiyelik eder.Bunlar da sıkıntılı ve acı günlerdir.Bir tesadüf eseri Reşit Bey’in uzaktan akrabası olduğunu öğrenir.Bir albümde Kamran’ın resmini görmüştür.Reşit Bey’in kızı Sabahat Kamran’ın Münevver teyzesinin kocası olduğunu söyler. Kamran uzun zaman kendi “Çalıkuşu”nu beklemiş ve o dönmeyince Münevver’le evlenmiştir.Feride’nin gittiği her yerde güzelliği birtakım olaylara sebep olduğundan burada da barınması güçleşmiştir.Böylece birkaç yer dolaşıp birkaç evlenme teklifini reddederek nihayet Kuşadası’na gelir.Doktor Hayrullah Bey de emekliye ayrılmış, oraya yerleşmiştir.Yaşlı dost, kızın elinden tutar.Ona yardım eder, onu korur.Munise bu arada iyice büyümüş süsüne düşkün bir kız olmuştur. Doktorun uzak bir köye hastaya gittiği sırada hastalanır.Nezle zannedilen hastalık giderek şiddetlenir ve Munisecik kuşpalazından ölür.Mınise’den sonra çevrenin baskısı, dedikodusu o kadar artar ki Hayrullah bey hiç olmazsa görünüşü kurtarmak maksadıyla Feride’yi alır, onunla kağıt üzerinde evlenir.Bir müddet geçince Hayrullah Bey de zaten yaşlı olduğundan ölür.Yalnız, ölmeden önce Feride’nin ailesinin yanına döneceğine dair söz almıştır. Onun defterini okumuş, başına gelenlerin sebebini öğrenmiştir.Feride’nin kaybolduğu sandığı defteri, Hayrullah bey tarafından bir zarfa konarak Kamran’a mahsus bir emanet haline getirmiştir.Feride, rahmetli kocasının vasiyetini yerine getirmek için verdiğinin ne olduğunu bilmeden bu emaneti Kamran’a teslim eder.Feride’nin dönüşünden en çok memnun olan Kamran’ın babası Aziz Bey’dir.O bu dönüşte hayırlı bir alamet görür.Feride birkaç günlüğüne izinli olarak gelmiştir.Kendisine kalırsa mutlaka yine görevine dönecektir.Kamran vaktiyle verdiği söze bağlı kalmış Münevver’le evlenmiştir.Ama kadın zaten hasta olduğundan kısa bir süre sonra ölmüştür.Kamran kız kardeşi Müjgan’la bir gece sabaha kadar Feride’nin defterini okuduktan sonra Hayrullah beyin yazılı tavsiyesini yerine getirmeyi Feride’yi, bir daha ne olursa olsun hiçbir sebeple kaçırmamaya karar verdi.Nitekim Feride’nin gideceği gün bütün hazırlıklar tamamdır.Kamran güya onu almak için gelen arabadan iner ve Feride’ye kalbini açar.Aynı sersemliği iki defa tekrarlamayacağını söyleyerek gitmesine engel olur.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR “MÜRBBİYE”
Dehri Efendi, Tanzimat sonrasında ailelerin, çocukları için eve eğitimci kadın alma modasına uyarak evine Matmazel Anjel’i alır.Çok güzel ve zeki bir kadın olan Anjel, kısa sürede evdeki üç erkeği baştan çıkarır; çıkarına ve kişiliğine uygun olarak büyük bir ustalıkla üçünü de idare eder.Sonuçta kıskançlık yüzünden her şey ortaya çıkar.Hüseyin Rahmi Gürpınar bu romanında naturalist romancılığın özelliklerini ustaca uygular.yabancı mürebbiyelerin eğitim ve öğretimine bırakılan çocuklarımızın düşebileceği kötü durumlar anlatılması bakımından ilgi çekici gözlemler içermektedir.Dehri Efendi, yaşlı bir zengindir.Yalısında oğlu Şem’i, kızı Melahat, damadı Sadri’yle birlikte oturmaktadır.Matmazel Anjel, Parislidir; bir tüccarın metresliğinde İstanbul’a gelip yerleşmiş, aşufte bir kadındır.Kısa bir zaman diliminde yalıdaki erkeleri etkisi altına almasını bilir.Önce, Şem’i, sonra Sadri’yi, daha sonra da Dehri Efendi’nin kardeşini tuzağa düşürür.Yalının kahyası olan Eda Kadın, durumdan kuşkulanır. Son zamanlarda sofa ışıklarının erken söndürülmesi onu kuşkulandırır.Bir gece el ayak çekildiğinde; Kambur Amca’yı Anjel’in odasında görünce kuşkusu daha da artar.Şem’i ise Anjel’e sırılsıklam tutkuludur.Kıskançlık yüzünden amcası ile eniştesini bahçede dövmeye kalkışır.Aşçı Tosun da mürebbiyenin odasında dayaktan nasibini alanlar arasındadır.Sıcak havalarda ise sevdalılarını korulukta kabul eder.Şem’i bunları öğrenince çılgına döner.Bir gece hançeri beline soktuktan sonra tüm gücüyle Anjel’in odasına yüklenir.Çünkü Sadri’nin Anjel’in odasında olduğuna inanmaktadır.Kapı ardınadek açılır, her yanı araştırır.Dolabı açar açmaz aksakallı Dehri Efendi’yi karşısında görünce hayrete düşer.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR “GULYABANİ”
Topluma düzen getirmek için konan din ve din yaptırımlarının bilgisiz ve saf kişilerde boş inançların da etkisiyle giderek olumsuz durumlar yaratması konu edilir.Gulyabani, Muhsine Hanım’ın anlattığı, gençliğinde başından geçen olaylar dizisinin öyküsüdür.Cinleri ve perileriyle tanınmış bir çiftliğe kapılanan Muhsine’ye Çeşmifelek Kalfa ile Ruşen Dadı, günün her saatinde nasıl hareket edeceğini anlatır, onu korumaya çalışırlar.Ancak Muhsine gece çiftlik işçilerinden Hasan’ın perisi ona aşkını ilan eder.Bir toplantı akşamından sonra da çiftlik sahibinin perisi ile karşılaşır.Hanımefendinin odasına sığınır.O gece, boyu üst katın pencerelerine ulaşan Gulyabani’yi görür.Korkusu doruk noktaya varmıştır.Sonunda çiftliğin bahçe kapısından aralarına işçi Hasan’ın da bulunduğu köylüler girer.Peri kılığına girenler yakalanırlar.Bunlar hanımefendiyi korkutarak çiftliğe sahip olmak isteyen, onu sömüren yeğenlerdir.
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR “ŞIPSEVDİ”
Toplumsal adalet, kadın-erkek ilişkisi ve din temalarının yer aldığı bu roman, yazarın en önemli yapıtlarındandır.Hüseyin Rahmi Gürpınar, bu romanında Doğu ile Batı’ya körü körüne bağlananları eleştirir.Romanın asıl adı “Alafranga” dır.İstibdad dönemindeki sansür anlayışı nedeniyle adı değişmiştir.Paris’te öğrenim gören Meftun Bey, alafrangalık budalası, züppe bir tiptir.İstanbul’a dönünce Erenköy’deki babadan kalma köşke yerleşir.Fransa’daki yaşamını sürdürmeye, köşk halkına alafrangalık dersleri vermeye kelkışır.Daha da zengin olmak için köşk komşusu Kaşıkçılar Kethüdası Kasım Efendi’nin kızı Edibe Hanım’la elenmeyi kafasına koyar.Kasım Efendi ise son derece pinti, mutaassıp, alaturka bir kişidir.Kasım Efendi’nin oğlu Mahir de Meftun’un kızı kardeşi Lebibe ile birliktedir. Evlenirler.Meftun da kendisine piyangodan büyük ikramiye çıktığı haberini yayarak Edibe Hamım’la evlenmenin yolunu bulmuştur.Pinti ihtiyar, baba, kızıyla oğlunu evlatlıktan reddeder hem de kızını zorla Meflun’dan ayırır.Meftun sonunda Paris’e kaçar.Mahir, aşamına kendi eliyle son verir.Edibe, yabancı erkeklerle düşüp kalkmaya başlar.Bunları öğrenen Kasım Efendi’ye felç gelir.Lebibe ise Mahir’den olan çocuğuyla ortada kalır.
MEMDUH ŞEVKET ESENDAL “AYAŞLI VE KİRACILARI”
1934’te yayımlanmış Ayaşlı ve Kiracıları adlı romanı, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Ankara’nın görgülü görgüsüz çeşitli çevrelere bağlı insanlarının, oda oda kiraya verilen bir evdeki yaşantılarıyla birlikte, dedikodular, kumar partileri, türlü çıkar hesapları, mal-mülk kaygılarını gösterir.Bu romanda, yurdun dört bir köşesinde tanımak imkanı bulunduğu Türk insanının psikolojisini canlandırır.Memduh Şevket Esendal,Ayaşlı ve Kiracıları romanında Cumhuriyet sonrası Ankara’sında bir apartmanın dokuz dairesinde oturanların günlük yaşamlarından kesitler verir.Ankara’nın kuruluş yıllarında, yıkılan bir düzenden yeni bir toplumsal düzene geçmenin sarsıntıları arasında bocalayan küçük adamların yaşantıları dile getirilir.Roman yeni yapılmış bir apartmanın dokuz odalı, oda oda kiraya verilmiş katında geçer.Burası Ayaşlı İbrahim Efendi adında, eşkıyalık, zaptiye çavuşluğu, arzuhalcilik, otelcilik yapmış, şaşılacak derecede çeşitli kılıklara girip çıkmış bir adamın elindedir.Ayaşlı İbrahim efendi, dokuz apartman dairesini uygun fiyatla kiralar.Hancılıktan ve otelcilikten edindiği deneyimlerle bu dairenin her odasını ayrı bir aileye kiralar.Birisi de kendine ve üvey kızına kalır.Apartmanın dokuz odasına karşılık banyosu, tuvaleti ve mutfağı ortak kullanılır.Ayaşlının kiracıları bu yüzden içli dışlı yaşamak, günlük yaşamın kurallarına uymak zorunluluğu duyar.Aileler genellikle orta halli kimselerdir.Her odasında toplumun her kesiminden kopup gelmiş, evli, bekar, kadın, yaşlı, genç, bir yığın insan oturur.Kiracılardan Şefik bey, emekli bir konsolostur.Memurluk zamanında yükünü tutmuş, kirli işlere girmiş, bu yüzden vaktinden önce emekli edilmiştir.Cimriliği, kirliliği, pisliği ile çevresinde tiksinti uyandırır.Hizmetçi Halide bu yüzden devamlı şikayetçidir.Haki karışmayan, karıkocadır.Sık sık kavga ederler.Turan Hanım kumarbazdır, kısa sürede kiracıların çoğunu kumara alıştırır. Kendisini fabrikatör olarak tanıtan Hikmet Bey, aslında uyuşturucu madde kaçakçısıdır.Sık felaketler geçmiş bir kişidir.Çiftliğini kaybetmiştir.En büyük avuntusunu içkide bulur.Buharalı Abdülkerim Faika, damat şoför Fuat, Fuat’ın felçli annesi evin içinde olup bitenleri tatlı tatlı anlatan banka memuru romanı sürükleyip götürür.
PEYAMİ SAFA “DOKUZUNCU HARİCİYE KOĞUŞU”
Özyaşamöyküsel ve psikolojik yönleri ağır basan bu romanda, on beş yaşlarında bir gencin bacağındaki bir hastalığın iyileştirilmesi için hastanelerde çare arayışı; bunun yanı sıra, yakını olan varlıklı bir paşanın kızını için için sevmesi; acı çekmesi bunalımlara düşmesi anlatılır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda bacağından rahatsız olan bir gencin sağlığa kavuşmak için çırpınışları anlatılır.On beş yaşında bir çocuk yedi yaşından beri bacağındaki kemik hastalığı yüzünden hastane hastane dolaşır.En sonunda ayağının kesilmesi gerektiğini öğrenir. İyileşmesi için sakin, huzurlu bir yaşam sürmesi gerekmektedir.Sağlığına kavuşması her şeyden önce iyi bir bakıma bağlıdır.Annesinin yoksulluğu yüzünden Erenköy’deki paşa akrabası onun bakımını üzerine alır.Paşanın kızı Nüzhet’i sevmeye başlar.Kız ise zengin bir doktorla evlenecektir.Delikanlı bu acılar içerisinde paşanın evinden kaçarak hastaneye yatar. Doktorun büyük çabasıyla ayağı kesilmeden sağlığına kavuşur.Hastaneden çıkar.Nüzhet’in doktorla evlendiği haberini alır.
PEYAMİ SAFA “FATİH-HARABİYE”
Doğu-Batı kültürü, özellikle müzik konusu, İstanbul’un iki semtinden örneklerle anlatılır. İstanbul Fatih’te babası faiz Bey’le oturan Neriman, Darülelhan’da alaturka bölümü öğrencisidir.Şinasi de aynı semtte oturur ve Darülelhan’a devam eder.Neriman’la Şinas,i uzun yıllardan beri birbirini tanımakta ve sevmektedir.Neriman’ın babası muhafazakar bir insandır; ama Şinasi’yle olan güveninden dolayı kızı Neriman’ın onunla arkadaşlık etmesini hoş görür; hatta evlenmelerine izin verir.Şinasi ile Neriman’ın ilişkisi bu meşru dekor içinde devam eder.Bu tabii ilişki iki kardeş kadar bir karı koca ilişkisine de benzemektedir.Bundan dolayı muhafazakar bir semt olan Fatih’te halk bu ilişkiyi son derece ahenkli bulmakta ve hoş görmektedir.Fakat tam bu günlerde Neriman Macit’le tanışır.Macit, Beyoğlu adamıdır. Neriman kendini bu hayatın çekiciliğine kaptırır. Artık sessiz ve karanlık Fatih’i müslümanca bir hayat tarzını beğenmez olur. Macit’le buluşmaya başlar. Şinasi ve Faiz Bey, Neriman’daki bu değişimlerin farkındadır.İkisi de üzgündür.Neriman her şeyi geride bırakıp Macit’e –onun temsil ettiği baloya- gidecekken bir Rus kızı fakir bir Rus artistiyle birliktedir.Beyoğlu’nun küçük bir odasında sefil bir hayat yaşamaktadırlar.Bir türlü evlenemezler.Delikanlı gitar çalarken çok az para kazanır, ama kız hayatından memnundur.Bununla birlikte zamanla tahmin edilemeyen ihtiyaçları bir ıstırap halini alır.O günlerde karşısına zengin bir Rus delikanlısı çıkar, kız onunla yaşamaya başlar.Para, refah eğlence ve isteği her şeye kavuşur. Öte yandan Rus genci boyuna susar, ıstırabından kimseye söz etmez. Kız ise maddi zenginliğe kavuşmuştur; ama hep mahzundur.Çünkü yeni hayatı sahtedir.Bir gece yarısı zengin Rus’u terk ederek eski sevgilisine döner.Hikayeyi anlatanlar “para mara boş laf...Saadet başka şey” diye eklerler.Bu hadise Neriman’ın kararı üzerinde etkili olmuştur.Bocalamaları tereddütleri sona erer.Tekrar Şinasi’yle babasına ve Fatih’e döner.Şinasi ile evlenir.
ÖMER SEYFETTİN
Başını Vermeyen Şehit:
Peçevi tarihinden alınmış bir olay incelenir.
Kızılelma Neresi:
Kanuninin gitmek istediği bir yer anlatılır.Bu yer belirsizdir.
Kütük: Kaleyi fetheden Aslan Bey’in askeri dehası anlatılır.
Teke Tek: Türklerin fethettiği ülkelerde gösterdiği adalet ve hoşgörü anlatılır.
Pembe İncili Kaftan:
Gururlu Safevi hükümdarına elçi giden Muhiddin Çelebi’nin cesareti,fedakarlığı anlatılır.
Bomba:
Bulgarların kendi halkına bile zulümleri anlatılır.
Falaka:Öğrencilik yıllarında karşılaştığı bir olay anlatılır.
Kaşağı: Çocukluk döneminde çok etkilendiği bir olaydan bahsedilir.
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU:
Kiralık Konak:
Tanzimat döneminde görülen kuşaklar arası çatışma anlatılır.Ayrı ayrı devirleri temsil eden Naim Efendi ile torunu Seniha arasındaki çatışma anlatılır.
Nur Baba: Tekkelerin içten içe bozuluşu anlatılır.Eserde Niğar Hanımın hayatıyla tekke karşıtlığı anlatılır.
Hüküm Gecesi:
Osmanlının bozulan siyasi durumu Ahmet Kerim’in çevresinde gözler önüne serilir.
Sodom ve Gomore:
Ahmet Kerim İstanbul’u ahlaksızlıklarından dolayı yerle bir edilen Sodom ve Gomore şehrine benzetir.Asıl roman kaptan Jackson(işgalci)Leyla(batılı yaşamaya çalışan genç tipi)Nejden(milli gençlik)
Yaban:Ahmet Celal’in hatıra defteridir.Anadolu insanının zor durumu anlatılır.Aydın köylü ikilemi.
Bir Sürgün,Ankara,Panorama:
Cumhuriyet dönemi anlatılır.
Hep O Şarkı’nın konusu aşktır.
HALİDE EDİP ADIVAR:
Sinekli Bakkal:
Realist eserde Rabia adlı ir kadın etrafında geçer.Mahallede Kız Tevfik denilen birinin kızıdır.Rabia eser sonunda kendine aşık olup Müslüman olan İtalyan Pregrini ile evlenecektir.
Handan:
Bir aile dramı anlatılır.Batılı yaşayışa özenen Türklerin içine düştükleri durumları da göz önüne serer.Eser karşılıklı mektuplar halinde yazılmıştır.
Ateşten Gömlek:
Kurtuluş savaşı romanıdır.Eserde aşkla Kurtuluş savaşı birlikte incelenir.Eserde İzmir’in işgalinden sonraki durum anlatılır.
Vurun Kahpeye:
Anadolu’ya öğretmen olarak giden bir İstanbullu kızın (Feride) düşmanla işbirliği yapan kişilerce iftiraya uğratılıp linç edilmesi anlatılır.
REŞAT NURİ GÜNTEKİN:
Çalıkuşu:
İstanbul’da iyi eğitim gören biri olan Feride adlı genç bir kızın bir aşk yarasından dolayı Anadolu’ya öğretmen olmasını ve Anadolu’da geçirdiği zor günleri anlatır.
Yeşil Gece
Eski eğitim sisteminin ve dini istismar edenlerin eleştirdiği bu eserde Ali Şahin adındaki genç öğretmenin hayatı anlatılır. Eserin ilginç yönü cumhuriyetten önce dinci geçinen grubun bundan sonra çıkarlarına uygun olarak ilerici geçinenlerden olmasıdır.
Miskinler Teknesi
Toplumun acı gerçeği dilencilik üzerinde durur. Zengin bir ailenin çocuğunun fakirleşip dilenci olması anlatılır. Ancak bu çocuk dilenerek bir çocuğu okutmuştur.
Acımak
Geriye dönüş tekniğiyle yazılır. Babası Mürşit Bey ölümünden sonra onun not defterini bulan Zehra’nın bu defteri okuması eseri oluşturur eser kadının erkek üzerindeki kötü etkilerini anlatır.
AHMET HAMDİ TANPINAR
Saatleri ayarlama enstitüsü
Cumhuriyet döneminde değişen insanın iç buhranlarına denir. Bunları anlatırken o dönemde Avrupa’da etkin olan Egsiztansiyalizm akımından etkilendiği görülür.
Huzur
Baş kahraman Mümtaz’ın tasaları duyuşları düşünceleri ve rüyaları etrafında dönmektedir. Bir kültür bunalımının sancıları ve sıkıntıları içinde bunalan kişiler gerçek ile rüya arasında gider gelir.
Beş Şehir Ankara ,Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’un tabiatından kültürüne tanıtıldığı görülür.
HÜSEYİN RAHMİ GÜNPINAR
Mürebbiye
O dönemde moda olan Fransız mürebbiyelerin eleştirisi yapılır. Dehri Bey adlı kahraman Anjel isimli bir mürebbiyeyi çocuklarını eğitmesi için eve alır. Yolsuz olan mürebbiye evde dört kişiyi birden yoldan çıkarır sonunda Dehri Bey ile yakalanır.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç
O günlerde sözü edilen Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpabileceği fikri işlenir.
MEHMET AKİF ERSOY
Mahalle Kahvesi Zamanını kahve köşelerinde pinekleyerek geçiren kişiler anlatılır.
İstibdat
Bu şiirde haksız yere hapse götürülen bir adamın karısının fakirlikten düştüğü durumlar anlatılır.
Köse İmam
Şeriatın emrini yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen zalim ve cahil bir erkek anlatılır.
Seyfi Baba
Eski ve ışıksız İstanbul sokaklarından geçip hasta ve fakir bir ihtiyarın evine giden şairin gözlemleri anlatılır.
MEHMET RAUF
Eylül
Basit bir aşk olayı etrafında dönen eserde aşkın güzelliği anlatılır. Suat Hanım kocası Süreyya’yı çok sever ancak kocası tarafından çoğu kez yalnız bırakılan kadınla kocasının arkadaşı Necip arasında gizli bir aşk sürer. Eser sonunda Suat’la Necip bir yangında ölür.
EDEBİYATIMIZDA İLKLER
İlk Çeviri Romanımız Yusuf Kamil Paşa Telemak
İlk Yerli Tiyatromuz: Şinasi Şair Evlenmesi
İlk Tarihi Roman Namık Kemal Cezmi
İlk Psikolojik Roman Mehmet Rauf Eylül
İlk Köy Romanı Nabızade Nazım Karabibik
İlk Yerli Roman Şemsettin Sami Taaşşuk-I Talat Ve Fıtnat
Batılı Anlamda İlk Roman Halit Ziya Mai Ve Siyah
İlk Realist Roman R. Mahmut Ekrem Araba Sevdası
İlk Resmi Türkçe Gazete Takvim-İ Vakayi 1831
İlk Yarı Resmi Gazete Ceride-İ Havadis 1840
İlk Özel Gazete Tercüman-I Ahval
İlk Pastoral Şiir A.Hamit Tarhan Sahra
İlk Şiir Çevirmeni Şinasi
Noktalamayı İlk Kullanan Şinasi
İlk Türk Gazeteci Şinasi
Aruzla İlk Manzum Tiyatro A.Hamit Tarhan Eşber
Heceyle Yazılan İlk Tiyatro A.Hamit Tarhan Nesteren
İlk Bibliyografya Katip Çelebi Keşfü’z Zünun
İlk Hatıra Kitabı Babür Şah Babürname
İlk Hamse Yazarı Ali Şir Nevai
İlk Tezkire Ali Şir Nevai Mecalisü’n Nefais
İlk Antoloji Ziya Paşa Harabat
İlk Atasözleri Kitabı Şinasi Durub-I Emsali Osmaniyye
İlk Mizah Dergisi Diyojen Teodor Kasap
İlk Hikaye Kitabı A. Mithat Efendi Letaif-İ Rivayet
Lk Hikaye Samipaşazade Sezai Küçük Şeyler
İlk Fıkra Yazarı Ahmet Rasim
Türkçe Yazılan İlk Kitap Kutadgu Bilig
İlk Siyasetname Kutadgu Bilig
İlk Mensur Şiir Örneklerini Veren Halit Ziya
Şiirde İlk Türk Kelimesi Kullanan M.Emin Yurdakul
Dünya Edebiyatında İlk Modern Roman Cervantes Don Kişot
İlk Makale Tercüman-I Ahval Mukaddimesi Şinasi
İlk Edb.Bildiri Yayımlayan Topluluk Fecr-İ Ati
Mesnevi Tarzında Yazılmış İlk Eser Kutadgu Bilig
İlk Seyahatname Mirat’ül Memalik Ali Seydi Reis
İlk Edebiyat Tarihçimiz Abdulhalim Memduh Efendi
Batılı Anlamda İlk Edb. Tarihçimiz Fuat Köprülü
Dünyada İlk Hikayeci Boccacio Decemeron (Yüz Öykü)
Sahnelenen İlk Tiyatro Namık Kemal Vatan Yahut Silistre
İlk Dilbilgisi Süleyman Paşa Sarf-I Türki
İlk Naturalist Eserimiz Nabızade Nazım Zehra
Divan Edb İlk Mahallileşme Nedim
Şarkıyı İlk İcat Eden Nedim
İlk Sözlüğümüz Divan-I Lügati’t Türk
İlk Türkçe Sözlük Şemsettin Sami Kamus-I Türki
İlk Didaktik Şiirimiz Kutadgu Bilig
Türk Adının Geçtiği İlk Yazılı Metin Orhun Abideleri
Konuşma Diliyle İlk Hikaye Ömer Seyfettin
İlk Köy Şiiri Muallim Naci Köylü Kızların Şarkısı
İlk Alfabemiz Göktürk Alfabesi
İlk Türk Destanı Alp Er Tunga
Batılı Anlamda İlk Eleştiri Namık Kemal
Epik Tiyatro Türünün Kurucusu Haldun Taner
İlk Kadın Romancımız Fatma Aliye Hanım
Süslü Nesrin İlk Temsilcisi Sinan Paşa
Dünyanın Bilinen İlk Destanı Gılgamış (Sümer)
Kadın Sorununun Edb.İlk Girmesi A.Mithat Ef.Henüz On Yedi Yaşında
Komedi Türünün Dünyada Kurucusu Aristophanes
Trajedinin Kurucusu Aiskhylos
İlk Uyarlama Tiyatro Eseri A.Vefik Paşa
Deneme Türünün Kurucusu Montaiğne
İlk Divan Şairi Hoca Dehhani
İlk Anadolucu Hikayecimiz R.Halit Karay
En Başarılı Psikolojik Roman Peyami Safa 9.Hariciye Koğuşu
İlk Çocuk Şiirini Yazan Tevfik Fikret
Sadeleşmeyi Savunan İlk Eser Genç Kalemler
YAZARLAR VE ESERLER (HALK VE DİVAN EDEBİYATI)
Yusuf Has Hacip : Kutadgu Bilig
Kaşgarlı Mahmut: Divan-I Lügat’it Türk
Ahmet Yesevi: Divan-I Hikmet
Zamahşeri: Mukaddimet’ül Edep
Ahmet Fakih: Çarhname
Yunus Emre: Risalet’ün Nushiye
Kaygusuz Abdal: Budalaname,Yaş-name,Dolap-name,Muğalata-name,Mesnevi-i Baba Kaygusuz
Erzurumlu İbrahim Hakkı: Marifetname
Mevlana: Mesnevi,Divan-I Kebir, Fih-İ Mafih, Mektubat, Mecalis-İ Seba
Sultan Veled: Mesnevi
Şeyyad Hazma: Yusuf-U Züleyha
Hoca Dehhani: Selçuklu Şehnamesi
Gülşehri: Mantıku’t Tayr
Aşık Paşa: Garipname
Ahmedi: Cemşid-İ Hurşit İskendername
Şeyhi: Harname, Hüsrev Ü Şirin
Süleyman Çelebi: Mevlit(Münacat-Veladet-Risalet-Mirac-Rıhlet-Dua)
Ali Şir Nevai: Mecalisü’n Nefais Muhakemet’ül Lügateyn, Mizanü’l Evzan
Fuzuli: Leyla vü Mecnun Şikayetname, Beng Ü Bade Hadikatü’s Süeda, Sıhhat u Maraz Rind ü Zahit,Hadis u Erbain,Su Kasidesi
Baki: Divan-(Kanuni Mersiyesi)
Bağdatlı Ruhi: Terkib-İ Bent
Taşlıcalı Yahya: Yusuf-U Züleyha, Şah U Geda
Nefi: Siham-I Kaza
Nabi: Hayriye, Hayrabat, Tuhfetü’l Harameyn
Şeyh Galip: Hüsn Ü Aşk
Aşıkpaşazade: Aşıkpaşazade Tarihi
Sinan Paşa: Tazarruname, Tezkiretü’l Evliya
Mercimek Ahmet: Kabusname
Evliya Çelebi: Seyehatname
Katip Çelebi: Fezleke, Cihannüma, Keşfü’z Zünun, Takvimü’t Tevarih
Seydi Ali Reis: Miratü’l Memalik
Yirmisekiz Çelebi Mehmet: Seferatname
Naima: Naima Tarihi
Yollug Tiğin: Bilge Kagan Ve Tonyukuk Anıtı Yazarı
Kilisli Rıfat: Dede Korkurt’un Derleyicisi
Thomsen: Göktürk Yazıtlarını İlk Okuyan
Bayburtlu Zihni: Sergüzeştname
Aşık Veysel Şatıroğlu: Dostlar Beni Hatırlasın,Sazımdan Sesler
Zati: Şems Ü Pervane, Edirne Şehrengizi
Pir-İ Reis: Kitabı Bahriye
Babürşah: Babürname
Aşık Çelebi: Meşairü’ş Şuara-Şehrengiz
Sümbülzade Vehbi: Lutfiyye-Tuhfe-Nuhbe
Eşrefoğlu Rumi: Müzekkikü’n Nüfus
Koçi Bey: Koçi Bey Risalesi
Hacı Bektaş-i Veli: Makalat
Ebu’l Gazi Bahadır Han: Şecere-i Türki
Hacı Bayram-ı Veli: Nutuk
Sehi Bey :Heşt Behişt(ilk yerli tezkire)
PRATİK EDEBİYAT BİLGİLERİ
İlk Türk piyesi küçük bir dram olan Hikayey-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşenidir.
Tanzimat gazeteleri: Takvim-i Vakayı(1831) Ceride-i Havadis(1840) Tercüman-ı Ahval (1860) Tasvir-i Efkar (1862 Şinasi) Muhbir (1866 Ali Suavi) Hürriyet (1867 N.Kemal) İbret,Devir,Bedir, Tercüman-ı Hakikat
Sagu-ağıt-mersiye konu yönüyle ortaktır. Mersiye ölçü yönünden farklıdır.
Koşuk, sagu ve destan İslamiyet öncesi dönemde, dörtlükler biçiminde, hece ölçüsüyle ve genellikle yarım uyak kullanılarak söylenmiştir.
Yapay destanlar, doğal destan sürecinden geçmeyen yazarı bilinen destanlardır.
Orhun (Göktürk) Yazıtları 8.yy. da Orhun Irmağı kıyısında dikilen, yazılı edebiyatımızın ilk ürünleridir.
Kutadgu Bilig, siyasetname olup, Yusuf Has Hacib tarafından yazılan, didaktik özellikler taşıyan alegorik bir eserdir.
Atabetü’l-Hakayık (Edip Ahmet), Divan-ı Hikmet (Ahmet Yesevi) tasavvufî eserlerdir.
Dede Korkut Hikayeleri, Oğuzların savaşlarını anlatan, destan devrinden halk hikayeciliğine geçişin ürünü olan, on iki hikayeden oluşan anonim ürünlerdir.. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli 13.yy. da yaşayıp insanlık sevgisini anlatan tasavvufçulardır..
Risaletü’n-Nushiye (Yunus Emre), Divan-ı Kebir (Mevlana), Makalat (Hacı Bektaş-ı Veli) tasavvufu anlatan eserlerdir.
İlahi (nefes-deme), şathiye, nutuk, devriye tasavvuf şiirinin dörtlükle oluşan türleridir.
Koşma, semai, varsağı, destan aşık edebiyatı ürünleridir. Dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılırlar. Koşma, işlediği konulara göre koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt dörde ayrılır.
Kaygusuz Abdal ve Pir Sultan Abdal tasavvufu farklı yorumlayan kişilerdir.
Karacaoğlan, Emrah, Aşık Veysel güzelleme; Dadaloğlu, Köroğlu koçaklama türünde eserler vermişlerdir.
Seyranî (kişisel), Dertli (toplumsal) taşlama örnekleri vermişlerdir.
Mani, “aaxa” uyak düzeninde, 7’li hece ölçüsü ve tek dörtlük oluşu nedeniyle anonim edebiyatın en yaygın nazım biçimidir. Divan şiirindeki rubai ve tuyuğla ortak özelliklere sahiptir.
Olağanüstülük, kahramanlarının soylu kişilerinden oluşması, abartılı anlatım destanla masalın ortak özellikleridir. Destan milli, masal çoğunlukla evrenseldir. Destan konusunu tarihi bir gerçekten alır, masal tamamıyla hayal ürünüdür.
1Gazel 5-15, kaside 33-99 beyit ve “aa xa xa xa…” uyak düzeniyle, mesnevi ise beyit sayısında sınırlama olmaksızın “aa bb cc dd …” uyak düzeniyle yazılır.
Şarkı ve tuyuğ Türk edebiyatına özgü nazım şekilleridir.
Rubai, tuyuğ, murabba dörtlüklerle oluşturulan divan şiiri nazım türleridir.
Felsefî ve dinî konuların işlendiği “terkib-i bend” de vasıta beyiti devamlı değişir. “Terci-i bend”de vasıta beyiti aynı kalır.
Gazel ve kasidede ilk beyite matla, son beyite makta, şairin adının geçtiği beyite mahlas beyiti veya taç beyit denir.
Dize sonlarındaki uyaktan başka şiirin ortasında da uyak bulunursa buna musammat gazel veya musammat kaside denir.
Münacat, naat, h,c,v divan şiirinde şiirin konularına göre aldığı isimlerdir.
Divan edebiyatında şairler hakkında bilgi veren eserlere tezkire, halk edebiyatında cönk adı verilir.
Mecalisi’n-Nafais (Ali Şir Nevai) ilk şairler tezkiresidir.
Harname (Şeyhi), 15.yy.da yazılmış hiciv türünde bir mesnevidir.
Şikayetname, Fuzuli’nin maaşını alamadığı için yazdığı mektup türündeki eseridir.
Nefi, 17.yy.da hiciv örneği “Siham-ı Kaza”; nabi, aynı yüzyılda yazdığı, didaktik eser olan “Hayriyye” ile tanınır.
Nedim ve Şeyh Galib hece ile de yazan divan şairleridir.
Katip Çelebi “Cihannüma” (coğrafya), Keşfü’z-Zünun; Evliya Çelebi, Seyahatnme; Naima, “Naima Tarihi” adlı eserleri yazan Divan edebiyatının nesir ustalarıdır.
Takvim-i Vakayi (ilk resmî gazete), Ceride-i Havadis (ilk yarı resmî gazete), Tercüman-ı Ahval (ilk özel gazete), Şair Evlenmesi-şinasi (İlk tiyatro), Telemak-Yusuf kamil Paşa (ilk çeviri roman ), Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat-Şemsettin Sami (ilk yerli roman), İntibah-Namık Kemal (ilk edebi roman), Cezmi-Namık Kemal (ilk tarihi roman), Araba Sevdası-Recaizade Mahmud Ekrem (ilk realist roman), Karabibik-Nabizade Nazım (köy konulu ilk eser), letaif-i Rivayet-Ahmet Mithat (ilk öykü), Eylül-Mehmet Rauf (ilk psikolojik roman), Mai ve Siyah-Halit Ziya Uşaklıgil ( Batılı anlamda ilk realist roman).
Tanzimat romanında yanlış batılılaşma ve cariyelik en yaygın konulardır.
Tanzimat şiirinde divan şiiri biçimleri kullanılmış, içerik değişmiştir.
Namık Kemal hem tiyatro hem roman yazmış; ancak onu asıl tanıtan vatan temalı şiirleridir.Hiç hikayesi yoktur.
Tahrib-i Harabat ve Takib, Namık Kemal’in Ziya Paşa için yazdığı eleştirilerdir.
Ahmet Vefik Paşa, Moliere’den Cimri, Hastalık Hastası, Kibarlık Budalası gibi tiyatroları çevirmiştir.
Ahmet Mithat Efendi’nin halka okuma zevkini aşılama düşüncesini Hüseyin Rahmi ve Halide Edep de sürdürmüştür.
Edebiyatımızın ünlü sözlükleri; Divan-ü Lugati’t-Türk, Muhakemetü’l-Lugateyn, Lehçe-i Osman ve Kamus-ı Türkî’dir.
Tanzimat edebiyatı ikinci döneminde “sanat sanat için” anlayışına dönülerek, Servet-i Fünun edebiyatına hazırlık yapılır.
R. Mahmut Ekrem “Güzel olan her şey şiire girebilir.” diyerek Muallim Naci ile kafiye tartışmasını başlatır.
A. Hamit Tarhan, Namık Kemal’in tiyatro anlayışının tersini savunur. Tiyatro tekniği iyi olmadığı için yazdığı tiyatrolar sahnelenemez.
Edebiyatımızda ölüm temasıyla meşhur şairler; Abdülhak Hamit, Cahit Sıtkı, Yahya Kemal’dir.
Servet-i Fünuncular beyit anlayışını kırarak nazımı nesre yaklaştırırlar.
Servet-i Fünun’da romanlar realizm ve natüralizmden; şiirler ise sembolizm ve parnasizmden etkilenir.
Servet-i Fünun romanı, çevre olarak İstanbul’u, karakter olarak aydınları seçer.
Tevfik Fikret, sanatının ikinci döneminde sanatı toplumun hizmetine sunar, hece ölçüsüyle yazdığı şiir kitabının ismi Şermin’dir.
“Sis”, Tevfik Fikret’in İstanbul’a hakaretlerle dolu şiiridir.
Cenab Şahabettin, parnasizm ve sembolizmden etkilenmiş, bir şiirde birden çok aruz kalıbı kullanmıştır.
H. Ziya Uşaklıgil, Balzac, Stendhal, flaubert gibi realist yazarlardan etkilenmiş; Batılı anlamda ilk realist roman Mai ve Siyah’ı yazmıştır.
H. Ziya’nın anı türündeki eserleri Kırk Yıl, Saray ve Ötesi’dir.
Hüseyin Cahit Yalçın, “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesiyle Servet-i Fünun dergisinin kapanmasına neden olmuştur.
Sürgüne gönderilen başlıca sanatçılar; Namık Kemal, H. Cahit Yalçın, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, şair Eşref, Refik Halit Karay’dır.
Süleyman Nazif ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu dil yönüyle –sırasıyla- Tanzimat ve Milli Edebiyata bağlıdırlar.
Şık, Şıpsevdi, Mürebbiye, Metres, Kaynanam Nasıl Kudurdu Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın romanlarıdır.
Ahmet Rasim, İstanbul’un günlük yaşantısını sade bir dille anlatan bağımsız yazarlardandır.
Fecr-i Ati, Servet-i Fünun’u eleştirmesine rağmen onun “Sanat kişiseldir.” anlayışını devam ettirmiştir.
Milli Edebiyat, “Genç Kalemler” dergisinde yayımlanan “Yeni Lisan” adlı makaleyle 1911 yılında başlar.
Milli Edebiyat bir yönüyle halk edebiyatına dönüşür.
Ömer Seyfettin, mili ve tarihî konulu öyküleriyle tanınan yazardır.
Edebiyatımızdaki ünlü öykücüler; H. Cahit Yalçın, Ömer Seyfettin, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Haldun Taner’dir.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün felsefesini yapmış, Milli Edebiyata düşünce yönüyle katkıda bulunmuştur.
Kızıl Elma, Yeni Hayat, Altın Işık Ziya Gökalp’in şiir kitaplarıdır.
Özel isimle anılan şairler; Sultanü’ş-Şuara (Şairler Sultanı)-Baki, Vatan Şairi- Namık Kemal, Şairi-i Azam-Abdülhak Hamit Tarhan, Bayrak Şairi-Arif Nihat Asya, Türk Şairi-Mehmet Emin Yurdakul…
Türk edebiyatının tarihini bilimsel açıdan işleyen Mehmet Fuat Köprülüdür.
Edebiyat tarihi yazarları; M. Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Canip Yöntem’dir.
Halide Edip Adıvar, İngiliz edebiyatından etkilenir. Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye ( Kuruluş Şavaşı’nı işler); Sinekli Bakkal, Tatarcık (toplumsal konuları işler), Mor Salkımlı Sokak (hatıra) bazı eserleridir.
Y. Kadri Karaosmanoğlu, Tanzimat’la Atatürk Türkiye’si arasındaki dönem ve kuşakların geçirdiği sosyal değişiklikleri ve bunalımları işler. Tezli roman türünün ustasıdır. Kiralı Konak ( kuşak çatısması), Sodom ve Gomore (işgal altındaki İstanbul’un olumsuz yanları), Yaban (Kurtuluş Savaşı ve köylü aydın uçurumunu işler), Ankara ( Cumhuriyet’ten sonraki Ankara’nın üç dönemi) Nur Baba ( Bektaşi tekkeleri) belli başlı eserleridir.
Reşat Nuri Güntekin’in romanlarında yoğun bir Anadolu atmosferi vardır. Dili sade, karakterleri halktandır.
Refik Halit Karay, sürgünde yazdığı Anadolu konulu eserleriyle tanınır. Sürgün, Yezidin Kızı, Bugünün Saraylısı (roman), Kirpinin Dedikleri, Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri bazı eserleridir.
Beş Hececiler Milli Edebiyatın devamı sayılır. Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç bu akımın şairleridir.
Faruk nafiz Çamlıbel, aruzla da yazmıştır. Çoban Çeşmesi, Han Duvarları adlı şiirleri ünlüdür.
Mehmet Akif Ersoy lirik-didaktik özellikteki şiirleriyle tanınır. Manzum hikayecilikte ustadır. Safahat (yedi bölüm) ünlü eseridir.
Ahmet Haşim sembolist şairdir. Şeiirlerinde anlam kapalı, düzyazılarında dili yalındır. Bütün şiirlerini aruzla yazmış, Fecr-i Ati’den sonra bağımsız olarak sanat anlayışını devam ettirmiştir. Bazı eserleri; Piraye, Göl Saatleri, Gurabhane-i Laklakan…
Yahya Kemal Beyatlı divan şiirine yeni yorum getirmiş, eski nazım biçimleriyle Batılı şiirler yazmıştır. Şiirlerinde sonsuzluğa erişme düşüncesi vardır. “Ok” şiirinin dışındaki bütün şiirlerini aruzla yazmıştır. Eserleri; Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Aziz İstanbul…
Yedi Meşaleciler, Beş Hececileri duygusallıkla suçlamışlar; ancak kendileri de sembolizmden etkilenmişlerdir. Z. Osman Saba, Yaşar Nabi, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Solok, Kenan Hulisi Koray sanatçılarıdır.
Garip Akımı (I. Yeniciler) sanatsal anlatımdan, ölçü ve uyaktan kaçınmış sıradan insanların hayatlarını işlemiştir.
II. Yeniciler, I. Yeni Hareketine tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Şiirde anlam kapalılığı savunmuşlar ve sürrealizmden etkilenmişlerdir. İlhan Berk, Cemal Süreyya, Edip Cansever, Ece Ayhan bazı temsilcileridir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal’in öğrencisidir. Şiirlerinde bilinçaltı, rüya ve zaman kavramı baskındır. Geçmişe özlem eserlerinin başlıca temasıdır. Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Beş Şehir bazı eserleridir.
Ahmet Kutsi Tecer, Anadolu motiflerini işler. Dergah ve Milli Mecmua’da eserleri yayınlanır. Koçyiğit Köroğlu, Köşebaşı bazı eserleridir.
Ahmet Muhip Dıranas, Fahriye Abla adlı şiiriyle meşhurdur.
Cahit Sıtkı Tarancı, ölüm, yalnızlık konularını işler. En çok bilinen şiirlerinden biri Otuz Beş Yaş’tır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın en ünlü eserlerinden biri “Üç Şehitler Destanı”dır. Eser yapay bir destandır.
Cahit Külebi: Birçok şiirinde noktalama işareti yoktur. Çocuk şiirleriyle tanınır. “Türk Mavisi” eserlerinden bir tanesidir.
Nurullah Ataç: Deneme ve eleştirileriyle anılır.Devrik cümle anlayışını başarıyla uygulamıştır. “Günlerin getirdiği, Karalama Defteri” bazı eserleridir.
Gezi Yazısı Yazanlar: Evliya Çelebi (Seyahatname), Ahmet Haşim (Frankfurt Seyahatnamesi), Falih Rıfkı Atay (Yolcu Defteri), Cenap Şahabettin ( Hac Yolunda)…
Psikolojik roman: Zehra (Nabizade Nazım), Eylül (Mehmet Rauf), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa)
Sait faik Abasıyanık: Öykülerinde Adalar’ı, İstanbul’u ve sıradan insanı işler. Durum hikayecisidir. Semaver, Sarnıç, Son Kuşlar bazı eserleridir.
Necip Fazıl Kısakürek: metafizik problemleri hecenin gücüyle çok güzel anlatır. Şiir dışında tiyatro, öykü, araştırma gibi alanlarda da eserler vermiştir. Çile, Bir Adam Yaratmak bazı eserleridir.
Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı): Balıkçıları ve denizi işler. Bodrum’un antik çağlarındaki ismini mahlas olarak kullanır.
Kemal Tahir: Roman ve hikayelerinin konusunu sistemin aksayan yönlerinden alır. Bozkırdaki Çiçek, Devlet Ana, Karılar Koğuşu, Esir Şehrin İnsanları bazı eserleridir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu; şair ve yazarlık dışında ressamdır. Karadut, Canım Anadolu bazı eserleridir.
Tarık Buğra: istiklal Savaşı’nın bilinmeyen yönlerine yeni yorumlar getirdi. Küçük Ağa, Osmancık, Siyah Kehribar, yarın Diye Bir Şey Yok bazı eserleridir.
Yaşar Kemal: Çukurova ve Toroslardaki efsanelere dayalı, toprak kavgalarını işleyen roman ve hikayeler yazmıştır. İnce Memed, Orta Direk, Sarı Sıcak, Teneke bazı eserleridir.
Orhan Kemal: Köyden kente göç ve bu göçün son uçlarını işler. 72. Koğuş, Hanımın Çitliği bazı eserleridir.
Necati Cumalı: Ege Bölgesi’ndeki köylüyü işler. Tütün Zamanı, Boş Beşik, Susuz Yaz bazı eserleridir.
Cemil Meriç: Makale, deneme, eleştiri ustasıdır. Bu Ülke,Umrandan Uygarlığa, Kırk Ambar bazı eserleridir.
Cengiz Aytmatov: Kırgız yazardır. Cemile, Gün Olur Asra Bedel, Selvi Boylum Al Yazmalım bazı eserleridir.
Klasisizm, akıl ve sağduyuya önem verir. Latin ve Yunan kaynaklarına yönelen kuralcı, yüksek zümre edebiyatıdır. Moliere, Racine, La Fontaine klasik yazarlardandır.
Romantizm, Klasisizm’e tepkidir. Kuralcılığı reddederek ulusal konulara yönelir. Zıtlıklar, ak-kara çatışması ve özellikle duygusallık ön plandadır. Victor Hugo, Goethe bazı yazarlarıdır.
Realizm, Romantizm’e tepkidir. Gerçekler gözleme dayalı olarak anlatılır. Balzac, Stendhal, Flaubert, Tolstoy, Dostoyevski ünlü temsilcileridir.
Parnasizm, realizm’in şiire yansımasıdır. Sözcüklerle manzara çizilir.
Sembolizm, kapalı şiir anlayışını savunan edebi akımdır.
Natüralizm: Aşırı gerçekçiliktir. Olayların ortaya çıkışı neden sonuç ilişkisi deneylenerek anlatılır.
Edebi akımların sıralanışı: Klasisizm, Romantizm, Realizm, Natüralizm(roman akımları); Parnasizm, Sembolizm, Sürrealizm (şiir akımları)
Dünya edebiyatının tanınmış yazar ve eserlerinden bazıları: Shakespeare (Hamlet ve Otello), Cervantes (Don Kişot), Maksim Gorki (Ana), Montaigne (Denemeler), Schiller ( Wiliam Tell), Dostoyevski (Suç ve Ceza), Tolstoy (Savaş ve Barış), Mark Twain ( Tom Sawyer’in Maceraları)
Klasik trajedide karakterler yüksek tabakadandır, konu mitolojiktir. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilmez. Üç birlik kuralı (zaman, mekan olay birliği) vardır.
Klasik komedide kişiler halkın içinden, konular günlük yaşamdandır. Ölüm ve yaralanmalar sahnede gösterilir. Üç birlik kuralı vardır.
Deneme, kişisel düşüncelerin kanıtlama amacı güdülmeden aktarıldığı; fıkra, günlük olayların sade bir dille yazıldığı; makale, tezlerin kanıtlanmaya çalışıldığı; eleştiri; bir eserin bilimsel temellere dayanılarak yorumlandığı yazın türleridir.
Lirik şiir, coşkuların işlendiği; epik şiir, kahramanlık konularının işlendiği; pastoral şiir, kır ve çoban yaşamının işlendiği; dramatik şiir, acıklı durumların işlendiği; satirik şiir eleştirilerin işlendiği; didaktik şiir; öğreticiliğin işlendiği şiir türleridir.
Redif, aynı görevli ekler ve aynı anlamlı sözcüklerdir. Uyaktan sonra gelir.
Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Bacon, Montaige ünlü deneme yazarlarıdır.
Bir sözcüğün hem gerçek hem mecaz anlamda kullanılması kinaye sanatını doğurur.
Hüsn-ü Talil sanatında olayın sebebi daha güzel bir nedene bağlanır.
Bilinen bir konunun bilinmiyormuş gibi davranılması Tecahül-i arif sanatını doğurur.
Sesteş sözcükler cinas sanatı yapar.
İntak (konuşturma) sanatının olduğu her yerde teşhis vardır.
Masal, evrensel; destan ulusal nitelikler taşır.
Seci, düzyazıdaki ses benzerliğidir.
Bir şairin bir şiirine aynı ölçü ve aynı uyakla yazılan şiirine nazire denir.
İlyada (Yunan), Kalevala(Fin), Nibelungen (Alman), Ramayana (Hint), Şehname (Fars) dünyaca tanınmış destanlardır.
Şarkı, tuyuğ, rubai dörtlüklerle yazılan divan şiiri nazım şekilleridir.
Dilinin ağır oluşu ve yüksek zümreye yönelişi Divan edebiyatı ile Servet- Fünun’un ortak özellikleridir.
Ağır ve sanatlı anlatım, sembollerle duyguları anlatma biçimine Sebk-i Hindi denir. Sebk-i Hindi divan edebiyatında kabul edilen bir anlayıştır.
Dacemeron hikayeleri (Bocecaeio) dünyanın ilk hikayeleridir.
Aiskhlos, Sophokles, Euripides, Aristopanes eski Yunan edebiyatının tiyatro ustalarıdır
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder