dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

PİR SULTAN VE HIZIR PAŞA


PİRSULTAN VE HIZIR PAŞA" HİKAYESİ

*Bir toplumda farklı sınıfların varlığı, bu sııııflar arasındaki çeşitli
çatışmaların, çelişkilerin, anlaşmazlıkların da olması demektir. Zaten sınıflaşmanın
temelini de bu çatışma, çelişki ve anlaşmazlıklar oluşturınaktadır. O sebeple ortaya
çıkan çeşitli ayaklanmalar, eşkiyalık hareketleri ya da başka türden olayların doğduğu
ortamın niteliğini taşıması, bir başka ifadeyle bu tür hareketlerin farklı sınıfları
bünyesinde barındıran toplumlarda görülmesi bu durumun toplumların ihtiyaçlarına
göre ortaya çıkan ve şekillenen, onların arzu ve beklentileriyle kültürel yapıların da
ortaya çıkaran anlat türlerine de aksetmesine yol açacaktır. Bu sebeple Türk
toplumunda Xv. yy.dan itibaren farklı sınıfların görülmeye başlamasıyla teşekkül
ettiği kabul edilen halk hikayelerimiz (Boratav II 55:76-77) de de bu tür olayların tespit
edilmesinden, hatta Pir Sultan Abdal gibi bir dönem Türk Edebiyatına damgasını
vurmuş şairin hayatı çevresinde bir halk hikayesi teşekkül etmesinden daha tabi bir şey
olamaz. İşte yazımızın konusu da Pir Sultan Abdal'ın hayatım konu alan ve onun
ölümüyle ilgili bilgilerin de yer aldığı "Pir Sultan Abdal ve Hızır Paşa Hikayesi" de
böyle bir anlatıdır ve dönenun siyasi ve sosyal durumundan pekçok şeyi
aksettirmektedir. O yüzden hikaye üzerinde incelemeye başlamadan önce hikayenin
kahramanı olan Pir Sultan'ın yaşadığı dönem ve o döneme gelinceye kadar Osmanlı
İmparatorluğu'nun genel durumu hakkında kısa bir bilgi vermeyi uygun buluyoruz.
XIII. Yüzyılda Anadolu coğrafi, siyasi, tarihi, kültürel ve ekonomik bakınıdan
oldukça ilginç bir tablo görünümündeydi. Orta Asya, İran ve Harezm ile Mısır ve
Suriye arasında geçit durumunda olması doğudan gelen bitmez tükenmez bir trafiğe
yol açmış, bir asır boyunca devam eden Moğol istilası ise bu trafiğin bir insan seli
halini almasını sağlamıştır. Selçuk Devleti'nin askeri ve iktisadi durumunu daha çok
Moğollar'ın bu acımasız saldırıları sarsmış; hükümetin merkeze uzaktaki yerlerin
denetimini ve halk üzerindeki etkisini zayıflatmıştır. (Gülpınarlı I, ss:413-414;
Köprülü I, s:200) Taht kavgaları, toprak idaresinde ıiişvetin önlenememesi, savaşlar
vb. (Öz; ss:18-90) idari ve askeri kudretin bozulması birtakım isyanların, özellikle
topraklarını kaybeden beylerin başkaldısına da zemin hazırlamış; İran ve
Doç. Dr., E. Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyati Bölümü Öğretim Üyesi.Neriıı Köse
Türkistan'dan pekçok sufinin Anadolu'ya gelip çoğu Batini karakter taşıyan
tarikat ve mezhep erbabıyla birlikte yarattıkları yeni hava ile hükümetin etkisi daha da
azalmıştır. Anlaşılacağı üzere bu karışık dumm halk ve idareciler arasında şu ya da bu
sebeple sivrilmiş pek çok kimsenin bu gnıplar aracılığıyla kuvvetlenme, kuvvetlerini
koruma vb. hesaplarına son derece uygundur. Mesela 1240'13 güçlükle bastmlan
Babailer İsyarıı ile 12?S'te Konya'yı zaptederek adına hutbe okutan ve şehzade
olduğunu iddia eden Cimri İsyanı bize, Selçuk'lu Devleti'ndeki idari ve askeri çöküntü
ile XIII. yy. Anadolu'sundaki yeni ve ilginç bir dini havanın haberini de vermektedir
(Gölpınırlı II. 8:414). Çünkü Sünni ya da değil (Rıım Abdallan, Kalenderiler.
Camiler. Haydariler, Alp Erenler vb.) bütün yeni tarikat, mezhep ve inançları temsil
eden ve çoğu gezginci olan bu kimselerin gelişiyle İslam dini büyük bir toleransm
hakim olduğu geniş bir düşünce akımı halini almıştır (Köprülü I, ss:200-255:
Gölpınarlı i, 5s:4l3-414).
Bu durum XIV ve daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiş; İslamiyet, kaynağı
Yesevi'nin Hikmet'lerine dayanan 've Yunus'un coşkun lizmiyle beslenerek tekkelerde
şeyhlerin, esnaf teşkilatlarında ahilerin. sınır boylarında alp-erenlerin ve diğer çeşitli
grupların aracılığıyla farklı şekillerde yorumlanıp hızla yayılmaya başlamıştır. Bir
başka ifadeyle kıtlık ve açlık, isyanlar. taht ve toprak kavgaları, bozulan ekonomiyi
düzeltmek için konulan ağır vergiler ve durumdan istifade etmek isteyenlerin
yağmaları vb. Anadolu'da her türlü inanç şeklinin yerleşip yeşermesine elverişli bir
durum yaratmış; " Zümre Edebiyatlan" dediğimiz "kendi inanç şekilleri doğrultusunda
ibadeti öngören, bu zümrenin erkan ve usullerini içeren nutukların, ilahilerin,
nefeslerin söylenip çalmdığı yeni bir edebiyat türü ortaya çıkııııştır (Köprülü i ss:337-
357); Gölpınarlı Il. Ss:359-375; Boratav:ss:50-5l).
*Tasavı'ufı Halk Edebiyatı,
*Alevi-Bektaşi Halk Edebiyatı
*I\Jle1ami-Hamzavi Hlk Edebiyatı olarak üç grupta inceleyebileceğimiz Türk
Edebiyatının bu sahasında (Gölpmırlı II. 8:360). A levi-Bektaşi Edebiyatı, önemli bir
yer işgal eder. Aşıkların gerek şiir türleri ve konulan. gerekse ekseriyetinin içinde
bulundukları çevre bakınundan Alevi Bektaşi şairlerle paralel bir özellik
göstermelerinin (Köprülü ll, ss:184-187) yanısıra tasavvufu kaynak edinmeleri
(Gölpınarlı i. ss:361-362) halk edebiyatıımza bu iki sınıfının benzer ya da aynı
ürünleri yaratmalarma yol açmıştır. Saz şairlerinin bazılarının da bu inanç tarzını
temsil ettileri düşünülecek olursa bu yakınhğın ve önemin sebebi daha iyi anlaşılmış
olur.
Yunus'u kaynak edinmiş olmasına rağmen kullandıkları terimlerin Alevi ve
Bektaşilik'in erkan veusülünü yansıtması, şiir (nefes, nutuk, devriye vb.) leri n kendi.
inançlanyla örüfü olup kutsal tanıdıklarının menkabelerini anlatması. tasavvuftaki
"Varlık Birliği" yerine "Ali ve Ehl-i Beyt Sevgisi"nin ön plana geçmesi, müslüman
inanç ve ibadetlerine karşı tevil ve kınarnada bulunmaları, Tanrı ile inceden ineeye
302"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
alayedilmesi, İran'a ve Erdebil Dergahına candan bağlılığının görülmesiyle bu
edebiyat Tasavvufı Halk Edebiyatı'ndanhemen ayrılır (Gölpınarlı II, ss:362-371).
Alevi-Bektaşi Edebiyatı'nın en önemli siması, en lirik şairi kuşkusuz Pir
Sultan'dır. Şiirlerinde bu inancı yaymaya çalışmasına, bu uğurda hayatından olmasına
rağmen tasavvuf, pek önemli bir yere sahip değildir. Beklentileri, yaşayışı ve hayatı,
yol vemıeyen dağlar tepeler, sık ağaçlı ormanlar, çiçekler, bağlar bahçeler, hayvanlar,
dünya ve ölüm, insan sevgisi vb. Kısacası herşeyonun şiirlerinde kendilerine yer
edinmişlerdir. Ayrıca Dede Korkut'tan Kaygusuz'a, Yunus'tan Hayati'ye kadar pekçok
ustamn etkisi açıkça görülen Pir Sultan Dadaloğlu, Köroğlu, Kerem, Sefil Ali, Derviş
Ali, Kul Mustafa, Gevheri gibi diğer Alevi şairlerini etkilemekte gecikmemiştir
(Gölpınarlı I, ss:418-419; Aslanoğlu, ss:60-64). Hem kendi, hem de daha sonraki
çağların Alevi şairleri Pir Sultan tarzında söylemeye çalışmışlar; hatta kendisiyle aym
adı taşıyan beş şair daha ortaya çıkmıştır. Bu sebeple Pir Sultan'ın olmayan ancak
onun gibi gösterilen pek çok nefes tesbit edilmiştir (Aslanoğlu, ss:67-$6). Kısacası
Tasavvufi Halk Edebiyatı için Yunus ne ise, Alevi-Bektaşi Edebiyatı için de Pir
Sultan, odur. .
Pir Sultan hayatı boyunca Alevilik'in en güçlü savunucularından olmuş; bütün
nefeslerinde bu inanca ait erkan ve usülleri, Hz. Ali'ye ve Şah İsmali'e bağlılıklarııu
dile getirmiş (Aslanoğlu, ss:417-423; Gölpınarlı ı. Ss:58-66); hükümetin yıllar boyu
Aleviler'e baskı uygulaması hatta öldürtülmesi (Aslanoğlu, ss:43-53; Ural, ss: 111-142)
bile onu bu yolundan alıkoyamamıştır.
Pir Sultan'ın hayatında III. Murat döneminde Sivas valisi olan Hızır Paşa'nın
ayrı ve önemli bir yeri vardır. Düşüncelerinden vazgeçmediği, üstelik vazgeçmeye
niyetli olmadığını açıkça söylemekten çekimnediği için onun tarafından hapse
attınlmış ve idam edilmiş (Ural; ss: 120-142; Aslanoğlu, ss:48-53; Gölpınarlı, ss:4l7-
418): diğer Pir Sultan Abdallar ise sanki kendi başlarından geçmiş gibi bu olayı
anlatan şiirler söylemişlerdir (Aslanoğlu, ss:67-68). Bunların sonunda Pir Sultan'ın
hayatı destanlaşmış; bazı olayların etrafında efsaneler teşekkül etmiştir. Nitekim
ölümü ve ölüm sebebi, Hızır Paşa ile olan ilişkileri, deyiş söylencesi vb. İle ilgili
hususlarda anlatılanlar (Aslanoğlu, ss:30-54; Gölpınarlı I, ss:4l7-4l8) onun halk
tarafından ne kadar sevildiğini, bir ermiş gibi kabul edildiğini göstermektedir.
Özellikle III. Ahmet zamamnda Sivas valiliğinde bulunmuş olan Hızır Paşa ile olan
münasebeti şiirlere konu olmuş; bu yolda bir kitap olabilecek hacimde rivayetler ortaya
çıkmıştır. İşte makalemizin konusu olan "Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesi" de
bunlardan biri olup mahalli bir saz şairinin tasnif ettiği halk hikayesi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Hikayenin musannifi Ali İzzet İlçi aslen Sivas'ın Su Şehri köyünden olup 63
yaşındadır ve aşıklığmı, kahvelerde saz çalıp söyleyerek sürdürmektedir. 5 yıldan beri
İzmir'in Torbalı ilçesinde yaşayan Ali İzzet İlçi "Kul İzzet" mahlasını kullanmaktadır.
Alevi olan ve "kul" lakabıyla bunu açıkça ortaya koyan, uzun yıllar adı geçen olayın
geçtiği çevrede yaşayan Ali İzzet İlçi, bir müddetten beri farklı bir yörede oturmasına
303Nerin Köse
rağmen hafızasmdan silinmeyen "Pir Sultan'ın ölümü" meselesini bir halk hikayesi
haline getirmiştir. Önce vakayı anlatan nesir kısmını düzenlemiş; uygun yerlerine de
(1 no.1u varyanttaki iki türkü hariç) Kul İzzet'in, Çıldırlı Aşık Şenlik'in "Salman Bey
Hikayesi'ni tasnifini hatırlatan (Boratav, ss:127-128) bu hikayesindeki türkülerinde
bile Pir Sultan'm etkisi açıkça görülmektedir. Nitekim hikayede 3'ü tek dörtlük 11
türküden:
304"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
Muhariımed A1i'dirvar mıdır aynı
Pirimi sevenler çeker mi kaygu,
Mahşerde toplanır biltamam kamu
ol Nebi Muhammed Pirim Ali'dir
dörtlüğünde:
Gelsün ikranna beli diyenler
Anladım derdim Muhammed Ali'dir
İsmim anınca salaat vernler
Meşrebim virdim Muhammed Ali'dir (Aslanoğlu, s:164, 85 no.lu deyiş)diye
başlayan deyişini;
Ey bana kimsin diyen
Evvel Allah'tanız bir
Namıma Haydar derler
Ali Abadanız biz
şeklinde bayIayan 2 dörtlükten ibaret türküsünde.
Gel güzelim kaçma benden
Yad değiliz bülbülüz biz
Biz yol ehli kardaşlanz
Erkan içinde yoluz biz (Aslanoğlu, s:23l, 158 no.lu deyiş) mısralanyla
başlayandeyişin; ilk dörtlüğünün son iki mısraı aynı olan:
Hak yonunu eğri tuttun,
Evvel rıza demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır,
Yiyemezsin demendim mi? Diye başlayan 4 dörtlükten ibaret türküsünde:
Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir nza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi? (Aslanoğlu, s:l97, 121 no.lu deyiş) mısralarıyla
başlayan deyişinin;
Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar Şah'a gidelim
Siyaset günleri gelip yetmeden
Açılın kapılar Şah'a gidelim
diye başlayan ve ilk dötlüğü aynı olan türküsünde de:
305Nerin Köse
Gönül çıkmak ister Şah'ın köşküne
Can boyanmak ister Ali Müşküne
Pirim Ali on'ki imam aşkına
Açılın kapılar Şah'a gidelim (Aslanoğlu, ss: 130-132, 47 no.lu deyiş) deyişinin
açık tesirini görmemek mümkün değildir. 1no.lu varyanttaki
Öyle bir zamane geldi ki devran
Zalimler sultandır Hak agah olsun
Elimde zincir var diliınde efgan
Halimi işiten dil mahzun olsun
dörtlüğüyle başlayan ve 2 bentten ibaret olan türkü, Kul İzzet'in kendisine:
Gerçeği istersen katip böyle yaz
Hem gece hem sabah Şah'adır niyaz
İnşallah yıkılır şu kanlı Sivas
Katip ahvalimi Şah'a böyle yaz
dörtlüğüyle başlayan diğer türkü ise tamamen Pir Sultan'a aittir (Öztelli, S.18.)
2 no.lu varyanrta ise 3 türkü ile iki dörtlük vardır ve Mukammed Alildir var
mıdır ayrı diye başlayan ilk dörtlük hariç, hepside Pir Sultan'a aittir.
Hikayenin her iki varyanndaki türkülerin hepsi de (l no.lu varyanttaki tek
dörtlük hariç) koşma düzeninde söylenmiştir. Edebiyatımızın en çok sevilen şiir türü
ve saz şairlerimizin ister nefes, ister nutuk, isterse devriye vb. olsun bütün şiirlerinde
kullandıkları bir biçim olduğunu (Elçin, ss:189-223; Dizdaroğlu, ss:68-84) da ortaya
koyan bu durum Hz. Ali'ye olan bağlılığını konu eden ilk dörtlükle, kendisini
sevenlerin ve halkın Hızır Paşa'ya karşı duyguları, Pir Sultan'ın ağzından söylenen
türkülerde gayet açık bir şekilde görülmektedir. (Dizdaroğlu, ss:102-122) Zaten
türkülerimiz toplumun herhangi bir olay karşısındaki yergisini; sevincini ve tasasını,
yani tutum ve tepkisini gösteren en güzel ifade yoludur.
Gelelim anlatının konusuna ... Hikayenin adından da anlaşılacağı üzere vaka,
Pir Sultan ile Hızır Paşa arasındaki ilişkileri anlatan olaylarla ilgili olup, özeti kısaca
şöyledir:
"Horasan erenlerinden Kul Fahı ve eşi Bahar Çiçek'in (l no.lu varyantta Cemile
olarak geçmektedir) yedi yıldır evli olmalarına rağmen çocukları olmamıştır.
Günlerden birgün yavrulannı arayan ancak bir türlü bulamayan bir kazın "yetiş Allah"
diyerek dileğine .kavuştuğunu gören Kul Fahı evine dönünce olanları karısına anlatır
ve sabaha kadar "kendilerine bir evlat verınesi için Allah'a dua ederler.
Gel zaman, git zaman Cemile Hatun'un uzun saçlı, badem tenli .bir oğlu olur.
Kul Fahı sevincinden ne yapacağım bilemez: sofralar kurdunır, ınüjdeciye de bir ak
koç hediye eder.
306"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
Bir hikmet gösterene kadar adı konulmayan çocuk kısa zamanda "dört kapı,
.kırk makanun sırrına vakıf olur ve yedi yaşında iken de erenler sohbetine girer. Orada
Banaz'ın usta aşığı Kul Himmet'in ulu kişisi Seyid Necmettin'in önünde söylediği bir
dörtlükle hikmetini gösterir ve Kul Fahı oğluna Haydar adını koyar. Usta ozan da sazı
ile birlikte oradan gider; bir daha da görünmez.
Giderek nefesinin ve sazının kerameti her yere yayılan Haydar babasının evini
dergah edinir ve etrafı müridleriyle dolar, taşar. Bunların içinde Tokat'tan gelen Hızır
isimli abdestsiz namaza duran, destursuz dergaha gelen müridini isePir Haydar'ın
"Sarı Kadı" ve "Kara Kadı" adlı köpekleri bile sevmezler.
Bu araaa amca kızı Balım Sultan'la evlenen Pir Haydar haktan ağır vergiler
alan ve onlara zulmeden Sivas Valisi Ayvaz Paşa'nın huzuruna çıkarak "yaptıkılanmn
utanç verici olduğunu" söyler . Duyduklanna çok sinirlenen paşa ona kırk değnek
vurdurup ellerini zincirletir ve katırına ters bindirerek Banaz'a yollar.
Bunlar yetmezmiş gibi Hızır "İstanbul'a gidip mederese okuyarak Sivas'ta
adaletin temsilicisi olmayı düşündüğünü" belirtmiştir. Haydar ona "yol verir" ve "eline,
beline, sahip olmasını" söyler.
Gel zaman git zaman İstanbul'da tahsilini tamamlayan ve Sivas'a vali tayin
edilen Hızır Barıaz Köyü'nden haracını alamayınca Pir Sultan'ı ayağına çağırır. Pir
Sultan bu davete cevap vermezse de eli-kolu zincirlenir ve sürüye sürüye konağa
getirilir. Durum çok ağırına giden Pir Sultan, Hızır'ın olayı bilmezden gelmesi üzerine
hiddetlenir ve "yaptıklarının kötü olduğunu" söyler. Bunu gören Hızır Pir Sultan'a
"Sivas'a girmesinin yasak olduğunu" ifade eder ve onu kovar.
Uzun süre ilden ile dolaşan Pir Sultan vatan hasretine dayanamayıp geri
geldiğinde Banaz'da taş taş üstünde kalmamıştır. Hızır Paşa'dan hesap soran ve ondan
"Banazlılar bana itaat etmedi, haram yediler" cevabını alınaca "o halde iki helal, iki
haram yemek pişirir. Göreceksiniz benim itlerim yemeyecekler. seninkelerse
yiyecekler" teklifini yapar. Hızır Paşa söylenileni yapar ve : Pir Sultan'ın dedikleri
aynen gerçekleşir. Bunu gören Hızır Paşa daha da hiddetlenir ve Pir Sultarı'a "içinde
şah kelimesi geçmeyen bir şiir söyle, seni affedeyim, yoksa asanm" der. Ancak Pir
Sultan'ın
Yıkılın kapılar Şah'a gidelim redifli deyişi, onun sonunu hazırlar ve Hızır Paşa,
halkın gözü önünde asılır. Bugün Banaz halkı "onun ölmediği" konusunda efsaneler,
hikayeler anlatırlar.
307Nerin Köse
Anlaşılacağı üzere "Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesi", XVI. yy aşıklarından ve
Alevi-Bektaşi Edebiyat'ın önderi Pir Sultan'ın hayat hikayesi olup, mahalli bir saz şairi
tarafından halk Hikayesi haline getirilmiştir. O sebeple hem anlatı geleneğinden, hem
de gerçek hayattan pekçok unsuru bünyesinde barındıracağı, tabidir ve bunların
basında da Dede Korkut gelmektedir.
*Herşeyden önce Pir Sultan'ın annesinin adı Bahar Çiçek, bize Dede
Korkut'taki Bamsı Beyrek'in beşikkertme nişanlısı Banu Çiçek (Ergin; s:122)i
hatırlatmaktadır. Ancak "Gökçe Çiçek", "Çiçek", "Bahar", "San Çiçek" gibi isimlerin
bu gün Anadolu'da hala yaşıyor olması bu durumurt kaynağım Dede Korkut'un
hikayedeki izlerinden biri olarak değerlendirmekten ziyade ilk insanın çevresini
tanıma döneminde olduğu gibi dünden bugüne gelen çizginin hemen her aşamasında
süjeyi objede görıne (Yöntem ss. 1-2)'si sebebiyle uğuruna, gücüne inandığı yada
korktuğu varlık veya canlıları ad olarak koyma meselesinde aramak gerektiğine
inanıyoruz. (İnan, s:207; Kalafat, s: ll).
*Yine hikayede yedi yıllık evli olmasına rağmen çocuğu olmayan Kul Fakı'nın
gamlı gönlünü avutmak için çıktığı çayırda yavrularım arayan ancak "medet Allah,
medet Allah" dedikten sonra onları bulabilen bir anne kazı gördükten sonra "Allah
deyince işler olmaz, kul istemeyince Allah vermez" diye söylenmesi (lno.1u varyantta
"Allah 'dan arı iş olmaz. Kul istemeyenice Mevla vermez. Şam ulvi Allah..." şeklinde
geçer) Dede Korkut'taki Allah Allah dirneyince işler aümaz, kadir Tanrı virmeyince
er bayımaz (Ergin, s:73) soylaınasını hatırlatmaktadır.
*Hikaye kahramanımn adının konması ile ilgili kısımlarının da Dede Korkut
Hikayeleri'yle paralelliği söz konusudur. Nitekim kul Fakı'nın oğlu yedi yaşına
gelmesine rağmen adı konmamış, saçı kesilmemiştir. Çünkü bir hüner gösterınemiştir.
Günlerden birgün erenler sohbetine ayak basan oğlan orada Kul Himınet adlı bir
aşığın (l no.1u varyantta bu, Seyid Necmeddin'dir) çalıp söylediğini görür, Babasına
"aşığın söylediklerinin manasını " soran oğlan ondan "muhabbetten oğul" cevabını
alınca "Böyle sohbet olmaz. Bunca söze ne hacet?
"Ademi "adem eden üç harfile beş noktadır.
Alemi alem eden üç harfile boş noktadır.
demek yeterli" diye cevap verir. Bun duyan Kul Himmet: "Bahey Kul Fakı! Ne
zamandan beri adı olmayan çocukar meclise gelip olur olmaz sözlerle ayıplar kılar?!
diye kızar. Bunun üzerine mecliste oturanlardan Seyid Necmeddin adlı yaşlı ortalığı
yatıştırır, "Dört kapı, kırk makamın sırrını" söyleyen oğlanın, meclistekilerin:
"Muhammed kimdir, Ali kimdir?" sorusuna karşılık söylediği:
308"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
Muhammed Ali'dir var ımdır ayrı
Pirini sevenler düşer mi sayrı
Mahşerde toplaıur biltamam kamu
01 nebi Muhammed şahını Ali'dir
dörtlüğü onların "hü" çekmelerine sebep olur. Durumdan çok memnu oldukları
için de Kul Fakı'ya "oğlun hünerini gösterdi, aşk badesini içip deryaya daldı; artık
adını koymalı" derler ve oğlam Haydar diye çağırmaya başlarlar.
Dede K2rkut kahramanlarından Dirse Han'ın oğlunun "Boğaç" adım alması
Bayındır Han'ın "taşa boynuzuyla vursa un gibi öğüten" boğasını yumruğuy1a yere
serdikten (Ergin, ss:81-83); Kam püre'nin oğlunun "Beyrek" adını alması ise Evnük
Kalesi'nin kafirlerini yendikten (Ergin, ss:118-121) sonra Dede Korkut'un gelip
soylaması ile söz konusu olur. Gerek Beyrek'in, gerekse Boğaç'ın ancak onbeş yaşında
adlarının konması ise "ol zamanda bir oğlan baş kesmese, kan dökmese ad komazlar
idi" (Ergin, s:118) geleneğinde yatmaktadır. Ancak değişen şu ki "bir hüner
göstemıeyince çocuğa ad koymama" geleneği tarih boyunca şekil değiştirmiş;
toplumun ihtiyacım da belirleyen bu durum epik ürünlerde fiziki güce yönelik bir
özellik göstermekte iken Alevi-Bektaşi bir aşığın hayatııu anlatan hikayede ise "çok
küçük yaşta tarikatının sularına vakıf olma" şeklinde bir keramete dönüşmüştür.
*Epiko-romanesk dönemin ürünlerindeki en önemli özelliklerinden biri,
anlatımda bol sıfatlı ve zarflı; tamlamalarla dolu, olağandan iri ve abartılı, secilerle
dolu bir üslubun kullamlmasıdır. İlk örneğinin Dede Korkut Hikayeleri'nde
gördüğümüz (Boratav I, s:7l; Ergin s. 112) hem epik, hem de roman döneminin
özelilklerini taşıyan hikaye kahramanlarımn göçebe, hareketli bir hayattan yerleşik ve
durgun bir hayat tarzına geçişin anlatı türlerindeki izlerine uyar tarzda tarif edilmesi,
bir başka ifadeyle anlatı kahramanlarımn, içinde bulundukları sosyal yapımn ihtiyacı
olan ürünle beraber doğup gelişmeleri meselesidir. Nitekim Kara Göne "kara buga
derisinden bişiğinüü yapugı olan, acığı tutanda kara taşı kül eyleyen, kara bıyığın yidi
yirden ensesinde düğen (Ergin, s:174) şeklinde tarif edilir.
Bu sebeple incelediğimiz hikayenin kahramanı Pir Sultan'ın da Dede Korkut
kahramanlarına benzer şekilde "yandan bakınca kayık, önden bakınca höyük,
seğirdince geyik gibi (2 no.1u varyant) veya (Yandan bakınca höyük, önden bakınca
kayık, seğirdişi ceylan gibi, azameti arslan gibi şeklinde (lno.1u varyant) verilmesinin
sebebini bu açıklamaya, daha doğrusu Dede Korkut'un söz konusu hikayedeki izlerine
bağlanmayı uygun buluyoruz.
***
"Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesi'inde Alevi-Bektaşi Edebiyatı'na ait terimlerin
ve özelliklerin çokluğu, hemen dikkati çekmektedir. Gerek hikayenin musannifi olan
Kul İzzet'in, gerekse hikaye kahramanı Pir Sultan'ın Alevi olmaları sebebiyle gayet
tabi olan bu durumu şimdi teker teker göstere1im:
309Nerin Köse
*Alevi-Bektaşi şairlerinin hepsi kendilerine "kul", "abdal", "pir", "derviş",
"miskin" gibi adlar verirler: Pir Sultan'un müridi Kul Himmet, XVI -XV. yy.
Şairlerinden Kaygusuz-Abdal örneklerinde olduğu gibi (Gölpınarlı II, s:163) Pir
Sultan'da "pir" ve "sultan" terimlerinin birlikte görülmesi babası Fakı'nın adına "kul"
eklenmesi de tamamen bu edebiyatın geleneklerinden biri olmasındandır.
*Alevi-Bektaşi nefeslerinin özelliklerinden biri "Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi" nin
ön plana geçmesi, buna karşılık "Allah sevgisi"nin daha geri plana itilmesidir
(Gölpınarlı II. S:366). Her iki varyantta da Pir Sultan'ın ereiller sohbetine ayak
bastığında meclistekilerin (l no.lu varyantta bu soruyu Seyid Necmeddin sorar) "Nebin
kim, pirin kimdir" sorusuna cevap olarak söylediği:
Muhaınmed Ali'dir var mıdır ayru
Pirini sevenler çeker mi kaygu
(2 no.lu varyatta ikinci mısra "Pirini seven düşer mi sayrı" diye geçmektedir)
Mahşerde toplanır biltamam kamu
Ol nebi Muhammed Pirim Ali'dir.
dörtlüğü ile, anlatının girişinde, halk hikayelerine başlarken söylenmesi adet
olan "dua" kısmında; 1 no.lu varyantta "Evvel hA diyelim, hü'ya nazar gılalım, kem
dilden arınalım, nAr ile sagmalım. Allah Allah ayvallah: Nur-ı Nebi, Kerem-i Ali,
pirimiz hünkarıınız Hacı Bektaş-i Veli dernine hü"; 2 no.lu varyantta ise: "Evvel hA
diyelim, hü'ya nazar gılalım. Allalı Allah eyvallah, kılıcımız kahrmuz düşmana ziyan,
kulluğumuz Allah'a ayan. Pir-i Nebi, Kerem-i Ali, pirimiz sultanınuz hünkar Hacı
Bektaş-ı Veli demine bir hü'' şeklinde tesbit ettiğimiz ve bir Bektaşi Gülbanki olan
kısımda da bu durum, apaçık ortadadır.
*Hz. Ali sevgisi. ona olan candan bağlılık, hikayenin bitiş kısmında da
kendisini göstermektedir. Nitekim halk hikayelerimizde anlatınm sona erdiğini
gösteren dua bölümü (Türkmen, s:XIII 1) no.lu varyantta "işte böyle pirin alıvali.
Amin diyelim, amin. Olmayalım zalime yakm. Haktan geri tüm insanın ruhuna şad
olsun bu dmı. Zalime kılıç gibi, ınazluma ümit gibi doğsun güneş. Ali demine'bir daha
hO!"; özellikle 2 no.lu varyantta ise "Böyle işte erenler. Biz de Ali sırıma, Muhammed
aşkına bir hü diyelim. HO! "olarak geçmekte; 2 no.lu varyantta Pir Sultan'ın Hızır
Paşa'ya "Kadılarının haram yiyecekten yemeleri" üzerine söylediği:
Muhammed dinidir bizim dinimiz
Tarikat altında geçer yolumuz
Cibril-i Emindir hem rehberimiz
Biz müminiz nürsidimiz Ali'dir.
dörtlüğünü de hesaba kattığımız bu durum hem Ali sevgisinin büyüklüğünü,
hem de bu sevginin ve bağlılığın Hz. Muhammed'e olandan daha fazla olduğunu gayet
açık olarak ortaya koymaktadır.
310"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
*Hz. Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e olan büyük sevgi ve buna karşı olanlara duyulan
.nefret yani "tevella" 've "teberra" Alevi Bektaşi Edebiyatı'nın önemli bir başka yanıdır.
Özellikle Xvl-Xvll. yy.larda Erdebil'i merkez edinerek Anadolu'da Safeviye ve
Erdebiliyye tarikatını yaymak isteyen Ali taraftarlarının Anadolu'ya gelip propaganda
yapmaları, bu sebeple yerleşmek için izin istedikleri halde kabul edilmemeleri
sebebiyle Erdebil'e geri dönen taraftarlarınınn Şah İsmail'e, Safavi Hanedanına,
Erdebil dergahına ve İran'a duydukları candan bağlılık ile Osmanlılara duyulan nefret
(Gölpınarlı II. S:366) Pir Sultan'ın, Hızır Paşa'nın kendisine: "bir azim şiir söyle ki,
içinde "Şah" kelimesi geçmesin" sözü üzerine söylediği:
Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar Şah'a gidelim
Siyaset günleri gelip çatmadan
Yıkılın kapılar Şah'a gidelim (1 no.lu varyant) dörtlüğüyle başlayan nefesinde
bu dumm, çok açıktır.
*Bu edebiyatının bir başka özelliği ise bazı şiirlerinin "erkan" dan
bahsetmesidir. Alevi veya Bektaşiler "Ayn-ı Cem"leri sırasında soruları" dört kapı",
"kırk makam" vb. İle ilgili bilgilerin yer aldığı şiirleri sadece bu konuda bilgi sahibi
olanların ya da Bektaşilik'e intisap etmiş kimselerin anlayabilmesi ise, tamamen bu
şiirlerin çeşitli remizlerle örülü olmasından ileri gelmektedir (Gölpınarlı II, ss:365-
366).
Bu durumu, incelediğimiz hikayenin her iki varyantında da tesbit edebiliyoruz.
Nitekim Pir Sultan yedi yaşında erenler meclisine ayak bastığında çoktan "dört kapı
kırk makam"ın sırrına erıniştir. Ayrıca:
"Alemi "alem eden üç harf ile beş noktadır.
Ademi adem eden üç harf ile boş noktadır.
diyerek aşk ve ôdem p> i in sırrını bildiğini, ve
Ol nebi Muhammed pirim Ali'dir
diyerek de mürşidini, rehberini söyleyip artık kemale erdiğini ortaya koymuştur.
**
Bilindiği üzere zümre halk edebiyatıarının hepsinin kaynağı da, Yunus'tur.
(Gölpınarlı II. Ss:357-362, 371-375; Köprülü II, ss:357-362) İlk ya da geri planda
olsun "varlık birliği", "esma",. "Ferıafillah ", "kavs-i nüzül ve kavs-i urüc", "aşk ve
gönül" vb. bütün kavram ve inanışlar Anadolu'da Yunus'un şiirlerinde vücut bulmuş;
daha sonra onu taklit eden bütün şairlerin bu konuları kendi tarikat esaslarına göre
yeniden işlemeleriyle tekkelere taşınmıştır (Köprülü II, ss:300-327). Yunus'un gerek
söyleyiş tarzının ve söylediklerinin, gerekse hayatıyla ilgili menkıbelerinin tekkelere
girmesinin çeşitli veli veya dervişlerle ilgili olarak anlatılmasının Anadolu Türk-İslam
kültür ve medeniyetinin kumlmasında büyük bir rolü olanlardan biri olan Yunus/la
ilgili iki menkıbenin (Kaplan, ss:120-131) hikayede Pir Sultan'a izafe edilmesinin
311Nain Köse
sebebi, budur. Nitekim. "Hacı Bektaş'tan himmet alamayıp Taptuk Emre'nin dergahına
giderek odun taşımaya başlayan ve hizmet ettiği kırk yıl içinde bir tek eğri odun
taşımaya başlayan ve hizmet ettiği kırk yıl içinde bir tek eğri odun getirıneyişi üzerine
-Dağda eğri odun kalmadı ını hey Yunus? diye soran şeyhine:
-Eğri odun çok ama, senin dergahına odunun eğrisi bile geremez." şeklinde
açıkladığı bilinen rivayet (Kabaklı, s:24) Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesi'nin 1 no.lu
varyantında "... Kul Fahı oğlunun adım Haydar koymuş",Gel zaman git zaman oğlanın
namı cihanı dutmuş. Babası gapısın dergah edinmiş. Dergahına müridler dolmuş,
taşmış; odun jaşımışlar dergaha. Hemi de doğru odun ..." olarak kendini göstermiş;
Yunus'la Mevlana arasında geçtiği söylenen "Mevlana Mesnevi'sini Yunus'a okutmuş
ve nasıl bulduğunu sormuş-Yunus:
-Fevkalade ama çok yazmışsın, demiş. Ben olsaydım:
Ete kemiğe büründüm,
Yunus diye göründüm
derdim, olur biterdi (Kabaklı, ss: 38-39) diye söylenen rivayet ise incelediğimiz
hikayenin her iki varyantında Pir Sultan'ın (1 no.1u varyantta Seyid Necmeddin, 2
no.lu varyantta ise Kul Himmet adını taşıınaktadırlar) erenler meclisinde çalıp
söyleyen azaılları beğenmeyerek babasına:
-Baba, bu aşık neyden bahseder? diye sorduğunda
Muhabbetten bahseder oğul, cevabını alınca:
-Baba böyle muhabbet sohbeti olur mu? Bunca söze ne hacet? deyip çaldığı:
"Alemi "alem eden üç harf ile beş noktadır.
Ademi adem eden üç haıf ile boş noktadır.
deyişinde yerini almıştır.
**
*"Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesinde aşıklık geleneğiyle ilgili özelliklere de
rastlamaktayız. Çünkü kırsal kesimlerde, Alevi-Kızılbaş toplulukların bulunduğu
bölgelerde uzun yıllar hem tekke şairleri, hem de halk şairlerimiz ayrı topluluğa
seslenınişlerdir. Dolayısıyla gerek dil ve üslüp, gerekse şiir türleri, birbirine son derce
benzer özellik gösterirler. Pir Sultan'ın da bir Kızılbaş şairi olmasına rağlen
yaratmalarında aşıklık geleneğini içinde kalması, aşık tarzında deyişler söylemesinin
sebebi buradan kaynaklanmakta olup (Boratav II, ss:21-22, Boratav N, ss:340-343;
Köprülü II, ss:177-178) bu durum hikayesinin her iki varyantına da aynı şekilde
aksetmiştir. Nitekim elleri zincirlenerek huzura çıkarıan Pir Sultan'ın köpeklerinin
helal yemeği, iki kadısının ise hakam yemeği seçip yemeleri üzerine sinirlenen Hızır
Paşa aşıktan 1 no.lu varyantta "Ey koca pir! Büyü yaptın, kadılarımı yoldan şaşırttın.
Amma büyüklük bizde kalsın. Bana bir azım şiir söyle ki içinde şah ismi geçmesiıı.
Eğer o isim geçti ise seni darda asarım", 2 no.lu varyantta ise "Ey pir Seni bir Y9Ila
312"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
affederim. Bana bir şiir söyle ki, içinde şah adı olmasın" demesi üzerine Pir Sultan'ın
1 no.lu varyantta:
Hızır Paşa bizi berdar etmeden,
Açılın kapılar ŞAH'a gidelim
Siyaset günleri gelip yetıneden
Yıkılın kapılar ŞAH'a gidelim;
2 no.lu varyanrta ise:
Şu görülen yayla ne güzel yayla
c
Bir dem sürernedim giderim böyle
Pirim ben gidiyom sen himmet eyle
Açılın kapılar ŞAHla gidelim
diye başlayan "Şah'a gidelim" redifli deyişi, Alevi-Bektaşi Edebiyatı'nın belirgin
vasıflarından olan" İran'a, Safavi Hanedaruna ve o hanedanın temsilcisi Şah İsmail'e
olan bağlılığı (Gölpınarlı II, s:366) ifade eden "koşma tarzında bir güzellemedir ve
aşık tarzında bu şekil, "Ieb-değmez" olarak bilinmektedir. [Türkmen (II) ss: 87-88].
**
Gelelim anlatının halk hikayeleri ile gerek üslüp, gerekse yapı ve motif
yönünden benzerliklerine...
* Herşeyden önce "Pir Sultan ve Hızır Paşa Hikayesi" halk hikayelerinin
geleneksel uslubu [Türkmen (I), s:XIII; Baratav (II), ss:49-51 ]'na uyarak anlatılmıştır.
Her iki varyant da (daha önce sözünü ettiğimiz üreze) aslında bir Bektaşi Gülbankı
olan "dua" kısmıyla başlar; "asıl hikaye" dediğimiz anlatı kahramanınn macerası ile
devam eder ve nihayet gene "dua" dediğimiz bitiş kısmı ile sona erer. Ancak 1 no.lu
varyantın sonunda Dede Korkut'un "İç Oğuza Taş Oğuz Asi Olup Beyrek Öldügi Boy."
nda gördüğümüz "... biş kelime dua kıldık, kabulolsun, amin amin diyenler didar
görsün, yığırdırsın dürişdürsün günahınızı Muhammed Mustafaya bağışlasın hanım
hey (Ergin, s:251) şekline benzeyen tarzda, hak hikayeleriniizin bu ilk örneğine yakın
bir şekilde "işte böyle pirin ahvali. Amindiyelim amin. Olmayalım zalime yakın.
Hakdan geri tüm insamn ruhuna şad olsun bu dua. Zalime kılıç gibi, mazlüma ümit
gibi doğsun güneş. HO!" olarak görülen bu kısım 2 no.lu varyantta Alevi-Bektaşi
Edebiyatın en önemli yanı olan Hz. Ali sevgisini öne çıkaran ve Hz. Muhammed'i geri
plana iter tarzda (Gölpınarlı II, 8:366) "İşte böyle erenler. Biz de Ali sırrına,
Muhammed aşkına bir hA diyelim hü!" şeklinde tesbit edilmiştir.
Hikayenin yapısında gördüğümüz:
ı. Hazırlık Bölümü
A. Ailenin tanımı:
a)Zaman: Sultan Süleyman zamaru
b)Yer:Banaz/Sivas
313Nain Köse
c)Sosyal statü belli değil
d)Çocuksuzluk:Kul Falu ile eşi Bahar Çiçek'in, hatunun 40 yaşına gelmesine
rağmen çocukları yoktur.
e)Çare arama:Her iki varyanrta da baba Kul Fahı, çocuğunun olması için dua
eder.
B. Kahramanın Tanımı:
a)Doğum:Dua edişlerinden 9 ay sonra bir oğulları olur.
B)Eğitim:7 yaşına kadar, kendi kendine "dört kapf 40 makam sırrına erer, çalıp
söylemeyi" öğrenir.
t
C)Ad koyma.Erenler sohbetinde yapılan bir imtihandan sonra adı babası
tarafından Haydar konulur.
II. Macera Bölümü:
APir Sultan, babasının evini dergalı haline getirir; orada hastaları nefesiyle,
dertliyi sazıyla iyeleştirıneye başlar.
B.Pir Sultan, amca kızıyla evlenir.
eZamamın Sivas Valisi Ayvaz Paşa, halka ağır vergiler yükler; karşı gelenin
malına da el koyar. Devlete verdikleri ise, elde ettiklerinin çok az bir kısmıdır.
D.Bu dunundan rahatsız olan Pir Sultan, Ayvaz'ın huzuruna giderse de bu olay,
dunnnun daha da kötüleşmesine sebep olur.
EıDergahta müridlik yapan ve pek makbul turulmayan Hızır, Pir Sultan'dan
"İstanbul'a gidip medrese tahsili yapmak ve halkın bu durumuna çer bulmak" niyetiyle
izin ister ve gider.
F.Hızır, günün birinde Sivas'a vali olur ve Ayvaz Paşa'yı aratmayacak
kötülüklere meydan verir.
G.Pirini unutmuş görünen Hızır, Banaz'ın vergisini verınesi üzerine Pir Sultan'ı
huzunına çağırır. Ancak Pir Sultan, valinin bu isteğine uymaz.
H. Ellerini zincirleterek zorla saraya getirttiği. Pir Sultan Hızır'a "tuttuğu yolun
yanlış olduğunu" ağır bir dille söyleyince olanlar olur ve eski müridi Hızır Paşa,
"Sivas'a girmesini yasak ederek sütgüne gönderir."
III. Sonuç Bölümü.
A. Günün birinde Banaz'a geri dönen Pir Sultan, köyünde taş taş üstünde
kalmadığını görünce Hızır Paşa'nın Imzunma çıkar
B.Kendisinden hesap soran ve onun Banazlılar'a iftira ettiğini duyan Pir Sultan,
Hızır Paşa'ya bunun böyle olmadığını ispat eder.
C. Ancak Hızır Paşa. Pir Sultan'ın haklı çıkması üzerine çok kızar ve ondan
"içinde Şah adı geçmeyen bir türkü isteyince de yerine"Şah'a bağlılığııli dile getiren
bir nefes" söylemesi üzerine onu astınr. Görüldüğü üzere anlatı, halk hikayelerinin
yapısına (Köse, ss:20-60) genel bir benzerlik yanında Hazırlık Bölümü ile de tam bir
314**
"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
paralellik göstermektedir. Ayrıca lukayede anne Bahar Çiçek'in (1 no.lu varyanıra
Cemile olarak geçmektedir) kırk yaşına gelmesine rağmen bir çocuk doğuramamiş
olması ve ailesinin bu dunnndan duyduğu üzüntü yanında bir eviada kavuşmak için
çare arayışları, Pir Sultan'ın mucizevi doğumu, oııa bir ad verilmesi içiıı hem uygun bir
zamanın hem de olağanüstü bir işi başarmasının beklenmesi vb, gibi husullar halk
hikayeleriniizin bünyesine ve anlatı tekniğine büyük bir uygunluk ortaya koymaktadır.
. Kısacası Pir Sultan Abdal ve Hızır Paşa Hikayesi, Pir Sultan'ın efsanevi hayat
hikayelerinin geleneksel şekil ve üslübuna uygun tarzda tasnif edilip anlatılmasıyla
teşekkül etmiş klasik bir halk hikayesidir.
i:
Çalışmamızın başından beri de belirtmeye çalıştığımız üzere bu anlatı yaşadığı
bilinen bir aşığın XVI. yy saz şairlerinden Pir Sultan'ın yarı menkabevi hayatını
anlatmaktadır. Bu sebeple hikayede Pir Sultan'la aynı çağda yaşamış kimselerin, ve o
dönemde cereyan etmiş olayların görülmesi, gayet tabidir. Nitekim hikayeye zemin
teşkil eden "Pir Sultan'ın Hızır Paşa tarafından astırılması "meselesinde önemli rolleri
olan Hızır Paşa'nın i. Ahmet zamanında Sivas Valiliğinde bulunması (Gölpınarlı Il,
ss:417-418; Öztelli, s:34) ise hikayenin realist yanını güçlendiren hususlardan sadece
bir tanesidir.
Hikayenin, olayın gerçekte de cereyan ettiği yöre olan Banaz'da geçmesi ise
anlatının realist yanıyla beraber anlatıcınııı Sivaslı ve Pir Sultan aşığı, Alevi bir şair
olmasıyla da ilgilidir. Büyük bir ihtimalle aşık Kul İzzet, nefeslerinin pekçoğunda
onun tarzını sürdürerek bu üzücü olaylara karşı tavrını sazıyla, sözüyle dile getirmeyi,
kutsal bir görevolarak görmektedir.
* Hikayenin her iki varyantında da vakaımı Kanuni Sultan Süleyman
zamanında geçtiğinden bahsedilmektedir. Araştırmacılar olayın III. Mehmet'in oğlu 1.
Ahmet (Öztelli, ss:33-37) ya da III. Murat zamanlarında (Aslanoğlu, ss:43-48)
geçmişte olduğu konusunda çeşitli fikirler ileri sürmelerine rağmen hikayelenin
"Sultan Süleyman Şah iken, gönüller ferah iken..." (1 no.lu varyant), Ahir zamanda
Sultan Süleyman devrinde..." (2 no.lu varyant) şeklinde bir giriş formalitesiyle
başlamasının sebebini ise Sivas tarihinde valilik yapan iki Hızır Paşa'dan birinin ve
ilkinin Kanuni Sultan Süleyman devri vezirlerinden olması (Öz ss:290-204;
Aslanoğlu, ss:44-45; .Bayrak, ss:128-133) ile Kanuni'nin Doğu Seferi'ne giderken
Sivas'ta birgün kalması (Aslanoğlu, s:2l) nın halk zihnindeki akislerinde aramak
gerektiğine inanıyonız.
* Gelelim hikayelerde adı geçen "zulmün kalesi" (2 no.lu varyant), "halktan on
aldığını devlete bir diye söyleyen (1 no.lu varyant) Ayvaz Paşa'ya ....
XVI. yy.ın sonu ile XVII. yy'ın başarında Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları
genişlemiş; toprakların idaresi zorlaşmıştı. Bu dumm, merkezin özellikle uç bölgelere
ulaşmasında aracılar koymasına. imparatorluğun topraklarını "has", "zeamet" ve
"tımar" olmak üzer üç sınıfa ayırıp idarelerini de, kendilerine her yılki gelirin IIIO'unu
vermesini şart koştukları toprak beylerine bırakmışlardı (Özkaya, s:667; Öz, ss:26-45).
315Nerin Köse
Ancak saraydaki aşırı israfın ve debdebenin yol açtığı ekonomik bozukluklar (Öz,
ss:18-77: Özkaya, ss:12-13), yanında ekseriyeti savaşlarda ganinıet olarak getirilen
hanını sultanlarla cariyelerin destekledikleri taht kavgalarının (Öz, ss:87-89) toplumda
büyük bir huzursuzluğun doğnıasına, bunun da içki-fuhuş hatta homoseksüellik gibi
çarpıklıklara yol açnıası,kaçınılmazdl. Özellikle ekonomik bozukluğun ortaya
çıkardığı sınıflararası eşitsizlik, açlık ve kıtlık, işi doruk noktasına çıkarmıştı (Öz,
ss:78-82; Arslanoğlu, ss:19-22) Bütün bunların sonucunda da merkeze karşı
ayaklanmalar, başkaldırmalar başta İstanbulolmak üzere hemen bütün Anadolu'yu
kasıp kavurmuş; halk canından bezmişti. Yeniçeri Ayaklanmalan, Celali İsyanlan
(Öz, ss:83-89) ve gerek ferdi, gerekse toplu olarak sürdürülen ayaklanmalar, bu
huzursuzluğını akisleriydi. Nitekim II. Düzmece Mustafa, Köroğlu, Karayagıç, Deli
Hasan başta olmak üzere 1600'dan sonra görülen Tavil Halil, Tavil Ahmet, Abaza
Mehmet Paşa, Deli İlahi Bey, Dağlar Delisi Süleyman, Boynu İnceli Bey, Hacı
Ahmetoğlu Ömer, Varvar Ali Paşa, Kara Haydaroğul. Gürcü Abdünnebi, Yadigaroğlu
olayları Anadolu'nun sosyal ve ekonomik yapısını ortaya koymaktadır(Öz, ss:90-115;
Özkaya, s:708, Mert, s:6). Bütün bunlara Osmanlı İmparatoruğu'nun Çaldıran
Savaşından hariç İran, Avusturya ve Lehistan üzerine yaptığı savaşlaıla bunların
halkın üzerindeki olumsuz etkilerini, devlet içinde devlet olmaya çalışan toprak
ağalarını ve eşkiyaları (Öz, ss:89-90; Özkaya, s:89-139) hatıra getirdikten ve böylece
bu dönemde devletin genel bir görünümünü çizdikten sonra hikayedeki Ayvaz Paşa'nın
kimliği ile ilgili kısma geçebiliriz.
Her iki varyantta da Hızır Paşa, eğitim görmek üzere İstanbul'a gidişinden önce
Ayvaz, gelişinden sonra da Hızır Paşa olarak adlandırılmaktadır. Büyük bir ihtimalle
halkın zihniyetinde Sivas iline yaptıkları baskı, zulüm ve saygunlarla büyük bir
huzursuzluk kaynağı olan "Yadigaroğlu (Öz, s:108) "Vardar Ali Paşa" (Öz, s:106)
olaylarının kahramanlarıyla büyük bir Osmanlı düşmanı kabul edilen Köroğlu (Öz,
s:96) ile karışmış; Köroğlu için Ayvaz ne ise, Sivas'ı kasıp kavuran eşkiyaların da
Osmanlı devleti için aynı değerde olduğu düşünülmüş olmalıdır.
* Hikayenin her iki varyantında da dikkatimizi çeken bir başka husus ise Pir
Sultan'ın doğduğunda ona "Haydar" adı verilmesi meselesidir. Bilindiği üzere Haydar,
ünlü Safevi hükümdarı Şah İsmail'in babasının adıdır. Bu yüzden şiilerin piri sayılan
bu ünlü hükümdarın babasının aduıı koymak, Alevi ve şiilece Kutsal bir gelenek
olarak kabul edilegelmiştir. Hatta İzmir'de imbat rüzgarina bile "Haydar" denildiği
düşünülecek olursa söz konusu geleneğin izlerinin nerelere kadar uzandığı,
anlaşılabilir.
Bu konuda söylenecek son sözün "Pir Sultan Abdal ve Hızır Paşa Hikayesi'nin,
ünlü Alevi şairi Pir Sultan Abdal'ın gerçek hayatıyla birlikte içinde yaşadığı dönemin
tarihi yönünü de aksettirdiği", başka bir ifadeyle "Pir Sultan Abdal'ın hayat
hikayesinin usta bir el tarafından klasik bir halk hikayesi haline getirildiği" şeklinde
olmalıdır. .
316"Pir Sultan VeHızır Paşa" Hikayesi
KAYNAKÇA:
GÖLPıNARLı, Abdülbaki(I). Pir Sultan Abdal. Türk Dili
Dergisi. Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı. s:207.
(II).Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları. Türk Dili
Dergisi. Türk Halk Edebiyatı Özel Sayısı. S:207.
KÖPRüLÜ, O. Fuat (i) Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfları.
1976. Ankara:Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları No:1l8 (6. Baskı).
t,
(II)Edebiyat Araştırmaları i. 1989. İstanbul:Ötüken
Yaymları. Yayın No:186, Kültür Eserleri Dizisi:52 [1966, 1987].
ÖZ, Baki. Osmanlı/da Alevi Ayaklanmaları. 1992. İstanbul.Ant
Yayınlan. Yayın No:14.
BORATAV, P. Naili (I)Folklor ve Edebiyat II. 1982.
İstanbul: Adam Yayınları
(II)Halk Hikayeleri ve Halk Hikayeciliği. 1988.
İstanbu1:Adam Yayınlan.
(III)100 Soruda Türk Halk Edebiyatı 1988. İstanbu1:Gerçek
Yayınevi: 100 Soruda Dizisi: 13 (Beşinci Baskı)
(lV).4şık Edebiyatı Türk Dili Dergisi. Türk Halk Edebiyatı
Özel Sayısı. S:207.
ASLANOGLU, İbrahim. Pir Sultan Abdallar. 1984.
İstanbul:Erman Yay. Evi:
ERGİN, Muharrem. Dede Korkut Kitabı i, Giriş-Metin-Faksimile
1994. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih
Kurumu Yayınları :169 (3. Baskı)
DİZD.A.ROGLU, Hikmet. Halk Şiirlerinde Türler. 1969. Ankara.
Türk Dil Kurumu Yayınları:283 Çeşitli Konular Dizisi:7.
URAL, Orhan. Pir Sultan AbdaL.1982. Ankara.Türk Dil Kurumu
Yayınları:494 Türk Dil Kurumu Halk Kitapları, Halk Ozanları Dizisi:3.
TÜRKMEN, Fikret. (I.) Aşık Garip Hikayesi, İnceleme-Metin­
1995. Aııkara:Akçağ Yayınları: 123, Kaynak Eserler:14.
(II.) "Halk Şiirinde Az Kul/anılan Nazım Şekilleri ve
Türleri" (Türk Halk Edebiyatı ve Folkrunda Yeni Görüşler II. Haz: Feyzi
Halıcı 1985: Konya) ss: 84-91.
KABAKLı, Ahmet. Yunus Emre. 1978. İstanbul Toker Yayınları.
Toker Genel Dizisi:39, 100 Büyük Edip 100 Büyük Şair:2.
KAPLAN, Mehmet. Türk Edebiyat Üzerinde Araştırmalar 3, Tip
Tahlilleri: "Veli Tipi" 1985-İstanbul:Dergah Yayınları:21/3, Türk
Edebiyatı-İnceleme: 3/3
317318
NerinKöse
KÖSE, Nerin. Araştırmalar 1. "Türk Halk Hikayelerinde Yapı"
1996. Ankara:Milli Folklor Yayınları:8, Halk Edebiyat Dizisi:4.
ÖZTELLİ, Cahit. Pir Sultan Abdal, Yaşamı ve Bütün Şiirleri.
1983 İstanbul:Özgür Yayın Dağıtım (Beşinci Baskı)
ÖZKAYA, Yücel. )1..1/111. J~y.m İlk Yarısında Yeril Aillerin
Ayanlıkları., Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkları Kuruluşu-1978.
Ankara:
MERT, Özcan ){VII. ve .\.'lX yy.,larda Çapanoğlulları. 1980.
Ankara.
İNAN Abdülkadir. Tarih 'te ve Bugün Şamanızın Materyaller ve
Araştırmalar 1954: Aııkara TTK Yayınları'ndan VII seri no: 24 TTK
Basım Evi.
YÖNTEM Ali Canip. Epope (Epepee) [Edebi Nevilerle
Mesleklere DairMalumatı, 1930, İstanbul: Milli Eğitim vekaleti. Devlet
Matbaası.
KALAFAT, Yaşar İslamiyet ve Türk Halk İnançları. 1996
Aııkara: Kültür Bakanlığı Yayınları: 1857 HAGEM Yayınları 1233,

Hiç yorum yok: