dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

beklediğim gün

BEKLEDİĞİM GÜN

O sabah heyecanla uyandım.ne düşüneceğimi bilemiyordum..koşarak bir gazete bayine gittim.korkuyordum ama içimde bir ümit vardı bu defa olacaktı.ösym numaramı buldum ve gazetenin sayfalarında numaramın olduğu kısmı bulmaya çaılştım..allahım kalbim yerinden çıkacak gibiydi.ve evet buldum orada numaram yazılıydı sonra hemen karşındaki koda baktım bu kazandığım bölümün koduydu.gıda teknolojisi yazıyordu..uludağ üniversitesi gıda teknolojisi bölümünü kzanamıştım..ne diyeceğimi ne yapcağımı bilemz haldeydim..annem babam ablam kardeşim anneannem ve dedem hepimiz aynı evde yaşıyoruz..annem sonuçlara bakarken yanımdayıd sarıldık birbirimize o da çok sevinmişti.. sonra ablamı uyandırdım..anneannemin ve dedimn yanına koştuım aynı heycanla boyunlaraına sarıldım ve kazanmışım işte kazandım diyordum..herkes çok sevinmişti sevinmesine ama önce babmın dile getirdiği bir sorun vardı.şehir dışında okumak..benim umrumdamıydı sanki birşekilde orada okuyacaktım..o günden sonra bu konu üzerine konuşup durdular.ne olacak nasıl olacak..yurttamı kalmalıyım yoksa ailmden biriyle birlikte mi.özellikle babam çok istemese de annemle birlikte gitmeye kara verdik.yani onula birlikte gidecek ve orada bir ev tutup iki orada birlikte yaşayacaktık.

bir çözüm bulacaklarına emindim..çünkü ben inatçı biriydim dediğim dedik derler ya..yani biraz da şımaraık..evet öyleydim..çünkü ben tam da anneanmnemim emeklliğine denk gelmişim.yani o emekli olduğunda doğmuşum..ablam iki yaşına kadar anem ve babmla birlikte babaanmelrin yanında kula da yaşamış..sonra izmire annneannemlarin yanına yerleşmişler.zaten hemen sonrasında ben dünyaya gelmişim anneannem bana hep annemden daha yakındı.çünkü bir dediğimi iki etmemiş ne dersem yapmış.allah ömür versin hala öyledir ya..annem ya da babam kızdığında ya da bir istediğimi yapmadığında hemen onun yanına kaçardım..ağlardım sızlardım o da kıyamaz ne istersem yapardı..o günden sonrahep istediğini almış biri olarak ne zaman bir şeye canım sıkılsa bağırır çağırır dövünür yapacağımdan geri kalmazdım..babam bu yüzden çılgın kızım derdi bana.aslında bana göre kolaya alışmış olduğum için kendine güveni olan bir değildim ..yani bu güven bana değil karşımdakineydi..yani nasıl olsa biri bana istediğimi verir misali..bu halimin bana bir gün ne kadar zarar vereceğini düşünemezdim..

üniversiteyi kazanmış olmamın dışında beni çok mutlu eden bir sebep daha vardı.iki yıl önce kampta tanıştığım ve hatta kamp sonrasında..
kız kardeşiyle mektuplaştığım kişi..aslında amacım kardeşiyle bu kamp arkadaşlığını devam ettirmekten çok onunla ilgili birşeyler duymak ve onunla aramdaki mesafeyi koparmamaktı...o sıralar o askerdeydi ama yakın bir zaman izne geleceğini biliyordum .onun benimle ilgili olan düşüncelerini tam olarak bilmesem de en azından bunu öğrenme şansım olduğu için memnundum.zaten bursa da onun ailesinden başka tanıdığım kimse de yoktu

hemen kızkardeşi sineme telefon açtım..durumu bildirdim.benim bursayı kazandığımı başka tanıdığımız kimse olmadığı içinde onlar da kalmamızın uygun olup olamayacağını.o olabileceğini ve buna çok sevindiğini söylese de annem annesiyle bizzat görüşüp bir sakınca olup olmadığını sordu ve onlar da kabul ettti.

kayıt günü yaklaşıyordu.bir an önce gidip kayıt işlemlerini halletmeli ve nerede kalacağımıza karar vermeliydik..tabi ki bir ev tutacaktık bütçemize uygun..annemle birlikte yola çıktık..yo boyunca orada neler yapabileceğimizi konuştuk..nelerle karşılaşacağımızı ikimizde bilmiyorduk. bu sebeple o da benim kadar heyecanlıydı.bu gidiş benim olduğu kadar annem içinde hayatının dönüm noktası olacaktı..

annem yanımda kosurken ben onu düşünüyordum neler olabileceği umrumda değildi ..zaten ne olabilirdi ki hem üniversiteyi kazanmıştım hem de hoşlandığım erkeğin evine gidiyordum..onun bulunduğu şehre..(aslında kendimi aradığım şehre)

bursa otogarına vardığımızda akşam olamk üzereydi..herşey her yer yabacıydı ve bir okadar kalabalık..hemen telefona sarıldım..daha ozaman cep telefonları yok tabi ankesörlü telefondan aradım..sinem çıktı telefona ona otogarda olduğumuzu nerede buluşacağımızı sordum..orada mı bekleyecektik yoksa onun önereceği başka bir yerde mi..ikincisi oldu.bize ulu camıinin önündeki kafede buluşacağımızı ve gideceğimiz güzargahtaki dolmuş hattının adını da vererek bizi orada bekleyeceğini söyledi.baktık ki bursa da ki dolmuşlar bizim izmirdeki dolmuşar gibi değil bunlar taksi dolmuşlar..bizim dolmuş dediğimiz o mavi renkte olanlara onlar minibüs diyorlarmış.minibüslerin şehir merkezine girmeleri yasakmış sadece bu bindiğimiz taksi dolmuşlar o güzargahta çaılşıyorlar..çok tuhaf bir şehir ..herşey izmirdekinden çok farklı galiba diye düşündüm o zaman..aklımda kalan o ilk görüntü şehrin kalabalığı gürültüsü ve karmaşasıydı..şehir merkezine doğru ilerledikçe manzara farklılaşmaya başladı biraz nerdeyse her köşe başında bir cami ve aynı zamanda osmanlıdan kalma eski bir mimari vardı bazı mekanlarda..ulucamii nin oraya vardığımızda içimi sıcacık bir duygu kapladı..ne olduğunu bilmediğim birşey ..bu üniversiteyi kazanmanın yada onu görecek olmanın verdiği bir haz gibi gelse de sebebini çok daha sonra anlayacaktım..

cafenin önüne vardığımızda ayşegül bizi bekiyordu ve cafede çalışan diğer abisi melih.sinem birbimize sarıldık kucaklaştık..melihle toklaşıp selamlaştık..daha sonra bulunduğumuz yere 1o dk uzaklıktaki evlerinin yolunu tuttuk evleri namazgahtaydı..yürüken bir yandan da etrafıma baktım
bursa kalbalığına ve karmaşasına rağmen güzel bir şehirdi.(şimdi bu şehri sevmem için çok daha önemli bir sebebim var artık)
tabi şehrin güzelliğini ve farklılığını düşünürken aklımdan çıkmayan başka birşey daha vardı..hakan. evet adı hakan..şimdi evde olmayacaktı ama ya onunla karşılaştığımzı gün ne yapacaktım..peki ya o ne hissedecekti..kamptan sonraki ve tabiki askere giitkten sonraki bu süreçte ne ler değişmişti onda..o da benim hissettiklerimi hissediyor muydu..o da beni görceği için heyecan duyuyor muydu..bu kadar kısa bir sürede sevgili bulamazdı..kampta olduğumuz sürede ondan böyle birşey duymamıştım ya da öyle bir şey olduğunu hissetirecek birşey..olabilir mydi..belki benimle hiç paylaşmadığı biri vardı hayatında.paylaşırdı diyorum çünkü biz onunla kampta bir sevgili değildik bir arkadaş gibiydik. aradabir kaçamak bakışlar şakalaşmalar ve kampın diskodsunda ettiğimiz danslar dışında..aslında onda beni farklı düşündürecek bir tavır olmadı çok fazla..ben o süreçte ona hissettiklerim yüzünden bazı şeyleri daha farklı algılamışta olabilirim..ama yine de bunun tamamen tek taraflı kalmadığına emindim..hem öyle bile olsa bu duyguyu içimde taşımanın kime ne zararı vardı..sanki onu değilde bu duyguyu yaşamak önemliydi benim için..

evleri yokuş yukarıya çıkan yolun üzerineki bir binanın 5. katında bulunan bir apartman dairesiydi..tabiki o evde yoktu ..ama iki gün sonra geleceğini öğrendiğimde ne kadar sevindiğimi anlatamam..bu arada sinem abisine olan duygularımdan habersiz..dediğim gibi biz görünüşte abisiyle sadece arkadaşız..

ailesi çok sıcak ve samimi bir şekilde karşıladı bizi.ama yine annesi hakkında pek iyi şeyler düşündüğümü söyleyemem..ismini unuttuğum bu hanım (o an ki duygularım onun ismini hafızamda tutmak istememiş olmalı) onların üvey annesiydi..ama onlar ona yine de anne diyorlardı.hanımefendiyi(ismini unutsam da kadın tabirini hoş bulmadığım için kullanmadım) tanıyınca anladım ki başka türlüsü mümkün değildi..bu 3 kardeş annelerini küçük yaşta hastalık yüzünden kaybetmişlerdi..almanya da doğmuş hepsi daha sonra türkiyeye kesin dönüş yapmışlar..ve anlayacığınız gibi 3 tane küçük çocuğu olan bir babanın yapacağı tek şey onlara ve kendine sahip çıkacak bir kadınla yeniden evlenmekti.
hanımefendi esmer uzun boylu iri kıyım ve otoriter biriydi..baba da yapı olarak bir okadar zayıf çelimsiz ve edilgen bir insan..yani neresinden bakarsanız bakın oluru yok gibi görüyor ama olmuş işte ne denir ki mecburiyet ya da daha doğrusu kader olsa gerek..aslında babaları salih amca çok efendi aklı başında çocuklarını seven avrupa kültürü almış bir beyefendiydi.o zamanlar onun böyle bir hanımla nasıl evli olduğunu ve aynı yatağı paylaşabildiğini düşünüp durdum..tabi hakanı düşünmediğim o kısacık anlarda..

mert nasıl biri mi..anlatayım..annesini bilmem ama sanırım daha çok babasına benziyordu.çok yakışıklı değildi..ama sempatik ve karizmatikti., çapkındı.çok düzgün bir fiziği vardı çok dik ve kendinden emin bir duruşu ve yürüyüşü vardı..kişiliği hakkında çok fazla şey bilmiyordum ama hislerim hep onun iyi bir insan olduğunu söylüyordu..çünkü o güne kadar yanlış bir davranışını yada sözünü görmemiştim.(aslında bundan daha fazlasını da bilmek şansına mı desem ya da fırsatına mı sahip olamadım bir daha..)

dediğim gibi evleri bir apartmanın en üst katıydı balkonu caddeye bakıyordu..ama orada kaldığım sürece o evde beni rahatsız eden ve sıkan bir hava vardı.soğuktu,karanlık, ve bunalımlıydı adeta.aile içinde sıradan bir düzen bir uyum var gibi gözükse de herkesin yüzünde bir gölge bir huzursuzluk bir endişe var gibiydi.bana göre böyle bir anneyle belirli şartlar altında yaşamak pek de kolay değildi.

sinem yani kız kardeşi nasıl anlatsam..cici biz kızdı hoştu..mertle ilk bakışta kardeş oldukları belli oluyordu ama abileri melih farklıyıdı..zaten garip bir tipti..itici ve insanı güven duygusundan uzak tutan..hala gerçekte nasıl bir insan olduğunu bilmiyorum ama ayşegül ve hakandan dah farklıydı zaten o derece samimi değildik ama o zamanlar bana hissettirdikleri buydu..


geleli iki gün olmuştu ..daha bursayı gezme fırsatımız olmamıştı..sadece evlerinin civarındaki birkaç yer..yani sadece alışveriş yapmak için gittiğimiz birkaç yer o kadar..zaten annesi öyle tek başımıza gezip tozmamıza izin verecek bir değildi.ama daha sonrasında ailesiyle birlikte piknik yapmaya falan gittik..teleferiğe çıktık..o zamanlar camileri ve türbeleri gezmek bana pek cazip gelmiyordu..(oysa şimdi bursa deyince aklıma neredeyse başka birşey gelmiyor) ertesi gün hakan dağıtım iznine geldi..bir sonraki görev yerini duyunca inanamadım..izmir menemen di..allahım ben onun için buraya geldiğime sevinirken o benim yaşadığım şehre askere gidiyordu..

kapıdan girdiği anda kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu..ateş basmıştı heryerimi..ne diyeceğime dair onlarca şey geçti aklımdan..nasıl davranmlaıydım..sıcak samimi..yoksa mesafeli mi..onun ne düşündüğünden emin olabilseydim bu kadar zor olmayacaktı..kapıdan girdiği anda gördüğüm yüzünü ve bir de ayağından çıkardığı postalların evin içini saran kokusunu..ne önemi vardı ki bu da onun kokusuydu..içeri girdiğinde ayakta onu bekliyordum zaten..selam verdi..yanıma geldi toklaştık..postallarının kokusu gibi o an bedenini saran kokuyuda usulca içime çektim.. ..hoşgeldin dedim ...birbirimize halimizi hatırımızı sorduk..iyi görünüyordu..sadece biraz zayıflamıştı sanki..evet bu benim uzun zamandır beklediğim andı..gideceği güne kadar hep bir ümitle bekledim her hareketini,bakışını ve sözünü bana dair hislerini ele verir mi diye dikkatle incledim.oysa o hep askerlik anılarndan ve bir de nalan (bu ismin bir alternatif olması kaçınılmazmış gibi) adında bir kızı düşündüğünden bahsediyordu..ne diyebilirim hayal kırıklığına uğramıştım.yıkılmıştım..galiba hiçbirşey benim düşündüğüm gibi değildi onun için..

o nalanı anlatırken ben sabırla ve içim kan ağlayarak onu dinliyordum.onun bahsettiği kız benden daha mı güzeldi..ne farkımız vardı..ben de olmayan ne vardı onda..neden bana sürekli askerde onu düşündüğünden ve hisstettiklerinden bahsediyordu..benim ona olan duygularımı sezdi de inat olsun diye mi söylüyordu tüm bunları..kahretsin tüm bunları duymak için mi izmir dışındaki tercihlerimin dışına sadece bursayı yazmıştım..
anladım ki o çok farklı düşünmüş herşeyi yani sıradan basit bir arkadaşlık gibi..öyle görünüyordu ki benim için de sadece bu duyguları içimde taşıyor olmak yeterli ve anlamlı olmayacaktı artık.peki am o kampta olanlar..birlikte yüzmüştük..birlikte eğlenmiştik,şaklaşmıştık,çok defa göz göze gelmiştik ve dans etmiştik..hatta onu içip içip sızdığı diskodan alkolkomasına girmeye ramak kala kurtarmıştım..ve ertesi sabah gördüğümde bana teşekkür etmiş ve hayatını bana borçlu olduğunu ve bunu hiç unutmayacağını söylemişti..ve bunları söylerken bana bakışı..hepsi yalan mıydı yani..bu yaşananlar kısa bir yaz aşkı hikayesimiydi..

bir hafta sonra beni koskocaman bir boşluğun içinde bırakıp gitti..düşündüğüm tek şey şu oldu peki ben şimdi ne yapacağım..bir rüyaydı uyandım..ama bursada olduğum bir gerçek..eğer onun için değilse ne işim vardı benim burada..kahrolası şehrin ne anlamı kalcaktı şimdi..

onun gidişinin arkasından okula kayıt işlemleri ve kalabileceğimiz kiralık bir ev aramakla geçirdik..ev bulma meselesi bizim için sprun olmuştu çünkü fiyatlar bizim bütçemizin karşılayamaycağı kadar yüksekti..uzun uğraşlardan sonra şirin bir mahallede tek katlı ve tek odalı müstakil bir ev bulduk..yaşadığım evden sonra burası bana virane gibi gelmişti başka şansımız yoktu..ama en iyi tarafı okuluma yakın olmasıydı..

o günden sonra mertlerin evinden ayrıldık ve bir süre sonra da üvey annelerinin artık çok eskide kalan ve bu sebeple burada anlaymaya gerek duymadığım bir takım olmusuz düşünce ve davranışaları ve bir takım yalnış anlaşılmalar yüzünden aramıza bir mesafe koymak durumunda kaldı annem ..herşey için minnettardı onlara ama daha fazlası her iki taraf içinde iyi olmazdı..bu durum ileride mert ilgili olan hislerim adına koruduğum ümidimi kırmama neden olacak olsa da anneme karşı çıkmadım..çünkü son derce haklıydı bana göre..o günden sonra mertin ailesiyle yollarımız ayrıldı..iki yıl boyunca mektuplaştığım ve mertle aramda bir köprü olmasının ötesinde bir değerde tutuğum sinem bile bir kez olsun arayıp sormadı..ama ona da kızamazdım çünkü üvey annesinin nasıl bir insan olduğunu zaten biliyordum..ne yapabilirdi ki..
kiraladığımız evin epeyce bir temizliğe ihtiyacı vardı tabi kullanacağımız bir kaç eşyaya..çünkü sadece valizimizi, alıp gelmiştik buraya.önce evi kabaca bir temizledik ardından boyasını badanasını yaptık..daha sonra bizim için gerekli birkaç eşya almak için civardaki esnafı dolşatık..tabi öyle yeni mobilyalar beyaz eşya falan değil..bir somya bir yatak yere bir halı bir masa ısınabilmek için bir soba...birkaç mutfak eşyası falan..yani lüks denilebilecek ya da acil ihtiyaç dışında başka bir şey almadık..daha doğrusu alamadık..hı..unutuyorum daha sonrasında taksitle 37 ekran bir televizyon aldık bir de küçük bir kasetçalar..işte hepsi bu..

ne bileyim mertti okuldu yeni bir şehir falan derken neyle karşı karşıya olduğumuzu bundan sonra bizi nelerin beklediğini bile düşünmemiştim..ama arada bir keşke yalnız başıma gelip bir yurtta kalsaydım..belki sonra okuldan edindiğim bir kaç arkadaşla bir ev tutabilirdim..hem ozaman yalnız başıma olurdum diye düşündüğüm olmuştu..ama bir yandan daha o güne kadar hiç ailesinin yanından ayrılmamış hatta şehir içinde bir yere gitmesi gerketiğinde bile kendisine çizilerek anlatılmasını bekleyen bir kız için annesiyle olmak belki çok daha iyi bir fikirdi..

bir hafta sonra okul başladı..ama beklemediğimiz birşey oldu.. öğrendim ki artık evi tuttuğumuz bölgedeki kampüste öğrenim göremeyecektim.. çünkü bizim bölümün dersleri görükle deki kampüsn en ücra köşesinde bulunan binada verilecekti..bizim okulun hemen aşağısında mühendislik ve iibf binası vardı..o günden sonra aşagıya her indiğimde içimi sızlatan ve beni imrendiren diğer bölüm binalarına hep buruk bir yürekle baktım..ne bilyim sanki onlar ayrı bir dünyadandı öyle gözüküyor ki bizden daha da akıllıydılar..ne de olsa onlar fakülte öğrencisiydi biz ise yüksekokul..o iki yıl boyunca hep neden bende onlardan biri değilim dedim..(daha sonralarda bu düşünceler beni ikinci bir üniversite okuma arzusuna itecekti..mühedislik olmayacağı kesindi ya da tıp..ama iibf olabilirdi..)

oklumuzun binası yeni olsada çevresinde bir fakülte izlenimi verbilecek hiç bir ayrıntı yoktu...okulmuz iki katlı her katında boylu boyunca uzanan bir koridor ,üst kattaki koridorun sonunda bizim bölüme ait bir laboratuar alt katta diğer bölümlere ait atölyeler vardı..derslikler ise üst katta yeralıyordu..binanın çevresi taş ve toprak yığınından ibaretti..hatta bizim binanın yan tarafında çocuklarıyla yaşayan bir aile vardı ve birde binamızın önünde toprağı eşeleyip duran tavuk ve hindileri.. düşünüyorum da galiba bizim okulumuz diğerlerinden daha farklı daha renkli ve eğlenceliydi..şimdi o manzarayı düşününce,çocuk gibi hindilerin ve tavukların peşinde koşmamızı dersin ortasında ötüşen hindilerin sınıfı gülme krizine sokmasını..annenin çocuklarına seslenişini..yüzümde beliren tebessümün aslında içimde biryerlerde o güne ait saklı tuttuğum memnuniyetin ve mutluluğun bir işareti olduğunu gösteriyor..

oklulda ilk tanıştığım ve dikkatimi ilk çeken kişi selmaydı..elinde bir kitap..kulağında wolkmen..altında bluecean ve üzerinde göbeğini açıkta bırakan bir bluz..gözünde rayban gözlükler..daha çok rock müzik dinlerdi..en çok da haluk leventi..ilk bakışta bana çok garip gelmişti o hali..başka bir havası vardı sanki aramızda uçurumlar vardı..onunla arkadaş olabilir miyim acaba dedim..kendime baktım ona göre daha sıradan duruyordum.ben hanis muhnis orta halli bir ailenin küçük şımarık ev kızı gibi o ise elit kesimin özgür ve şımarık burjuva kızı..ayrıca rock müziği de sevmezdim..arkadaş olmamızı gerketirecek başka sebepler yokmuş gibi..oysa hiç te düşündüğüm gibi olmadı..daha sonrasında mesut aykut ve diğerleriyle bir bir tanıştık kaynaştık.ama ilk yıl selma ,mesut,aykut ve ben hep birlikte gezip tozduk..yiyip içtik.. eğlendik..

mesut ve selma bursa da yaşıyorlardı aykut ise istanbul dan gelmişti..okuldan ilk kaçış deneyimimi onlarla yaşamıştım..ama her defasında dalga geçerlerdi benimle..çünkü o güne kadar hiç okulu asmadığımı ve eğer annem duyarsa ne kadar çok kızacağını ve üzüleceğini söylemiştim bir defasında onlara..bunu bildikleri için her defasında 'bak annen kızar ha..!'diyerek dalga geçerlerdi..kızmazdım onlara aksine hep birlikte bu durumuma gülüp geçerdik.. okul dışında fırsat buldukça birlikte sinemaya konsere giderdik..bursayı gezer ve arada bir de kültürparkın içindeki bir cafede oturup okey oynardık..

tabi herzaman sadece üçümüz 4 müz olmuyorduk bazen sınıftan birkaç arkadaşımız daha olurdu bizimle ..kimi öyel kimi böyle..çok ama çok güzel dünler geçirdik birlikte..böyle bir oratmın içinde ufak tefek yakınlaşmalar duygu kıpırtılarıda kaçınılmazdı tabii ki..bunu söylerken merti düşünüp düşünmediğimi soruyorsanız..evet tabiki düşünüyordum..onunla ve askerlikten sonrasıyla ilgili kurduğum hayaller ve duyduğum beklentiler bir süre hiç bitmedi..hatta askerliğinin bittiğini öğrendikten sonraki zamanda her an onunla karşılaşabilir miyiz umudunu taşıdım içimde..ama gönlüm o zaman her yeni sevgiye açtı ve açıktı..umudumun örselendiği anlarda içimdeki boşluğu dolduracak,duygularımı tazeleyecek başka bir sevgiye ihtiyacım da vardı..nedense hep platonik olmuştu benim sevgilerim..kendi içimde sesiz sakin naif ve zararsız..kendim dışında kimseye zararı olmayan bir sevgi..

mesut..nasıl anlatsam benim için diğerlerinden daha özeldi..ne arkadaşça ne de aşkça...sıcak,samimi,içten,dostane...onu her düşündüğümde bana anımsattığı şey güvendi...o zamanlar içimde duygusal boşluğun yarattığı hezeyanlarla baş etmeye çalışırken aramızdaki arkadaşlığa farklı anlamlar yüklemeye çalıştım belki ama olmadı.. o hep ikisinin arasında bir yerde kaldı..sonra aslında onun beni farklı bir hisle sevmesini
istemediğimi farkettim..mesutu o haliyle düşünürken istediğimden çok daha yakındı bana ve aslında onu benim gözümde özel kılan şey de buydu.bir adım ötesi bu büyüyü bozabilirdi..öyle olmadı..ben onu hep en anlamlı olduğu yerde sakladım..

zaman içinde sınıf içi diyaloglar,paylaşımlar ve sohbetler sıklaşıp yabancılaşma ortadan kalkınca , görüş ve dolayısıyla gönül alnına giren farklı hedeflere yönelimler başladı..tabi dolayısıyla bizim dörlü de diğer kutuplar gibi bir süre sonra dağıldı..tamamen kopmamıştık ama eskisi gibi de değildi.zaten mesut ta part time bir iş bulup çaılşamaya başlamıştı.artık dersler dışında biribrimiz göremez olmuştuk.hatta bir süre işi yüzünden ortalıklarda görünmez olsa da o ben de hep göründüğü gibi kaldı. artık ben de nasibime düşeni bulmalıydım..yani sonradan çok geç tanıdığım için üzüldüğüm 3 harika insanla arkadaş olmuştum..bir birimizin burnunun dibindeyken bile zamanı gelmediği için farkedilememiş üç güzel yürek. artık halil,ufuk,melltem ve ben, yeni bir 4 lü olarak kalan yılımızı birlikte geçirecektik.


Hiç yorum yok: