dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

V Harfiyle başlayan deyimler

Vadesi gelmek (yetmek): 1. Ömrü sona ermek, eceli gelmek, ölmek. 2. Süresi dolmak, ödeme zamanı gelmek."Vadesi geldi geçiyor ama senet sahibi hâlâ ortalıkta görünmüyor."
Vakit geçirmek: Oyalanmak, bazı şeylerle meşgul olarak zamanın geçmesini sağlamak."Top oynayarak vakit geçirebiliriz sanırım."
Vakit kazanmak: 1. Karşı tarafı oyalayarak zamanı uzatmak. 2. Bir şeye ayrılan ya da harcanan zamanı uzatmak."Sen onu meşgul et ki hemen yola çıkmasın, bu sayede biz de biraz vakit kazanmış oluruz."
Vakitli vakitsiz: Rastgele bir zamanda, gelişigüzel, uygun bir zamanı gözetmeden."Vakitli vakitsiz gelip giderdi evine."
Vaktini almak: Epey zaman harcanmasını gerektirmek, başka bir işe ayrılmış zamanı tutmak."Vaktini alıyorum ama başka çarem de yok."
Vaktini öldürmek: Zamanını yararsız, gereksiz, boş işlerle ya da hiç iş yapmadan, boş yere geçirmek."Bu kazanç getirmeyen işle bütün vaktini öldürecek misin yani?"
Vaktini şaşmamak: Tam zamanında."Vaktini şaşmaz o, göreceksin şimdi gelecek."
Vara yoğa karışmak: Her şeye, üstüne lâzım olsun olmasın her işe karışmak."Üvey annemin vara yoğa karışmasından bıkmış usanmıştım iyice."
Varlık göstermek: Beğenilir bir iş yapmak; kendini kanıtlayacak, göze görünür bir görevini yerine getirmek; kendini göstermek."Oynadığı ilk oyunda bir varlık gösteremedi."
Varlıkta darlık çekmek: Elinde her imkân olduğu hâlde bunlardan yararlanamamak, sıkıntıya düşmek.
Vay canına!: Şaşma, öfke duygusunu dile getirmek için kullanılır.
Vebali boynuna olmak: Bir işin günahını yüklenmek.
Velveleye vermek: Gereksiz bir heyecana, telâşa düşürmek."Bir anda ortalığı velveleye verdiler; bağırmaya, sağa sola koşmaya başladılar."
Verip veriştirmek: Ağır sözler söylemek, ağzına ne gelirse söylemek."Yüzüne karşı verip veriştirdi ama o tek kelime bile söylemedi."
Veryansın etmek: Hiç insaf göstermeden, acımadan saldırmak; ağzına geleni söylemek.
Vıcık vıcık: Sulu ve gevşek olmak, basıldığında ses çıkarmak."Etraf vıcık vıcık çamurdu, yürüyemiyorduk."
Vıdı vıdı etmek: Söylenip durmak, hemen her şeyi eleştirip beğenmediğini söyleyerek durmadan konuşmak, etrafındakileri rahatsız etmek."Sus artık, vıdı vıdı edip kafamı şişirdiğin yeter."
Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek."Onun sözleri vız gelir bana, önce kendine söz geçirsin."
Viraneye çevirmek: Yakıp yıkmak, yıkıntı durumuna getirmek, harap etmek."Beş gün geçmeden viraneye çevirdiler evi."
Voli vurmak: Haksız olarak kazanç elde etmek, vurgun vurmak.
Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak, gidip gelmek."Canımız sıkıldıkça avluda volta atıp dururduk."
Vur abalıya: Bütün yükün yumuşak huylu kişiye yüklenmesi; sessiz, güçsüz kimsenin hırpalanması, hakkının çiğnenmesi durumunda karşıdaki kişiye sitem yollu söylenir.
Vur dedikse öldür demedik ya!: Bir isteği, dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp da işi berbat edene karış söylenir.
Vurduğu yerden ses getirmek: Eli ağır olmak, çok kuvvetli vurmak.
Vurdumduymaz Kör Ayvaz: Umursamaz, aldırmaz, duygusuz ve kayıtsız kimse.
Vur patlasın çal oynasın: Aşırı zevk ve eğlence; aşırı zevk ve eğlenceye düşkün kimsenin parasını bu yolda harcamasını anlatır."Vur patlasın çal oynasın sabaha kadar tepinip durdular."
Vurucu güç: Çok etkin silâhlarla donatılmış, özel eğitim görmüş askerî birlik."Ordu içinde vurucu bir gücün oluşturulması konusunda fikir birliğine vardılar."
Vücuda getirmek: Oluşturmak, meydana getirmek, var etmek."Bütün bu canlıları Yüce Allah`tan başka kim var edebilir ki?"
Vücudunu ortadan kaldırmak: Öldürmek."Sabaha kadar adamın vücudunu ortadan kaldırın, yoksa başımıza çok iş açacak."

Hiç yorum yok: