dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi
TÜRKÇE DİL BİLGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKÇE DİL BİLGİSİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

DİLİN İŞLEVLERİ

Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir. (Muharrem Ergin) Düşünce, duygu ve isteklerin; bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü ve çok gelişmiş bir dizgedir. (Doğan Aksan) Türk Dil Kurumu’nun ise “insanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan” olarak tanımladığı dil, bu tanımlardan da anlaşılacağı üzere belli başlı özelliklere sahiptir.
Dilin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
• Dil, her şeyden önce sürekli gelişme gösteren canlı bir varlıktır.
• Dil, onu oluşturan topluma aittir, bunun için toplumsal bir değer taşır.
• Dil, sistemli ve gelişmiş bir iletişim aracıdır.
• Dil, düşünce ve zekanın bir göstergesidir.
• Dil, sosyal ve canlı bir varlıktır.
• Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir.
• Dil, en küçük birimi olan seslerden örülmüş bir yapıdır.
• Dil, toplumsal rolü sayesinde kişiler arasında duygu ve düşünce ortaklığı sağlar.
• Bir milletin dili, onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir.
İnsanoğlunun en büyük icatlarından biri olan dil, kişiler arasında iletişimi sağlayan en önemli araçlardan biridir. İletişimin dille gerçekleştirilen, jest ve mimiklerle gerçekleştirilen, resim, şekil, çizgi gibi sembollerle gerçekleştirilen ya da simgelerle gerçekleştirilen türleri vardır. “Bir bilginin, bir niyetin ilkel ya da gelişmiş bir işaret dizgesinden yararlanarak, bir zihinden başka bir zihne ya da bir merkezden başka bir merkeze ulaştırılması” olarak tanımlanan bildirişimin sağlanabilmesi için, iletişim öğelerinin bilinmesi gerekmektedir.

İletişim öğeleri şunlardır:
Kaynak (Gönderici): Duygu, düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişi ya da topluluk.
Alıcı: Vericinin gönderdiği iletiyi alan ve anlamlandıran kişi veya topluluktur.
İleti (Mesaj): Gönderici ile alıcı arasında aktarılmakta olan duygu, düşünce ya da istek.
Kanal (Oluk): Bildirişimde kullanılan yoldur. Alıcı ile verici arasındaki iletiler sözlü veya yazılı olabilir.
Dönüt (Geri Bildirim): Alıcının iletiye verdiği her türlü yanıt, geri bildirim. İletişimin başarılı olduğuna işarettir.
Bağlam (Çevre): İletişimin gerçekleştiği ortam ve bu çevrenin uygunluğudur.
Dilin özelliklerini ve iletişim sürecinin öğelerini kısaca belirttikten sonra, dilin işlevleri üzerinde durabiliriz. Dilin 6 tane işlevi bulunmaktadır. Bu işlevleri Roman Jakobson adında bir Rus dil bilimci ortaya koymuştur. Bunlar şöyledir:
1. GÖNDERGESEL İŞLEV: Bir ileti dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi için düzenlenerek oluşturulmuşsa dil göndergesel işlevde kullanılmıştır. Bu başka bir ifadeyle dilin bilgi verme işlevidir. Herhangi bir konunun açıklığa kavuşmasını sağlayacak bilgilerin ortaya konulması, dilin göndergesel işlevine işaret eder. Burada amaç, gönderge konusunda doğru, nesnel, gözlemlenebilir bilgi vermektir. Bu işlev daha çok kullanma kılavuzlarında, nesnel anlatılarda, bilimsel bildirilerde, kısa not ve özetlerde karşımıza çıkar.
ÖRNEK: ” Hegel’in felsefesinin çıkış noktası bilim değil, tarihtir.”
2. HEYECANA BAĞLI İŞLEV: Bir ileti, göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır. Bu işlev, göndericinin kendi iletisine karşı tutum ve davranışını belirtir. Bu işlevde çoğunlukla duygular, heyecanlar, korkular, sevinç ve üzüntüler dile getirilir.
Dilin göndergesel işlevinde nesnellik, heyecana bağlı işlevinde öznellik hâkimdir. Özel mektuplarda, öznel betimlemeler ve anlatılarda, lirik şiirlerde, eleştiri yazılarında dilin heyecana bağlı işlevinden sıkça yararlanılır.
ÖRNEK: “Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış davranıyorsunuz.”
3. ALICIYI HAREKETE GEÇİRME İŞLEVİ: Bu işlevde ileti alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmiştir. İletinin bir çeşit çağrı işlevi gördüğü bu işlevde amaç, alıcıda bir tepki ve davranış değişikliği yaratmaktır. Propaganda amaçlı siyasi söylevler, reklâm metinleri, genelgeler, el ilanları genellikle dilin bu işleviyle oluşturulur. Dilin alıcıyı harekete geçirme işleviyle hazırlanan metinlerde gönderici, iletiyi alanı işin içine sokmayı, onu sorgulamayı ister.
ÖRNEK: “Sınıfı hemen terk et.”
4. KANALI KONTROL İŞLEVİ: Bir ileti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek amacıyla düzenlenmişse dil, kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır. Gönderici ile alıcı arasında iletişimin kurulmasını, sürdürülmesini ya da kesilmesini sağlayan bu işlevde iletinin içeriğinden çok iletişimin devam ettirilmesi olgusu ağır basar. Törenlerde, uzun söylevlerde, aile yakınları ya da sevgililer arasındaki konuşmalarda; dilin kanalı kontrol işlevini yansıtan iletiler sıkça kullanılır.
ÖRNEK: “Beni anladınız değil mi?”
5. DİL ÖTESİ (ÜST DİL)İŞLEVİ: Bir ileti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlenmişse o iletide dil, dil ötesi işlevde kullanılmıştır. Dilin dil ötesi işlevinde iletiler, dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir. Daha çok bilimsel metinlerde ve öğretme amaçlı konuşmalarda karşımıza çıkan ve “yani, demek istiyorum ki, bir başka deyişle” gibi sözcüklerde kendini gösteren dil ötesi işleve, günlük yaşamda da sıkça başvurulur.
ÖRNEK: “Beni yanlış anlamayın, ben bu sözcüğü mecaz anlamda kullandım.”cümlesinde ileti, dille ilgili bilgi vermek, başka bir iletiyi açıklamak üzere düzenlenmiştir.
6. ŞİİRSEL (SANATSAL)İŞLEV: Bir iletinin iletisi kendisinde ise dil şiirsel işlevde kullanılmıştır. Dil bu işlevde kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin kendisindedir. Bu durumda ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi ifade etmez, yansıtmaz. Obje iletinin kendisidir. Örneğin dilin şiirsel işlevde kullanıldığı metinler olan lirik anlatılarda ve şiirlerde şiirin amacı o şiirin kendisidir. Şiirsel metinler, kendinden başka bir şeyi ifade etmeye ihtiyaç duymaz, bir şiir sadece şiir olduğu için önemli ve anlamlıdır, yani şiirin gerçeği, şiirin kendisidir. Dilin şiirsel işleviyle kullanıldığı metinlerde gönderici alıcıda hissettirmek istediği etkileri uyandırmak için, dili istediği gibi kullanır, yani kendi özgün üslubunu oluşturmak için bir anlamda dili yeniden yaratır. Edebi sanatlardan, karşılaştırmalardan, çağrışım gücü yüksek sözcüklerden yararlanarak imgeler oluşturur, sözcükleri daha çok yan ve mecaz anlamlarda kullanır. Edebi metinlerde dil şiirsel işlevde kullanılır.
Dil ve konuşabilme yeteneği, insanoğluna yaratılışıyla birlikte bağışlanmış ve onu diğer canlılar üzerinde üstün kılmış en önemli özelliklerinden birisidir. İnsan adı verilen bu canlı türünün en üstün özelliği düşünebilmesi ve muhakeme edebilmesidir. Dil-düşünce ilişkisi ise, yüzyıllardan beri araştırılan bir konudur. Kimi dilbilimcilere göre, dil, düşüncenin evidir. Diğer bir söyleyişle, düşünce ancak dille oluşur ve yine dil sayesinde dış dünyaya aktarılır. Çok yeni sayılabilecek bir bakış açısına göre ise, adlandırma ve kavramlar olmadan düşünce üretilemez. Öyle anlaşılıyor ki insanı insan yapan bu iki temel özelliği, birbiriyle yakından ilgilidir.
Dil, bireye düşünce üretebilme, düşüncelerini dışa vurma, bilgi edinme, geçmişini hatırlama, gününü yaşama, geleceğine yön verme, kişiliğini kazanma, hayatını sürdürme gibi daha pek çok açıdan yardımcı olmaktadır. Bu yönüyle dil, daha çok bireyseldir. Çünkü, kişiliğimiz biraz da dilimizle kazanılır ve kişiliğimiz aslında dilimizde gizlidir. Dil, ferdî ve millî kişilik ve kimliğimizi bünyesinde barındırır. Dil, hayatın her safhasını kapsayan, her an onun içinde yaşadığımız genişçe bir dünyadır. Kısacası, dil, aslında hayatın kendisidir.
İnsanoğlu, toplu hâlde yaşamaya mecbur ve muhtaç olan bir canlı türüdür. Hiçbir insan tek başına yaşayamaz. İnsanların bir arada yaşayabilmeleri için, aralarında birtakım ortak özelliklerin bulunması gerekir. İnsanları bir araya getirip aralarında ortak duygusal bağlar kuran vasıtalardan birisi de dildir. Dilin insanlar arasında iletişimi sağlaması, onun çok küçük bir yönünü ifade etmektedir. Dil, asla mekanik değil, duygusal bir iletişim aracıdır. Dilin asıl işlevi, insanlar arasında doğal, duygusal ve ruhsal bağlar kurmasıdır.
Böylelikle diller, insan topluluklarını birbirlerine yaklaştırarak “millet” adı verilen sosyal kurumun oluşmasına zemin hazırlarlar. Bu yönüyle dil, milleti oluşturan bireyler arasında tam bir birleştirici unsur görevini üstlenir. Onları duygu, düşünce, hayal ve en önemlisi dış dünyayı algılama açısından birbirine yaklaştırır. Dil sayesinde ortak duygu, düşünce ve ideallere sahip olan bireyler arasında, aynı zamanda ortak bir şuur da oluşur. Bu şuur ferdî şuurun çok ötesinde millî bir şuurdur. Millî şuur ise, bir milleti ayakta tutan, geçmişini hatırlatan, değerlerini bugüne taşıyan, bugününü en güzel şekilde yaşatan ve bütün bunları kapsayacak şekilde geleceğe yön veren hareketlerin bütünüdür.
İleti, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi amacıyla düzenlenerek oluşturulmuşsa dilin “göndergesel işlev“de; ileti, göndericinin iletinin konusu karşısındaki duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla oluşturulmuşsa dilin “heyecana bağlı işlev“de; ileti, alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dilin “alıcıyı harekete geçirme işlevi“nde; ileti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek amacıyla düzenlenmişse “kanalı kontrol işlevi“nde; ileti, dille ilgili bilgiler vermek üzere düzenlenmişse “dil ötesi işlev“de ve iletinin iletisi kendinde ise dilin “şiirsel işlevi“nde (Poetik) kullanıldığı vurgulanır.
Edebî metinlerde, şiirsel işlevinin hakimiyetinde dilin diğer işlevlerinin de kullanıldığı belirtilir. Bazı metinlerde, birkaç işlevin birlikte kullanılabileceği sezdirilir. Dil “şiirsel işlevi“nde kullanıldığında iletinin iletmek istediği husus, iletinin kendisinde aranmalıdır. Bu durumda ileti kendi dışında herhangi bir şeyi, herhangi bir olguyu ifade etmez, yansıtmaz. Obje iletinin kendisidir. Ancak bu, iletinin insandan, hayattan ve yaşanılan dünyadan soyutlanması değildir. Burada sanata özgü gerçeklik vurgulanmalıdır.
devamını okuyunuz... >>

YAPIM EKLERİ(akademik kapsamda )

Kelime kök ve gövdelerine türetme ekleri getirilerek oluşturulan yeni anlamlı kelimeler türemiş kelime denir. Yapım ekleri eklendiği sözcüğün anlamını da türünü de değiştirir. Her zaman çekim eklerinden önce gelir. Yapım eki almış bir sözcüğe türemiş sözcük ya da gövde denir.

Kelime kök ve gövdeleri, ad kök ve gövdeleri ile fiil kök ve gövdeleri gibi iki farklı grup oluşturulur. Ad kök ve gövdelerine getirilen ekler ile fiil kök ve gövdelerine getirilen ekler birbirinden farklıdır. Bu ekler türettikleri yeni kelimelerin ad ya da fiil oluşlarına göre birbirlerinden ayrılırlar. Böylece yeni kelime türetmek için dört ayrı ek türü ortaya çıkar. Bunlar:

A. addan ad türeten ekler
B. fiilden ad türeten ekler
C. addan fiil türeten ekler
D. fiilden fiil türeten ekler

A.ADDAN AD TÜRETEN EKLER
Bu ekler ad kök ve gövdelerine getirilen eklerdir. Ad kök ve gövdeleri ya at, baş, kaş, taş, yaş; iç+li, kış+lık, er+en, yıl+dız gibi ad kökenli kelimelerdir. Yahut da bat+ak, yat+ak, bil+gi gibi fiilden ad türetme ekleri ile oluşturulmuş gövdelerdir.

Addan ad türetme eklerinin bir kısmı çok işlek canlı eklerdir. Bir kısmı ise, az işlek olan ve seyrek örnekler veren eklerdir. Bunların sayıları 60'ın üzerinde olan başlıcaları şunlardır:
1. +A: göz+e ''kaynak su kaynağı'' , ilk+e, tör+e gibi az örnek veren eklerdir.
2. +AÇ: Eklendiği söze büyültme veya küçültme işlemi katan vurgulu bir ektir.
Anaç(
3. +ADAK :(<+ da-k) : Bu ek sonu çift ünsüz ile biten harp, şark, şırp, gibi tek heceli ses taklidi sözlere +da-addan fiil ve -k fiilden ad türeten eklerin getirilmesi ile oluşturulmuştur. Eklendiği sözün hareket biçimini gösteren zarflar türetir: cumb+adak, gümb+edek, şırp+adak, zıng+adak gibi.
4. +AĞL :(A-gl) : Addan fiil türeten +A eki ile fiilden ad türeten -gl ekinin kaynaşmasından oluşmuş eskiden kalma birleşik bir ektir. Bu ek, bazı sözlerde +Ağl > + Ay > + ey kaynaşmasına uğramıştır: küdegü > güvey, kuzağı >kuzey, günegi >güney gibi. Aday, birey, yüzey, dikey gibi yeni türetmelerde de bu ekten yaralanılmıştır.
5. +Ak: Genellikle tek heceli sözlere gelerek az sayıda benzetme ve küçültme işlevinde kelimeler oluşturmuştur.
bucak(< buc+ak), damak(
6. +An: Bağlılık güçlendirme, çokluk bildirme gibi görevindeki eski bir ekin kalıntısıdır. Ek, kökle kaynaşarak canlılığını yitirmiştir.
eren, kızan, köken, kolan, oğlan, sapan gibi.
7. +Ar, şAr: Asıl sayılardan üleştirme sıfatları türetir: birer, beşer, onar, yedişer gibi.
8. +Az : Eklendiği ada küçültmeli anlam veren ektir: ayaz, çerez, çöpez, kepez, üvez gibi.
9.+ Ça : Aslında bir ad çekimi iken sınıf değiştirerek zamanla bir yapım ekine dönüşmüştür. Sıfat, zarf ve çeşitli nitelikte adlar türeten bir ektir.
a) Küçültme sıfatı olarak : aptalca, burukça, büyükçe, çokça, genişçe vb. burada ek vurguludur.
bu ekin + na (<+gına) küçültme ekiyle pekiştirilmiş bazı örnekleri de vardır : bolcana, fazlacana, güzelcene gibi. ancak vurgu NA hecesinden sıfat üzerine kaydığında, pekiştirme görevinde zarflar türetir : bolcana ver; güzelcene dikmiş; usulcana yaklaştı gibi.
b) -ASI ekli sıfatlara getirildiğinde yine sıfat olan aşağılayıcı kargışlar(beddualar) türetir: canı çıkasıca , geberesice, ölesice gibi.
c) Pekiştirme zarfları türetir: ayrıca, dostça, gizlice, kısaca önce, yavaşça vb.
ç) Bu ekten Arapça, Farsça sözlerin, Türkçeleştirilmesinde de yararlanılmıştır: aklen / akılca, hukuken / hukukça, ırken / ırkça, şeklen/şekilce, Arabi / Arapça vb.
d) Çokluk eki almış zaman ve sayı gösteren adlardan sonra pekiştirme sıfatları yapar : aylarca, haftalarca, binlerce gibi.
e) + cık/ cuk küçültme ekiyle genişletilen + ca eki, pekiştirilmiş küçültme sıfatları türetir : hemencecik, çabucak, kolaycacık, usulcacık gibi
f) + ca eki ad türetiminde de işlek bir ektir. sıfatlardan çoğu yer adı olan sıfat tamlaması kalıbında birleşik adlar oluşturur: Akçaağaç, Akçadağ, Akçaova, Bozcaada, Delicesu, Güzelcehisar, Kızılcahamam, Sarıca arı gibi.
g) Sıfatlardan, renk adlarından ve adlardan cins adlar türetir : akça (ET, agı ''varlık, mal''+ ça= para), akarca ''kemik veremi'', alaca ''karışık renkli dokuma '', boğmaca, delice ''zehirli bitki'', ılıca, kaplıca, karaca ''geyik'', yakarca ''tatarcık sineği'' gibi.
h) Sıfatlardan kalıplaşma yolu ile yer adları yapar : Çamlıca, Çukurca, Derince, Köklüce, Sütlüce, Yenice gibi
10. +CAĞIZ : +cak ekinin yine bir pekiştirme eki olan +ız ekiyle kaynaşmasından oluşmuştur. Adlardan küçültme, sevgi ve acıma gösteren küçültme adları türetir : adamcağız, hayvancağız, kadıncağız gibi.
11. +CAK (<+ Ca+ok) : küçültme, sevgi, bir şeye özgü, bir şey ile anlamlarında sıfat, zarf ve adlar türetir: büyücek, ılıcak, ısıcak >sıcak, sağlıcak, çabucak, bürümcek, kolcak, oyuncak, örümcek gibi.
12. +CI / CU: Dilimizin en işlek eklerindendir. birbirinden farklı yedi-sekiz işlevi vardır : a) Uğraşı alanı gösteren meslek adları türetir : camcı, aşçı, arabacı, edebiyatçı gibi.
b) Bir işle ilgili anlamında ilgi adları kurar: aracı, erkenci, yolcu gibi.
c) Bir işi, bir görevi yüklenmiş anlamında isimler türetir: biletçi, çöpçü, konuşmacı gibi.
ç) Eklendiği kelimeye sahiplik anlamı veren adlar türetir: davacı, hancı, mirasçı gibi.
d)Adlardan ve sıfatlardan ad olarak da kullanılan alışkanlık sıfatları türetir: aceleci, alaycı, akşamcı gibi.
e) Adlardan bir düşünceyi, taraftarlığı, bir görüş ve inanışı bildiren sıfat ve adlar türetir: akılcı, Atatürkçü, milliyetçi, ülkücü gibi.
f) Tek başlarına ya da +lar çokluk eki olarak yer adları türetir: Ayrancı, Bostancı, Cebeci, Denizciler gibi.
g) Bazı Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeleştirilmesinde de kullanılmıştır: sancaktar /sancakçı, sahtekar / sahteci gibi,
13. +CIK /+ CUK : Bu ek adlara ve sıfatlara küçültme, pekiştirme, sevgi ve acıma ifadesi katar. sonu -k ile biten sözlerde -k düşer. Başlıca işlevi şudur : a) Eklendiği adlara küçüklük anlamı katar. içlerinde hastalık adı olanlarda vardır : arpacık, bademcik, bürümcük, dağarcık, gelincik, tomurcuk, yılancık vb. sıfat olarak : arpacık (soğan), elkacık (kemiği) gibi.
b) Adlardan sevgi ve acıma anlamında küçültme adları yapar: adamcık "adamcağız", zavallı adam", Ayşecik "zavallı Ayşe, kedicik, bebecik gibi. Bu ek, iyelik ekleri ile genişletildiğinde, sevgi anlatımı güçlenir: anneciğim, babacığım gibi.
c) Yer adları türetir: ayvacık, gölcük, tepecik gibi.
ç) +cık / +cuk ekiyle genişletilmiş sıfatlar, anlamca pekiştirilmiş küçültme sıfatlarına dönüşür: alçacık, azıcık, buncacık, daracık, ufacık gibi.
14. + CIL /+ CUL: Vurgulu az işlek bir ektir. Düşkünlük, alışkanlık, bağımlılık, benzerlik işlevleri katan bitki, hayvan adları ve sıfatları türetmiştir: arıcıl, batakçıl, otçul, sinekçil gibi.
Sıfat olarak: adamcıl, avcıl, barışçıl, bencil, kırçıl, ölümcül gibi.
Bu ekin - l / -n ses değişmesinden oluştuğu sanılan ve yalnız birkaç kuş adında görülen bir + cın / +cun türü de vardır: balıkçın, bıldırcın, çamurcun, güvercin gibi.
15. +DAK ( < da -k) : Ses yansımalı sözlerden bir hareketin sonucunu bildiren ve araç, gereç anlamında adlar türeten bir ektir : Bıngıldak, cıngıldak, çekirdek, kıkırdak, ışıldak gibi
16. + DAM : Eski ve ölü bir ektir. Yalnız erdem, yordam (el yordumı) gibi bir iki kalıntısı vardır. bunlara bakarak gündem, saydam, yöntem gibi birkaç yeni söz türetilmiştir.
17. + DAŞ: ortaklık, beraberlik bildiren ad ve sıfatlar türetir: adaş (
18. +DIRIK / + DURUK: genellikle, ünsüz ile biten organ adlarından "tutan, durduran" anlamında, bir işin yapılmasını sağlayan bazı araç, gereç adları türetmiştir : boyunduruk, sineklik, eğindirik gibi.
19. +gil/ +giller : ünlü ve ünsüz uyumlarına girmayan bu ek, şahıs, akrabalık ve ünvan adlarından, o adın mensuplarını gösteren aile adları kurar : baklacıgil, mustafagil, uşaklıgil gibi.
bu ekle botanik ve zool oji dallarında bitki ve hayvan ailesi gösteren terimlerde yapılmıştır: buğdaygiller, atgiller, ayıgiller vb.
akrabalık adlarında, ek iyelik eklerinden sonra gelir: annemgil, annesigil vb.
20. +IN / +UN: Eski Türkçeden beri bilinen +ın/+un vasıta durumu ekin türetme eki durumuna geçişle oluşmuştur. zaman gösteren adlardan zaman zarfı türetir: baharın, güzün, öğleyin gibi
Bu ek sabahleyin, akşamleyin, (<+le-y-n)gibi zaman zarfları içinde deyer almıştır.
Bu eki almış ad ve sıfatların ikileme biçiminde yinelenmesiyle tarz zarfları oluşmuştur: azın azın "azar azar", için için, kıyın kıyın, ucun ucun vb.
21.+(ı)l /+(U)l: Yalnızca birkaç sözde yer almış ölü bir ektir: ardıl, kızıl, yeşil (yaş+ıl), güdül, kumul gibi.
Dilimizi Türkçeleştirme çalışmaları sırasında, bu eke -i nispet ve lık / luk tahsis eklerine denk bir işlev kazandırılmak istenmiştir. ancak türettiği bazı ad ve sıfatlarda, ekin işlevi açık değildir: yasal, anyasal, birincil, buzul, çoğul, dişil, doğal, öznel, tekil gibi
22. +IA ( IA-G): +IA -g birleşik ekindeki -g ünsüzünün erimesinden oluşmuş eski bir ektir. yer ve arazi adları oluşturan bu ek, bugün dilimizde birkaç kalıntı söz bırakmıştır: güzle, kışla, tuzla, yayla gibi
23. IAK ( +IA-K): Bu da iki ekin kaynaşmasından oluşmuş birleşik bir ektir. işlevi bakımından:
a ) Çeşitli özellikte ad ve sıfatlar türetir: ablak, bellek, çaylak gibi.
b) Eklendiği ada yer, yöre ve çokça bulunma anlamı katar: avlak, kışlak, kumlak gibi
c) İnsan tipleri belirten aşağılayıcı sıfatlar türetir: aylak, çatlak, çıplak, dazlak gibi
24. LAMA (<+LA-mA): Bu birleşik ek içindeki -mA eki, fiilden hareket adları türetme özelliğini yitirerek, yeni bir ek niteliği kazanmıştır: açıklama "izah", baltalama, bütünleme, noktalama, şekerleme, tamamlama, uyguluma, yalanlama gibi. bu ekle zarf olarak kullanılan bazı türetmeler yapılmıştır: balıklama(atlamak), çivileme (dalmak), kurbağalama (yüzmek), tepeleme (doldurmak) vb.
+LAMA eki, 3. şahıs iyelik eki ve +na yönelme durum eklerini alarak daha belirgin anlamda zarflar da oluşturmuştur: balıklamasına atlamak, diklemesine çevirmek, uzunlamasına sermek, yanlamasına yerleştirmek gibi.
25. +LAR: Aslında çokluk gösteren bir işletme eki olan +LAR, bu özelliği dolayısıyla sınıf değiştirerek yer yer özel anlamlı adlar türeten bir yapım eki özelliği kazanmıştır. Başlıca işlevleri şunlardır:
a) Kişi adlarından, soyadlarından ve ünvanlardan + gil ekine koşut aile adları yapar: Ahmetler, Ayşeler vb.
b) Meslek adlarından çeşitli meslek grupları oluşturan adlar türetir: bakkallar, manavlar, mimarlar vb.
c) Adlardan aynı düşüncede olanları gösteren topluluk adları yapar: Atatürkçüler, devrimciler, ülkücüler gibi.
ç) Özel adlara oğul sözü ile birlikte eklenerek belirtisiz ad tamlaması kalıbında "beylik" adları kurar: Aydınoğulları, Osmanoğulları gibi.
d) Bu ek yalın ya da +lı / lu sıfat ekiyle genişletilmiş özel adlardan mille, kavim, boy, devlet adları yapar: Almanlar, Anzaklar, Türkler gibi.
Özel adlardan bir dine, bir tarikata bağlı olanları gösteren de vardır: Budistler, Müslümanlar, aleviler gibi.
e) Yalın veya+cı ekiyle genişletilmiş adlardan bir semt, mahalle, köy, ilçe gibi yer adları da yapar: Bahçelievler, beşevler, hacılar vb.
Bu ek sıradağ, deniz, takımada gibi coğrafya adları da türetmiştir: Himalayalar, Toroslar, Alpler gibi.
f) Batı dillerinden alınan terimlere karşılıklar aranırken biyoloji, bitki ve hayvan bilimi ile ilgili takım ve aile adları için +LAR ekinden de yaralanılmıştır: amipler, akrepler, mantarlar gibi
Bu terimlerin aile ve topluluk gösteren + gil ekine + ler ekinin eklenmesiyle oluşturulmuş + giller yapısında olanları da vardır: aslangiller, buğdaygiller, kedigiller vb.
26. + LAZ/ (<+LA- Z): Görüldüğü gibi bu ekin kaynaşmasından oluşan bu ek, genellikle aşağılama anlamı taşıyan bazı sıfatlar türetmiştir: haylaz, iğlez / ihlez "zayıf" , yırtlaz "göz kapağı dışa dönük" gibi.
27. +LI / LU: Türkiye Türkçesinin her ada gelebilen, ad ve sıfat türeten en işlek eklerindendir. İşlevleri açısından da oldukça kapsamlıdır.
a ) Adlardan, kimi zaman da sıfatlardan sahip olma, o özelliği taşıma, ilgili olma, yetkili olma gibi anlamlarda sıfatlar türetir: acıklı, alaylı, becerikli, borçlu, sevimli, uyumlu vb.
b) Bir şehre, bir ülkeye, bir ulusa, bir kavme, bir kuruluşa ait ve onlarla bağlantılı olma anlamı veren sıfatlar yapar:
Adanalı, Antepli, Osmanlı, üniversiteli vb.
c)adlardan yer adları türetir: armutlu, denizli, sungurlu gibi.
Bu adların +ca ekiyle genişletilmiş türleri de vardır: ballıca, çamlıca, tuzluca, sütlüce vb.
"Gruplama, bir arada olma" işleviyle sayı adlarına da gelir: üçlü, yedili, onarlı gibi.
ç) Eş ve zıt anlamlı ikilemelerden pekiştirilmiş ikileme sıfatları türetir:
akıllı uslu, analı babalı, çoluklu çocuklu, uzunlu kısalı gibi.
d) Bu ek dilimize Arapça ve Farsçadan kendi gramer yapıları ile birlikte girmiş bir kısım sözlerin Türkçeleştirilmesinde de kullanılmıştır: zihayat/ canlı, zikıymet/ değerli, manidar / anlamlı, namdar / ünlü vb.
28. +LIK / + LUK: adlardan ve sıfatlardan adlar türeten bu ekin asıl işlevi "bir şey için" anlamında "tahsis" işlevidir. Ancak, çok işlek bir ek olduğundan zamanla hayli dallanmış ve geniş kapsamlı bir ek niteliği kazanmıştır. Başlıca işlevleri şunlardır:
a) Adlardan "bir şey için, bir şeye mahsus" anlamında tahsis adları türetir: bayramlık, gelinlik, hediyelik vb.
b) "Bir şeyin toplu olarak bulunduğu yer" anlamıyla yine tahsis işlevi adlar oluşturur: çiftlik, odunluk, yüklük gibi.
c) Bir nesnenin "doğada ki bolluğunu, toplu olarak bulunduğunu" gösteren adlar yapar: ağaçlık, bağlık, bahçelik gibi.
ç) İlçe, köy, mahalle, semt gibi yer adları oluşturur: ayvalık, gemlik, incirlik, susurluk ( < su sığır + lık) gibi.
d) Yine "bir şey için" anlamında alet adları üretir: ellik "eldiven", dizlik, gözlük gibi.
e) Adlardan "meslek ve uğraşı alnı gösteren" adlar üretir: avukatlık, aşçılık, doktorluk gibi.
f) Adlardan "siyasi, felsefi düşünüş ve inanışı, o inanışa bağlılığı" gösteren adlar yapar: ırkçılık, Müslümanlık, sağcılık, solculuk gibi.
g) Adlardan "rütbe ve makam bildiren" adlar türetir: ağalık, bakanlık, imamlık, müdürlük gibi.
h) Adlardan ve sıfatlardan anlamı genelleştiren soyut adlar türetir: analık, arkadaşlık, hanımlık, insanlık gibi,
j) +Lık / + luk eki, eş veya zıt anlamlı ikileme sıfatlarından "soyut" anlamlı, sayı ve ad sıfatlarından "bir arada olmayı, gruplaşmayı" gösteren adlar, hacim, ağırlık, alan gösteren adlardan yine aynı anlamda adlar, zaman adlarından "o zaman sürecine giren" anlamda adlar da türetmiştir: açlık, tokluk, güllük gülistanlık, dönümlük, haftalık, aylık, binerlik gibi.
k) Bu ekten Dilimize Arapçadan girmiş birtakım sözlerin Türkçeleştirilmesinde de yararlanılmıştır: ekalliyet / azınlık, kat'iyet / kesinlik, sefaret / elçilik, cinnet / delilik gibi.
29. +(I)nCI / + (U)ncU: Sayı adlarından sıra sayı adları türeten çok işlek bir ektir: birinci, beşinci, yüzüncü gibi.
30. + RAK: Eski Tükçedeki ve eski Anadolu Türkçesindeki karşılaştırma ekinin Türkiye Türkçesine kalıntı olarak uzanmış ve bir derece ye kadar da anlam aşınmasına uğramış biçimidir."oldukça" anlamı ile bazı küçültme sıfatları bırakmıştır: acırak, bozrak, küçürek, ufarak gibi.
31. SAK ( < + sa- k): Addan istek bildiren fiil türetme eki +sa- ile -k fiilden ad türetme ekinin kaynaşmasından oluşmuş bir ektir. örnekleri Türkiye Türkçesine tarihi devirlerin kalıntısı olarak ulaşmıştır: +sak 'lı örneklerin ilk şeklini ve kelime köklerini bulmak farklı yorumlardan öteye geçememektedir. bu nedenle eklendiği sözler kök olarak da kabul edilir: aksak, bağırsak, dirsek, kursak, sarımsak gibi.
32.SAL ( < Fr. + Al): Dilimizdeki Arapça nispet eki + i nin yerine geçmek üzere +Al ekinden gelme bir ektir. Ancak, bu ek siyasa ve ulus gibi s' li sözlerle birleşince yanlış bir ayrımla + sal biçimini almış, aitlik ve nispet bildirme görevleri ile kullanıma girmiştir. Türkçede bu görev bu görev için belirtisiz ad tamlamaları bulunduğu halde, (biçim yapısı, bilim ölçüsü, çevre sorunu vb.) +sal eki gittikçe yaygınlaşarak bu tamlamanın yerini almaya başlamıştır: biçimsel (yapı), bireysel (durum), duygusal, geleneksel, parasal, ruhsal gibi.
Ayrıca yalnız adlardan değil, fiil kök ve gövdelerinden de sıfatlar yapmıştır: düşünsel, eğitsel, görsel, işitsel vb. Bu ekin Türkçedeki "kumsal" ve "uysal" sözleriyle bir bağlantısı yoktur.
33. SI / SU ( < ET. + sı-g): Eski Türkçedeki birleşik + sıg ekinin Türkiye Türkçesine uzanmış bir kalıntısıdır. "Benzerlik, yakınlık, andırma "işlevinde bazı örnekler bırakmıştır: aptalsı, çocuksu, bulanıksı, erkeksi, kadınsı gibi.
34. +Sık / +SUk: Bu ek de Türkiye Türkçesi için ölü bir ektir. Dilimizde eski dönemlerden kalma birkaç örnek bırakmıştır:
ağlamsık "ağlamaklı", bağırsuk "merhametli", sumsuk "yumruk", sümsük "uyuşuk, mıymıntı", yüksük gibi.
35. +SIL / + SUL( < + sI- L): Addan sıfatlar türeten bu birleşik ek ek de ölü eklerdendir: damaksıl "damakla ilgili", yoksul gibi
36. +SIZ/ + SUZ: +LI / + LU ekinin karşıtı olan bu ek adlardan sıfat, ad ve zarf türeten çok işlek bir ektir: a) Acısız (ameliyat) , anlamsız (söz), bilgisiz (memur), uykusuz (gece) vb.
b) Aynasız, arsız, bacaksız, densiz, ıssız ( < idi+siz "sahipsiz), hırsız vb,
c) Acımasız davranmak, ölçüsüz konuşmak, sevimsiz olmak, uykusuz kalmak vb. Bu ekle oluşan sözler zarf olarak da kullanılır.
d) SIZ / SUZ eki, yer yer eş anlamlı pekiştirme sıfatları da türetir: anasız babasız, işsiz güçsüz, sessiz sedasız gibi
e) Bu ek, yabancı sözleri Türkçeleştirme ve terim yapma konusunda Arapça gayr-, bila-, la-, Farsça bi- ve na gibi "yokluk eklerinin yerini de tutmuştur: gayrimahdut / sınırsız, bilafasıla / aralıksız, naçar / çaresiz gibi.
f) Bu ek, +IN / +UN vasıta durum ekiyle genişletilerek +SIZIN biçimiyle zarf türeten bir ek olarak da kullanılır: ansızın, bilmeksizin, durmaksızın, oturmaksızın vb.
g) +LIK/ +LUK soyut ad türetme ekiyle birleşen +SIZ/+ SUZ sıfatlardan, soyut adlar türetir: acımasızlık, başarısızlık, doyumsuzluk, düzensizlik, ilgisizlik gibi.
37. +Ş: Eskiden beri kullanışı çok dar olan ölü bir ektir. Daha çok küçültme yoluyla "sevgi" ve "okşama" bildirir: Aliş, Haviş, Memiş, Maviş gibi,
38. +ŞAR: Ünlü ile sonuçlanan sayı adlarından üleştirme sıfatları yapar: ikişer, altışar, yedişer gibi.
39. + (I)T / + UT: addan birkaç ad ve sıfat türetmiş, işlevi açık olmayan bir ektir: dikit, eşit, karşıt, yaşıt gibi.
40. +TI / TU: Bu ek de yalnız birkaç kelime bırakmış ölü bir ektir. İşlevce, eklendiği söze + INTI ekine koşut olarak aşağılama, küçük görme anlamı verdiği sanılmaktadır: elti, tortu, pırtı, pinti gibi.
Ekin bilinen asıl görevi, ses yansımalı ikinci köklerden adlar türetmektir: ciziltı, çatırtı, dırıltı, gümbürtü, koşultu, sızıltı gibi.
41. + (I)Z / + (U)Z: Adlarda ve sayı adlarında "ikilik" ve "çokluk" gösteren çok eski, ölü bir ektir. Türkiye Türkçesine eklendiği sözlerle birlikte kalıp halinde uzanagelmiştir: beniz, boynuz, diz, geniz, ikiz, üçüz, göğüs (kögüz), beşiz gibi
B.FİİLDEN AD TÜRETEN EKLER
Fiilden ad türeten ekler fiil kök ve gövdelerine getirilen eklerdir. Fiilden ad türetme eklerinin bir bölümü her fiile gelebilen ve onlardan hareket adları türeten eklerdir: alma, okuma, görme; bilmek, saçılmak; düşünüş, bekleyiş gibi
Bu gruba giren eklerin bir bölümü de fiilden somut ve soyut nesne adları türeten özel eklerdir. Bunların bir kısmı çok işlek canlı ekler olduğu halde, bir kısmı da artık işlekliğini çoktan yitirmiş olan eklerdir. Başlıcaları şunlardır:
1. -(Y) A: Çok eski bir zarf-fiil ekidir; kalıplaşma yoluyla bazı adlar oluşturmuştur:
çevre ( < çevir-e), öte, "öt-:geçmek", kese, aya, sapa, yara gibi.
Ekin tarz bildiren zarf-fiil olarak kullanılışı için sayılı birkaç örnek gösterilebilir:
destekleşe, ortaklaşa, nöbetleşe gibi.
2. -(Y)ACAK: Bu ek de aslında tek veya çok heceli geçişli ve geçişsiz fiillerden sıfat-fiiller kuran bir ektir: açacak anahtar, bakacak kimse, bekleyecek mal gibi.
Ancak, zaman içinde sıfat tamlamalarındaki isim ögesinin düşmesiyle sıfatlar kendi başlarına kalıcı adlar oluşturmuştur: alacak, çekecek, giyecek, inecek gibi.
3.-AÇ, -Ç: Eklendiği fiildeki hareketi gerçekleştirme niteliğinde bazı adlar türetmiş eski bir ektir: güleç, dürteç, gömeç, yamaç, tıkaç gibi.
Bu ek "bir şeyi yapan" anlamıyla bazı alet adı terimlerin yapımında kullanılarak canlandırılmak istenmiştir: bağlaç, büyülteç, donduraç, kaldıraç, sarkaç, toplaç, sayaç, tümleç gibi
4.-aGAN /- AĞAN: Genellikle fiilin gösterdiği işi "adet halinde sürekli olarak" veya "çokça yapanı gösteren" sıfatlar türeten bir ektir: artağan, durağan, gezegen, kayagan, olağan vb. yer yer bu sıfatların adlaştığı da görülür:burağan, gezegen, yatağan gibi
5. -AK ( < GAK): Bir alışkanlığı gösteren sıfatlar, bir işin yapıldığı yeri gösteren adlar ve alet adları türeten işlek bir ektir: a) bitek "verimli", dönek, gevrek, kaçak, korkak, parlak, ürkek, sulak gibi.
b) barınak, batak, durak, kavşak, konak, sığınak, tapınak gibi.
c) bıçak, elek, kapak, orak, ölçek, süzek, tekerlek, uçak, yatak gibi.
Bu ek çapak, dilek, dirsek, tırnak, yığınak, yumak, yutak gibi bazı somut ve soyut adlar da türetmiştir.
6. -AL / -L: Fiilden sıfat ve isimler türeten eski bir-l ekinin kalıntısı durumundadır. Dilimizde andaval, aval, şaşal, şapşal gibi özür bildiren sıfatlar bırakmıştır. Bunların - Ak küçültme ekiyle pekiştirilmiş türleri de vardır: apşalak, avalak gibi.
7. -ALAk ( < -ALA-K): -Ala- yineleme ekinin genişletilmesinden oluşan bu ek de işlek değildir. "Art arda yapılma" niteliği taşıyan birkaç sıfat ve ad bırakmıştır: asalak, çökelek, yatalak gibi.
8. -ALI ( < gALI): Fiil kök ve gövdelerinden süreklilik gösteren "bir zamandan beri" anlamı veren zarf-fiiller türetir. Olumsuzluk eki de alabilen işlek bir ektir: açalı, açmayalı, gideli, gitmeyeli, gibi.
-Alı eki, anlam pekiştirmek üzere, öncesine şahıs ekleri almış görülen geçmiş zaman ekleri de getirilerek de kullanılır: bildim bileli, çıktım çıkalı, döndüm döneli, gitti gideli gibi.
9. -AM: Dilimizde birkaç kelime bırakmış olan ölü bir ektir. İşlevi de pek açık değildir. Daha çok bir bütünün parçasını oluşturma işlevinde olduğu düşünülebilir: buram ( buram buram ter dökmek), görkem, koçam / koşam, tutam, yordam gibi.
10. –AMAK ( < -A-MAK): -A ve -MAK mastar ekinin kaynaşmasından oluşan ek, daha çok fiilden “yer, yöre” veya “aralıklarla yapılma” kavramında adlar türetmiştir.
Basamak, gezemek, kaçamak gibi.
11. –(Y) AN: geçişli ve geçişsiz bütün fiillerden sıfat-fiil türeten çok işlek bir ektir.
Açan, atan, başlayan, biten, dönen, döndüren, kazanan gibi.
Ekteki zaman göstereme işlevinin körelip kalıplaşmasıyla kalıcı adlar da oluşturmuştur:
Alan, çapan, çağlayan, çırpan, doğan, kalkan, kapan gibi vb. gibi bunların birleşik söz niteliği taşıyanları da vardır: Ağaçkakan, böcekkapan, çöpçatan, dalgakıran, yelkovan gibi.
Bu işlek ekten terim yapımında ve bazı Arapça, Farsça sözlerin Türkçeleştirilmesinde de yararlanılmıştır.
Bilinmeyen, birleşen, bölen, çarpan, tamlayan, bakan gibi.
12. –ANAK: somut ve soyut anlamlı bazı adlar bırakmış olan ölü bir ektir.
Boğanak “fırtına”, değnek, biçenek, gelenek, görenek, sağanak, yığınak ( < yıg-anak) gibi.
Bu ek, düzenek “mekanizma”, itenek “piston”, olanak, tutanak gibi.
13. –(y) ARAK ( < -(y)A-RAK): tek ve çok heceli bütün fiil kök ve gövdelerine –A zarf-fiil ve –rAK ekinin getirilmesinden oluşmuş çok işlek bir zarf-fiil ekidir.
Aşarak, bakarak, belleyerek, inerek, söyleyerek, yılmayarak gibi.
14. ASI ( < -GA+SIG): eski Anadolu Türkçesinde çok işlek olan ve sıfat fiiller türeten bu ek, Türkiye Türkçesine ancak kalıntı durumunda ve kargış niteliğinde bazı sözlerle uzanabilmiş, işlekliğini yitirmiştir: Boyu devrilesi, çatlayası, gözü çıkası, geberesice gibi.
Ekin yalın ya da yönelme durum ekiyle genişletilmiş zarf görevi yapan türleri de vardır.
Ata binesi gel-, atlayası gel-, çıldırası gel-, doyasıya ye- gibi.
15. –CA: dönüşlü fiillerden bir oluş ve kılışın sonucunu bildiren adlar türetir: örnekleri sayılıdır: Düşünce, eğlence, söylence, sürünceme gibi.
16. –Ç: Dönüşlü fiil gövdelerinden somut ve soyut adlar türeten çok işlek bir ektir. İşlevi, fiildeki iş işlevi yapanı, yapılan işi ya da fiildeki oluş ve kılışın nitelik ve özelliğini göstermektedir: Gönenç, güvenç, iğrenç, inanç, kazanç, korkunç, sevinç, utanç vb.
İşlek bir ek olduğu için, bu ekten yeni türetmelerde çok yararlanılmıştır: avunç “teselli”, basınç “tazyik”, bilinç “şuur”, dayanç “direnme, mukavemet”, kıvanç “iftihar”, sapınç “yolunu şaşırma, dalâlet” üşenç “tembellik” gibi.
17. –DıkçA /-DUkçA : ( < - DIk /-DUk + çA): Çok işlek bir zarf- fiil ekidir. Görülen geçmiş zaman ekinin + çA eşitlik durumu ekiyle kaynaşmasından oluşmuştur. Görevi, bir işin “art arda” veya “belli aralıklarla işlendiğini” göstermektir: baktıkça, çalıştıkça, düşündükçe, elendikçe, geldikçe, işlendikçe, kaybolmadıkça, savruldukça, yorulmadıkça vb.
18. –DıktA/-DUktA( < -DIk+tA): -DIk/-DUk sıfat- fiil ekiyle bulunma durumu ekinin kaynaşmasından oluşmuştur. Fiildeki oluş kılışın zamanını belirleyen zarf- fiiller türetir: aldıkta, okudukta gibi.
Ancak, günümüz Türkiye Türkçesinde bu ek, araya bir iyelik ekinin girmesiyle kullanım canlılığı kazanmıştır: Aldığında, baktığında, içeri girdiğinde, karşılaştığımızda, okuduğumuzda, yerleştiklerinde gibi
19.-GA: Fiilin gösterdiği işten etkileneni veya bir oluş ve kılışın sonucunu gösteren bu ek, sınırlı sayıda sıfat ve adlar türetmiştir.
bölge, dalga, damga, gölge( < köli-“koyulaşmak, karanlıklaşmak”, kavurga, kısa(
Bu ekle çizge “grafik”, çizelge “cetvel”, dizge “sistem”, gösterge, sömürge gibi bazı yeni adlar da türetilmiştir.
20. -GAÇ; -GIÇ: Genellikle –n-ve-r- çatı eki almış fiil gövdelerinden ad ve sıfat türetir. Ad olarak daha çok araç-gereç adları yapmıştır: burgaç, “anafor”, çevirgeç “şalter”, dayangaç “değnek”, kıskaç, salıngaç, süzgeç, yüzgeç vb
Sıfat olarak eklendiği fiildeki anlamla ilgili huy bildirir: alıngaç, eringeç, utangaç, üşengeç gibi
Fiilin gösterdiği işi yapanı veya bu işten etkileneni gösteren –gIç eki de üç beş örnek vermiştik.
Başlangıç, bilgiç, dalgıç, körgüç sorguç, yargıç, gibi.
21. -GAN: Fiil kök ve gövdelerinden “alışkanlık” sıfatları türeten işlek bir ektir: Alıngan, çalışkan, çekingen, değişken, dönüşken, girişken, ısırgan (otu), konuşkan, saldırgan gibi.
22. –GI / GU: Alet adları ile somut, soyut adlar türeten işlek bir ektir: Askı, atkı, burgu, kaşağı; biçki, içki; övgü, tepki gibi.
23. –GIN / -GUN: genellikle tek heceli fiil köklerinden pekiştirilmiş anlamında sıfatlar türeten işlek bir ektir:
Azgın, bezgin, bitkin, dalgın, düşkün, gergin, kızgın, olgun, seçkin, şaşkın, üzgün, yorgun gibi.
24. –I / -U ( < - (I)G / -(U)G): ünsüz ile biten tek heceli fiillere gelen bu ek, Eski Türkçede fiilden ad türeten –g ekinin erimesi ve aradaki bağlantı ünlüsünün kökle kaynaşmasından oluşmuştur. İşlevce, fiilin gösterdiği işin sonucu olan somut ve soyut adları ile sıfatlar türetir: a) çakı, çatı, çırpı, dizi, dolu, dürtü, kapı, yazı, götürü, ölü, sürü, yazı, öneri, sızı gibi.
b) Acı, aşırı, ayrı, eğri, dolu, eksi, kuru, şaşı gibi.
Ünlü ile biten fiil köklerine gelen –g ad türetme eki eriyip kaybolduktan sonra, fiil kökleri ile bu köklerden kurulan adlar aynı ses yapısına girmişlerdir. Dilimizde aynı ses yapısına girmişlerdir. Dilimizde aynı ses yapısında hem adların hem fiillerin bulunması bundandır: Acı- / acı ( acı-g), ekşi- / ekşi, kuru- / kuru, damla- / damla gibi.
25. -(y)ICI / -(y)UCU ( < -GU+ÇI): Her türlü fiil kök ve gövdelerinden fiilin gösterdiği iş yapan, eden anlamında ad ve sıfatlar türetir: a) Ad olarak; bakıcı, binici, bölücü, çekici vb.
b) Sıfat olarak; atıcı, ağlatıcı, ezici, kırıcı, patlayıcı, uyarıcı vb.
26. -LK / -UK, -K (ET -yUK): Geçişli, geçişsiz tek ve çok heceli bütün fiillerden sıfat ve adlar türeten çok işlek bir ektir:
a) Sıfat olarak fiilden "yapılmış, bitmiş" anlamında -mış / muş denkleşen sıfatlar kurar:
açık, artık, batık, bitişik, uyanık, yanık gibi.
Bu sıfatlardan bir bölümü de insan huy ve kişiliğini belirten aşağılama sıfatlarıdır: alçak, alık, bunak, çevik, uyuşuk gibi.
Bu ek, bitmişi gösteren edilgen anlamlı sıfatlar da türetmiştir: ayık, atık, bozuk, bölük, delik, eşik, sökük, yırtık gibi.
b) Ad olarak tamamlamış, bitmiş bir işin ürününü gösterir: aşık, bölük, buçuk, buyruk, dilek, emzik, katık, konuk, oyuk, sarık gibi.
ekten, Arapça ve Farsça sözlerin Türkçeleştirilmesinde ve terim yapımında da yararlanılmıştır: açık "sarih", bakışık "mütenazır", bitişik "muttasıl", eğik "mail", tanık "şahit" gibi.
27. -(y)IP / -(y)UP: Fiildeki oluş ve kılıştan biraz önce ya da onunla aynı zamanda yapılan işi gösteren zarf-fiiller türetir:
açıp (bak-), atlayıp (kurtul-), düşünüp (dur-), yanıp yakıl gibi.
Fiilin gösterdiği işin sürekli olması ya da art arda yinelenmesi durumunda, zarf-fiil de art arda yinelenir. Bu yinelenmede ya aynı fiil tekrarlanır yahut da eş veya zıt anlamlı iki ayrı fiilin zarf-fiili yan yana gelir:
alıp alıp götür-, durup durup hatırla-, dönüp dönüp bak-, dönüp dolaşıp gel- gibi.
28. -(y)IŞTA, -(y)IŞINDA / -(y)UŞUNDA ( < -(y)IŞ+I+N+dA):
-(y)IŞ / -(y)UŞ ad fiil ekinin bulunma durum ekiyle genişletilerek yahut da iki ek arasına iyelik ekleri getirilerek oluşturulmuş bir zarf-fiil ekidir."-dığı zaman" anlamındadır: çıkışta "çıkınca", dönüşte, dönüşümde, gelişimde, gelişinde gibi.
29. -İKEN / -KEN, -(y) KEN ( <ER-ÜR-KEN):< em>Eski Türkçedeki er- fiilinden gelen i-ek fiilinin zarf biçimidir. Ünlü uyumundan kaçınan bu ek, asıl fiilin gösterdiği işle aynı zamanda gerçekleşen zarf-fiiller yapar: açıklarken durakla-, anlatırken hatırla-, beklerken uyukla-, vb.
30. -M, (I)M / -(U)M: Çok kez geçişli, geçişsiz tek heceli, bazen de çok heceli sözlerden ad türeten işlek bir ektir. Başlıca işlevleri şunlardır: a) Fiilin gösterdiği işi ada çevirir: alım, bakım, çözüm, yatırım, yıkım gibi.
b) Oluş ve kılışın sonucu sonucunu gösteren soyut adlar türetir: akım, atılım; biçim, değişim, kalıtım, seçim, tutum vb.
c) Bir kezlik veya kısa sürelik oluş ve kılışı gösteren adların yinelenmesi yoluyla, o kılışı niteleyen sıfat ve zarflar türetir : adım adım say-, sürüm sürüm süründür-, bir içim vb.
ç) Kısa bir sürede veya bir kezde yapılan işleri adlandırır: bölüm, dilim, doğum, sayım, tutam gibi.
d) Tek tük geniş süreli adlar da türetmiştir: birikim, geç,m, sürüm, tutum gibi.
e) Ek, fiildeki oluş ve kılışın adı olarak kapsam genişliği taşıdığından, yeni söz ve terim yapımında büyük kolaylık sağlamıştır:
akım, deprem, devinim, eğilim, eğitim, güdüm, katılım, oturum, seçim gibi.
31. -MA: Fiilin gösterdiği oluş ve kılış durumları yalın birer iş olarak belirten adlar türetir. Fiilin olumlu olumsuz her türlüsüne gelebilir: a) Ad olarak; anma, anılma, anılmama, bakma, bakılma, bakışma, bakınma, bakışmama, şaşırma, yakıştırma gibi.
b) -Ma ekindeki oluş, kılış bildirme özelliğinin zamanla aşınmasından kalıcı adlar ortaya çıkmıştır: asma, bağlama, dolama, doğrama, düzme, koşma, uçurtma gibi.
c) Sıfat olarak; -ma adları bir oluş ve kılışı bir varlığa, bir nesneye "yapılmış olma " niteliği ile bağlayan sıfatlar da yapar:
asma köprü, basma kitap, katma değer, takma ad gibi.
ç) -ma ekiyle kurulmuş sıfatlardan sonra gelen adların atılmasıyla da bu sıfatlar kalıcı adlara dönüşebilir: bazlama, buğulama, çevirme, dolma, dondurma, haşlama, kavurma gibi.
Bu ek taşıdığı işlev özelliği dolayısıyla yabancı sözlerin Türkçeleştirilmesinde ve terim yapımında da işe yaramıştır: aktarma "iktibas", düzme "sahte", titreme "ihtizaz", benzeşme "asimilasyon", birleşme, bölme gibi.
32. -MACA ( <-MA+CA): Bu birleşik ek genellikle fiil kök ve gövdelerinden bir işin yapılma şartını ve tarzını belirten adlar türetir: atmaca, bilmece, bulmaca, yutturmaca gibi.
Ekin tek tük atmaca, boğmaca, çekmece gibi tümüyle adlaşmış örnekleri de vardır.
-Maca eki, adlar önünde sıfat ve zarf olarak da kullanılır: Düzmece Mustafa, kandırmaca pazarlık, kesmece karpuz, saymaca sayfa gibi.
33. -MAÇ / -BAÇ( < MACA): Ortaya koyduğu örneklere bakılınca -maca ekinden bozulmuş bir ek olduğu izlenimi veriyor:
atlanbaç > atlambaç, dolanbaç > dolambaç, saklambaç, saymaç, yırtmaç gibi.
34 .MAÇ < -MA aş: Aradaki şekil ortaklığına rağmen bu ek yukarıdaki -maç ekinden farklı bir yapıdadır. Bir sıfat tamlamasının kaynaşmasından oluşmuştur: bulama aş > bulamaç, sütlü al > sütlaç gibi
35. MADAN (< -MADIN): Eski bir -madın eki devamıdır. Şahsa ve zamana bağlı olmayan zarf-fiiller türetir: bakmadan, bilmeden, okumadan, söylemeden, yılmadan vb.
36. -MAK: Fiildeki soyut oluş ve kılışları adlandıran, onları ad biçimine sokan ektir. Fiillerin her türlüsüne gelerek geçici kılış adları türetir: açmak, açılmak, bilmek, iletmek, yatmak, yetişmek vb.
Bu ek kalıplaşma yoluyla bazı yiyecek, içecek, araç ve gereç adları da yapmıştır: başmak "ayakkabı", çakmak, ekmek, ırmak, ilmek. tokmak gibi.
37. -MAKSIZIN ( < -MAK+SIZ+ IN): Gösterilen üç ayrı ekin kaynaşmasından oluşan bu ek, nitelik ze tarz bildiren zarflar türetir:
açmaksızın (göndermiş), durmaksızın (yol almış), düşünmeksizin (yapmış) gibi.
38. -MAKTANSA ( < MAK+TAN+İSE): bu birleşik ek, fiildeki hareketin gerçekleşmesini zarf-fiildeki hareketin tercihine bağlayan ve "-acak yerde" anlamına gelen zarf-fiiller türetir: beklemektense, kızmaktansa, oturmaktansa, saklanmaktansa gibi.
39. -MALI (MA+LI): Bu ek, "fiilin gösterdiği işi üzerinde nitelik olarak taşıyan" anlamıyla sıfatlar türetir: işlemeli bluz, kurutmalı makine, oymalı çerçeve gibi.
40. -MAN: işlek olmayan bu ek, geçişli, geçişsiz fiil kök ve gövdelerinden "abartma" ve "süreklilik" anlamı taşıyan birkaç ad ve sıfat türetmiştir: azman "insan irisi, çok gelişmiş", ( < adam azmanı, kurt azmanı vb), değirmen, dalaşman "çok dolaşan, kötü huylu", kocaman, şişman, duman, yaman gibi.
Bu ekle "bir işi yapan" anlamında yeni bazı türetmeler de yapılmıştır: çevirmen, danışman, düzeltmen "düzeltici", eğitmen, öğretmen, sayman gibi.
41. -MAZ: -r, -ar, -ır / -ur sıfat-fiil ekinin olumsuz türüdür. Eklendiği fiilden "olumsuzluk" ve "süreklilik" anlamlı geçici sıfatlar türetir: aklı almaz iş, bulunmaz fırsat, çekilmez dert, çıkmaz sokak, inanılmaz durum, kaçınılmaz son, taşınmaz mal, tükenmez kalem vb.
Ek, olumlu ve olumsuz şekillerin yan yana gelmesiyle "çabukluk" gösteren zarf-fiiller de türetir: açar açmaz, alır almaz, çıkar çıkmaz, görür görmez, uyur uyumaz gibi.
Yer yer iki -maz'lı anlatımın yinelenmesine dayanan sıfatlar da yapılmıştır: açılmaz kapanmaz kutu, bitmez tükenmez iş, düşmez kalkmaz bir Allah, inilmez çıkılmaz yokuş vb.
42. -MAZLIK ( < - MAZ+LIK): Bu birleşik ek olumsuzluk bildiren soyut adlar türetmiştir: anlamazlık, aldırmazlık, bilinmezlik, dokunmazlık, saldırmazlık, uyuşmazlık, yetmezlik vb.
43. -MIK / MUK: İşlek olmayan bir ektir. Tek ya da çok heceli geçişli fiillerden, daha çok "artıklık", "küçüklük" ve "parça" anlamlı adlar türetmiştir: boğumuk "gerdanlık", cırmık "tırnak izi", çitmik "çiltim, küçük parça", ilmik, kısmık "pinti", kıymık, tırmık vb.
44. -MIŞ / -MUŞ: Geçişte bitmiş ve tamamlanmış işleri gösteren sıfat-fiiller türetir: açılmış zarf, bitmiş iş, çalınmış kitap, görülmemiş olay gibi.
Ekteki zaman kavramının aşınması ile bazı kalıcı adlar oluşmuştur: dolmuş, ermiş, Durmuş, geçmiş, okumuş, Satılmış, yemiş vb.
45. -N, -(I)N / -(U)N: Fiilin gösterdiği işin sonucu veya ürünü anlamında adlar, seyrek olarak da sıfatlar türete bir ektir:
akın, ekin, düğün, düzen, gelin, güven, sökün, talan, yığın, tütün vb.
Basın, yayın, dizin, ışın, sayın, sorun, yoğun gibi sözler, dilimizdeki Arapça kelimelere karşılık olarak bulunmuş yeni sözlerdir.
Bu ek, bütün, dolun (ay), kesin, uzun, yoğun gibi bazı sıfatlar da türetmiştir.
46.-TI / -TU / -(I)NTI / -(U)NTU: -en ve -r ile biten geşişsiz fiil gövdelerinden somut veya soyut adlar türeten çok işlek bir ektir. İşlevi şu noktalarda özetlenebilir: a) Fiilin gösterdiği işin sonucu olan somut ve soyut adlar türetir:
akıntı, bulantı, çıkıntı, gezinti, girinti, kabartı, kaşıntı, kırıntı, sığıntı, toplantı gibi.
b) Aralıklı olarak tekrarlanan işi veya sürekli kılışı gösteren adlar türetir: alıntı, çalkantı, çarpıntı, esinti, gezinti, inilti, sarsıntı gibi.
c) Bir işin sonucu olarak ortaya çıkan "parça, kalıntı, bölüm, artık" anlamı veren adlar türetir:
birikinti, bölüntü, dökültü, çöküntü, kırıntı, serpinti, yaşantı gibi.
ç) Bu ekle türetilmiş adlar içinde insan sağlığı içinde insanın huy ve tabiyatı ile ilgili olanları da vardır. Huy ve tabiyat gösterenlerde bir aşağılama göze çarpar: bıkıntı "usanç", boğuntu "güç nefes alma", ezinti mide ezintisi", ıkıntı, irkinti, kazıntı, kuruntu, özenti vb.
Bu ekle kurulmuş adlardan alıntı "iktibas", ayırtı "müans", ayrıntı "teferruat", belirti "alamet", görüntü "imaj", saplantı "idefiks", yaşantı vb. 'leri dilimize doğu ve batı dillerinden geçmiş yabancı sözlere karşılık olmak üzere türetilmiş sözlerdir.
47. -R, -AR, -(I)R / -(U)R: Geniş zaman sıfat-fiilleri türeten işlek bir ektir.
a) Eklendiği fiilin gösterdiği işi bir özellik olarak her zaman üzerinde taşıyan sıfatlar türetir:
akar su, atar damar, bakar kör, çalar saat, döner sermaye, güler yüz, taşıma mal, yazar kasa vb.
b) Dönüşlü ve edilgen çatılarda sıfatlar türetir: kendi kendine açılır kapı, çekilir dert, imrenilir iş, okunur kitap, yaşanır yer vb.
Bu sıfatlar ikilemeli olarak da kullanılabilir: açılır kapanır köprü, gelir geçer günler, konar göçer insanlar, okur yazar kimse, yanar döner renk vb.
c) Zamanla bu sıfat-fiilin önündeki adların atılması ve sıfat-fiildeki zaman gösterme işlevinin aşınmasıyla kalıcı adlar oluşmuştur: açar "anahtar", bilgisayar, döner, çıkar, gelir, gider "masraf", keser, okur, yatır, yazar gibi.
48.1.-(y)ış / -(y)uş; 2.-ş, -(ı)ş / -(u)ş: Bu eklerden birincisi tek ve çok heceli fiil kök ve gövdelerinden, yapılan işin tarzını bildiren geçici kılış adları türetir: alış, anlayış, bakış, bekleyiş, direniş, direnmeyiş, gerileyiş, gözleyiş, okuyuş, saklayış, yönlendiriş gibi.
Kullanımda şekil ayrılığı da gösteren ikincisi ise, fiil kök ve gövdelerinden "bir işin sonucu" ve "ürünü" olan somut ve soyut kalıcı adlar türetir:
alkış, bağdaş, bağış, biliş, çöküş, dikiş, dönüş, geviş, giriş, kargış, oynaş, savaş, yağış, yanlış vb.
49. -T, -(ı)T / -(U)T: Geçişli, geçişsiz tek ve çok heceli fiillerden ad türeten ve örnekleri sınırlı olan bir ektir. Fiilin gösterdiği işin ürünü olan nesne ve yiyecek adları ile birkaç yer adı bırakmıştır.
art( < ar-"dolaşmak"),ayırt, binit, düşüt" düşük",geçit,kavut "kavurga",kurut "kurutulmuş süt,yoğurt",öğüt,suvat "su yalağı",umut gibi.
Dilimizi Türkçeleştirme çalışmaları sırasında türetilen anıt, bölüt, kesit, konut, komut,koşut,ölçüt,özet,sarkıt soyut,taşıt,yakıt gibi sözlerle bu eke bir canlılık kazandırılmıştır.
50.-V,-(A)V:Oğuz lehçesine değil, Kıpçak lehçelerine özgü bir ek türüdür. Ancak, dil devriminin başlangıç yıllarında, o lehçelerdeki örneklerine bakılarak birkaç kelime türetilmiştir: görev, işlev, ödev, söylev, türev gibi
51.-(A)Z:Bugün artık işlekliğini yitirmiş olan çok eski bir ektir. Varlığını yalnız günümüze kadar gelebilmiş sözlerde görüyoruz. Bu ek çoklukla tek, kimi zaman da iki heceli geçişsiz(seyrek olarak geçişli) fiillerden "fiilin gösterdiği işi yapan veya yapılan işten etkilenen" anlamda ad ve sıfatlar türetmiştir.
a) Ad olarak: ayaz, boğaz,haylaz,söz( < sö-"söylemek")uz "usta,uzman",yıldız gibi.
b) Sıfat olarak örnekleri daha boldur: cılız,düz,koğuz,"çürümüş",kuduz,semiz,tıkız,titiz,ucuz,uyuz,yağız,yavuz,yanaz"kötü huylu" gibi.
C.ADDAN FİİL TÜRETEN EKLER
Bu gruba giren ekler, sayıca öteki gruplardaki türetme eklerinden daha azdır.Büyük bir çoklukla ad köklerinden, çok az sayıda da ad gövdelerinden türetmeler yapar.Başlıca şunlardaır: 1.+A-:Ünsüzler ile sonuçlanan tek heceli ad köklerinden geçişli ve geçişsiz fiiller türetmiştir.Çok seyrek olarak iki hecelilere de gelmiştir.
ada-,beze-,benze-( < beniz+e-),buda-,buna-,dile-,esne-,dişe-,gevşe( < geviş+e-)kapa-,kana-,oyna-,tüne-gibi.
+A eki ses yansımalı köklerden de cıbıla-,çağıla->çağla-,tısıla->tısla-,vızıla-gibi türetmeler yapmıştır.
2.+Al-( < + A-L-): Ünsüzle biten sıfatlardan "olma" bildiren sıfatlar türetir:
azal- "az olmak", bolal-, bunal-, daral-, dincel-, gencel-, körel-, yönel- gibi.
Bu ek, ünlü ile biten köklere, ünlüsünü yitirip yalnız -l olarak eklenmiştir: diril-, incel-, kısal-, kocal-, sivril-, ufal- gibi.
3. +AN -( < + A-N-): +A- ekinin -n- dönüşlülük ekiyle kaynaşmasından oluşmuştur. Ekte "olma" bildirme ve "yapılan işin yapana dönme" işlevi vardır: beğen-, dadan- ( < tat+a-n-), donan-, güven-, inan-, özen-, usan-, utan gibi.
4.+AR- ( < A-R-): "Yapma" gösteren ve birkaç örneği bulunan bir ektir: becer-, ever-, onar-, suvar- "sulamak" gibi.
5. +AR- ( < ER-): Renk adlarından ve bazı sıfatlardan daha çok "olma" bildiren fiiller türetir. Eski Türkçedeki er- "olmak" yardımcı fiilinin zamanla, birleştiği
adla kaynaşıp ekleşmesinden oluşmuştur: ağar-, başar-, bozar-, göğer-, göler- "göl gibi olmak", kızar-, onar-, yaşar-, yeşer- gibi
6. +AŞ- ( < + A-Ş-): +A- ekinin işteşlik eki -ş- ekinin kaynaşmasından oluşmuş bir birleşik ektir. "olma" bildiren bazı geçişsiz fiiller türetmiştir: dolaş-, güreş-, kamaş-, sarmaş-, uğraş-, yanaş- gibi.
7. +AT- ( < + A-T-): +A- ekiyle ettirgenlik eki -t-'nin kaynaşmasından oluşan ve "yapma" bildiren bir ektir. -t- ekindeki ettirgenlik işlevi körelmiştir: donat-, gözet-, ilet-, öğret-, yarat- yönet- gibi.
8. +DA-: Tek heceli birkaç ad dışında, ses yansımalı fiiller türetmiştir: alda-, iste- ( < iz+de-), ünde- "ünlemek", cıvılda-, fısılda-, gıcırda- ,kıpırda-, tıngırda-, sakırda- gibi.
9.+I-/+U-:Ünsüz ile biten bazı köklerden geçişli ve geçişsiz fiiller türetmiş olan çok eski ve ölü bir ektir: ağrı-, ( < agır+ı-), bayı- "zenginleşmek", berki-, doku-, ışı-, kaşı-, kuru-, kaşı-, taşı-, yavaşı-gibi
10.+(I) k-/+(U) k:"Oluş" bildirme özeliği ile Eski Türkçeden Türkiye Türkçesine uzanan, örnekleri çok sınırlı bir ektir: acık-(< aç+ık-),birik-,buruk-, gecik-, gözük-,yelik-,"koşmak" vb.
11.+ klr-/+kUr-: Ses yansımalı köklerden geçişli ve geçişsiz fiiller türetir: fışkır-,haykır-, hıçkır-, püskür-, sümkür-, tükür- gibi
12. +1.-:Ünlü ile biten sıfatlardan çok az sayıda "olma" bildiren fiiller türetmiştir: alçal- "alçak' taki -k' nin yumuşayıp erimesiyle ", eğril-, doğrul-, durul-, incel-, kısal-, küçül-, ufal- gibi.
13. +LA: Eski Türkçe döneminden beri Türk dilinin bütün kollarında çok işlek olan bir ektir. Bu ek, Türkiye Türkçesinde ad kök ve gövdeleriyle, ad soylu sözlerden çok yönlü türetmeler yapar. Başlıca işlevleri şunlardır: a) Eklendiği adın gösterdiği nesneyi veya niteliği başka bir nesneye yönelten geçişli fiiller türetir: ağırla-, arala-, avla-, bağla-, ertele-, gözle-, hazırla-, kutla-, mühürle-, sula- gibi.
b) Eklendiği adın karşıladığı nesnenin ortaya çıkmasını sağlayan ve "yapma" bildiren fiiller türetir: enikle-, istiflle-, kulunla- "kulun yavrusu doğurmak", kuzula-, paketle-, yavrula-, yumurtala- vb.
c) Adın gösterdiği nesneyi araç olarak kullanan fiiller türetir: aşıla-, avuçla-, ayakla-, bıçakla-, elle-, kaşıkla-, sapla-, tokatla-, ütüle-, yumukla- vb.
ç) Adın gösterdiği nesne ya da niteliği bir şeye katma, kazandırma, ekleme anlamı veren fiiller türetir: aşağıla-, büyüle-, demle-, dışla-, düzle-, ilaçla-, kötüle-, tuzla-, yağla- gibi.
d) Zaman adlarından zamanı içine alan fiiller yapar: akşamla-, sabahla-, güzle-, kışla-, yazla- gibi.
e) Bazı sıfatlardan ve yön gösteren adlardan "olma" bildiren geçişsiz fiiller türetir. İçlerinde geçişli olanları da vardır:
başla-, dışla-, eğrile-, gerile-, kötüle-, solla-, topalla-, ucuzla-, yavaşla- vb.
f) Ses yansımalı birincil köklerden yansımalı geçişsiz fiiller türetir: çatla-, fırla-, gıdakla-, horla-, hopla-, kekele-, ofla-, üfle-, vb.
g) Fiilden -Ak, -Ik / -Uk ekleriyle kurulmuş adlardan bir şeyin "ara ara " ya da "sürekli" olarak yapıldığını gösteren fiiller türetir: durakla-, didikle-, dürtükle, itekle-, savsakla-, sayıkla-, uyukla-, sürükle gibi.
h) Bu ek, dilimize girmiş yabancı sözlerin Türkçeleştirilmesinde çok işe yaramıştır: ayıpla-, billurlaş-, bordala-, hesapla-, bütünle-, çözümle-, denetle-, doğrula-, tanıkla-, uğurla-, yalanla- gibi. Bunlar ta'yip et, tebellür et, borda et, hesap et,
ikmal et vb. yabancı sözler için bulunmuş karşılıklardır.
14. +LAN- ( < + LA-N-) / + LAŞ- ( < +LA-Ş): +la- ekinin -n- ve -ş- dönüşlülük eklerinin kaynaşmasından "dönüşme, kendi kendine oluşma" bildiren +lan - ve +laş- birleşik ekleri doğmuştu: ayaklan-, canlan-, çöreklen-, dertlen-, evlen-, kanatlan-, kurtlan-, tüylen-, başkalaş-,v güzelleş-, kırlaş-, sertleş-, taşlaş- gibi.
15. +(I)MSA- / + (U)MSA- ( < +(I)M+SA- / + (U)M+SA-): Bir iyelik eki kalıntısı olduğu sanılan -m sesiyle +sa- istek ekinden oluşan bu birleşik ek, "öyle sayma, öyle görme" anlamında birkaç fiil bırakmıştır: benimse-, çoğumsa-, küçümse-, vb.
16. +(İ)R- / +(U)R-: Bu ekin ortaya koyduğu birkaç örnek, ses yansıtan tek heceli köklerden türemiş "yapma" bildiren fiiller görünümündedir: aksır-, bağır-, böğür-, hapşır-, ısır-, köpür-, öğür- vb.
17.+(I)RGA-: Pek az örnek veren bir ektir. "Gibi saymak, öyle saymak" anlamındadır:
azırga- "az saymak", esirge-, taşırga- "taşla zedelemek", yadırga gibi.
18. +SA-: "istek" bildiren ve işlek olmayan bir ektir. İşlev bakımından:
a) Eklendiği ada karşı bir istek, bir ihtiyaç bildiren bazı fiiller türetmiştir:
boğasa-, erse-, koçsa-, tekese-, susa- gibi.
b) "Gibi görmek, gibi saymak" anlamında fiiller türetilmiştir: çiğse- "soğumak", çirkinse-, "çirkin bulmak",çoksa-, garipse-,"garip karşılamak", gerekse-, ıraksa-, umursa- vb.
19.+ sI-: Bir üstte verdiğimiz +sA- ekiyle görevdeş bir ektir.Belki de +sA>+sI- biçiminde bir ünlü daralmasıyla oluşmuştur.İşlevi bakımından yine: a) İstek bildiren geçişli fiiller türetir: boğası- "inek için boğa istemek", buğrası- "dişi deve için erkek deve istemek", ersi-, "erkek istemek", göresi- "görmek istemek", tekesi- "dişi keçi için teke istemek" gibi.
b) Sıfatlardan "gibi görme, gibi sayma" anlamında fiiller türetir: ayrıksı- "başkalaşmak", çiğsi-, güçsü-, ıraksı- vb.
Bunlardan bazıları -n- dönüşlülük ekiyle de pekiştirilmiştir: arsın- "utanır gibi olmak", ayıpsın- "ayıp gibi görmek", azsın- "az bulmak", çoksun- "çok bulmak", güçsün- "güç olarak kabullenmek", kolaysın- "kolay saymak", zorsun- "zor olarak görmek" vb.
Ç.FİİLDEN FİİL TÜRETEN EKLER.
Bunlar fiil kök ve gövdelerinden fiil türetmek için kullanılan eklerdir. Bunlardan bazıları, eklendiği kökle kaynaşarak kökün ayrılmaz bir parçası durumuna gelmiştir. Bazıları da daha eski bir ekin uğradığı ses değişmesi ile oluşmuştur. Bu grupteki ekler nitelikleri bakımından ikiye ayrılır:
1. Tıpkı öteki yapım ekleri gibi, eklendiği fiilde kök ve anlam değişmesi yapan eklerdir: serp- / serpele-, kalk- / kalkı- gibi.
2. Eklendikleri fiillerin anlamlarında köklü birer değişiklik yapmayan, yalnızca fiilin özne ve nesneyle bağlantısında durum değişikliği yapan ekler, yani etkeleridir: bak- / bakın-, bakıl-, bakış- gibi.
Türkiye Türkçesinde fiilden fiil üreten başlıca ekler şunlardır:
1.-A-: Pekiştirme görevi ile kullanılan ve pek seyrek örnekler veren bir ektir: aş- / aşa- "alt etmek, yenmek", ır- / ıra- "uzaklaştırmak", tar- / tara- "dağıtmak", tık- / tıka- gibi.
Bu ek -AmAk ve -Agan gibi bazı ekler içinde de varlığını sürdürmüştür: basamak ( < bas-a-mak), kaçamak, tutamak; akağan "çabuk akan", gezeğen, güleğen vb.
2.-ALA-: Fiilin gösterdiği işi kısa aralıklarla yineleme görevinde bir ektir. Örnekleri oldukça yaygındır: eşeele-, gevele-, ötele-, kakala-, serpele-, sirkele-, tepele- vb.
3. -AR-: Geçişsiz bazı fiillerden geçişli fiiller türeten bir ettirgenlik ekidir: çıkar-, gider-, kopar-, onar- gibi.
4. - DIR- / DUR- ( < -T- UR): iki ayrı ettirgenlik ekinin kaynaşmasından oluşmuştur. Ünlü ve ünsüz uyumlrına giren işlek bir ektir. Geçişli geçişsiz fiil kök ve gövdelerinden "oldurma" ve "yaptırma" bildiren geçişli fiiller türetir: açtır-, bildir-, böldür-, doldur-, ezdir-, gezdir-, kazdır-, kondur-, yazdır-, yüzdür gibi.
Ek, bazı kuruluşlarda ettirgenlik işlevini yitirerek kökle kaynaşmıştır: aldır- "ilgi göstermek, önem vermek", aldırma-, andır- "benzemek", çıldır-, tuttur- gibi.
5.-I- / -U-: -A- eki gibi pekiştirme görevinde bir ektir. Ancak birkaç örneği vardır: bürü-, kalkı- "sıçramak", kazı-, sancı-, sürü- gibi.
6.-K-, -(I)K- / -(U)K-: Tek heceli fiil köklerinden pekiştirme fiil kökleri türetir. Bazı örneklerde ek kökle kaynaşmış olarak "dönüşlülük" görevi üstlenmiştir.
Örnekler arasında bağlantı, ünlüsü düşmüş olanlar da vardır: acık-, ayık-, görük-, kalk-, kanık-, kırk-, kork-, sark-, tezik- gibi.
7. -(I)L- / -(U)L-: kullanım alanı çok geniş bir ektir. Genellikle ünsüzle, yer yer de ünlüyle biten fiil kök ve gövdelerinden "olma, yapılma" bildiren edilgen fiiller
türetir: açıl-, aşıl-, basıl-, çakıl-, dikil-, geril-, gömül-, vurul-, yakıl-, aşırıl-, durdurul-, götürül-, kocal-, küçül-, seyrel-, ufal- gibi.
8. -MA-: Fiil kök ve gövdelerinden olumsuz anlamda yeni fiiller türeten ve her fiile gelebilen çok işlek bir ektir: atma-, bilme-, birikme-, buluşma-, dinletme-, kalama-, yıldırma- vb.
9.-N- / -(I) N- / - (U)N: Türkçenin en eski dönemlerinden beri kapsamlı kullanım özelliği taşıyan işlek bir çatı ekidir. Genellikle dönüşlülük bir ünlem veya -l
ünsüzü ile biten fiillerden sonra edilgenlik bildirir: alın-, bakın-, boşan-, çekin-, dilen-, dövün-, gezin-, kaçın-, sevin-, yaylan-, inan-, başlan-, delin-, dolan-, işlen-, izlen-, yürün- gibi.
10. –(I)R- / -(U)R: -Ar ekiyle eşit görevdedir. Yalnız onun gibi körelmiş bir ek değil, işlek bir ektir. Temel görevi ettirgenlik fiilleri türetmektir: Aşır-, batır-, doyur-, düşür-, geçir-, kaçır-, pişir-, uçur-, yatır gibi.
Yer yer ekin ettirgenlik işlevini yitirerek eklendiği fiile yeni bir anlam verdiği olur.
Aşır- “çalmak”, ayır-, doğur-, kaçır-“delirmek”, sömür-, şaşır vb.
11.-(I)Ş- / - (U)Ş-: Birbirinden farklı birkaç işlev yüklenmiş olan işlek bir çatı ekidir.
a) ekin asıl işlevi fiilden işteşlik görevinde yeni fiiller türetmektir.
Buluş-, boğuş-, çekiş-, dövüş-, sözleş-, ağlaş-, bekleş-, doluş-, kaçış-, koşuş vb.
b) ek, “kendiliğinden oluş” bildiren fiiller de türetmiştir.
Alış-, bulaş-, dönüş-, geliş-, kızış-, sıkış-, uyuş-, yakış vb.
c)bu ekle kurulan fiillerden bir kısmında da ek kökle kaynaşarak çatı eki olmaktan çıkıp bir türetme niteliği kazanmıştır: barış-, çıkış-, iliş-, karış-, ulaş-, yapış-, yetiş- gibi.

devamını okuyunuz... >>

sözcükte yapı ve cümlede anlam ilişkisi

BASİT (KÖK) KELİMELER, TÜREMİŞ KELİMELER (=YAPIM EKLERİ)

Bir kelimenin basit (kök) kelime olup olmadığını tespit için yapılması gereken işteki mantık şudur: Bir kelime, artık bölünemeyecek duruma kadar, eklerden arındırılır. Son şekle basit kelime (kök kelime) denilir. Bunu görelim.

*AĞAÇLIK kelimesini inceleyelim:

AĞAÇ kelimesi ile AĞAÇLIK kelimesi arasında anlam ilişkisi olduğu için -LIK ekini atabilir ve bu ek için, yapım ekidir, diyebiliriz. Geride AĞAÇ kelimesi kalır. Bu kelimeyi de şu şekilde bölümleyelim: AĞ-A-Ç: Bu bölümlemeyi yapamayız. Çünkü, ekler bahsinde, yapım eklerinin köke anlamca bağlı kelime türetebileceğini söylemiştik. O halde; AĞ kelimesinden -A eki yardımıyla AĞA türetilemez. Çünkü; AĞ kelimesi ile AĞA kelimesi arasında anlam bağı yoktur. Yine AĞA kelimesinden -Ç eki yardımıyla AĞAÇ kelimesi türetilemez. Çünkü, AĞA kelimesi ile AĞAÇ kelimesi arasında anlam bağı yoktur.Bu gerekçelerden dolayı, bu kelimeyi AĞAÇ halinden aşağıya indirgeyemeyiz ve AĞAÇ kelimesi kök (basit) kelimedir, deriz.

* OKUL kelimesini inceleyelim.

OKU(mak) ile OKUL arasında bir ilişki bulunduğu için -L ekini atabilir ve ona yapım eki diyebiliriz. . Geriye OKU(mak) kalır. Bu kelimenin sonundaki -U sesini atıp, bu kelimenin kökü OKtur, diyemeyiz. Çünkü, böyle olması için -U sesinin yapım eki olması gerekir. Halbuki, OK ile OKU(mak) arasında anlam ilişkisi yoktur, bunun için de &#8211;U sesi yapım eki değildir. O halde bu kelimenin kökü OKU(mak)tır.

*İNAN(mak) kelimesini inceleyelim:

Bu kelimesinin kökü İN veya İN(mek) değildir. İNAN(mak) köktür. Çünkü, eğer bu kelimenin kökü İN veya İN(mek) olsaydı, AN seslerinin yapım eki olması gerekirdi. Halbuki İN veya İN(mek) kelimeleri ile İNAN(mak) arasında bir anlam bağı yoktur. O halde -AN sesleri yapım eki değildir ve İNAN(mak) kelimesi köktür.

YAPI BAKIMINDAN KELİMELER BAHSİNDE KELİME KÖKLERİ ÜÇ BAŞLIK ALTINDA İNCELENİR:

a)KESİNLİKLE FİİL OLARAK KABUL EDİLEN KÖK KELİMELER::

Dilimizde; iş, oluş ve hareket bildiren kelimelere fiil denilir. Sonuna hayali olarak (-mek, -mak) eki getirebildiğimiz ve iş, oluş, hareket bildiren kelimeler fiildir. Dilimizdeki fiiller, büyük bir çoğunlukla tek hecelidir. (Çift heceli fiillerimiz de vardır.) Fiillerimizin tamamı Türkçe'dir. gel-, koş-, yürü-, ye- sür-, kes-, sat-, uyu-, yık-, inan- vb.

b)KESİNLİKLE İSİM OLARAK KABUL EDİLEN KÖKLER:

Bu konuya çok dikkat etmek gerekmektedir. Yerleşik anlayışa göre, isim denildiğinde akla VARLIKLARI VE KAVRAMLARI BELİRTMEYE YARAYAN KELİMELER gelir: masa, sınıf, Ali, Atatürk, mart, sene, moral, zeka, düşünce vb. gibi. Halbuki, yapısı bakımından kelimeler bahsinde durum farklıdır. Kelimeler, yapı bakımından incelenirken, FİİL OLMAYAN KELİMELER İSİM (=İSİM SOYLU) KABUL EDİLİR. Bu son bilgiye dikkat edilmelidir.

Mesela, yansımalar ( miyav, hır, hav vb.) sıfatlar (yeşil, güzel, zayıf vb.), zarflar (sabah, az, sağ vb.) isim kökü kabul edilecektir.

c)ORTAK KÖKLER:
Dilimizde eşseslilik özelliği olan kelimelere ORTAK KÖKler eşsesli kelimelerle karıştırılır. Ortak köklerde eş seslilik özelliği olmakla birlikte, her eşsesli kelime ortak kök değildir.

Ortak kökler farklı kelime türleri olarak karşımıza çıkar ama, aralarında anlam ilişkisi devam etmektedir. Halbuki ortak köklerde bu durumu görevmeyiz. Eşsesli kelimeler arasında hiçbir anlam ilişkisi yoktur.

a)Ali GÜLdü.
b)Ali GÜL topladı.
Bu örnekte eşseslilik sözkonusudur. Çünkü (a) cümlesindeki GÜL(mek) bir hareketin adıdır. Halbuki (b) cümlesindeki Gül bir çiçek adıdır ve her ikisi arasında bir anlam bağı yoktur.

a)Ali duvarı iyi BOYAmış
b)İki kutu BOYA gerekir.
Bu örnekte, ortak kök özelliği vardır. (a) cümlesindeki BOYA(mak), fiildir. Bir iş yapıldığını belirtmektedir. (b) cümlesindeki BOYA ise bir inşaat malzemesinin adıdır. Bu iki kelime arasında anlam ilişkisi vardır. Çünkü BOYA(mak) işi, BOYA kullanılarak yapılmaktadır.

a)Kemal ile Metin yarın GÜREŞecek.
b)GÜREŞ sporunu çok severim.
Bu örnekte, ortak kök özelliği vardır. (a) cümlesindeki GÜREŞ(mek), fiildir. Bir iş yapıldığını belirtmektedir. (b) cümlesindeki GÜREŞ ise bir spor branşının adıdır. Bu iki kelime arasında anlam ilişkisi vardır. Çünkü GÜREŞ(mek) işi, GÜREŞ spor branşının gerçekleştirmesiyle yapılır.

a)Bize taş ATtı.
b)Bu AT yarışmayı kazandı.
Bu örnekte, ortak kök özelliği yoktur. Çünkü, (a) cümlesindeki AT(mak) kelimesi ile (b) cümlesindeki AT kelimesi arasında anlam ilişkisi yoktur.

2)TÜREMİŞ (GÖVDE) KELİMELER VE YAPIM EKLERİ:

Ekler bahsinden bu yana yaptığımız açıklamalar ve verdiğimiz örneklerden sonra, türemiş kelime hakkında bir görüş oluştuğunu sanıyoruz. Ancak konunun, tüm inceliklerini öğrenmek açısından örneklemelere ve mantık sunumlarına devam edeceğiz.

TÜREMİŞ (GÖVDE) KELİMELERDE DERECELENDİRME VARDIR:

Köklerden, yapım eki ile elde edilen yeni kelimelere, birinci derece türemiş kelimeler denilir. Bu söze göre, ikinci derece türemiş kelimelerin olması gerekir ki öyledir. Bir türemiş kelimeye, tekrar yapım eki getirip ikinci derece türemiş kelime elde edebiliriz.

* ZEYTİN-LİK (zeytin:yiyecek) -(zeytin-lik:zeytin yetiştirilen yer.)ZEYTİN=ZEYTİN-LİK: Anlam bağı var. ZEYTİNLİK kelimesi birinci dereceden türetilmiş bir kelimedir. Çünkü bir tane yapım eki (-LİK) var.

* ESKİ-Cİ-LİK: (eski: yeninin zıttı)-
( eskici: eski malları alıp satan kişi)
- (eskici-lik: eski malları alıp satma mesleğinin adı) ESKİ=ESKİ-Cİ=ESKİCİ-LİK. Kelimeler arasında anlam bağı var. O halde
-Cİ ve -LİK ekleri yapım eki. İki tane yapım eki olduğu için ESKİCİLİK kelimesi ikinci dereceden türemiş kelimedir.

TÜREMİŞ KELİMELERİ ELDE ETMEYE YARAYAN YAPIM EKLERİNİN, İŞLEVSEL (FONKSİYONEL) OLARAK GÖREVLERİ FARKLIDIR)

Dilimizdeki birçok kelime türetilmiş kelimedir. Bunların türetilmesi değişik köklerden olur. Bu durum yapım eklerinin İşlevsel görevlerini farklılaştırmıştır.

a)İSİMDEN İSİM YAPMA GÖREVİ OLAN YAPIM EKLERİ :

*ARKA-DAŞ:

Bu kelimenin kökü olan ARKA isim soylu bir kelimedir. Yani fiil değildir. ARKADAŞ kelimesi de isim soylu bir kelimedir. O halde, -DAŞ eki bir ismi tekrar isim haline getirmiştir. Bu tür yapım eklerine, yani isim kökünden tekrar isim türeten yapım eklerine isimden isim yapan ekler denilir. Yapım ekininin görevi, bir ismi tekrar isim yapmaktır. Şu kelimelerde de durum aynıdır.

* YOLCU
yol:kök isim
yol-cu: isim (yani fiil değil)
O HALDE
-cu:isimden isim yapan ek'tir.
Yolcu: isimden türemiş isim

* KONYALI
Konya:kök isim
Konya-lı: isim (yani fiil değil)
O HALDE
-lı:isimden isim yapan ek'tir.
Konyalı: isimden türemiş isim

AKŞAMLEYİN
akşam:kök isim
akşam-leyin: isim (yani fiil değil)
O HALDE
-leyin:isimden isim yapan ek'tir.
Akşamleyin: isimden türemiş isim

B) İSİMDEN FİİL YAPMA GÖREVİ OLAN YAPIM EKLERİ :

* BEYAZLAŞ(mak): Bu kelimenin kökü olan BEYAZ kelimesi isim soylu bir kelimedir; yani fiil değildir. Halbuki BEYAZ-LAŞ(mak) kelimesi bir fiildir. Demek ki isim soylu bir kelime olan BEYAZ kelimesine eklenen -LAŞ eki, isim olan kelimeyi fiil haline getirmiştir. İşte böyle, isim soylu olan kelimeleri, fiil haline getiren yapım eklerine, isimden fiil yapan ekler denilir. Şu kelimelerde de durum aynıdır:

* EVLEN(mek):
ev:kök isim
ev-len(mek): fiil
O HALDE
-len:isimden fiil yapan ek'tir.
EV-LEN(mek): isimden türemiş fiil'dir.

* GÖZ LE(mek)
göz:kök isim
göz-le(mek): fiil
O HALDE
-le:isimden fiil yapan ek'tir.
GÖZ-LE(mek): isimden türemiş fiil'dir.

* MİYAVLA(mak)
miyav: kök isim (yansıma)
miyav-la(mak): fiil
O HALDE
-la:isimden fiil yapan ek'tir.
MİYAV-LA(mak): isimden türemiş fiil'dir.

c)FİİLDEN İSİM YAPMA GÖREVİ OLAN EKLER:

*BİLGİ kelimesini inceleyelim:

Bu kelimenin kökü olan BİL(mek) fiildir. Halbuki BİLGİ kelimesi isim soylu bir kelimedir. Demek ki fiil kökü olan BİL(mek) kelimesine getirilen -Gİ eki, fiili, isim haline getirmeye yaramıştır. İşte böyle, fiilleri isim haline getirmeye yarayan yapım eklerine, fiilden isim yapan ekler denilir.

*YAZI
yaz(mak): fiil kökü
yazı: isim soylu kelime
O HALDE;
-I : fiilden isim yapan ek
YAZI: fiilden türemiş isim

SOLGUN:
sol(mak): fiil kökü
solgun: isim soylu kelime
O HALDE;
-GUN : fiilden isim yapan ek
SOLGUN: fiilden türemiş isim

d) FİİLDEN FİİL YAPMA GÖREVİ OLAN EKLER:

* BİLDİR(mek) kelimesini inceleyelim:

Bu kelimenin kökü olan BİL(mek) fiildir. BİLDİR(mek) kelimesi de fiildir. O halde, kök olan BİL(mek) kelimesine eklenen -DİR eki, fiili tekrar fiil haline getirmiştir. İşte böyle, fiili tekrar fiil haline getiren yapım eklerine, fiilden fiil yapan ek denilir.

*GÜLÜŞ(mek)
gül(mek): fiil kökü
gülüş(mek): fiilden türetilmiş fiil
O HALDE;
-ÜŞ : fiilden fiil yapan ek
GÜLÜŞ(mek) fiilden türetilmiş fiil

*UYUT(mak)
uyu(mak): fiil kökü
uyut(mak): fiilden türetilmiş fiil
O HALDE;
-T: fiilden fiil yapan ek
UYUT(mak) fiilden türetilmiş fiil

*ALIN(mak)
al(mak): fiil kökü
alın(mak): fiilden türetilmiş fiil
O HALDE;
-IN: fiilden fiil yapan ek
ALIN(mak) fiilden türetilmiş fiil

YAPIM EKLERİNİN ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ:

Türemiş kelimeleri elde etmeye yarayan yapım ekleri anlamsal açıdan farklılıklar meydana getirebilir: Aynı türden yapım ekleri, kelime türetirken, türettikleri kelimelere değişik anlamlar kazandırabilir.

* TUZLU kelimesi, TUZ kelimesinden türetilmiş bir kelimedir ve &#8211;LU eki, yapım ekidir. Bu ek, kelimeye TUZU GEREĞİNDEN FAZLA OLAN anlamı katmıştır. Aynı -LU ekini bir de şu kelimede görelim: SAMSUNLU. Bu kelime Samsun kelimesinden türetilmiş bir kelimedir ve -LU eki, yapım ekidir. Kelimeye SAMSUN'DA DOĞAN, SAMSUNDA YAŞAYAN anlamları katmıştır.

* KİTAPÇI kelimesi KİTP kelimesinden türetilmiş bir kelimedir ve -ÇI eki, yapım ekidir. Bu ek, kelimeye KİTAP SATAN KİŞİ anlamı katmıştır. Aynı eki bir de şu kelimede görelim: FIRSATÇI. Bu kelime FIRSAT kelimesinden türetilmiştir ve -ÇI eki, yapım ekidir. Kelimeye FIRSAT KOLLAYAN KİŞİ anlamı katmıştır.

* KİTAPLIK kelimesi, KİTAP kelimesinden türetilmiş bir kelimedir vee bu kelimedeki
-LIK eki, yapım ekidir. Kelimeye KİTAP KONULAN YER anlamı katmıştır. Aynı eki bir de şu kelimede görelim: DÜNYALIK. Bu kelime, DÜNYA kelimesinden türetilmiştir ve -LIK eki yapım ekidir. Kelimeye DÜNYA İLE İLGİLİ MAL; MÜLK anlamı katmıştır.





BİRLEŞİK KELİMELER

Yapısı bakımından dilimizdeki üçüncü tür kelimeler, birleşik kelimelerdir. Adından da anlaşılacağı gibi, bu tür kelimeler, iki farklı kelimenin kaynaşarak birleşmesiyle oluşurlar. Birleşik kelimelerin incelenmesinde iki husus öne çıkmaktadır:

A) BİRLEŞİK KELİMELERİN ANLAMSAL OLUŞUMLARI:

a)Birleşik kelimeyi oluşturan kelimelerin her ikisi de gerçek anlamını yitirir.

*gümüş: maden
hane: ev
Gümüşhane: şehir

*aslan:hayvan
ağız: organ
aslanağzı: çiçek

*ÖRNEKLER:
*gelişigüzel - demirbaş -Vural
*hanımeli - akbaba - el yakmak
*kirişi kırmak - boşboğaz

b)Birleşik kelimeyi oluşturan kelimelerden sadece BİRİNCİSİ anlamını yitirir:

*deve:bir hayvan
kuş:bir hayvan
devekuşu: bir hayvan adı (Deve kelimesi anlamını yitirmiş. Çünkü, devekuşu'nun DEVE hayvan türü ile ilgisi yoktur. KUŞ hayvan türü ile ilgisi vardır.

*sivri: sivri
sinek:hayvan
sivrisinek:hayvan çeşidi (sinek gerçekten sivri değildir. SİVRİ kelimesi anlamını yitirmiştir.)

ÖRNEKLER:
*sigaraböreği - ateşböceği
*bal kabağı - köpek balığı

c) Birleşik kelimeyi oluşturan kelimelerden sadece İKİNCİSİ anlamını yitirir:

*cezaevi (=EV değildir ama CEZA ile ilgilidir.)

*karatavuk (=TAVUK değildir ama KARA'dır)

*gelivermek (=VERMEK ile ilgili değildir, GELMEK ile ilgilidir)

*gidedurmak (=DURMAK ile ilgili değil, GİTMEK ile ilgilidir.)

d)Birleşik kelimeyi oluşturan kelimelerden her ikisi de anlamını korur:

*ayak: insan organı
kap: bir şeyin konulduğu nesne
ayakkabı:ayağın konulduğu nesne(kap)

*biçer:biç(mek)
döver:döv(mek)=sapı samandan ayırma işi
biçerdöver:hem biçen hem de döven (sapı samandan ayıran) tarım makinesi)

ÖRNEKLER:
*ön söz - atasözü - pazartesi - ön sezi

B) BİRLEŞİK KELİMELERİN YAPISAL OLUŞUMLARI:

a)İsim ile İsmin Kaynaşması Yoluyla:
*Gümüşhane - Atatürk - anayasa
*Semanur - babaanne -

b)Sıfat Tamlaması Yoluyla:
sivrisinek - karatavuk (kuş adı )
*Acıgöl - Uludağ - akciğer
*boşboğaz - akbaba - açıkgöz

c)Belirtisiz İsim Tamlaması Yoluyla :
*kuşpalaz-ı (hastalık adı) - balay-ı
*camgöbek(ğ)-i - aslanağz-ı

BU YOLLA OLUŞAN BİRLEŞİK İSİMLERİN BAZILARINDA, SONDAKİ İYELİK EKİNİN ZAMANLA DÜŞTÜĞÜNÜ GÖRÜRÜZ:

* Edirnekapı(s)-ı =Edirnekapı
* Kadıköy-ü = Kadıköy

d)İyelik (Tamlanan) Ekinin Kaynaştırması Yoluyla (=Deyim Anlamlılık)

*(onun) BAĞR-I-YANIK
*(onun) BAŞ-I-BOŞ
*(onun) SÜT-Ü-BOZUK
*(onun) EL-İ UZUN
* (onun) KULAK(Ğ)-I DELİK

e)İki Çekimli Fiilin Kaynaşması Yoluyla:

*çekyat - gelgit - dedikodu
*biçerdöver - uyurgezer - vurdumduymaz
*Vural - kaptıkaçtı - kapkaç

f)İsim ile Çekimli Fiilin Kaynaşması Yoluyla:

*ateşkes - mirasyedi - imambayıldı
*söz vermek - not etmek - elvermek
*öngörmek - var saymak - adam olmak

Bu tür birleşik kelimelerin cümle özelliği gösterdiğine dikkat ediniz.

g)İsim ile Fiilimsinin Kaynaşması Yoluyla:

*günebakan - karakaçan --oyunbozan
*dalgakıran - çöpçatan - cankurtaran
*Palandöken - başbakan - ağaçkakan

h) İki Sıfatın Kaynaşması Yoluyla :

*soğukkanlı - açgözlü

BİRLEŞİK KELİMELER İLE İLGİLİ BİRKAÇ NOT

a) Bazı birleşik kelimeler oluşurken, ses düşmesi olmaktadır.

* Pazarertesi = Pazartesi (ERTESİ kelimesinin başındaki ER kısmı düşmüştür.

*Cumaertesi= Cumartesi (ERTESİ kelimesinin başındaki E harfi düşmüştür.)

b) Bazı birleşik kelimelerde, iki ayrı kelimenin varlığını hissetmek çok zordur. Bu tür kelimelerde ses düşmesi ve ses değişimi gözlenmektedir.

*Ne için = niçin (ses düşmesi olmuştur)

*ne asıl = nasıl (ses düşmesi olmuştur)

*sütlü aş = sütlaç (ses düşmesi ve ses değişimi olmuştur. AŞ kelimesinin sonundaki Ş, Ç harfine dönüşmüştür.)

*bu öyle = böyle(ses düşmesi olmuştur)

*özü ne =özne (ses düşmesi olmuştur)
*ne ise ne = nesne (ses düşmesi olmuştur)

c) Birleşik kelimeler, büyük ve küçük ünlü uyumuna aykırılık gösterebilir:

*Yenicuma - binbaşı - okuyagelmek
* alıvermek - Keçiören

d) Birleşik kelimeler, Türkçe'nin "#8220;Kelimelerde ilk hece dışında yuvarlak ünlülerden o ile ö bulunamaz."ilkesine aykırılık gösterir:

*Yeniköy - Yeniyol - gecekondu
*Erol - Erdoğan - başıboş - boşboğaz

e) Birleşik kelimeler, kelime türü bakımından çeşitlilik gösterir:

*Birleşik İsim : Çanakkale - Anayasa - aslanağzı

*Birleşik Sıfat : boşboğaz (adam) - soğukkanlı (katil ) - çalçene (çocuk) - Başıboş (köpek)

*Birleşik Zarflar : birdenbire (güldü) - gelişigüzel (vurdu ) - soğukkanlı (konuştu.)

*Birleşik Filler : hisset (mek) - göresi gel(mek) - kulak kabart(mak) - geliver(mek)

CÜMLEDE ANLAM
Çeşitli duygu ve kavramlarla ilgili yargı içeren cümle örnekleri:
Uyarma, tehdit, azımsama, eşitlik, beğenme, önyargı, varsayım, reddetme, hayıflanma, şaşma, pişmanlık, acıma, yergi, eleştiri, olasılık, öneri özlem, sitem vb.







Geç kalmaya devam edersen işinden olabilirsin.
Sakın babana karşı geleyim deme; yoksa seni mirasından mahrum eder.
Bu kadar parayla geçinilir mi hiç?
--------------------------------------------------------------------------------

Bizim Ali orada da karşımıza çıkmasın mı?
Diploması ne olursa olsun ben onu çırak olarak bile işe almam.
Aşk olsun yani, insan dostlarını hiç arayıp sormaz mı?
Biraz sonra bir batağın içine dalmayayım mı?
Haftada 100 milyon harçlık veriyorum da gene beğenmiyor.
Bu hız sevdasından vazgeçmeze başına bir şey gelecek.
Titanic bütün ödüllere layık bir film.
Dokuz kişi bu arabaya nasıl sığmış.
Nerde o eski günler!
Müdür saygısızın biri, sorumluluk duygusu da taşımıyor.
Keşke evi satmasaydım.
Önümüzdeki yıl enflasyon daha da düşebilir.
Göreceksiniz, bu yıl da sınavı kazanamayacak.
Diyelim ki bu parti seçimi kazandı.
Borsadan uzak dur, paranı hazine bonosuna yatır.
Başarılı ama, çok da kibirli.
O da senin kadar akıllı.
Farz edelim ki başarı; neye yarar?
Doya doya sevemedim ki annemi.
Söylerim söylerim kim anlar halimden.



Neden – sonuç ilişkisi


Derse geç kaldığı için üzülmüş.
Trafik yoğun olduğundan geciktim.
Çalıştı da başardı.
Kitap okumaya ara verdi; çünkü gözleri yorulmuştu.
Bu sene bahar yağmursuz geçti; ekinlerde hiç iş yok.




Amaç ilişkisi



Okula gitmek için evden çıktı.
Konuşma üzere kürsüye yöneldi.
Sizi görmeye geldim buraya.
Bu kitabı satranç öğrenesin diye almıştım.
Kız kardeşini karşılamak üzere bir saat önce gara gitti.




Koşul ilişkisi
· Lodos eserse hava temizlenir.
· Ne demek istediğimi, bu kitabı okursan anlarsın.
· Yardım edersen işimi çabuk bitiririm.
· Babanı gördü mü olanları anlatır.



Sizin için izin alırım, ama erken döneceksiniz.
İki saat sonra dönmek üzere gidebilirsin.
İstediğin arabayı alırım, yeter ki sınavı kazan.
Okula gideceksin ama otobüsle.
Onu gördükçe seni hatırlıyorum.
Beni dinlerseniz, konuyu öğrenirsiniz.
Beşiktaş’a giderim, ancak vapurla…
Bu kitabı sana geri almak üzere veriyorum.
Çalışmadan başarı kazanılmaz.
Özüne dokunmamak üzere oyunda her türlü değişikliği yapabilirsiniz.




Karşılaştırma ilişkisi
· Hiçbirimiz onun kadar çalışmadık.
· O senden daha cesur ve akıllıymış.
· Dünyada hiçbir dost insana kitaptan daha yakın değildir.
· Bilim adamı kavramlarla; sanatçı imgelerle düşünür.



Yorum (açıklama) ilişkisi



Ali’nin ateşi çıkmış; anlaşılan üşütmüş.
Gözleri kanlanmış; demek ki çok geç yatmış.
Sanatçının son eseri birkaç ay önce yayımlandı; öncekiler gibi bu da dünya ölçüsünde bir şaheser.
Televizyon seyretmek faydalıdır; görgümüz artar, düşünce ufkumuz genişler.



Nesnellik- öznellik
Kitaptaki ilk öykünün konusu köy yaşamıdır.
Oyundaki olaylar bir çiftlikte geçiyor.
Yazar, bu romanından sonra peş peşe altı oyun yazdı.
Romanın sonunda kahramanların hiçbiri umduğunu bulamıyor.
Yahya Kemal, 20. yüzyılın en başarılı şairidir.
İstanbul Türkiye’nin en güzel şehridir.
Karadeniz insanı çok inatçıdır.
En güzel kış meyvesi portakaldır.
Hikâyeciliğimizdeki en başarılı dönem o yıllardı.
En güzel yıllarımı o köyde geçirdim.
Şehirde yaşamak köyde yaşamaktan daha zordur.



Yunus, 13.-14. yüzyıllarda Anadolu’da yaşamış bir tasavvuf ozanıdır.
Sinema, tiyatrodan daha önemli bir sanat dalıdır.
Doğrudan anlatım – dolaylı anlatım




Kaptan: “Yarın hava güzel olacak.” dedi.
Kaptan, yarın havanın güzel olacağını söyledi.
Yolcu, şoföre: “Daha yavaş gidemez misiniz?” dedi.
Yolcu, şoföre daha yavaş gitmesini söyledi.
Okulu neden bıraktığını soranlara çalışmak zorunda olduğunu söylüyordu.
Bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum, diyerek yanımdan uzaklaştı adam.



Kinayeli anlatım
Takımımız bu haftaki maçında muhteşem bir oyunla 4-0 mağlup oldu.
Çocuk o kadar çalışkandı ki her dönem en az beş zayıf getirirdi.
Tanım cümlesi
Dize sonlarındaki ses benzerliğine kafiye adı verilir.
Edebiyat, duygu, düşünce ve hayallerin etkili bir şekilde söz ve yazıyla ifade edilmesidir.
Konuşmak, duygu ve düşüncelerin sözle ifadesidir.



Yargıda olumluluk – olumsuzluk
Yazar, bu yapıtıyla büyük bir başarıya daha imza atıyor.
Yazar, bu yapıtında da sıradanlıktan kurtulamamış.
Son derece zeki; ama hiç çalışmıyor.



Karşıt anlamlı cümleler
Adamın yüzündeki yumuşak ifade bizimle konuşurken birdenbire sertleşmişti.
Dışarısı günlük güneşlik, sımsıcak, halbuki burada paltolarımız bile bizi ısıtmaya yetmiyor.
Derin boğazlara girdiğinde coşup köpüren ırmaklar, düze inince miskinleşiyor.



Genelleme cümleleri



Soğuk bölgelerde yaşayanların yüz hatları sert olur.



Açıklama cümleleri
Şiirini günlük dille yoğurmuş; her sözünde halkın sesi vardır.
Çok sağlam bir dili var; tek bir sözcüğü bile gereksiz kullanmamış.


devamını okuyunuz... >>