dünyanın yedi harikası
 felsefe dünyası
 ünlü ressamlar ve resimleri
 icatlar ve keşifler
 Namık Kemal hürriyet kasidesi
 Mevlana ve Mesnevi

OLİGARŞİ NEDİR?

Oligarşi (Alm. Oligarchie, Fr. Oligarchie, İng. Oligarchy), geniş halk kitlelerinin, küçük bir azınlığın yahut belirli bir sınıfın egemenliği ve denetimi altında tutulduğu, iktidarın, zenginlik, askerî güç veya sosyal statü gibi ortak bir paydası olan küçük, ancak nüfuzlu bir azınlığın tekelinde bulunduğu yönetim şekli.[1] Siyasi iktidarın, bir zümreden olan kişilerin elinde bulunması, [2] Az ve belirli sayıda kişinin, bir ülkenin veya müessesenin idâresini ellerinde bulundurup, hâkimiyet teessüs etmeleri. Gerçek iktidârın birkaç kişinin, bir grubun, birkaç âilenin veya bir sınıfın elinde bulunduğu idâre tarzıdır. Menfî mânâ ifâde etmekte olup, sosyal ve siyâsî hakların sınırlandırıldığı, kamu gücünün belli bir azınlık lehine adâletsizce kullanıldığı idâreler oligarşik idârelerdir.[3]
Oligarşi, Yunanca'daki "oligoi" (az) ve "arche" (yönetim) kelimelerinin birleşmesiyle oluşturulmuş bir kelimedir. Genelde yönetimdeki grup, askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen gruplarından birisidir. Bazı siyaset bilimcileri, yönetim şekli ne olursa olsun, her devletin yönetiminde mutlaka bir oligarşi olduğunu belirtirler. Oligarşi, küçük bir azınlığın yönetimde olduğu devlet biçimidir. Bu açından ele alındığında, oligarşi kavramı, devletin tüm kurumlarının küçük bir azınlığının kontrolünde olması demektir.[4]
Genelde yönetimdeki grup, askeri, siyasi veya maddi olarak ülkenin önde gelen gruplarından birisidir. Bazı siyaset bilimcileri, yönetim şekli ne olursa olsun, her devletin yönetiminde mutlaka bir oligarşi olduğunu belirtirler. Oligarşi, küçük bir azınlığın yönetimde olduğu devlet biçimidir. Bu açıdan ele alındığında, oligarşi kavramı, devletin tüm kurumlarının küçük bir azınlığının kontrolünde olması demektir. Oligarşi bütün devletlerin ortak paydasıdır. Demokrasiye göre daha küçük bir grubu yönetime sürerken aslında bir bakıma demokrasiyi de kapsar. Çünkü -demokrasi çok seslilik demektir- düşünce çeşitliliğinin olmadığı ülkelerdeki deemokrasilerdeki uygulanış oligarşiyle aynıdır aynı görüşteki (nüfusa göre küçük) bir grup devleti yönetir.[5]
Aristo, Yunanca kaynaklı bu kelimeyi, iyi insanlardan müteşekkil belli bir zümre idâresi için değil, kötü kişilerin zulüm ve haksız idâresi için kullanmıştır. Çünkü Aristokraside, bütün aristokrat kişilerin yâni, imtiyazlı, soylu sınıfın kurduğu bir nevî iktidar grubu veya partisi mevcuttur. Oligarşide ise birkaç aristokrat âile bütün yetkileri eline almaktadır. Geniş bir iktidar grubu veya partisi yoktur. Oligarşi, aristokrat idârenin daraltılmış şeklidir.[3]
Aristoteles, oligarşiyi iktidarın belli bir azınlık tarafından adaletsiz olarak kullanılması olarak görmüştür. Ona göre, oligarşi, aristokrasinin bozulmuş, soysuzlaşmış hâlidir. Egemenlik sınırlı bir vatandaş grubuna verilse bile, hükümetin başındakiler, eğer genel yaran göz önünde tutarlarsa, yönetim şekli oligarşi değil aristokrasidir. Oligarşi ile aristokrasi arasındaki fark, etik niteliktedir. Oligarşide adaletsiz bir zenginlik, aristokraside ise, erdem hakimdir.[6]

İktidarın az sayıda ve belli kimseler tarafından kullanıldığı bütün idâreler için oligarşi mevzubahis değildir. Müesseselerde, mahdut bir grubun veya bu gruptan bâzı kimselerin idâreci olması zarûrîdir. Bu durum iş bölümü, otorite ve onun kademeleşmesi demek olan hiyerarşi münâsebetlerinin bir neticesidir. Oligarşide esas olan, soru sorma, tenkit etme, hızlı kontrol ve hesap verme müessesesinin tesirli şekilde mevcut olmayışıdır. Bu sebeple meşrûiyeti kabul edilmiş âdil idârelerin oligarşiye dönüşmemesi için güçlü esas ve kâideler konulmaktadır.
Oligarşi çeşitli şekillerde teşekkül edebilmektedir. Siyâsî partilerin bünyesinde güçlü bir grup veya hizbin, partinin faaliyetinde, kademelerinde hâkimiyet kurarak kendi istekleri doğrultusunda yönlendirilmesine “parti oligarşisi” denilir. Bunun zıddı olan “parti içi demokrasi” üyelerin isteklerini ve seslerini kâidelere göre en üst kademelere duyurabilmeleri, parti organlarının baskı olmaksızın faaliyet gösterebilmeleri demektir. “Mâlî oligarşi”, “sanâyiciler oligarşisi” ekonomik hüviyetteki oligarşi çeşitlerindendir. Dünyâ siyâsetinde de ABD ve eski Sovyetler Birliğinin anlaşarak, uzlaşarak istedikleri çözümü kabul ettirdikleri “süper devletler oligarşisi”nden bahsedilmekteydi.
Günümüzde ve târihte çeşitli oligarşik idârelere rastlanmaktadır. Nomenklatura'nın Sovyetler Birliğindeki iktidarı, toprak sâhipleri, tüccarlar ve özel gemi imâlâtçılarının bir araya gelerek oligarşik bir idâre kurdukları Kartaca Devleti, Isparta ve Atina devletleri misal olarak gösterilmektedir. Osmanlı Devletinde adâlet, devletin dayandığı temel prensiplerden birisi olduğu için, oligarşik bir idâre tarzı teşekkül etmemiştir.[3]
Tarihsel süreç içerisinde oligarşi, genellikle iki temel ortamda filizlenmiştir. Bunlardan birincisi, kalabalık bir ülkenin veya bölgenin farklı ırktan bir grup insan tarafından istila edilmesidir. Eski Yunan'ın ilk dönemleri, göçler zamanındaki Alman kabileleri gibi. Oligarşinin filizlenmesine elverişli ikinci ortam ise, askerden ve yönetimden destek almadan gücünü devam ettiremeyen, nispeten küçük bir grubun elinde büyük çapta bir servetin toplanmasıdır. Oligarşinin plütokrasi ile birleştiği bu duruma Yunan, İtalyan ve Alman şehir devletlerinden örnekler verilebilir. Bu noktada oligarşi, toplumun genel refahı düşerken, zenginliğin bu adaletsiz dağıtımının sürdürülebilmesi için gerekli olan yasal ve siyasal çatı olarak tanımlanabilir.
Tüm hükümet şekillerinin eninde sonunda bir azınlık yönetimine indirgenebileceği sık sık tekrarlanan bir görüştür. Oligarşinin niceliksel, yani sayısal anlamı üzerinde duran bu görüşe göre, aristokrasi, azınlığın yönetiminin sadece akılcı ve ahlaksal yönde bir meşrulaştırılması olarak görülürken, monarşinin de kendisine bağlı küçük bir idari grup olmadan işleyemeyeceği vurgulanmakta, demokrasinin ise, iktidarın halkta olduğu ilkesine dayanmasına rağmen, gerçekte, karar alıcı durumdaki sınırlı bir gruba dayandığı iddia edilmektedir. Böylece, demokrasi bile, azınlığın yönettiği ve çoğunluğun yönetildiği bir "azınlık sistemi" olarak karşımıza çıkmaktadır. Ünlü İtalyan siyaset bilimci Gaetano Mosca'nın, "her zaman etkin bir oligarşik kontrol kurduğundan" söz ettiği, "siyasal sınıfı veya Vilfredo Pareto'nun "elitleri" de aynı bağlamda ele alınabilir. Ancak, çoğunlukların perde arkasında, daima hareket eden azınlıkların bulunduğu bir gerçekse de, yönetim biçimlerini birbirinden ayıran temel kriter, karar alıcıların sayısal olarak sınırlı bir gruptan oluşması değil, bu grubun oluşturulma metodu, rolü ve gücünün sınırlandırılıp sınırlandırıl madiği veya ne şekilde sınırlandırıldığıdır. Demokraside kimse kendi kendini seçemez, kimse kendi kendisine hükmetme iktidarı veremez ve bundan dolayı kimse kendisine şartsız ve sınırsız bir iktidar sağlayamaz. Demokrasilerde iktidar dağınık, sınırlı, kontrol altında ve sırayla kullanılır. Ayrıca, demokraside de karar alma bir azınlık elinde toplanmakla beraber, demokrasi, açık ve birbirleriyle yanşan azınlıkları sürekli olarak yaratan bir yöntemdir. Bu azınlıkların davranışı, seçmenlerin gelecek seçimlerde nasıl bir tepki gösterecekleri hakkındaki tahminler ile yönlendirilir.
Demokrasilerin özde birer oligarşi olduğu iddiası bir bakıma demokrasileri fazlasıyla idealize eden, onlara gerçekçi bir gözle bakmayan düşünürlerin pratikle karşılaştıklarında duydukları hayal kırıklığını yansıtmaktadır. İdealize edilen demokrasinin gerçek hayatta bulunmayışı, onların demokrasinin hiç olmadığını ileri sürmelerine yol açmıştır. Yunan felsefesinden kaynaklanan diğer saf sayısal hükümet kavramları gibi, oligarşi de bir yönelim biçimi hakkında gerçekte bilmek istediklerimizi bize söylemekten uzak bir kavramdır.
Tarihte az sayıda kişilerin iktidarı elde tuttukları çeşitli toplumlar görülmüştür. Aristoteles oligarşiyi, kötü insanların haksız yönetimi anlamında kullanmıştır. Esas itibariyle aristokrasinin donatılmış bir şekli olan oligarşinin ortaya çıkışı, savaşlarda gücünü kaybeden yönetim kesimi karşısında, toplum yapısında ortaya çıkan varlıklılar sınıfının devlet yöneliminde söz ve mevki sahibi olmalarıyla başlamıştır. Azınlıkta olan varlıklı sınıfın etkisindeki siyasal sistemlerde, kamuya ilişkin kararların alınması ve kuralların konulması işiyle ilgilenmek için birtakım malî ve ekonomik gereklerin ön şart olarak konulması iktidarla daha az kişinin İlgilenmesini sağlamış ve giderek oligarşik eğilimler göstermiştir.
Oligarşilerde iktidara egemen olan az sayıda kişilerden oluşan grup, bir aile olabileceği gibi, çok dar bir sınıf da olabilir.
Aslında oligarşi, insan toplumlarının tarihsel belli bir dönemini ifade etmemekte ve en demokratik dönemlerde bile çeşitli Örgütlerde görülebilmektedir. Ünlü İtalyan düşünürü Roberto Michels, XX. yüzyılın başlarında Avrupa'da ve özellikle de Almanya'daki sosyalist partilerle işçi sendikaları üzerinde yaptığı inceleme ve analizlere dayanarak en demokratik örgütlerde bile iktidarın kullanımı ve iktidarı elde tutan kişilerin genel özelliklerinin oligarşik nitelikler taşıdığını ortaya koyarak meşhur "Oligarşinin Tunç Kanunu" (loi de la fer d'oligarchie) teorisini geliştirmiştir. Michcls'in teorisine göre, iktidar sahiplerinin atanmalarında izlenen yöntem ister açık ve hür seçimler, isterse kooptasyon vb. olsun her konudaki yöneticilerin iktidarlarını sürdürme eğilimi vardır ve bu sebeple kendilerinden sonra gelecek olanları, bir çeşit kooptasyon usulü ile belirlerler; seçimler ise bu durumu onaylamaktan başka bir anlam taşımaz. Böylece tüm örgütlerde iktidar grubunun oluşumu -demokratik olsa bile- tunçtan bir yasaya bağlı bulunmaktadır ve bir tür oligarşi devam etmektedir

Hiç yorum yok: