Nabi Efendi isimli bir zatın oğlu olduğu söylenir.Babasının genç yaşta ölümünden sonra ninesinin yanına sığınan Ahmed Nazım'ın özyaşamsal öyküsel yapıtı Yadigarlarım'dan anlaşıldığına göre, babasının içkici ve ruh hastası bir kişi olmasından, annesini de küçük yaşta yitirmesinden dolayı çocukluğu ve ilk gençliği pek de mutlu geçmemiştir. Ninesinin yanındayken Tophane Mahalle Mektebi'ni bitirerek Salıpazarı'ndaki Fevziye Rüştiyesi'ne kaydolduysa da , daha sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ilk bölümüne girdi. İdadi (lise) öğrenimini bu okulda tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Askeri Mühendis Okulu)'da yaptı ve 1884'te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu; Mekteb-i Harbiye-i Şahane (Genel Kurmay Okulu)'ye girdi. Bu okulu da, 1886'da Erkan-ı Harbiye yüzbaşısı olarak bitirdi.
Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı; "yüksek cebir", "istihkam" ve "topoğrafya" dersleri verdi. "Keşif ve araştırma" yapmak üzere Suriye'de görevlendirildi. 1890'da İstanbul'a döndü.En yakın arkadaşı olan Mahmut Sadık'ın aracı olmasıyla daha önce görüp sevdiği kızla evlendi. Ama mutluluğa evlilik yaşamında da kavuşamadı; evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı. Haydarpaşa Hastenesi'nde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşemedi; 6 Ağustos 1893'te öldü ve Üsküdar'da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi.Ölmeden ölümünü haber veren bir gazeteyi görünce,"doğru söylemişler, lakin biraz acele etmişler" dediği bilinir.
Sanatı
Nabizâde Nâzım'ın ilk yazısı 1880'de Vakit gazetesinde A.Nazım imzasıyla yayımlanan Esaret
başlıklı denemesidir. Nabizâde, 1880-1890 yılları arsında çok verimli bir yazın adamı konumundadır. Daha çok romantizm etkiler taşıyan şiirlerini bilimsel konuları işleyen makalelerini, öykülerini Hazine-i Evrak, Mir'at-i Aem , Rehber-i Fünun, Afak, Berk, Manzara gibi dergilerle Tercüman-Hakikat, Servet, Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır. Şiirlerinde ölüm, tabiat, tanrı gibi temleri işlemiştir.Şiirde çok başarılı olduğu söylenemez.Zaten kendisi de bunlara "Heves Ettim" adını vermiştir.Gençlerden daha çok bilim ve diğer müsbet ilimlerle ilgilenmelerini ister, illa edebiyatla ilgileneceklere ise iyi bir eğitim görmelerini salık verir.Karabibik adlı uzun hikaye denilebilecek romanı edebiyatımızda ilk köy romanı olma özelliğini taşır, kendisinin hakikiyyun dediği realist bir eserdir.Zehra romanı da ilk psikolojik roman denemesidir.1891'de çıkmaya başlayan ve o sırada bir bilim dergisi niteliğinde olan Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandır. 1896'da Tevfik Fikret'in "edebi" yönetimine geçen bu dergi, 1896-1901 arasında oluşan yazınsal döneme de adını veren dergidir.
Yapıtları
Heves Ettim (şiir,1885)
Minimini-yahut-Yine Heves (şiir,1886)
Yadigarlarım (anı-öykü,1886)
Zavallı Kız (öykü.1890)
Bir Hatıra (öykü,1890)
Karabibik (ilk köy romanı,1891)
Sevda (öykü,1891)
Mini Mini Mektepli (okuma ve yazma parçaları,1891)
Hala Güzel (öykü,1891)
Haspa (öykü,1891)
Seyyie-i Tesamüh (-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892)
Esatir (mitoloji,1892)
Aynalar (fizik kitabı,1892)
Zehra (ilk psikolojik roman denemesi,1896)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder