dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi
AÖF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AÖF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

AÖF EDEBİYAT3.SINIF 2.ABDÜLHAMİT DÖNEMİ KONU SORULARI


1.

İki büyük şairi Tevfik Fikret ve Cenap Şa­habbettin, iki büyük roman yazarı Halit Ziya ve Mehmet Rauf olan edebiyat topluluğu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Fecr-i Âti                    B) Tanzimat Edebiyatı

C) Yedi Meşaleciler       D) Edebiyat-ı Cedide

E) Milli Edebiyat

2.

Fıkra, makale ve anılarıyla İstanbul insanını çok güzel bir şekilde anlatmış, Servet-i Fünun döneminde yaşadığı hâlde bu akıma bağlıkal­mamıştır. Aynı zamanda usta bir gazetecidir. Üslubu kıvrak,çekici ve içtendir. Gözlemleri çok kuvvetlidir. "Şehir Mektupları", "Eşkali Za­man" fıkra türünde, "Falaka Gecelerim" anı tü­ründe eserleridir.

Bu paragrafta kendisinden söz edilen kişi aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Hüseyin Cahit Yalçın

B)   Mehmet Rauf                            

C)   Fatih Rıfkı

D)   Ahmet Rasim

E)   Hüseyin Rahmi

3.

1870-1927 yılları arasında yaşayan yazar, ön­celeri Servet-i Fünunüslubuyla yazmış; ancak sonraları, "arı Türkçe" ile ama yine sanatlıbir tarzda eser vermiştir. Gönül Hanım adlı romanı ve Çağlayanlar adındaki hikâye kitabıyla tanınır. Bu parçada tanıtılan sanatçımız aşağıdaki­lerden hangisidir?

A)   Hüseyin Rahmi Gürpınar

B)   Ahmet Rasim

C)   Ahmet Hikmet Müftüoğlu

D)   Hüseyin Cahit Yalçın

E)   Cenap Şahabettin

4.    

Aşağıdakilerden hangisi Fecr-i Âti edebiya­tının kuruluşamaçlarından biri değildir?

A)   Dilin, edebiyatın ve bilimin gelişmesine kat­kı sağlamak

B)   Yetenekli sanatçıları bir araya getirmek

C)   Batı edebiyatının önemli eserlerini çevirmek

D) Okuyucunun edebiyat ve sanat konuların­daki bilgilerini artırmak

E)   Dilde sadeleşme hareketine önderlik etmek

5.    

Servet-i Fünun döneminde yaşadığı halde top­luluk dışında kalarak Ahmet Mithat'ın "halk için sanat" ilkesini benimsemiş, popüler romanlar yazmıştır. Ahmet Mithat'ta görülen romanın akışını kesip bilgi vermek onun romanlarında da görülür. İstanbul yaşamınıgerçekçi bir üs­lupla anlatmış olan yazar bizde natüralizm akı­mının en önemli temsilcisidir. "Şık", "Gulyaba­ni", "Son Arzu" romanlarından bazılarıdır. Yukarıda sözü edilen sanatçımız aşağıdaki­lerden hangisidir?

A) Ahmet Rasim                   B) Refik Halit

C) Mehmet Emin                  D) Hüseyin Rahmi

E) Halit Ziya

6.

Romanda; aşktan başka bir düşüncesi olma­yan, çalışmadan yaşayan, hazır yiyici, Batı hay­ranı birtakım kimselerin ve onlar aracılığıyla top­lumun bir kesimi anlatılmaktadır. Orta yaşlı dul bir adam olan Adnan Bey'in, serbest yaşantısıy­la tanınan Firdevs Hanım'ın kızıBihter'le evleni­şiyle olaylar gelişir. Annesindeki serbestlik Fir­devs'te de kendini gösterir ve evli olmasına rağ­men, başka bir erkekle ilişkiye girer. Yanlış ilişki birkaç kişinin hayatının kararmasına yol açar. Bu parçada tanıtılan Servet-i Fünun dönemi romanı ve bu romanın yazarı aşağıdakiler­den hangisinde doğru verilmiştir?

A)   Eylül - Mehmet Rauf

B)   Gönül Hanım - Ahmet Hikmet Müftüoğlu

C)   Aşk-ı Memnu - Halit Ziya Uşaklıgil

D)   Hayal İçinde - Hüseyin Cahit Yalçın

E)   İffet - Hüseyin Rahmi Gürpınar

7.    

Fecr-i Âti edebiyatı için aşağıdakilerden hangisisöylenemez?

A)   Fransız edebiyatını kendilerine örnek aldılar.

B)   Eserlerinde aşk ve tabiat konularını işlediler.

C)   Gerçeklerden uzak doğa tasvirleri yaptılar.

D)   Şiirlerinde aruz veznini kullandılar.

E)   Sade bir dille yazmaya özen gösterdiler.

8.    

Aşağıdakilerden hangisi Tanzimat II. dönem ve Servet-i Fünun sanatçılarının ortak özelli­ğidir?

A)   Sanat için sanat anlayışını benimseme

B)   Vatan, hürriyet gibi kavramlara yer verme

C)   Klasisizm ve romantizm akımından etkilenme

D)   Tiyatro türüne özellikle önem verme

E)   Sıradan insanın anlayacağı bir dil kullanma

9.    

— Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en önemli temsilcisidir.Şiirlerinde parnasizmin etkisi görü­lür. "Halûk'un Defteri, Rübab-iŞikeste" önemli eserlerinden birkaçıdır. Yine onunla aynı edebi­yat topluluğunda yer alan — dönemin en bü­yük romancısıdır. Romanları teknik yönden güçlüdür, roman kahramanlarını aydın kesim­den seçmiştir. "Mai ve Siyah" "Ferdi ve Şürekâ­sı" önemli eserlerinden bazılarıdır. Aşağıdakilerden hangileri bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla getirilmelidir?A)   Halit Ziya - Hüseyin Cahit

B)   Hüseyin Cahit - Tevfik Fikret

C)   Tevfik Fikret - Mehmet Rauf

D)   Mehmet Rauf - Hüseyin Cahit

E)   Tevfik Fikret - Halit Ziya

10.  

I.    Hüseyin Rahmi Gürpınar

II.    Mehmet Akif

III.   Ahmet Rasim

Yukarıda adları verilen  sanatçıların ortak özelliği aşağıdakilerden hangisidir?

A) Servet-i Fünun döneminde yaşadıkları hal­de bu akıma bağlanmamaları

B)   Aynı zamanda gazete çıkarmaları, dene­meler yazmaları

C)   Naturalizm ve romantizm akımlarının etki­sinde kalmaları

D) Şiirlerinde aruz veznini kullanmaları, nazmı nesre yaklaştırmaları

E)  Hem roman hem öykü yazmaları, bu türle­rin ilklerini vermeleri

11.  

Cenap Şahabettin, Halit Ziya, Mehmet Rauf'un ortaközelliği aşağıdakilerden han­gisidir?

A)   Nazmı nesre yaklaştırmaları

B)   Milli konulara ağırlık vermeleri

C)   "Sanat, toplum içindir." ilkesini savunmaları

D)   Eserlerinde sade bir dil kullanmaları

E)   Aynı edebi topluluğa bağlı olmaları

12.  

Aşağıdaki sanatçılardan hangisi içinde bu­lunduğu edebi topluluk yönüyle diğerlerin­den farklıdır?

A)   Tevfik Fikret

B)   Halit Ziya

C)   Hüseyin Cahit Yalçın

D)   Mehmet Rauf

E)   Recaizade Mahmut Ekrem

13.

—, Türk edebiyatının Batılılaşması hareketin­de bir dönüm noktasıolan Edebiyat-ı Cedide akımının en önemli temsilcisidir. Divan edebi­yatıyla olan bütün bağlarını koparmış, şiirlerin­de hem biçim, hem de anlam bakımından Batı edebiyatının, özellikle Fransız edebiyatında Parnasyen adı verilen şairlerin etkisi altında, gözleme dayanan, kişisel duygular yerine dışa­rıda görülenleri anlatan, biçim kusursuzluğuna önem veren şiirler yazmıştır. Bu yoldan hareket ederek, günlük hayatta rastlanan herhangi bir şeyi, mesela bir beyaz yelkeni, bir bisikleti, yer­deki ayak izlerini vb. şiir konusu olarak ele al­mıştır.

Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Tevfik Fikret             B) Ziya Paşa

C) Namık Kemal           D) Recaizade M. Ekrem

E) Şinasi

14.

Edebiyat-ı Cedide'ye tepki olarak doğmuştur. 24 Şubat 1909'da sanat anlayışlarını, amaç ve ilkelerini bir bildiriyle açıklamışlardır.Yukarıda söz edilen edebi akım aşağıdaki­lerden hangisidir?

A)   Milli Edebiyat

B)   Servet-i Fünun                                

C)   Tanzimat Edebiyatı

D)   Fecr-i Âti

E)   Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı

15.

1870 ile 1934 yılları arasında yaşayan sanatçı­nın asıl mesleği doktorluktur. Tevfik Fikret'ten sonra Servet-i Fünun'un en önemlişairidir. Uz­manlık için gönderildiği Paris'te tıptan çok şiirle ilgilenmiş ve Fransız sembolistleri tanımıştır. Şiirde kalemleri müzikal değerlerine göre se­çer. Şiirleri yanında düz yazıları da vardır. Bun­lar arasında Tiryaki Sözleri, Hac Yolunda, Avru­pa Mektupları ele alır.

Bu parçada tanıtılan sanatçımız aşağıdaki­lerden hangisidir?

A)   Hüseyin Cahit Yalçın

B)   Ahmet Hikmet Müftüoğlu

C)   Cenap Şahabettin

D)   Ali Ekrem Bolayır

E)   Hüseyin Suat

16.

Servet-i Fünun romanının ikinci büyük ismidir. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserler ver­miştir. Sosyal hayata pek yer vermediği eserle­rinde romantik duygular, hayaller ve psikolojik tahliller sıkça yer alır. Edebiyatımızda ilk psiko­lojik roman sayılan "Eylül" onun eseridir. Diğer eserleri arasında; Genç Kız Kalbi, Define, Kan Damlasıvb. sayılabilir.

Bu parçada tanıtılan yazarımız aşağıdakiler­den hangisidir?

A) Mehmet Rauf               B) Mehmet Akif Ersoy

C) Mehmet Fuat               D) Halit Ziya Uşaklıgil

E) Refik Halit Karay

17.

Refik Halit Karay'ın aşağıda sayılan eserlerin­den hangisinin türü diğerlerinden farklıdır?

A) Bugünün Saraylısı        B) Sürgün     C) Nilgün                            

D) Gurbet Hikâyeleri         E) Kadınlar Tekkesi

18.

Cenap Şahabettin dil konusunda gerek kendin­den önce, gerek kendinden sonra yetişenlere karşı hep geri bir anlayışı savunmuştur; sanat hayatının ilk devrinde, sade dille yazma davası­nı tutanlara karşı yabancı sözcüklerden ve bu sözcüklerle yapılan yeni isim ve sıfat tamlama­larından yana olmuş; 1908'den sonra da, "—" hareketini ortaya çıkaranlarla uzun ve sert tar­tışmalara girişmiş ve dilden yabancı sözcükler­le yabancı dil kuralları atılırsa Türkçenin "fakir-leşeceği"ni iddia etmiştir. Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) Yeni Lisan                             B) Garip

C) İkinci Yeni                              D) Milli Edebiyat

E) Fecr-i Âti

19.  

Aşağıdakilerden hangisi Fecr-i Âti topluluğu içinde yeralmamıştır?

A)   Ahmet Haşim

B)   Refik Halit Karay

C)   Ali Canip Yöntem

D)   Celal Sahir Erozan

E)   Faruk Nafiz Çamlıbel

20.  

"Sanat, şahsi ve muhteremdir." ilkesine bağlı kalan bu dönem sanatçıları, şiirler, söyleşiler, edebiyat eleştirileri yayımladılar, Batıedebiyatı üzerinde yazılar yazmaya başladılar. Toplum­sal sorunlarla hiç ilgilenmeyip Arapça ve Fars­ça tamlamalarla yüklü bir dil kullandılar. 1911'de Genç Kalemler dergisi çıkmaya başla­yınca topluluğun bir etkinliği kalmadı. Aşağıdakilerden hangisi yukarıda tanıtılan edebiyat topluluğuna mensup bir sanatçı olabilir?

A) Ahmet Haşim          

B) Mehmet Akif

C) Tevfik Fikret            

D) Cenap Şahabettin

E) Ahmet Rasim

21.

Aşağıdakilerden  hangisi Ahmet Haşim'in eserleri arasındadeğildir?

A)   Gurabâhâne-i Laklakan

B)   Frankfurt Seyahatnamesi

C)   Bugünün Saraylısı

D)   Bize Göre

E)   Göl Saatleri

22.

Mallarme: "Şiir sözle müzik arasında sözden çok müziğe yakın olmalı,şiirde güzellik kapalılıkla sağlanmalı, anlam ikinci planda olmalıdır." der. Aşağıdakilerden hangisi "Mallarme" ile aynıanlayıştadır?

A) Mehmet Akif                       B) Ahmet Haşim

C) Ziya Gökalp                        D) Yahya Kemal

E) Faruk Nafiz

23.

(I) Servet-i Fünun sanatçıları "sanat için sanat" anlayışına bağlıkaldılar. (II) Parnasizm ve sembolizmin etkisinde şiirler kaleme aldılar. (III) Romanda özellikle Fransız romantik yazar­larının   etkisi   altında   yapıtlar  oluşturdular. (IV) Bu dönem sanatçılarıtiyatro türüne fazla ilgi göstermedi. (V) Batılı şiirlerde kullanılan "sone ve terzarima" gibi nazım şekillerini kullandılar. Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangi­sinde bir bilgi yanlışlığıvardır?

A) I.          B)ll.          C) III.        D) IV.       E)V.

24.

Aşağıdakilerden hangisi Cenap Şahabettin ile Ahmet Haşim'in ortak özelliği değildir?

A)   Başta şiir olmak üzere birçok türde yazmaları

B)   Gezi yazısı kaleme almaları

C)   Sembolizm akımından etkilenmeleri

D)   Özellikle şiirde halk dilinden uzaklaşmaları

E)   Bağlı oldukları edebiyat topluluğu

25.

"Piyale" adlı şiir kitabının ön sözünde, şiir hak­kındaki düşüncelerini "Şiir Hakkında Bazı Müla­hazalar" başlığı altında aktaran şair, şöyle der: "Şiirde anlamı aramak, bülbülü eti için öldürme­ye benzer."

Burada sözü edilen Fecr-i Âti şairi aşağıdakilerden hangisidir?

A)   Cenap Şahabettin

B)   Celal Sahir Erozan

C)   Ahmet Haşim

D)   Ali Canip Yöntem

E)   Yakup Kadri Karaosmanoğlu



1

2

3

4

5

6

7

8

9



10



11



12



13



14



15



16



17



18



19



20



21



22



23



24



25

D

D

C

E

D

C

E

A

E

A

E

E

A

D

C

A

D

A

E

A

C

B

C

E

C

devamını okuyunuz... >>

AÖF EDEBİYAT 3.SINIF 11 VE 13.YY TÜRK DİLİ 1.VE 2. ÜNİTE ÖZETLERİ


11-13. YÜZYILLAR TÜRK DİLİ



Ünite -1-



KARAHANLI TÜRKÇESİ İLE YAZILMIŞ ESERLER

Karahanlı Türkçesi: Eski Türk yazı dilinden gelişmiş İslami orta asya Türk yazı dilinin ilki Karahanlı Türkçesi’dir. 11. ve 13. yy’lar arası gelişen bu yazı dilinin merkezi Doğu Türkistan’da KAŞGAR’dır. Orhun ve Uygur Türkçesi’nin devamı olan bu dönem Türkçesine Hakaniye Türkçesi de denir.

Türk dilinin gelişimi şu yönde olmuştur;

Köktürkçe- Uygurca- Karahanlı Türkçesi

 11-13. yy Karahanlı Türkçesi(Hakaniye Türkçesi)(Orhon ve Uygur Türkçesinin devamı)

 13-14.yy Harezm-Altınordu Türkçesi (İslami dönem doğu Türk Edebiyatının başlangıç döneminin devamı)

 14-16.yy Çağatay Türkçesi

 10.yy’ın başlarına doğru çevredeki Türk boylarını idaresi altına alarak müstakil bir Türk devleti kuran Karahanlı Türkleri Satuk Buğra Han’ın 950 de islamiyeti kabulüyle ilk Türk-İslam devletini kurmuş oldular.

 Karahanlıların hangi Türk boyundan çıktığı konusu tarihçiler arasında tartışma konusu olmuştur.Bununla ilgili ileri sürülen teoriler ;

1.Uygur Teorisi

2.Türkmen Teorisi

3.Yağma Teorisi

4.Karluk-Yağma Teorisi

5.Çigil Teorisi

6.T’u-chüe Teorisi

7.Karluk Teorisi(En doğrusu kabul edilen)Bu teoriye göre Karahanlılar sülalesi T’u-chüe A-shi-na hanedanının bir kolu olan KARLUK hanedanına dayanmaktadır.



 Karahanlı devletinin kurucusu Bilge Kül Kadir Han ’dır.

Karahanlı devletinin bütünü Satuk ‘un oğlu BAYTAŞ tarafından 960 yılında islamlaşmıştır.

Karahanlı Devletinin önemli kültür merkezleri; Semarkand,Buhara,Otrar ve Taşkent’tir.

1056 yılında Kaşgar’da Süleyman Arslan Han’dan sonra hükümdarlığa Tavgaç Ulug Buğra Han geçmiştir.Buğra Han adaletli ve dürüst yönetiminin yanı sıra bilim ve sanat adamlarını korumasıyla da ün salmıştır.Kutadgu Bilig ve D.L.T. onun zamanında yazılmıştır.

 Eski Türkçe,Orhon Yazıtlarının dili olan Orhon Türkçesi ile başlar ve Eski Uygur Türkçesi ile devam eder.6.ve 10. yy.ları kapsayan bu dönemden sonra gelen Karahanlı Türkçesi (=Hakaniye Türkçesi) kronolojik olarak 11.yy. ile başlar.Karakanlu Türkçesi ile başlayan dönem ilk yapılan çalışmalarda Orta Türkçenin başlangıcı kabul edilmiştir.

K.Gronbech ,A.von Gabain,Louis Ligeti ve Ahmet Caferoğlu yapmış oldukları çalışmalarda Karahanlı Türkçesini Eski Türkçenin içine almamışlar Eski Türkçe için daha çok Orhon ve Uygur Türkçesiyle yazılan eserleri dahil etmişlerdir.Karahanlı Türkçesi ile yazılmış eserler Orta Türkçenin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.

Bu konuda son yapılan çalışmalar farklılık göstermektedir. Marcel Erdal,Andras Rona Tas ve Lars Johanson gibi bilim adamları da Orta Türkçenin başlangıcı olarak 1200’lü yılları (13.yy) kabul ederler ve Karahanlı Türkçesini de Eski Türkçe içinde değerlendirirler.

Orta Türkçe Deyimini Karahanlı Türkçesi için ilk defa Carl Brockelmann ,1928’de yayımladığı Divanı Ligatit Türk’ün söz varlığını incelediği çalışmasında kullanmıştır.

Gronbech, Ligeti ve Brockelmann‘ın da Orta Türkçe terimini kullandıklarını görüyoruz.

 _______________



Kutadgu Bilig

Balasagunlu Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır.Yusuf Has Hacip’in öğretilerini okuyup benimsediği filozoflar Farabi ve İbn-i Sina’dır.

Y.H.H. ,K.B. ‘i Karahanlı sülalesinden Buğra Karahan Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan Karahan adına,hicri 462(1069-70)yılında ,18 ay içinde yazmıştır.

K.B.in sözlük anlamı ‘Mutlu Olma Sanatı’ dır.

Y.H.H. eserini mey.getirirken Firdevsi’nin ‘’ Şeh-name’’sinden etkilenmiştir.

K.B. İslami Türk edebiyatının ilk en büyük ürünüdür.



Y.H.H.’in eserinde dört soyut kavramı kişileştirmiş ve bu kişilere de temsil ettikleri kavrama göre şu adları vermiştir;

*Ana karakterler:

-Kün Togdı  ;( hükümdar )“Gündoğdu” ; adaleti;

-Ay Toldı     ; (vezir)‘Ay doğdu’;baht,talih, mutluluğu;

-Ödgülmüş  ;(vezirin oğlu)’Övülmüş’ aklı ve anlayışı;

-Odgurmuş  ;(Vezirin kardeşi)’’Uyanık’’;dünya işlerinin sonunu, yani akibeti temsil eder.



 Eserde bu 4  ana karakter dışında 3 kişi daha vardır.

*Yardımcı Karakterler:

-Küsemiş; Ay toldı başkente geldiğinde ona yuardım eden kişi.

-Ersig; Hükümdarın mabeyncisi.

-Kumaru; Odgurmış’ın müridi.





Kutadgu Bilig eserinin başında mensur ve manzum mukaddimeler ile babların fihristi bulunmaktadır.Bunların devamında yer alan Tanrı övgüsü ve Tanrıya yakarış  İslami-Türk edebiyatının bize kadar gelen ilk tevhit ve münacaat örneğidir.33 beyitten oluşan bu manzume mesnevi şeklinde yazılmıştır.

Kutadgu Bilig 900 yıllık bir geçmişi olan İslami Türk edebiyatının ilk en büyük ürünüdür.

Aruzun Mütekarib (fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl ) vezniyle yazılan didaktik bir eserdir.6645 beyitten oluşmaktadır.Eserin bütünü her beyitin kendi arasında kafiyeli olan mesnevi tarzında yazılmıştır.Yanlızca eserin sonundaki 3 bölüm gazel tarzında kafiyelenmiştir.



-Kutadgu Bilig: 3 nüshası vardır.

1) Viyana(Herat) Nüshası:Bulunan ilk nüsha .Avusturyalı doğu bilgini Joseph von Hammer-Purgstall ,18.yy.’ın sonlarına doğru bir sahaftan satın alarak Viyana Sarayı Kitaplığına vermişir.Uygur harfleriyle kopyalanmış



2) Mısır Nüshası:Arap harflidir.İzzeddin Aydemir adına kopyalandığı düşünülmektedir.Kahire’de Mısır Devlet Kütüphanesi’ndedir. Kahire’deki Hidiv Kütüp. müdürü Dr.Moritz tarafından bulunmuştur.

3) Fergana Nüshası: Arap harflidir.1914’de Fergana’da Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuştur ve bir yazıyla bilim düntasına tanıtılmıştır.



Eser üzerindeki en önemli çalışma Reşit Rahmeti Arat’a aittr. (1947) Önemli bir yayın da Semih Tezcan’a aittir. Ayrıca eser üzerinde Agop Dilaçar ve Robert Dankoff da çalışmışlardır

------------------

Divanu Lügati’t Türk

Karahanlı döneminden bize kalan ikinci önemli eser ise, Türkçe’nin bilinen ilk sözlüğü olan ve Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından yazılan Divanı Lügati’t Türk’tür.Eldeki bilgilere göre eserini 1072’de yazmaya başlamış 1077’de bitirmiştir.

Kaşgarlı Mahmud’un bu eserinden başka bir de Cevahirün –nahv fi-Lügati’t Türk(Türk dilinin gramer cevherleri) adlı bir de gramer kitabının old. bilinmektedir fakat bu eser bu güne kadar bulunamamıştır.



Ansiklopedik bir sözlük olan Divanı  Lügati’t Türk ,hem  Araplara Türkçeyi öğretmek hem de söz varlığı ,anlatım özlellikleri,kültürel zenginlik açısından Türkçenin Arapçadan hiç de geri kalmayan bir dil olduğunu

göstermek amacıyla mey.getirilmiştir.Dönemin kültürel özellikleri dili ağzı hakkında da bilgi verir.



 Eserde yer alan dörtlükler hece ölçüsü ile beyitler ise aruzla yazılmıştır. Kaşgarlı Mahmud eserinde Türk dilini lehçelere göre dil bilgisi kurallarını başarıyla ilk kez belirlemiştir. Eserde 764 dize, 289 atasözü vardır.



Tek nüshası vardır, bu nüsha Diyarbakırlı Ali Emiri tarafından 1917 de bir sahaftan satın alınmıştır. Divanı Lügat it Türk üzerinde ilk çalışma Kilisli Muallim Rıfat’a aittir. Eser Besim Atalay tarafından da Türkçeye çevrilmiştir. Divandaki söz varlığı ise ilk defa Carl Brockelmann tarafından incelenmiştir.

Ayrıca James Kelley ve Robert Dankoff da eser üzerinde çalışmışlardır.



Özbek bilgini Salih Mutallibov ’’Türkiy Sözler Devanı’’ adıyla eserin Özbekçeye çevirisini yayınlamıştır.

Divanı  Lügati’t Türk’te yer alan manzum parçalar Talat Tekin tarafından incelenmiştir.

Divanı  Lügati’t Türk’ün dilbilgisi üzerine, ilk gramer yayını  Mehmet Vefa Nalbant(Divanı  Lügati’t Türk Grameri-1-) ’a aittir.

 ------------------



Atabet’ül Hakayık(Hakikatlerin Eşiği)

Manzum bir öğüt kitabıdır.12. yy’da yazıldıgı tahmin edilmektedir. Türk ve Acem meliki Muhammed Bin Dad Sipehsalar Bey’e sunulmuştur.Eser Yüknekli Edip Ahmet’e aittir.13 bölümden oluşan eser 40 beyit, 101 dörtlüktür. Beyitler aruzun fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ul vezniyle yazılmıştır.





Bilinen dört nüshası vardır.

1. Semerkand Nüshası: Hattat Zeynel Abidin tarafından düzenlenen bu nüsha Uygur harfleriyle yazılıdır. En iyi ve en eski tarihli nüshadır





2. Ayasofya Nüshası: Abdurrezak Bahşı tarafından düzenlenen bir nüshadır.Metin üst satırları siyah mürekkeple Uygur harfleri,alt satırları kırmızı mürekkeple Arap harfleriyle yazılmıştır.

3. Topkapı Müzesi Nüshası: Arap harflidir.

4. Uzunköprü’de Seyid Ali’nin kitapları arasında bulunan ve Arap harfli olan bir nüshadır. Baştan, ortadan ve sondan eksiktir.

Bu eser üzerinde ayrıntılı tek çalışma Reşit Rahmeti Arat’a aittir.1951’de yayımlanmıştır.



________________





KARAHANLI TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ KURAN TERCÜMLERİ



İlk Kuran tercümeleri satır altı tercüme niteliğindedir. Karahanlılara ait old.tahmin edilen çeviriler şunlardır:

1. Türk İslâm Eserleri Müzesi (TİEM) No. 73’te kayıtlı olan nüsha: Bu nüsha Muhammed bin el-Hâc Devletşah eş-Şîrazî tarafından 734/1333-34 yılında kopyalanmıştır. Türkçe bölümler kırmızı mürekkeple ve nesih yazı stiliyle yazılmıştır. Sözvarlığı açısından başka metinlerde bulunmayan yeni sözcüklere rastlanmaktadır. 902 (451 varak) sayfadan oluşan bu tercümenin Kur’ân tercümeleri içinde en eskisi olduğu kabul edilmektedir.



2. Anonim Tefsir: Bu eser Orta Asya Tefsiri, Anonim Tefsir ve Müellifi Meçhul Kur’ân Tefsiri adlarıyla da bilinmektedir. Bu tefsir Peterburg’daki Asya Halkları Enstitüsü Kitaplığındadır. Bu tercümenin diğerlerinden farkı satır-arası tercümenin yanı sıra surelerle ilgili tefsir ve hikâyelere de yer vermesidir. Satır-arası çeviri Karahanlı Türkçesiyle, tefsir ve hikâyeler ise, Kıpçak, Oğuz ve Çağatay unsurlarının kullanıldığı Harezm Türkçesiyle yazılmıştır. Eser, 1914 yılında Zeki Velidi Togan tarafından Fergana’da bulunmuştur.



3. Manchester-John Rylands Nüshası: Manchester, Rylands Kitaplığı Arapça Yazmalar Bölümü 25-38’de kayıtlı olan nüshanın telif ve istinsah tarihi belli değildir. Rylands nüshası, Türkçe ve Farsça çeviriyi içermektedir.



4. Taşkent, Özbek Bilimler Akademisi, No. 2854’te kayıtlı olan bu nüsha da satır-arası Türkçe ve Farsça çeviri yer alır, yorumlar içermez. Bu yazma üzerine çalışan Semenov’a göre Türkçe çeviri Karahanlı Türkçesi dil özelliklerini yansıtır.





KARAHANLI TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ ESERLER ÜZERİNE YAPILAN BELLİ BAŞLI ÇALIŞMALAR



Kutadgu Bilig Üzerine Yapılan Çalışmalar

Viyana (Herat) nüshasını, 1796 sıralarında diplomat olarak İstanbul’da bulunan Avusturyalı doğu bilgini Joseph von Hammer-Purgstall bir sahaftan satın alarak Viyana’ya götürüp Viyana Sarayı Kitaplığına vermiştir. Hammer kitabın kimi sayfalarını Paris’te bulunan Amédée Jaubert’e göndermiş, Jaubert de 1825’te yazdığı bir makaleyle Kutadgu Bilig’i bilim dünyasına tanıtmıştır.Bu yayın Kutadgu Bilig üzerine yapılan ilk yayındır, ama bu yazı fazla ilgi uyandırmamıştır.



Eser üzerindeki ikinci çalışma Hermann Vámbéry’ye attir. Bu yazmanın 915 beyitini matbaada döktürdüğü Uygur harfleriyle ve Almanca çeviriyle yayımlamıştır.Aynı yazma üzerine daha sonra Wilhelm Radloff’un çalışmaları başladı. Radloff ilk çalışmasında bu nüshanın tıpkıbasımını yayımlar. İkinci çalışmasında ise eserin çeviriyazısı yer alır.



Eserin bulunan ikinci nüshası Mısır nüshasıdır. 1896’da Kahire’deki Hidiv Kütüphanesi müdürü Alman Dr. Moritz tarafından bulunmuştur. Radloff’un 1891’den sonraki çalışmasında Kahire’de bulunan Mısır nüshası da yer alacaktır. Kutadgu Bilig üzerine çalışmaları devam eden Radloff, çalışmasının ikinci kısmına bu nüshayı da katıp karşılaştırmalı metni Rus çeviriyazı harfleri ve Almanca çeviriyle yayımlar



Kutadgu Bilig’in üçüncü nüshası olan Fergana nüshası ise, 1914 yılında Fergana’da Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuş ve bir yazıyla bilim dünyasına tanıtılmıştır. Arap yazısıyla yazılmış olan bu nüsha, 6095 beyittir. Birinci Dünya Savaşı ve Bolşevik isyanları sırasında kaybolan bu nüsha, 1925 yılında Özbek bilgini Fıtrat tarafından tekrar bulunmuş ve bir yazıyla tanıtılmıştır: “Kutadgu Bilig”, Maârif ve Okutguçı II (1925) Taşkent.



 Bu yayınların arkasından Türk Dil Kurumu üç nüshanın tıpkıbasımını yayımlamıştır



Reşit Rahmeti Arat, 1947 yılında Kutadgu Bilig’in üç nüshasını (A, B, C) karşılaştırarak eserin metnini yayımlar. Arat’ın bu çalışmalarını çeviri ve indeks yayınları izlemiştir ancak indeksi tamamlayıp yayımlayamadan aramızdan ayrıldığı için indeks Kemal Eraslan, Osman F. Sertkaya ve Nuri Yüce tarafından yayımlanmıştır.



 Dizin üzerine önemli bir yayın Semih Tezcan tarafından yapılmıştır: “Kutadgu Bilig Dizini Üzerine”



Reşit Rahmeti Arat’ın Kutadgu Bilig’in tercümesini yayımladığı 1959 yılında Mecdut Mansuroğlu tarafından “Das Karakhanidische” adlı Karahanlı Türkçesi üzerine yazılmış ilk küçük Karahanlı Türkçesi grameri Philologiae Turcicae Fundamenta’da yayımlanmıştır.



Kutadgu Bilig üzerine Agop Dilaçar tarafından 900. yıldönümü dolayısıyla hazırlanmış olan kitapta eser her yönüyle incelenmiştir: “900. Yıldönümü Dolayisiyle KUTADGU BİLİG İNCELEMESİ, 1972.



Karahanlıların devlet anlayışlarını ve devlet örgütlenmesini ayrıntılı bir biçimde inceleyen Reşat Genç’in Karahanlı Devlet Teşkilatı adlı çalışması 1981’de yayımlanmıştır.



Robert Dankoff tarafından Kutadgu Bilig’in İngilizce çevirisi yapılmıştır:

Kutadgu Bilig’in sadece dilbilgisi açısından incelenmesine dayanan ilk çalışma Ahmet Bican Ercilasun tarafından yapılmıştır. Sadece filler konusunun incelendiği bu çalışma 1984 yılında yayımlanmıştır.



Kutadgu Bilig diğer Türk dillerine de çevrilerek yayımlanmıştır. Türk dillerine yapılan çeviriler hakkında ayrıntılı bilgi veren bir çalışma ise Mehmet Ölmez tarafından yapılmıştır: “Çağdaş Türk Dillerinde Kutadgu Bilig Çevirileri”,





Anlatım özelliği açısından Orhon yazıtlarından beri görülen ikilemeler Kutadgu Bilig’de de yer alır, eser bu açıdan Zühal Ölmez tarafından incelenmiştir. Zühal Ölmez, “Kutadgu Bilig’de İkilemeler (1)”,



 Yine anlatım özelliği olarak bir çok eserde kullanılan deyimler Kutadgu Bilig’de de yer alır. Bu inceleme de Zafer Önler tarafından yapılmıştır: Zafer Önler, “Kutadgu Bilig’de Yer Alan Deyimler”.



Karahanlı Türkçesi’nin ilk ayrıntılı grameri Necmettin Hacıeminoğlu tarafından hazırlanmıştır. Bu çalışmada Karahanlı Türkçesiyle yazılmış eserlerin dilbilgisi incelenmiştir. İlk baskısı 1996 yılında yayımlanan bu çalışmanın ikinci ve üçüncü baskıları 2003 ve 2008 yıllarında yapılmıştır: Necmettin Hacıeminoğlu, Karahanlı Türkçesi Grameri,



Kutadgu Bilig’deki yapım ekleri İbrahim Taş tarafından 2005 yılında doktora tezi olarak hazırlanmış ve daha sonra yayımlanmıştır: İbrahim Taş, Kutadgu Bilig’de Söz Yapımı..





Kuran Tercümeleri Üzerine Yapılan Çalışmalar

TİEM 73’te kayıtlı nüshanın ilk yarısı Abdullah Kök tarafından doktora tezi olarak yapılmıştır: Karahanlı Türkçesi Satır-Arası Kur‘an Tercümesi



 İkinci yarısı ise, Suat Ünlü tarafından doktora tezi olarak çalışılmıştır: Karahanlı Türkçesi Satır-Arası Kur’an Tercümesi



Anonim Tefsir’in sözvarlığı A. K. Borovkov tarafından hazırlanmıştır.Borovkov’un bu çalışması Halil İbrahim Usta ve Ebülfez Amanoğlu tarafından Tükçeye çevrilmiştir: Orta Asya‘da Bulunmuş Kur‘an Tefsirinin Söz Varlığı (XII.-XIII. Yüzyıllar).



John Rylands Kitaplığındaki nüshanın sözlüğü Eckmann tarafından hazırlanmış, ölümünden sonra 1979’da L. Ligeti’nin önsözüyle yayımlanmıştır. Bu nüsha üzerine diğer bir çalışma da Aysu Ata tarafından yapılmıştır: Türkçe İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası) KARAHANLI TÜRKÇESİ (Giriş-Metin-Notlar-Dizin), 2004.



Taşkent’teki tercüme üzerine ise şu çalışma yapılmıştır: A. A. Semenov, “Sobraniye vostoçnıh rukopisey, Taşkent 1957. ___________________





ÜNİTE-2-

KARAHANLI TÜRKÇESİ GRAMERİ 1;

SES BİLGİSİ VE SÖZCÜK YAPIMI



SESBİLGİSİ

Ünlüler

Karahanlı Türkçesinde kapalı /ė/ sesiyle birlikte dokuz ünlü vardır: a, ı, o, u, e, ė, i, ö, ü.

Mecdut Mansuroğlu, Karahanlı Türkçesindeki kapalı /ė/’nin yazımında i ~ e arasında sık sık kaymaların olduğunu ve Kutadgu Bilig’in yazmalarından birinde /ė/ sesinin çoğunlukla fethalı ye ile yazıldığını belirterek kapalı /ė/ sesinin varlığına dikkat çeker.

İlk yazılı metinlerden itibaren yazımının /ė/ ile olduğunu takip ettiğimiz sözcüklerin, Karahanlı Türkçesinde de kapalı /ė/ ile olduğunu söyleyebiliriz: bėş, yėl, ėl, bėr-, ėki, tė-, yėr.





Ünlü Uyumu

Önlük-Artlık Uyumu



Karahanlı Türkçesi metinlerinde bu uyumu bozacak örnekler bulunmamaktadır. Önlük-artlık uyumu daima korunmuştur.





Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu

Bugün Türkçede yaygın biçimde varlığını gördüğümüz düzlük-yuvarlaklık uyumu, Karahanlı Türkçesinde hem kimi sözcüklerde hem de kimi eklerde uyumsuzluk göstermektedir.. Düz ünlüler-den sonra düz, yuvarlak ünlülerden sonra düz-geniş ya da dar-yuvarlak ünlülerin birbirini takip etmesi kuralına dayanan bu uyuma uymayan sözcükler ve ekler bulunmaktadır.



 Uyuma Girmeyen Sözcükler: Karahanlı Türkçesiyle yazılmış metinlerde uyuma girmeyen düz ya da yuvarlak biçimleri kalıplaşmış olan sözcük örnekleri şunlardır: adruk ‘farklı, fark’ , altun  , anuk ‘hazır’, aġu ‘zehir’ ,artuk ‘fazla, çok’ ,artut ‘hediye’, belgü ‘nişan, alamet, iz’ ,azuk ‘azık, yiyecek’ ,edgü ‘iyi’  bulıt ≍ bulut (bir yerde),.



Uyuma Girmeyen Ekler: Düzlük-yuvarlaklık Uyumu bakımından eklendikleri sözcüklerin ünlüsü ile uyuma girmeyip yuvarlak ünlülü olan ekler:



1. +AĠU topluluk sayı adı yapan ekler: biregü ,ikegü , üçegü, törtegü, vd,



2. -ĠU gelecek zaman/gereklilik eki: açġu, barġu ,barġum kaçġu ,kelgü , alġumız, vd.



 -GU sıfat-fiil eki: tirilgü (kişi), kėlgü (yol) , vd.



3. -Ur fiilden fiil yapma eki: açur- ‘acıktırmak, aç bırakmak’ , bışur- ‘pişir-mek’ içür-, taşur- ‘taşırmak’, tegür..



4. -sU, -sUn, -sUnI 3. tekil kişi emir kipi: alsu , barsun , bilsü , bilsün , bolmasun , çıksun, kalsunı , kevilsün ‘gevşesin’, kılsu , kutadsunı , vd.



5. -U ulaç eki: al-u bėr- , bakın-u tur- , ıŋraşu ‘inleşerek’ , meŋzet-ü , sınayu , taşlatu ‘dışarıya yollayarak’ , vd



6. -GUçI eki: alġuçı , bėrgüçi,kėlgüçi, sözlegüçi ,tėggüçi, küçegüçi ‘cabbar, zorlayıcı’ vd.



7. -ĠUz- eylemden eylem yapan ek: tirgüz- vd.



8. -ĠUr- eylemden eylem yapan ek: arġur- ‘yormak, zayıflatmak’ , tirgür- , sızġur- ‘sızdırmak, zayıflatmak’ ,turġur- ‘yapmak, inşa etmek’ vd.



9. -DUk sıfat-fiil eki: bardukuŋ , bildügini ,karıştukta, kıldukuŋ vd.



10. -DUr- eylemden eylem yapan ek: bildür-, biltür- indür,kıldur- ,kıltur-, kėltür- sevdür- vd.



11. -DÜz- eylemden eylem yapan ek: bildüz- ‘bildirmek, öğretmek (Oğuzca)’, vd.





Dudak uyumu bakımından eklendikleri sözcüklerin ünlüsü ile uyuma girmeyip düz ünlülü olan ekler:



1. -mIş belirsiz geçmiş zaman: bolmış , boġulmış , kör-miş , körünmiş , ökünmiş, ukul-mış , yarutmış , vd.

-mIş sıfat-fiil eki: urulmış (mesel) , ökünmiş (kişi) , vd.



2. +nI belirtme durumu eki: boynını , köŋülni, kuşnı , kümüşni , ölümni , söz-ni. vd.



3. +DIn ayrılma durumu eki: busuġdın ‘pusudan’, köŋüldin ,kündin , sütdin , yazuktın , yoldın , ölümdin , vd.



4. +DI belirli geçmiş zaman 3. tekil kişi: boldı ,boġuldı, içtürdi , öldi ,öldürdi , soktı ,tegürdi vd.



5. +(s)I 3. tekil kişi iyelik eki: aşnusı ‘öncesi’ , boynı , köŋüli , közi , ordusı ‘sarayı, şehri’ ornı vd.



6. -gıl/-gil 2. tekil kişi emir eki: arturġıl ,bolġıl ,kötürgil, sürgil turġıl , ukġıl , vd.



7. -ġlı sıfat-fiil eki: boluġlı, korkuġlı ,turuġlı , yörügli , tüşügli .



8. -ġInçA ulaç eki: bolġınça , çıkmaġunça , tutġınça





Ünlü Değişmeleri

Yuvarlaklaşma

Çift dudak ünsüzlerinin (b, p, m, v) etkisiyle meydana gelen ünlü yuvarlaklaşmaları, Karahanlı Türkçesinde de yaygın olmamakla beraber kimi örneklerde görülmektedir, ancak bu sözcükler hem düz hem de yuvarlak ünlüyle yazılmışlardır:

avuçġa ‘ihtiyar’  ~ avıçġa

evrül- ~ evril- ‘dönmek, devretmek’

sevül- ‘sevilmek’ ~ sevil-

yapul- ‘örtünmek, kapanmak, gizlenmek’ ~ yapıl-

mün- ‘binmek’  ~ min-





Benzeşme

Yuvarlak ünlülerin ilerleyici ve gerileyici benzeşme yoluyla birbirlerini etkilediği ve yuvarlaklaşmanın gerçekleştiği örneklerin sayısı da azdır. Bu yolla gerçekleşmiş tutarlı ve düzenli değişimlerden söz etmek mümkün değildir. Metinlerden tesbit edilmiş örnekler şunlardır: bulıt ~ bulut

körkit- ‘göstermek’ ~ körküt-

ögdi ‘övgü’~ ögdü

soġık ~ soġuk –

unıt ~ unut- vb.



Büzüşme

Ulaç eki almış asıl eylemin üzerine iktidarlık çatısını kuran u- yardımcı eyleminin gelmesiyle iki eylem birleşerek olumluda -u-, olumsuzda ise, -uma-/-üme- biçimini oluşturur:

kaçumaz ‘kaçamaz’ < kaç-u u-maz

yiyümedi ‘yiyemedi’ < yiy-ü u-madı

kirümez ‘giremez’ < kir-ü u-maz

ayuġay ‘söyleyebileceğim’ < ay-u u-ġay

tapnuġay men ‘hizmet edebileceğim’ < tapın-u u-ġay



Bu büzüşme olayını ayrıca ikegü sözcüğünde görürüz: ikegü < iki+egü ‘ikisi beraber, ikisi bir arada’





Ünsüz Değişmeleri

 -b-, -b > -v-, -v değişimi



Orh.T ebir- ‘çevirmek, dolanmak’ > Uyg. evir- > KT evür-

Orh.T sebin- > Uyg. sevin- > KT sevin-

Orh.T abla- > Uyg. avla- > KT avla-

Orh.T eb > Uyg. ev > KT ev

Orh.T sab > Uyg. sav > KT sav

Orh.T sub > Uyg. suv > KT suv



ç- ~ ş- değişimi

çöpik ~ şöpik ‘meyve yenildikten sonra atılan şey, çör çöp’

çaġıla- ~ şaġıla- ‘çağlamak’



Bu örneklerin dışında DLT’de ünsüzlerden sonraki hece başındaki durumlarda /ş/’nin yerini bazen /ç/ alır (ş > ç), kimi örneklerde sözcüklerin /ş/’li biçimleri de mevcuttur.

Uyg. yapşur- > yapçur- ‘yapıştırmak’ ~ yapşur-

OrhT. kikşür- > kikçür- ‘iki kişiyi birbirine kışkırtmak’

Uyg. tapşur- > tapçur- ‘ulaştırmak, teslim etmek’





-z ~ -s değişimi

Daha çok geniş zamanın olumsuzunda görülen bu değişimin, nadiren kimi sözcüklerde de (ikili biçimlerle) gerçekleştiği görülür:

kögüz ~ kögüs : kögsi,

KB yalŋuz ~ yalŋus



 Olumsuz Geniş Zaman çekiminde (bu çekimin –maz ile yapıldığı örnekler de vardır) yaygın olarak görülen bu değişimin örnekleri şunlardır:

bilmes sizler , bolmas , bol-mas men , kelmes , kılmas sizler , konmas, körmes , ötnümes men , tegmes , tegilmes , yatmas , vd.



-d- / -d ~ -d- / -d değişimi

Karahanlı Türkçesi’nde /d/ sesi, dal (d) ya da zel (d) ile yazılır. Hatta /d/’den /y/’ye geçişin de kimi örnekleri görülür. DLT’de /d/ ile /d/ arasında bir tereddüt vardır. Yazımda hem /d/ hem de /d/ vardır. /d/ ile olan sözcüklerin çoğu /d/ ile de yer alır:



Örnekler: /d/ ~ /d/ değişimi

bod ‘boy, kamet’ ~ bod

bodun ‘halk, kavim, ulus’ ~ bodun

kuduġ ‘kuyu’ ~ kuduġ

kudruk ‘kuyruk’ ~ kudruk

ked ‘pek, iyice, çok’ ~ ked



  /d/ > /d/ değişimi

Aşağıdaki sözcükler metinlerde /d/ ile yer almaktadır:

adak ‘ayak’

adır- ‘ayırmak’

adġır ‘aygır’

ıd- ‘salmak, göndermek’

kedim ‘giyim, elbise’

ked- ‘giymek’

kod- ‘koymak, bırakmak’



 /d/ ~ /y/ değişimi

kadın ‘kayın, dünür, hısım’ ~ kayın

kadıŋ ‘kayın ağacı’ ~ kayıŋ

kedim ‘giyim, elbise’ ~ keyim

kod- ‘koymak, bırakmak’ ~ koy-

yad- ‘yaymak, dağıtmak, bol bol vermek’ ~ yay-







/k/ ~ /h/ değişimi

Düzenli olarak her sözcükte görülmeyen /k/ ~ /h/ nöbetleşmesinin metinlerdeki örnekleri değerlendirildiğinde aslında /k/’lı biçimlerin az, /h/’lı biçimlerin çoğunlukta olduğu görülmektedir. Bu sesi taşıyan sözcüklerden olan okşa- sözcüğü, Kutadgu Bilig’in nüshalarında ohşa-biçimindedir. Bu sözcük, KTer. Rylands nüshasında da her yerde ohşa- biçimindedir.



 Tek yerde geçen aksak (KB 3238)sözcüğü de yazmalarda ahsak biçimindedir. KB’de sadece yakşı sözcüğünde /h/ ile nöbetleşme görülür:

Yakşı sözcüğü her iki Kuran Tercümesinde de hep yahşı biçimiyle yer almaktadır.

Divan’daki kayu ‘hangi, hani’~ hayu



kayda ‘nerede’~ handa  nöbetleşmeleri lehçe farklılığını göstermektedir.

Bu durumda Karahanlı Türkçesi için söz içinde bir k>h değişimi ya da nöbetleşmesinden söz etmek mümkün olmamaktadır. Nöbetleşme ise, sadece yukarıda belirtilen sözcüklerle sınırlıdır.





/ŋ/ ~ /m/ değişimi

ahsuŋ ‘sarhoşken kavga eden ~ ahsum

iŋir ‘alaca karanlık’ ~ imir





/ŋ/ ~ /n/ değişimi

erŋek ‘parmak’ ~ ernek

sıŋuk ‘kırık, kırılmış’ ~ sınuk

meŋgü ~ mengü





b- > m- değişimi

İçinde /n/ ve /ŋ/ seslerini bulunduran sözcüklerin başındaki /b/ sesi, gerileyici benzeşmeyle /m/’ye değişir:

OrhT. beŋgü ‘ebedi, sonsuz’ > meŋgü

OrhT. buŋ ‘ihtiyaç, yokluk, dert, sıkıntı’ > muŋ

Uyg. buyan ‘sevap’ > muyan

OrhT. beŋiz ‘beniz’ > meŋiz



Yer Değiştirme (Metatez)

Az sayıda sözcükte görülen bu ses olayının örnekleri şunlardır:

buġday ‘buğday’ ~ budġay

çamġur ‘şalgam’ ~ çaġmur

ögren- ‘öğrenmek’ ~ örgen-

yaġmur ‘yağmur’~ yamġur

konşı ‘komşu’ ~ koşnı



Ünsüz Düşmesi

r > Ø

berk ‘sıkı, sağlam’ ~ bek

birle ‘ile’ ~ bile

kurtul- ‘kurtulmak’ ~ kutul-



 Biçimbilgisi

Yapım Ekleri:

Karahanlı Türkçesinde çok sayıda türetim eki bulunmaktadır.







SÖZCÜK YAPIMI



Addan Ad Türeten Ekler

+aġu/+egü: Daha çok vücut adlarına eklenerek eklendiği adla ilgili karakteristik özellik ifade eden adlar yapar:

içegü “kaburga kemiklerinin iç tarafındaki kısım”< iç

karnaġu “koca karınlı adam” < karın

boynaġu “zorba, cebredici, isyankâr”< boyun



 +(a)ġu(n)/+(e)gü(n):

Topluluk sayı adları yapar:

kadnaġun “kayınbabalar”< kadın

adınaġu “başkaları”< adın

biregü “biri, birisi”< bir

üçegü “üçü” < üç

törtegü “dördü”< tört



+ç, +aç/+eç:

Küçültme ve sevgi bildiren adlar yapar:

anaç “anne gibi davranan küçük kız”< ana

ataç “olgun kişi gibi davranan çocuk”< ata

begeç “beyceğiz” < beg

ekeç “abla gibi davranan küçük kız”



+ça/+çe:

Küçültme ve kuvvetlendirme bildiren adlar yapan bu ek eşitlik durumu ekinin kalıplaşmasıyla yapım eki işlevini kazanmıştır: barça “hepsi” < bar

neçe “kaç, ne kadar”< ne



 +çı/+çi:

Meslek adları yapan bu ekle türemiş sözcükler çok olduğu için bir kısmına yer verdik.

aġıçı “ipek kumaşları muhafaza eden kişi, hazinedar”  < aġı

ajunçı “hükümdar, idareci” < ajun

alçı “hilekar, aldatıc” < al

başçı “öncü, önder”< baş

bedizçi “nakkaş, ressam” < bediz

etükçi “çizmeci”  < etük

temürçi “demirci”< temür

yolçı “yol gösterici”< yol





+çIl:

Sıfat türünde sözcükler türetir:

yaġmurçıl “yağmuru çok olan yer”< yaġmur

igçil “hastalıklı, hasta”< ig



+daş/+deş:

Ortaklık ve eşitlik ifade eden adlar yapar:

kadaş “kardeş”< ka “akraba, kardeş”

karındaş “kardeş”

kandaş “babaları bir olan kardeşler” < kan

koldaş “hizmetkâr”< kol

yerdeş “hemşehri (Oğuzca)”< yer



 +DAm:

Az sayıda sözcük türeten bu ek, belirteç ya da soyut ad türünde sözcükler türetir:

birtem “bütünüyle, tamamen; uzun süre” < bir

erdem “erdem, fazilet” < er “adam”

oktam “ok atımı, okluk” < ok



+dak:

Fazla örneği olmayan bu ekle türetilmiş sözcükler eşya adı ya da sıfat türündedirler:

baġırdak “korse” < baġır

 kovdak “cılız”< kovı “içi boş, kof”



+e:

Aşağıdaki sözcük, yaklaşma-bulunma durumu eki olan +e’nin kalıplaşmasıy-la türemiştir:

keçe “gece” < keç “geç”



+er:

Günümüz Türkçesinde de aynı anlamda kullanılan bu ek, Eski Türkçeden beri üleştirme sayı adları yapar:

birer “birer”  < bir

 miŋer “biner” < bıŋ



+ġaç:

Küçültme adları yapar:

kuşġaç “serçe”  < kuş

 yıġaç “ağaç”< Orh. ıġaç “ağaç” < *ī “ağaç”



+gey:

Niteleme sıfatları türetir:

küçgey “zalim, zorba”< küç

özgey “sadık, vefalı” < öz





 +ġıl/+gil:

Bu ek, renk adları ve geometrik şekillerle ilgili adlar türetir:

başgıl (at) “başı beyaz, dört ayaklı hayvan” < baş

kırġıl “kırçıllı” < kır

 törtgil “dört köşeli” < tört

üçgil “üçgen”< üç





+k, +ak/+ek:

Küçültme ismi yapar:

başak “okun temreni” < baş

 butık “budak, dal” < but ‘but, bacak’

karak “göz bebeği” < kara

kısrak “kısrak” < kısır “doğum yapmamış at”

oġlak “oğlak” < oġul

ortak “ortak” < ortu ~ orta

saġrak “küçük kap, kâse, büyük kadeh”) < saġır “kap”

yolak “küçük yol” (< yol, vd.



+kıya/ +kiye, + kına:

Küçültme adları türetir:

kızkıya “kızcağız” (DLT III, 170) < kız

sözkiye “sözceğiz” < söz

közkiye “gözceğiz” < köz

azkına “azıcık, pek az” < az



+l:

Renk ve benzerlik ifade eden adlar türetir:

başıl “beyaz tepeli” < baş

kızıl “kızıl” < *kız “kırmızı”

yaşıl “yeşil” < *yāş “taze



+la/+le:

Belirteç türünde adlar türetir:

arala “arasında” < ara

 tünle “geceleyin” < tün

 birle “birlikte” < bir





+lAġ:

Genellikle yer adları türetir:

tarıġlaġ “ekilen yer, tarla” tarıġ

turuglaġ “durulacak yer” < turuġ

üdleg “zaman, felek” < üd



+lXg

Adlardan sıfat türeten bu ek, çok sayıda sözcük türetmiştir:

adaklıġ “ayaklı” < adak

asıġlıġ “faydalı” < asıġ “fayda”

bedizlig “süslü” < bediz

küçlüg “zorba, zalim”< küç

yazukluġ “günahlı”< yazuk “günah”



+lXk:

Yer ve eşya adları ile soyut adlar türetir:

aşlık “aşevi” < aş

edgülük “iyilik” < edgü

eliglik “eldiven” < elig

 baylık “zenginlik” < bay

koyuġluk “koyuluk” < koyuġ



+sıġ:

Benzerlik ifade eden sıfatlar türetir:

begsig “bey soylu, asil” < beg

kulsıġ “kula benzeyen kişi< kul

uluġsıġ “büyüklük taslayan” < uluġ



+sXz:

Olumsuz sıfatlar türetir:

arıġsız “kirli, pis, murdar” < arıġ

arkasız “yardımsız, desteksiz” < arka

emgeksiz “zahmetsiz” < emgek “zahmet”

köŋülsüz “gönülsüz, zorla”

kutsuz “şanssız” < kut “şans”

yolsuz “yolundan sapmış”< yol







 Addan Eylem Türeten Ekler

 +A-:

Geçişli ve geçişsiz eylemler türeten bu ekle türemiş sözcüklerden bazıları şunlardır:



Geçişli eylem türetenler:

aşa- “yemek yemek” < aş

tuza- “tuzlamak” < tuz

küçe- “zorlamak, zulmetmek”< küç



Geçişsiz eylem türetenler:

adna- “değişmek”< adın “başka, diğer”

orna- “yerleşmek” < orun “yer”

meñze- “benzemek” < meñiz “yüz”

tüne- “gecelemek” < tün “gece”, vd.



+(A)d-:

Geçişsiz eylemler türetir:

bilged- “akıllanmak” < bilig

 köped- “çoğalmak< köp

kutad- “mutlu olmak” < kut “mutlu” y

okad- “yok olmak” < yok



+(A)r-:

Geçişsiz eylemler türetir:

karar- “kararmak” < kara

sarġar- “sararmak” < sarıġ “sarı”

yaşar- “yeşermek” < yaş “taze” belgür- “belirmek” < belgü “işaret”





+DA-:

Geçişli eylemler türetir:

alda- “aldatmak” < al “hile” soñda- “kovalamak, çekiştirmek”< soñ “sonra” ünde- “çağırmak, seslenmek” ün “ses”





+ġar-:

Geçişli eylemler türetir:

andġar- “yemin ettirmek” < and “yemin”

çınġar- “gerçeği araştırmak” ‘tasdik etmek, doğrulamak’< çın “gerçek”

muŋkar- “bunaltmak, sıkıntıya sokmak”< *muŋġar- < muŋ“bun, sıkıntı, acı; ihtiyaç”

otġar- “hayvan otlatmak” < ot “ot”





+ġır-:

Geçişsiz eylemler türetir:

tazġır- “kelleşmek”< taz “kel”

tozġır- “tozlanmak”< toz





+I-:

Geçişsiz eylemler türetir:

tatı- “tat vermek” < tat

yıdı- “kokmak”< yıd “koku” öli- “nemlenmek”< öl “nem”





+(X)k-:

Geçişsiz eylemler türetir:

andık- “and içmek”< and birik- “birikmek, toplanmak, bir olmak”< bir

tüpük- “eksiksiz olmak, tamamlanmak”< tüp, vd.





+la-/+le-:

Geçişli ve geçişsiz eylemler türetir :

adutla- “avuçlamak”< adut “avuç”

başla- “başlamak, yönetmek”< baş

baġla- “bağlamak”< baġ

emle- “ilaçlamak”< em “ilâç”

süle- “asker sevketmek” < sü “asker”

talula- “seçmek”





+lAn-:

“bir şeye sahip olmak, ... gibi olmak” v.b. anlamlarında geçişsiz eylemler türetir:

azlan- “azımsamak”< az

azuklan- “yiyecek sahibi olmak”< azuk “yiyecek”

bulıtlan- “bulutlanmak” < bulıt

emgeklen- “zahmet çekmek”< emgek küçlen- “güçlenmek”< küç





+U-:

Geçişsiz eylemler türetir:

bayu- “zenginleşmek” < bay “zengin”

kalnu- “kalınlaşmak”< kalın

taru- “daralmak” < tar “dar”





Eylemden Eylem Türeten Ekler

 -ar-/-er-:

Ettirgen çatılı eylemler türetir:

çöker- “çökertmek, düşürmek”< çök-

kėter- “ortadan kaldırmak”< kėt-



-DUr-:

Ettirgen çatılı eylemler türetir:

açtur- “açtırmak”< aç-

çıktur- “çıkartmak”< çık-

kondur- “kondurmak” < kon-

sevindür- “sevindirmek, memnun etmek”< sevin-, vd.

uktur- “bildirmek, anlatmak”< uk-, vd.



-ġIr-:

Örneklerini sadece DLT’de tesbit ettiğimiz bu ekle türetilen sözcükler benzerlik bildiren eylemler yapar:

kolġır- “ister gibi olmak”< kol- “istemek”

kelgir- “gelir gibi yapmak”< kel-

tamġur- “damlar gibi olmak”< tam- “damlamak”, vd.



 -ġUr-:

Ettirgen çatılı eylemler türetir:

arġur- “yormak” < ar- “yorulmak”

ötgür- “geçirmek” < öt- “geçmek”

sızġur- “(yağ) eritmek”< sız- “erimek”

todġur- “doyurmak” < tod- “doymak”

tirgür- “diriltmek” < tir-



-(X)k-:

Dönüşlü ve edilgen çatılı eylemler türetir:

oŋuk- “solmak”< oñ- “solmak”

öçük- “nefesi kesilmek”  < öç- “nefesi kesilmek;

sönmek” (DLT I, 166) sezik- “sezmek” < sez- “hissetmek”

turuk- “toplanmak, birikmek” < tur- “durmak”, vd.



Edilgen eylemler:

basık- “basılmak, mağlup edilmek” < bas- “basmak”

bölük- “bölüklere ayrılmak” < böl- “bölmek”

savruk- “savrulmak” < savur- “savurmak”



-(X)l-

Edilgen ve dönüşlü çatılı eylemler türetir:

anutul- “hazırlanmak, hazır hale getirilmek”< anut-

bėril- “verilmek” < bėr- “vermek”

basıl- “basılmak”< bas-

bitil- “yazılmak” < biti- “yazmak”

kesil- “kesilmek” < kes-

tökül- “dökülmek”< tök- “dökmek”, vd.



Dönüşlü eylemler:

adrıl- “ayrılmak” < adır-

egilmek “eğilmek”< eg-yıġıl- “toplanmak”< yıġ-, vd.



-msın-/-msin-:

Eklendiği eyleme ‘benzer ve gibi olma’ anlamları katar:

barımsın- “gider gibi görünmek”< bar-

kelimsin- “gelir gibi görünmek”< kel-

tarımsın- “eker gibi görünmek”< tarı-

yemsin- “yer gibi görünmek”< ye-



-(X)n-:

Dönüşlü ve edilgen çatılı eylemler türetir:

alkın- “mahvolmak, bitmek, tükenmek” < alk-

bezen- “süslenmek” < beze- “süslemek”

sevin- “sevinmek”

tilen- “aranmak, dilenmek; istenmek”< tile-

yun- “yıkanmak; boy abdesti almak” < KB yu-, vd.





Edilgen eylemler:

baġlan- “bağlanmak”< baġla

bitin- “yazılmak”< biti-

tuzlan- “tuzlanmak” < tuzla-, vd.



-Ir-(I):

Geçişsiz ve geçişli eylemler türetir:

kurır- “kurumaya başlamak” < kurı- “kurumak”

süçir- “tatlılaşmak” < süçi- “tatlılanmak”

yilgür- “çırpınmak”< yilgü- ‘çırpınmak, heyecanlanmak’, vd.



Geçişli eylemler:

kadır- “döndürmek, karşı koymak”< kadı

-kėŋür- “genişletmek”< kėŋü-



-sIk-:

Edilgen eylemler türetir:

alsık- “alınmak, soyulmak, elindekini kaybetmek” < al-

bilsik- “bilinmek”< bil-

bassık- “saldırıya uğramak, basılmak”< bas-tutsuk- “yakalanmak”< tut-ursuk- “dövülmek” < ur- “vurmak”



 -(X)ş-:

 İştaş çatılı eylemler türetir:

açış- “birlikte açmak”< aç-

alış- “birlikte almak; beraber yapmak”< al-

biliş- “bilişmek, tanışmak” < bil

kuçuş- “kucaklaşmak” < kuç- “kucaklamak”

uruş- “vuruşmak, savaşmak” < ur-, vd.





 -(X)t-:

Ettirgen çatılı eylemler türetir:

arıt- “temizletmek; temize çıkarmak, günahtan arıtmak”< arı-

azıt- “azıtmak, yoldan çıkarmak”< az- “yoldan sapmak”

bayut- “zenginleştirmek”

saçıt- “saçtırmak”< saç-

uzat- “uzatmak” < uza-, vd.





 Eylemden Ad Türeten Ekler

-(X)g:

Eylemden ad ve sıfat türünde sözcükler türetir.

aġrıġ “ağrı” < aġrı- “ağrımak”

arıġ “temiz, pak” < arı-

bitig “kitap, Kuran-ı Kerim”  < biti- “yazmak”

katıġ “katı, sert, çok”< kat-

keçig “köprü, geçit”< keç-



-gA:

Eylemin gösterdiği hareketi yapanı gösteren adlar ve nesneler türetir:

bilge “bilgili, zeki”< bil-

kısġa “kısa”< kıs

yorıġa “rahvan giden at” < yorı- “yürümek”, vd.



-gAk:

Eylemden ad ve sıfat türünde sözcükler türetir:

orġak “orak” < or- “kesmek”

turġak “kapıcı, nöbetçi”< tur-





-(X)gçı:

Eylemin gösterdiği hareketi yapan eyleyici adları türetir:

bitigçi “yazıcı”< biti-

soruġçı “sorucu”< sor-

satıġçı “satıcı, tüccar”< sat-, vd.



-gXn:

Sıfat türünde sözcükler türetir:

azġın “azgın, azılı” < az- “azmak, yolu şaşırmak, yoldan çıkmak”

barkın “yolcu”< bar-

tutġun “esir”< tut-, vd.







 -(X)glXg:

Sıfat türünde sözcükler türetir:

kaçıġlıġ “kaçkın, kaçan”< kaç-

uçuġlıġ “uçan”< uç

yadıġlıġ “yayılı” < yad- “yaymak”, vd.



-ġUçI:

Eylemden sıfat ve işi yapını gösteren adlar türetir:

alġuçı “alıcı”< al-

atġuçı “atan, atıcı”< at-

barġuçı “giden”< bar-

emlegüçi “tedavi eden, iyileştiren” < emle-

küç kılġuçı “zulmeden”< kıl- -





ġUk:

Az sayıda örnekte görülen bu ekle türetilmiş sözcüklerden birkaçı şunlardır:

kayġuk “kayık”< kay-

tapuzġuk “bilmece”< tapuz- “buldurmak”



-I:

Eylemden nesne ve özne adları türetir:

buşı “hiddetli, sinirli, hırçın” < buş- “hiddetlenmek, kızmak, öfkelenmek”

egri “eğri”< egir-

yakşı “güzel, iyi”< yakış-, vd.





-(X)k:

Eylemden soyut ve somut adlar türetir:

açuk “açık”< aç

artuk “fazla, ziyade” < art-

bedük “büyük”< bedü-

süzük “süzük, süzülmüş,duru, temiz”< süz-, vd.



-(X)m:

Eylemlerden soyut ve somut adlar türetir: alım “alacak, borç” < al-

bėrim “borç”< ber

kedim “giyecek, elbise” < ked-

todum “doyum”< tod- “doymak”, vd.



-mUr:

Az sayıda sözcük türetmiştir:

tamur “damar, nabız” < *tam-mur < tam- ‘damlamak’

yaġmur “yağmur” < yaġ-





-Xn:

Eylemden ad ve sıfat türünde sözcük türetir:

akın “akın, sel”  < ak-

kelin “gelin”< kel-

tügün “düğüm” < tüg- ‘çatmak, bağlamak’

yalın “alev” < yal- “parlamak”



 -(X)nç:

Eylemden soyut adlar türetir:

korkunç “korku, korkma”< kork-

ögünç “övünç, övünme”< ög-

urunç “rüşvet”< ur-, vd.

umınç “ümit”~ umunç< um-



 -(X)ndI:

Eylemlerden sıfat ve ad türünde sözcükler türetir:

akındı “akan (su)” < ak-

ekindi “ekilen (tohum)”< ek-

ögündi “övülen(kişi)” < ög-

üdründi “seçilmiş (şey) “< üdür-

süpründi “süprüntü” < süpür-

yėrindi “iğrenç, kötü, alçak, değersiz, bayağı”< yėr- “yermek, beğenmemek, vd.



–(X)ş:

Eylemden somut ve soyut adlar türetir:

aġış “yükseliş” < aġ-

biliş “biliş”< bil-

çıkış “son, bitiş, çıkış; gider, masraf”< çık

keçiş “geçme; geçit”< keç-

kėŋeş “görüşme, danışma”< kėñe

ukuş “akıl, anlayış”< uk-, vd.



-(U)t:

 Eylemden somut ve soyut adlar türetir:

basut “yardım, arka”< bas-

çöküt “kısa, kısalık, cücelik” < çök-

kedüt “giyecek, hilat < ked-

yanut “karşılık, cevap”< yan- “dönmek”, vd.

______________________________________

Addan Ad Yapan Ekler: +aġu/+egü; +(a)ġu(n)/+(e)gü(n); +ç, +aç/+eç; +ça/+çe; +çı/+çi; +çIl; +daş/+deş; +DAm; +dak; +er; +ġaç; +gey; +ġıl/+gil; +k, +ak/+ek; +kıya/ +kiye, +kına; +l; +la/+le; +lAġ; +lXg; +lXk; +sıġ; +sXz



Addan Eylem Yapan Ekler: +A-; +(A)d-; +(A)r-; +DA-; +ġar-; +ġır-; +I-; +(X)k-; +la-/+le-; +lAn-; +U-



 Eylemden Eylem Yapan Ekler: -ar-/-er-, -DUr-, -ġIr, -ġUr-, -(X)k-, -(X)l-, -msın-/- msin-, -(X)n-, -Ir-(I), -sIk-, -(X)ş-, -(X)t-



 Eylemden Ad Yapan Ekler: -(X)g, -gA, -gAk, -(X)gçı, -gXn, -(X)glXg, -ġUçI, -ġUk, -I, -(X)k, -(X)m, -mUr, -Xn, -(X)nç, -(X)ndI, –(X)ş, -(U)t ----------------------------------





devamını okuyunuz... >>

AÖF EDEBİYAT 3.SINIF 16.YY EDEBİYATI 1.2.3.4. ÜNİTE KONU ÖZETİ


OSMANLI PADİŞAHLARI VE ŞİİRLERİ
                -16 yy yaşamış osmanlı padişahları
-2 Bayezit – Yavuz Sultan Selim – Kanuni Sultan Süleyman – Sultan 2. Selim – Sultan3. Murat ve Sultan. Mehmet bulunmuştur.Bu yüzyıl Osmanlı Devleti’nin her bakımdan altın çağıdır.
                Padişahların kullanmış oldukları mahlaslar
-2. Bayezit (Adli)
-Yavuz Selim (Selimi)
-Kanuni Süleyman ( Muhibbi)
-2 Selim (Selimi)
-3 Murat (Muradi)   Şehzadelerden Cem Korkut (Harimi), Mustafa ( Muhlisi), Bayezit ( Şahi) tanınmış şaiirlerdir. Osmanlı şairlerinin şiirleriyle ölçüşebilecek nitelikte eserleri vardır.

                                                               2 BAYEZİT (Adli)
                -Şehzadeliğinde görev yaptığı Amasya’nın tarihsel ve kültürel birikimin çok iyi değerlendirmiştir. Orada pek çok şair ve bilginin yetişmesini ve bunların daha sonra merkezi yönetime katılmalarını sağlamıştır.
                -Amasyada yetiştiriği muhittinde yetişen şairlerin başında Taci bey’in oğlu Cafer Çelebi ile Müeyyedzade Abddurrahman gelir. Müeyyedzade Hatemi mahlasıyla türkçe, farsça ve arapça şiirler söylemesine rağmen bilgin olarak tanınır.
                -Meşairü’ş Şu’ara adlı tezkirenin yazarı Aşık Çelebi olmak üzere pek çok bilgin ve sanatkarın yetişmesine katkı sağlamıştır
                -Onun himayet ettiği kişiler arasında Tarihçi ve şair Kemal paşazade, Hafız-ı Acem, Necati bey ve zati gibi önemli şairler gelir.
                -Adli divanı Yavuz Bayram tarafından yayınlanmıştır.



                                                               YAVUZ SULTAN SELİM (Selimi)
                -Öncelikli olarak Safevi tehlikesini ortadan kaldırmak için İran’a sefer düzenlemiş ve Şah İsmail’in göçebe Türkmenler üzerindeki etkinlğini nispeten azaltmııştır.
                -Memlük hükümdarı Kansu Gavriyi yenmiştir.
                -Tebriz ve Kahire’yi aldığında yüzlerce sanatkarı İstanbul’a göndermiştir.
                -Yavuz zamanındaki bilginler arasında Tacizade Cafer Çelebi, Müeyyedzade Abdurrahman Çelebi, Zenbili Ali Efendi ve İbni Kemal dikkati çeker
                Onun , her dörtliğinin sonunda “Neyi ki şive mi ki cvr mi ki nâz mı ki “ dizesini yinelediği şu mütekerrir murabba, Ahmet muhip Dıranas’ın “Bahar Gökleri” başlıklı şiiri ile Melih Cevdet Anday’ın “Tohum” şiirine esin kaynağı olmuştur.



                                                               KANUNİ SÜLEYMAN ( Muhibbi)
                -Sultan Süleyman 46 yıl süren saltanatının ilk yıllarında batıya sefer düzenlemiştir. Kanuni dönemi mimariden şiire kadar hemen her alanda Osmanlı’nın en görkemli zamandır.
                -Süleymaniye medreselerini kurarak Osmanlı biliminin gelişmesinde Fadih medreselerinden sonraki en önemli atılımı gerçekleştirmiştir.
“Kanuni” ve “muhteşem” sıfatlarını hak edecek politikalar geliştirip uygulanyan Sultan Süleyman, Muhubbi mahlasıyla yazdığı şiirler ve himaye ettiği şairlerle Osmanlı şiirini zirveye taşımıştır.
                Osmanlı arşive belgelerinde adlarına rastlanan şairlerin sayısı kanuni döneminde artmıştır.
                Kanuni’nin  himaye ettiği kişiler arasında başta Sadrazam İbrahim Paşa ve Defterdar İskender Çelebi olmak üzere
-Kınalızade Ali,

-Nişancı Celalzade Mustafa Çelebi ,
-Kazasker Kadri Efendi,
-Şeyhülislam Kemal Paşazade ile Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve Katibi mahlaıyla şirler söyleyen Seydi Ali Reis gibi bürokrat ve devlet adamları tarafından da benimsenmiştir.
                -Şehzade Mustafa Osmanlı tarihinde ardından en çok mersiye yazılan kişidir. Şehzade mustafa da maiyetinde çok sayıda şair barındıran bir yönetici olup kendisi de” Muhlisi” ya da “mustafa” mahlasıyla şiiler söylemiştir.
                -Kanunu’nin en küçük oğlu olan Şehzade Cihangir küçük yaştan beri zayıf ve hastalıklı bünyesi, muhtemelen de en küçük oğul olması dolayısıyla en sevdiği şahzadesidir.
                -Kişisel problemlerin dile getirildiği şiirlere  hasb-i hal tarzı şiir adı verilmiştir.




                                                                              2. SELİM ( Selim/Selimi)
                -Kütahyada şehzade vali iken çevresine yirmi civarında sanat ve bilim adamını toplayıp onlarlar meşgul olmuştur.
                -1571 yılında olan kıbrsın fethi Osmanlının son büyük askeri başarısı sayılır.
                -Onun hemen her antolojide yer alan ve modern şairlerce de sıkça alıntılanan şu beyti çok ünlüdür
                Biz bülbül-i muhrik- dem-i gülzâr-ı firâkız
                Âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden
                -( Biz ayrılığın gülbahçesinde yakıcı demler çeken bülbülüz; sabah rüzgarı gülbahçemizden geçse ateş kesilir.)



                                                                              3 MURAT ( Muradi)
                -3 Murat şehzadesi mehmet için 1582 yılında yapılan oldukça gösterişli sünnet düğünü  şair ve yazarlarında dikkatini çekkmiştir. Bu düğün Gelibolulu  Ali’nin Cami’u’l- Buhur Der- Mecalis- İ Sûr adlı eserinde bütün ihtişamıyla anlatılır.
                -3 Murat osmanlı padişahlarının en bilginlerinden sayılabilir.
                -Muhibbiden sonra en çok gazel söyleyen padişahtır. Muradi gazelinde 1567 gazel vardır.
                -Şiirlerinde genellikle Muradi, bazen de Murad mahlasını kullanmıştır.
                -Divanı üzerine doktora tezi hazırlayan Ahmet Kırkkılıç, seçtiği şiirler diliçi çevirileriyle birlikte Sultan 3 Murad adlı kitabında yayımlamıştır.
                -Divanındaki 1567 türkçe gazel, farsça söylediği 39 gazel ve Futuhat-ı Ramazan adlı farsça eseriyle devrin üretken şairleri arsında yer alır. Sade ve samimi bir üslübla söylenmiştir.
                -Şiir dışında saatçiliğe ve nakkaşlığa özel ilgisinin olduğu da kaynaklarda belirtilir.
                -Gösteri sanatlarına ve meddah hikayelerine düşkünlüğüyle de bilinir




                                                                              3 MEHMET
                Döneminde celeli isayanlarının yarattığı çöküntü damasını vurmuştur.
                Osmanlı devleti küçük veya geçisi sayılabilecek birkaç istisna dışındahiçbir önemli yenilgi yaşamamıştır.



EDEBİ MUHİTLER VE HAMİLER
                -Fatih döneminden itibaren osmanlı başkenleri: Bursa, Edierne ve İstanbul ilze şahzedelerrin görev yaptığı Konya, Amasya, Manisa, Trabzon ve Kütahya gibi şerlerde vezir zadrazam, defterdar gibi üst düzey yöneticilerin himayesinde edebi mühitler oluşmuştur.
                -Hamilik = sanat- saltanat ilişkisinin karşılıklı memnuniyete dayanana boyutudur.
                -Hami = Osmanlı toplumu gibi statü ve mertebelerin mutlak egemen bir hüküdar tarafından belirlendiği bir toplumda, sanatçının belli bir kültür çevçevesinde sanatın ifade edebilmesine yardımcı olan kişdir
                -Fatih’in İstanbulu bilim ve sanat merkezi halne getirme çabası sonraki padişahlar tarafından da kabul görmiş ve bu uygulama gelenekselleşmiştir.
                -Selimnameler, Yavuz sultan selim’in saltanatını konu edinip onun dönemindeki belli başlı olayları anlatan manzum veya mensur eserlerin adıdır. Bunlar edebiyatımızda sık rastlanan gazavatname, fetihname, zafername gibi osmanlı tarihinin eksik bıraktığı noktaları tamamlayan eserlerdir.          
                -Bu yüzyıl türk edebiyatında Türkçe, Arapça, Farsça olmak üzere yirmi kadar Selimname yazılmıştır.
-İshak Çelebi                                     -Keşfi                                   -İdris-i Bitlisi                       -Kemal Paşazade
-Celalzade Mustafa Çelebi          -Şükri                                   -Sücudi                                -Şiri
-Edayi ve Hoca Sadettin belli başlı Selimname şairleridir.
                -Selimin kısa saltanatından sonra osmanlı tahtına oturan Kanuni Sultan Süleyman himayesi altında yüzlerce bilgin ve şair yaşamıştır. Bunların en ünlüleri
Gazali mahlaslı Deli Birader
-Hayali Bey                         -Fethullah Arif Çelebi
-Taşlıcalı Yahya ve Anadolu edebiyatında bu yüzyılın en büyük şairi sayılan ve şairler sultanı ( Sultanü’ş-şuara) anılan Baki
-Fevri                                   -Nakkaş Balizade Rahmi                               -Edayi                                   -Süruri
-Gubari                                               -Lamii Çelebi                                     -Edirneli Nazmi                 -Ubeydi ve Daidir
                -Süleymannameler= Kanuni sultan süleyman’ın saltanatını konu edinip onun dönemindeki belli başlı olayları anlatan manzum ve mensur eserlere verilen addır. Süleymannamelerin kaynağı
Selimnamelerdir.Türk edebiyatında bu çerçevede ele alınabilecek 50 civarında eser vardır
-Ferdi                   -Şemsi Ahmet                  -Nevi                    -Hadidi
-Gubari başlıca süleymanname yazan şairlerdir.
                -İstanbulun sanat ve edebiyatın merkezi haline gelmesinde padişhların yanında devlet büyüklerinin de katkısı vardır bunlar şunlardır.
-Müeyyedzade Abdurrahman
-Taczade Cafer Çelebi
-Remzi mahlasıyla şiirler de yazan Pir Mehmed Paşa
-İbrahim Paşa
-Rüstem Paşa
-Şeyhülislam
-Kemal Paşazade
-Kazasker Kadri Çelebi, defterdar İskender Çelebi, nişancı Celalzade Mustafa Çelebi
-Katibi mahlasıyla şiirleri de olan Kapudan-ı Derya (kaptanı derya)
-Seydi Ali Reis
                -16 yy Konya, Amasya ,Trabzon ,Manisa ,Kütahya Anadoluda birer ilim, sanat ve edebiyat merkezi haline gelmiştir.
                -Akıncılık= osmanlıda hafif süvari birliklerine verilen isimdir.
                -Akıncı aileleri olan Mihaloğulları, Turhanlılar, Yahyalılar ve Malkoçoğulları




                                                                              DİVAN ŞAİRLERİ
                -16 yy iran şairlerinin etkileri sürmekle birlikte artık Fuzuli, Hayali Bey ve Baki gibi şiire yön veren Türk şairlerince örnek alınacak şiir ustaları yetişmiştir.
                -Bu yy folklorik üslup olarak tanımladığımız sade, açık ve kolay anlaşılır metinler yazılmaya devam edilişse de bunların orasında önceki dönemlere göre ciddi azalmalar vardır.
                -Bu yy asra damgasını vuran şiirler ustaları Baki, Fuzuli ve Hayali dir . Azeri edebiyat çerçevesinde Nesimi, Habibi, ve Hayati  çizgisinin doruk notktası olan Fuzuli, üç dilde yazdığı divanları, mesnevileri e mensur eserleri ile Türkçe’nin sadece bu yüzyılda değil bütün dönemler içinde en  büyük şairlerinden biridir.
                -Yy başında Sultan 2 Bayezit devrinde İstanbul’a gelen Zati, yeterli öğrenim de olmadığı halde yeteneği sayesinde 30-40 yıl boyunca bütün şairlerin hocası yol göstericisi olmuştur. Hayali Bey, Kanunu Sultan Süleyman’ın en gözde şairlerindendir.
                -Nesimi’nin gazellerinde lirizm ilunus’un şiirlerindeki sadeliği Rumeli duyarlığında birleştirlip bir divan oluşturulacak kadar şiir söylemiştir .Usuli Divanı yanınlamıştır
                -Yeniceli şairlerden biri de şirlerine nazire mecmualarında rastlanan Âgehi’dir. Özellikle denizcilik ve gemicilik terimleriyle ördüğü orijinal kaside çok tanınmış ve devrinden aşlayarak tanzir ve tahmis edilmiştir.
                -Hayali’de gazel şaiiri olarak dikkat çekmiştir. Baki yetişip devrin şiirine hakim oluncaya kadar Osmanlı şiirinin en büyük şairi sayılmıştır.
                -Anadolu sahasının en büyük şairi sayılan baki em kaside, hem de gazelde üstattır.        Neşsi çoşkunluğu ve rindliğiyle Nedim’i hazırlayan şairdir.
                -16 yy şiirinde kaside ve gazelde başarılıca şu şairleri görüyoruz
-Yavuz sultan selimin trabzondaki hocası olan Halimi
-Ahi Benli Hasan
-Nacak Fazıl diye anılan Nihani
-Bihişti Sinan Çelebi
-Tali’i Mehmed Çelebi
-Hayali Abdülvehhab Çelebi
-Revani  gazelleri hep meyhane ve şarap üzerindedir
-Sücudir ‘de revani gibidir.
-Figani  kanuni devrinin usta şairlerindendir. Şehzade mustafa ve Sadrazam İbrahim paşa için söylediği kasideleriyle tanınmıştır.
-Kemal Paşazade Şemsettin Ahmet
-Hayreti
-Sagari Kazzaz Ali de hem gazelleri hem de müsiki bilgisiyle tanınmıştır
-İshak çelebi
-Nihali Cafer Çelebi
-Yüzyılın ilk yarısında Zati doğuştan getirdiği şiir yeteneğiyle bütün şairlerin hocası ustası olmuştur.
-Edirneli Nazmi ise Türk edebiyatında en çok gazel yazan şairdir
-Bursali Rahmi
-Celili gazel ve mesnevisi ile tanınmıştır Divanı ve güli sad bergi vardır.
-Fevri
-Hamse sahibi Yahya Bey
-Nevi Baki ve Hayaliden sonraa Anadolu’da yuzyılın büyük şairi sayılmıştır.
-Gelibolu’lu Mustafa Ali gazel ve kaside söylemiş bunları dört türkçe ve farsça divanda toplamıştır. Ali çağdaşı Nazmi, Muhibbi ve Zati’nin arsından Türkçe’nin en çok şiir söyleyen dördünci şairidir.
-Yüzyıln son büyük şair Bağdatlı ruhi terkib-i bendi ile tanınır

Divan şiiri geleneği içinde kültür ve eğitim seviyesi yüksek çevrelerin dışında divan estetiğine uygun şiirler söyleyen ümmi şairler de yetişmiştir. Bunlar şunlardır.
-Ümmiliği mahlası olarak kulnan Ümmi Sinan
-Cemili                                                -Rayi                                     -Talibi                                  -Siyabi                             -Enveri
-Meşrebi                            -Bidari                                 -Valihi
-Diyarbakırlı Cemili, Gufi, Enveri gibi okuma-yazma bilmeyen kişilerin gazeller söylemesinde bir öğretim ve intikal sistemi olarak meşk geleneğinin ve nazireciliğin etkisi vardır.

-15 yy 136 yılında Ömer b. Mezid tarafından toplanmış ilk nazire mecmuasında ( Mecmuatü’n nezair ) sonra edebiyatımızın tanınmış nazire mecmuaları 16 yy ürünüdür. Bu yy ilk mecmuası Eğiridirli Hacı Kemal tarafından 1512 yılında düzenlenen Cami’ün Nezair adındaki hacimli eserdir.
-İkinci nazire mecmuası Edirneli Nazmi’nin 1523 yılında topladığı Mecma’ün Nezair’dir.
-Pervaneb.Abdullah’ın 1560 yılında meydana getirdiği Mecmu’a-i Nezair adındaki eserinde 525 şairin 7360 naziresi vardır.
- Nazire mecmuası tertip etme geleneği Budinli Hisali’nin Metalü’n Nezair  vardır.
-16 yy şairlerinden Meali, Usuli, Zaifi, Aşık Çelebi, Fevri ve Muradi mahlasıyla şiirler söyleyen Sultan 3. Murat bazı şiirlerinde hece ölçüsünü tercih etmişlerdir.




                                                                              (ÜNİTE 2)
-Batı oğuzcası ( Osmanlı Türkçesi) ve Doğu Oğuzcası ( Azeri Türkçesi) olmak üzere iki kola ayrılır
                                                               AZERİ SAHASI TÜRK EDEBİYATI
-15 yy Azeri sahası Karakonyunlular ve Akkoyunluar eğemenliğinde bulunuyordu
- Türk edebiyatının en büyük şairi Fuzuli’dir
-16 yy Azeri sahası klasik Türk edebiyatının Fuzuli’den sonra en önemli temsilcisi Hayati mahlasıyla şiirler söylen Şah İsmail’dir.
-16 yy kadar Azeri sahasındaki tasavvuf edebiyatının gelişiminde Şebusteri, Muhyittin Arabi, Mevlana ve Feridüttin Attar’ın görüşleri etkili olur.
-Şebusteri’nin Gülşen-i Raz adlı eserine yazılan şerhler, pek çok ilmi tartışmaya zemin hazırlayan Füsüs, ilhamını tazelemek isteyen her sufinin başvurduğu Mesnevi veMantıku’t Tayr bu coğrafyadaki tasavvuf edebiyatını biçimlendirir.


                                                                               Şah İsmail ( Hatayi)
-Erdebil tekkesi’nin şeyhi ve Safevi Devleti’nin kurucuus Şah ismail 1486 yılında Erdebil’de doğmuştur.
-Akkoyunlu Elvend’i yenerek Tebriz’i ele geçirir ve taç giyerek “şah” unvanını alır.
-Şah ismail, şeyhliği ve hükümdarlığının yanı sıra Hatayi mahlasıyala şiirler söylemesine rağmen çağdaşı olan yazarlar, onun siyasal kişiliği üzerinde daha fazla vurğu yaparlar.
-Hatayi bir yandan siyasal mücadelesini sürdürüken diğer yandan da Türkçe şiirleriyle çok geniş kitellere ideolojisini yaymayı başaran bir şairdir.
- Nesimi, Habibi ve kendi muhittinde olmamasına rağmen Ali Şir Nevayi’den etkilenerek Türkçenin en güzel gazellerini yazmıştır.
- Türkçenin edebi dil olarak safevi saraylarında gördüğü itibar, hiç kuşkusuz Şah İsmail sayesinde olmuştur.
-Hatayi dini- mistik düşüncenin ideolojik dönüşümüne eserleriyle de katkıda bulunmuştur.
- Hatayi aynı zamanda usta bir mesne vi şairidir. Özellikle Dehname adlı mesnevisi konusu konunun işlenişi bakımından oldukça dikkate değer bi eserdir.
                               Eserleri :
-          Hatayi divanı: Şah ismail’in en önemli eseri divanıdır.
-          Divanın bu gün bilinen en eski tarihli nüshası Taşken İlimler Akasdemisi Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesinde bulunmaktadır. Hatayinin ölümünden on bir yıl sonra 1535 yılında Şah Tahmasp’ın saray hattalarından Mahmud Nişapuri tarafından istinsah edilmiştir.
-          Bunlardan başka Paris, Londra, Vatikan, Tahran, Afganistan, Berlin ve Tebriz’de nishaları mevcuttur.
-          Nüshaları Azerbaycan, İran ve Türkiye’deki bilim adamları tarafından değerlendirilmiştir.
-          Türkiyede sadeddin Nüzhet Ergun, İstanbul Millet Kütüphanesinde bulunan nüshaya dayanarak Hatayi Divanı’nı neşretmiştir.
Dehname:
-          Fars ve Çağatay edebiyatında örnekleri bilinen dehnamelerin ( on mektup ) Azeri sahasındaki ilk örneğidir.
-          Mef’ülü mefa’ilün fe’ülün kalıbıyla yazılmıştır.
-          Eserinde aruzu dönüştürerek sekt-i Melih yaptığı görülmektedir
-          Aşk konusunu işlemiştir. 1500 beyitli olurp 1506 yılnda 20 yaşında iken tamamlamıştır.
Nasihatnem:
-          Hatayinin dini görüşlerini anlattığı öğüt nitelikli küçük bir mesnevidir
-          Mefa’ilün mefa’ilün fe’ülün kalıbıyla yazılmıştır.



İbrahim Gülşeni
-Molla hasanın yardımıyla medrese öğrenimi görmüş.Molla ibrahim olarak tanınmaya başlamıştır.
-Akkoyunlu sarayında yakın ilgi görmüştür. Sultan Yakup, İbrahim Gülşeni’ye büyük değer vermiştir.
-Diyarbakırda Manevi adlı eserini yazmaya başlamıştır.
-İlkin heybeti mahlasıyla şiirler söyleyen İbrahim, daha sonra mürşidi Ruşeni’nin “sen ol bağ-ı bekanın gülşenisin” demesi üzerine Gülşeni mahlasını kullanmıştır.
-Araça şiirlerinde isminin çağrışımıyla Halili mahlasını kullanmıştır.
-Gülieni’nin Türk kültür ve sanatı bakımından en önemli mirası, şiirleri ve mistik tecrübesidir.
                               Eserleri:
-          Tükçe, Farsça ve Arapça eserler vermiş üretken bir şairdir. Manevi eseriyle türk tasavvufu edebiyatı içinde haklı bir şöhret kazanmasına neden olmuştur.
-          Türkçe Eserleri :
-          Divanı ; Türk edebiyatı açısından en önemli eseri Türkçe şiirlerini içeren divanıdır.
-           Pendname, Razname, Kıdemname ve Çobanname
-          Farsça Eserleri:
-          Farsça rubailerini ise Kenzü’l cevahir adlı ayrı bir ktitapta toplayan Gülşeni’nin Farsça yazdığı en önemli eseri hiç şüphesi Manevi’dir.
-          Manevi : Gülşeni’nin Mevlan’nın Mesnevisine nazire olarak Diyarbakır’da On ayda tamamladığı söylenilen 40000 beyitli Farsça bir mesnevidir.
-          Halili mahlasıyla Arpça şiirlerini de ayrı divanda toplamış fakat arapça şiirleri türkçe ve farsça kadar ilgi görmemiştir.





ÇAĞATAY SAHASI TÜRK EDEBİYATI
-Çağatay edebiyatı en görkemli dönemini Timurlulardan Hüseyin Baykara zamanında bugün Afganistan’ın sınırları içerisinde bulunan Herat çevresinde yaşar.
-16 yy çağatay edebiyatı Şeybaniler ve Babürlüler tarafından temsil edilir.
-16 yy başında Şeybani Han maveraünnehir ve Horasan bölgesini ele geçirerek Timurluların yönetimine son vermiştir.
-Türk – Hint imparatorluğunu kuran Zahirüddin Babür Timurluların kültürel mirasına sahip çıkar. Babürden sonra da Çağatay edebiyatı Kamran Mirza ve Bayram Han gibi şairler tarafından devam ettirilir. Hindistan’daki Türk hükümdarlarının sarayları, daha sonra Sebk-i Hindi olarak da adlandırılan bir uslüp arayışının mayalandığı merkezlerdir.


                                                               BABÜR ŞAH
-1483 yılında Fergana’da doğmuştur. Timur’un torunlarından Ömer Mirza’nın oğludur.
-Nevayi’den sonra Çağatay edebiyatının en büyük Şairi ve yazarıdır.
-Babürname adlı eseriyle dünya çapında tanınmıştır.
-Şiir düzyazı ve kuramsal metinleriyle Ali Şir nevayi’nin en önemli takipçisidir.
-Cesur bir savaşçı ve usta bir hükümdar ollmasının yanı sıra güzel sanatlara düşkünlüğüyle de tanınır. Bazı besteler yaptığı, hat sanatında Hatt-ı Babüri diye bilinen bir tarz icat edecek kadar usta olduğu bilinir
                               Eserleri:
-          Babürname :
-          Babür’ün en ünlü eseri Vekayi adıyla da bilinen hatıratıdır. Özellikle babası Ömer Mirza, Sultan Hüseyin Baykara ve Ali şir Nevayi hakkında anlatıkları, geleneksel biyografinin sınırlarını zorlayacak kadar önemli ayrıntılar içerir.
-          Eserinde hatıralarını çok samimi, yalın ve gösterişten uzak bir dille anlatır.
-          Eser Farsçaya, Fransızca, Almanca, İngilizce, Rusça, Urduca ve Hintçeye çevrilmiştir.
-          N. İlminskiy ve A.s Beveridge tarafından bilimsel metni yayımlanmıştır. Reşit Rahmeti Arat da Türkiye Türkçesine aktarmıştır.
-          Babür Divanı :
-          Babürün fazla hacimli olamayan eseridir. Şiirler klasik divan tarzında sıralanmıştır.
-          Bilal yüce Babür Divanı’nın bilimsel sekiz nüshasından altısını karşılaştırarak bilimsel metnini hazırlamıştır.
-          Aruz Risalesi:
-          Bu eserinde aruz vezinlerini ve nazım biçimlerini Farsça ve Türkçe örneker vererek anlatmıştır
-          Mübeyyen:
-          Fe’ilatün mefa’ilün fe’ilün kalıbıyla Çocukları Hümayın ve Kamran’a öğüt vermek maksadıyla yazdığı eseridir.
-          Risale-i Validiyye:
-          Hastalıklardan kurtulmak ümidiyle çevirdiği bu eser, onun tasavvufa ilgisini de yansıması sayılır



                                                                                              (ÜNİTE 3)
                                                                              FUZULİ (1483-1556)
-Fuzuli ömrü boyunca Bağdat ve çevresinde yaşamıştır.Onun tam olarak nerde doğduğu tartışmalıdır
-Fuzuli’in asıl adı Mehmet ve babasının adı ise Süleyman’dır.
-İlk kasidesini 1504 yılında ölen Akkoyunlu Elvende Bey’u sunmuştur
-1508 Bağdat Şah ismail’in eline geçince Fuzuli, Beng ü Bade adlı küçük mesnevisini ona takdim etmiştir.
-1534 yılında Kanuni Bağdat’ı fethettiğinde Fuzuli bu fethi tebrik amacıyla padişaha uzun bir kaside sunmuş ve sonun da “ Geldi burc-ı evliyaya padişah-ı namdar” ( Şanlı sultan büyük velilerin yattığı bağdat’a geldi) dizesini tarih düşürmüştür.
- Bu fetih Osmanlı ordusuyla birlikte bağdat’a gelen şairlerden Hayali ve Taşlıcalı Yahya bey’le Fuzuli’nin tanışmasına vesile olmuştur.  Leyla ve Mecnun mesnevisinin önsözünde anlattığına göre şair, bu eserini adı geçen iki şairin teşvikiyle kaleme almıştır.

                               Edebi Kişiliği;
-16 yy Türk edebiyatının en büyük şairidir.
-Şiirlerinde okuyucu ile bütünleşen  ve onu etkisi altına alan yalan ve içten bir söyleyiş tarzı vardır.
-Fuzuli’nin şiir dili ağırlıklı olarak Azeri Türkçesinin özelliklerini yansıtmakla beraber devrin Osmanlı Tükçesinden ve Çağatay Türkçesinden de uzak değildir.
-Üç dile şiir söylemiş ve farklı alanlarda eserle vermiştir. Arapça şiirleri orta seviyede farsça ve Türkçe şiirlerinde üstün bir kabiliyet sergilemiştir.
-Fuzuli’nin şiirinin ayrıca özelliklerinden biri de iç musikisidir.
-Onun şiirlerinde imale ve zihaf gibi aruz arızaları neredeyse yok denecek kadar azdır.
-Divan şairlerinden hiçbiri Fuzuli kadar aşkı derinden duymamış ve duyuramamıştır. Fuzuli’de aşk, sadece bir duygu değil, adeta varlık sebebidir. “Aşk imiş her ne var alemde” dizesiyle bunu ifade eder.







                                                       Fuzuli’yi Etkileyen Şairler ve Fuzui’nin Etkileri
Araştırmacılar Fuzuli’nin şiirlerinde hem Fars edebiyatın hem de Türk edebiyatının etkilerini tespit etmiştir.
-Fars şairlerinden en fazla Hafız, Molla Cami, Nizami ve Selman-ı Saveci’nin şiirlerinden ilham almıştır.
-Türk şairleri arasında ise bilhassa aynı lehçenin temsilcisi olan Habibi’nin tesiri altında dır.
-Anadolu sahasından da Ahmedi, Şeyhi, Karamanlı Nizami ve bilhassa Necati’nin izlerini görmek mümkündür.
-Ancak onun en fazla ilgi duyduğu ve birçok şiirine nazireler yazdığı şair. Çağatay sahasının büyük ismi Ali Şir Nevayi’dir.
-Hemen her cönkte ona ait Şiirlere rastlanması  onun halk şairler tarafından benimsendiğini gösterir.
-Fuzuli günümüzde de ilhamını tazelemek isteyen her şairin ilk başvurduğu kaynaklardandır.
-Fuzuli’nin şiirlerini besteleyenler arasında Hüseyin Sadettin Arel, Bekir Sıtkı Sezgin ve Cinuçen Tanrıkorur gibi modern sanatkarlar vardır.
-Leyla ve Mecnun, Azerbaycan’da opera ve tiyatro oyunu olarak bir çok kere sahnelenmiştir.
                       Eseleri:
-          Fuzuli üç dile manzum ve mensur eserler vermiştir.
-          Farsça eserleri:
-          Heft-cam,
-          Hüsn ü Aşk diye bilinen Sıhhat u Maraz mesnevisi
-          Rind ü Zahid adlı mensur eseri vardır.
-          Fuzuli Türkçe eserleriyle üne kavuşmuştur. Özellikle Türkçe gazelleri, Leyla vü Mecnun mesnevisi ve Hadikatü’s- Süeda adlı Makteli beğenilmiştir.
-          Fuzuli Divanı :  Kasideler arasında meşhur “Su “redifli naattir. Divanda 300 yakın gazel vardır.
-          Hadis-i Erbain Tercümesi: kırk hadis ezberlemenin cennete götüreceği hakkında bilgiler işlemektedir.Bu derleme ve tercümelerin en meşhurlarından biri de Molla Cami’ye ait olandır.Fuzuli bu eserinde Ali şir Nevayi’nin Çağatayca çevirisinden de faydalanmıştır.






                                                                              BAKİ (1526 /27- 1600)
-Asıl adı Mahmut Abdulbaki’dir.İstanbul’da doğmuştur.Bu zatın sesinin çirkince olduğu ve bu yüzden Baki’yi çekemeyenlerin ona “Gurabzade: Kargazade” diyerek sataştıkları söylenir.
-Serrac nedir: camiler akşam ve yatsı namazları esnasında mumlarla aydınlatılmaktayı ve bu işle meşgul olan kişiye Serrac denilmektedir.
-Bakinin arkadaşları arasında :Nevi, Üsküplü Valihi, Edirneli Mecdi, Hoca Sadettin ve Karamanlı Muhyittin  gibi kişiler vardır.
-Tazmin nedir : Bir şairin başkasına ait bir mısra yahut beyti alıp kendi şiirinde aynen kullanmasına tazmin denir.
-Zati’ye uğrayan ve denemelerini ona gösteren genç şairlerden biri de Baki’idi
-Zati Baki’nin bir beytini tanzim edip gazel haline getirdi.
-Culisiye : Şairlerin bir padişahın tahta çıkışı dolayısıyla yazdıkları tebrik şiiridir.
-Caize : Şairlerin devlet ileri gelenlerine sundukları övgü şiirlerine karşılık aldıkları para veya hediyeye caize denir
-Kanuni devrinde el üstüne tutuluyordu
                Edebi Kişiliği
-Kanuni’nin iltifatına nail olmuş ve Sultanu’ş şuara (şairler sultanı) unvanıyla anılmıştır.
-Baki, Osmanlı şiirinde klasik söyleyişin en büyük ustası olarak kabul edilir. Çok sağlam ve kusursuz bir söyleyişi vardır.
-Şiirlerinde mana ve aruz uyumu en üst düzeye ulaşmıştır. İmale ve zihaf kusurlarını en alt seviyeye indirmiştir.
-Bakinin şiirlerinde tabiat ve İstanbul’dan çizgilere sık sık rastlanır.
-Cumhuriyet sonrası türk şiirinde baki Nedimle birlikte anılır.
                Eserleri
-          Baki Divanı :
-          Sadece Baki dinanı’nı çoğaltarak geçinen katipler olduğunu haber veren kaynaklar da bu bilgileri teyit etmektedir.
-          Baki Divanı’nın 1859 yılında taş baskısı yapılmıştır.
-          Divan’ın bir kısmı  Hammer tarafından Almancaya çevrilmiştir.
-          Fezailü’l- Cihad :
-           Muhyittin Ahmet b. İnrahim’e ait, kısa adı Meşari’u’l Eşvak olan ve cihadın faziletlerinden bahseden Arapça eserin tercümesidir.
-          Fezail-i Mekke :
-          Sokulunun emriyle Arapçadan tercüme ettiği bu eserini İstanbul’a döndüğünde 3 Murat’a sunmuştur.
-          Mealimü’l Yakin fi Sireti Seyydi’l Mürselin:
-          Mevahibü’l Ledünniyye isimli meşhur siyerin tercümesidir.














                                                                              (ÜNİTE 4)
                                               KLASİK DÖNEM DİVAN ŞAİRLERİ
-16 yy türk şiiri ses ve söyleyiş imkanları bakımından zenginleşir
-Önceki asrın sonunda Necati’nin şiirlerinde belirginleşen yerlilik eğilimini 16 yy Zati devam ettirir.
-Şiirde biçmsel mükemmeliğin Baki’den sonraki en önemli temsilcisi Nevi, Rumeli duyuş ve söyleyişini Osmanlı şirine taşıyan Hayali ve orijinal hayalleriyle Emri klasik dönemin ustaları arasında yer alır.




ZATİ(1471-1546)
-Balıkesirli zati’nin aslı adı kendi ifadesine göre Satılmış ve Bahşi’dir.
-Balıkesir’de çizmecilik mesleğiyle hayata atılan Zati 2. Bazezit döneminde İstanbula gelir.
-Salyane : yıllık olarak verilen ücret
-Tevliyet : vakıf işlerine bakma
-Remil : Kum. Sayılarla ve kum taneleriyle fal bakma, bir takım işaretler ve sayılar kullanarak gaipten haber verme oyunu.
-Remilciliği öğrenerek hayatın gizli şifrelerini çözmeyi dener.
-2 Bayezit tarafından şiirleri beğenilerek kendisine talviyetlik veriliştir.
-Zati özellikle Baki’nin yetişmesindeki yol göstericiliğiyle anılır.
-Anadolu’da Necati’nin şiirlerinde belirginleşen yerlilik arzusu ve günlük  konuşma dilinin şiirsel işlev yüklenerek kullanımı Zati tarafından  devam ettirilir.
-Şiirleriyle de Necati ile Baki arasında hayat köprüsüdür.
Üretken bir şair olduğu ve özellikle çok sayıda gazel söylediği doğrudur.
Zati divanında 1825 gazel yer almaktadır.
                Eserleri:
-          Zatinin en önemli eseri divanıdır.
-          Zati mesneviler yazmıştır. Onun Edirne Şehrengiz’i Anadolu’da türün ilk örneklerinden olmuştur.
-          Diyarı- Rum padişahı Jale’nin oğlu Pervane ile Çin padişahı Fağfur’un kızı Şem ile arasındaki aşk öyküsünü anlattığı Şem ü pervane adlı mesnevisi ise aynı konuyu işleyen diğer mesnevilerden daha fazla ilgi görmüş ve okunmuştur.
-          Şairin bir de Letaif’i vardır.





HAYALİ(1497/99-1556/57)
-Kanuni devrinde Zati’den sorna saray çevresinde saygın bir şair olarak ilgi gören Hayali’nin adı  Mehmet, lakabı ise Bekar Memi’dir.
-İstanbuldaki en büyük destekçileri İskender Çelebi ile İbrahim Paşa’dır.
-Hayali, Özellikle gazel şairi olarak Osmanlı şairlerince usta kabul edilmiştir.
-Necati ile Zati’nin tecrübesini devralmak suretiyle yerli unsuarları tasavvufi hecyecanla dönüştürdüğü görülür.
-Rumeli şairlerin eserlerinde görülen dünyaya karşı mesafeli duruş, samimi eda yerlilik arzusu ve tasavvufi heyecan Hayali’nin şiirlerinin de en belirgin özellikleridir.
-Hayali’nin bilinen tek eseri divandır. Hayali Divani, Ali Nihat Tarlan tarafından yayınlanmıştır




                                               NEVİ ( 1533-4- İSTANBUL 1599)
-Adı yahyadır.
-Kasideler arasında bilhassa şehzade Mehmet’in sünnet düğünü vesilesiyle yazdığı suriyye meşhur olmuştur.
-Dillerde dolaşan sade, anlaşılır nitelikteki beyitlerinde ustalıını göstermiş ve bir gazel şairi olarak dikkat çekmiştir.
-Şiirlerinde oldukça yalan ma divan şiirinin estetik nizamına uygun bir dil kullanır.
-Gündelik hayattaki şiirleri oldukça sadedir.
-“ahaveyn” (iki kardeş) lakabıyla ünlü Karamani Ahmed ve Mehmed kardeşlerin öğrencisi olur                               Eserleri:
-          Nevi’nin biricik oğlu 17 yy ünlü biyografi yazarı hamse şairi Atayi, babasınn otuzun üzerinde eser kaleme aldığını belirtir.
-          Müderris kimliğiyle yazdığı eserler arasında özellikle çeşitli bilim dalalrından söz eden ansiklopedi niteliğindeki Netayicü’l Funun’u ilgi görmüştür.
-          Şair olarak Nevi’nin Türk Edebiyatına kazandırdığı en önemli eseri ise hiç şüphesiz mürettep divanıdır.
-          Nevi divan’ı Mertol Tulum ile M. Ali Tanyeri tarafından yayımlanmıştır.







                                                               EMRİ ( Ö.1575)
-Adı  Emrullah olup Edirnelidir.
-Hayatı boyunca devletin ileri gelenleriyle yakınlık kurmaktan uzak durmuştur.
-İran şairleri geçecek kadr başarılı olan Emiri’nin muammalarının çözümünü içeren müstakil eserler kaleme alınmıştır. Onun bu özelliğinin değişik yansımalarını harf oyunları biçimiyle Emri Divan’ında görmek mümkündür.
-Kimseye övgü şiirleri yazmamıştır. Yoksul bir hayat sürmüştür
-Esrar tutkunu olduğu kaynaklarda kayıtlıdır.
-Ömrünün sonuna doğru aklnı yitirmiş ve 1575 yılında vefat etmiştir.
-Emri divan şiiri geleneği içinde daha çok muamma şairi olarak tanınır.
-Emiri divan’ı ve muammaları M.Yekta Saraç tarafından yayınlanmıştır.
-Hüner gösterisi sayılan tarih düşürme sanatındaki ustalığı beğenilmiştir.

devamını okuyunuz... >>